Turşucu Nasreddin Hoca turşuculuk yapıyormuş. - “Haydi turşucu geldi, turşucuuuu...” diye bağırdığında eşeği anırıyormuş. Durum bir kaç defa tekrarlanınca Hoca, Karakaçan’ın kulağına eğilmiş: - “Yeter be! Turşuyu sen mi satıyorsun yoksa ben mi?!”
İnek Hoca dişten tırnaktan arttırıp kara gün için biraz para biriktirmiş. Parayı bir keseye doldurup ağzını sıkıca bağlamış. Önce bahçesinin bir köşesine gömmüş. Ama içi rahat etmemiş, hırsız gömdüğü yeri bulacak endişesine kapılmış ve keseyi oradan alıp başka yere gömmüş... Orayı da beğenmemiş bu kez başka yere gömmüş. Derken bahçede neredeyse kazmadığı yer kalmamış. Nereye gömse gönlü bir türlü rahat etmiyor, “burasını da hırsız bulur” diyormuş. Öyle şaşkın şaşkın elinde para kesesi bahçenin ortasında düşünüp dururken gözüne köşedeki tümsek ilişmiş. “Tamam, demiş, tam yerini buldum.” Para kesesini uzun bir sırığın ucuna iliştirip o tümseğe çakmış. Kendi kendine, “hırsız kuş değil ya, sığırın tepesindeki para kesesini alsın,” diyerek evine gitmiş. Hoca bütün bunları yaparken, meğer adamın biri kendisini gözetliyormuş. Hoca eve girer girmez adam bahçeye atlamış. Sırığı çıkarıp ucundaki para kesesini aldıktan sonra da tepesine biraz sığır pisliği sürerek eski yerine çakmış ve çekip gitmiş. Gel zaman, git zaman Hoca’ya para gerekmiş. Bahçeye gelip bakmış ki sırığın ucundaki para kesesi yerine sığır pisliği var. Başını iki yana sallayarak kendi kendine söylenmiş: - “Allah Allah, ben buraya adam çıkmaz diyordum, nasıl oldu da inek çıkabildi?”
Alış - Veriş Nasreddin Hoca bir gün heybe almak için pazara gider. Güzel bir heybe görüp pazarcı ile pazarlık yapar ve 1 akçeye anlaşırlar. Tam oradan ayrılacaktır ki daha güzel bir heybe dikkatini çeker: - Kaç akçe şu heybe muhterem? - 2 akçe hocam. - Aldım gitti, diyen hoca elindekini bırakır ve onu alıp tam gidecekken pazarcı seslenir: - Hocam. Bu heybe 2 akçe. Sen 1 akçe verdin. Hoca sinirlenir: - Bre cahil adam! Sana önce 1 akçe verdim. Sonra da 1 akçelik heybe bıraktım! İkisi eder 2 akçe. Daha benden neyin parasını istersin!
Yelpaze Nasreddin Hoca, geçim sıkıntısından tavuk tüyünden yelpaze yapıp satmaya başlamış.Müşteriler yelpazeyi kullanıp denemiş, tüyler hemen dağılmaya başlamış. - “Bu nasıl yelpaze, sallar sallamaz tüyleri dökülmeye başladı,” demiş müşteriler. Hoca : - “Kullanmasını bilmek lazım, yelpazeyi sıkı tutarak, başınızı iki tarafa sallarsanız olur”
Vade Hoca'dan, vade ile para istemektedir. Hoca duraklar: "Benden sana bol bol vade, parayı da başkasından iste!".
Peşin Para Hoca bir komşusundan ödünç para almıştı. Borcunu vaktinde ödeyemedi. Alacaklı bir gün kapısını vurdu: - Kusura bakma Hoca Efendi, alacağımı istemeye geldim. Hoca’nın o anda kesesinde bir akçesi bile yoktu. Komşusuna: -Bak şu bahçenin kenarındaki çalıları görüyor musun? Buradan geçen koyunların yünleri bu çalılara takılacak. Bu yünleri toplayacağım. Eğirtip iplik yaptıracağım. İpliği satıp sana borcumu ödeyeceğim. Hoca’nın yine şakalaştığını sanan komşusu gülmeye başladı. - “Alem adamsın Hoca!” der. Alacaklının güldüğünü görünce Hoca da: - “Peşin parayı görünce nasıl da gülersin değil mi!”
Kırk Yıllık Hoca'dan sirke isteyen komşusuna benim sirke kırk yıllıktır bunun için veremem deyince adam: -"Olsun Hocam ne eksilir biraz versen?" der ama Hoca yaman bir defa sirke vermeyecek ya: -"Hiç olurmu efendi her gelene biraz versen kırk yıl sirke elde kalır mı?"
Katır Nasreddin Hoca bir gün pazara gider, bir at almak ister. Bir katır getirirler, bunu al, derler. Hoca da bu katırdır, bilirim, dediği halde ısrar ederler. Hoca çaresiz kalıp katırı alır. Üzengi vurup üzerine bineyim derken, katır bir çifte atar. Hoca da: - "Bilirim sen benim bildiğim eski katırsın, beni bana komadılar" der.
Ticaret Hoca 10 akçeye aldığı 10 odunu, 9 akçeye satıyormuş -"Hocam bu ne iştir hiç böyle ticaret olur mu?" demişler. Hocada -"Önemli olan işi nasıl yaptığın değil, insanların seni iş yaparken görmesidir."
Karşılık Yedi kör, nehirden karşıya geçirmesi için Hoca'yla adam başı iki akçeye anlaşırlar. Akıntının arttığı bir yerde ikisi suda kaybolunca körler hocaya çıkışır. Hoca da: -"Ne bağırıyorsunuz dört akçe eksik verirsiniz".
Cimri Cimrinin biri çaya düşmüş. "Elini ver, elini ver" diye bağırmışlar. Ama adam elini uzatmamış.Tam boğuluyormuş ki ! Hoca seslenmiş: - Yahu! o vermeyi bilmez."Elimi al " diye bağırsanıza.
Göl Maya Tutar mı? Hoca göl kenarında oturmuş.Elinde yoğurt kasesi.Göle maya çalıyormuş. Bunu gören komşusu şaşırıp sormuş: -Hoca Efendi hiç göl maya tutar mı? -Tutmaz bilirim tutmaz. Ama! ya tutarsa !
Bu Mümkün Değil Hoca, bir ara, zeytin satmaya heveslenmiş. Bir küfe zeytin alarak pazarda satmaya başlamış. Kadının biri zeytin küfesine yaklaşıp fiyatını sormuş ve zeytini pahalı bulmuş. Hoca: - “Hele bir tane ye de tadına bak!...” demiş. Kadın: - “Baksam ve beğensem bile peşin para ile alacak değilim.” Deyince, Hoca: - “Canım sen yabancı mısın? Rahmetli kocanla dostluğumuz vardı. Ne olacak, sonra verirsin parasını! Lakin şu zeytinden bir tane tad da gör!..” Demiş. Kadın ise nazlanmakta devam etmiş: - “İmkânsız, bugün oruçluyum. Üç yıl önce Ramazanda hastalanmıştım da bir hafta oruç tutamamıştım. Bugünlerde o borcumu ödüyorum.” Bu söz üzerine Hoca, başını sallamış: - “Haydi, güle güle git! Ben vazgeçtim bu alışverişten. Zira Allah’a olan borcunu üç yıl sonra ödeyen bir kimse, kulun zeytin borcunu kim bilir ne zaman verir!...”
Ödül Hoca bir gün yeni aldığı güzel ve çok pahalı sarığını kaybeder. Bir arkadaşı sorar: - “Hoca sarığın kaybolmasına çok mu üzüldün?” - “Hayır. Sarığımın tekrar geleceğini adım gibi biliyorum. Çünkü sarığımı bulana yarım gümüş vereceğim.” - “Bu kadar az bir ödüle karşılık senin sarığını bulan adam eminim o sarığı geri getirmez. Zira senin sarığın en azından 90 gümüş eder. Anladın mı Hoca?” - Evet, işte ben de bunu bildiğim için herkese sarığımın değersiz bir sarık olduğunu ilân ettim ya!”
Kara Tavuk Hoca, kümesindeki bir kara tavuğu, pazara götürüp satmak ister. Adamın biri alıcı olur, tavuğu şöyle bir gözden geçirdikten sonra: - Rengini beğenmedim, beyaz olsaydı satın alırdım!...der. O anda Hoca’nın aklını bir kurnazlık gelir, bakkaldan hemen iki kalıp sabun alarak hayvanı yıkamağa başlar. Tabii, hayvanın tüyleri yine simsiyah kalır. Hoca, kendisini hayretle seyreden müşteriye dönerek: - Aferin boyacıya!.. Hiç de cimri değilmiş; öyle has, öyle bol boya kullanmış ki hayvanın rengini ağartmak mümkün olmadı!... der. Bu söz, müşteriyi güldürür ve müşteri tavuğu satın alıverir.
Taşıma Parası Hoca, yükte ağır pahada az birtakım eşyasını bir hamalın sırtına vurup giderken kalabalık bir yerde adamı gözden kaçırır. Sağa sola bakınır, arar, sorar; ortalıkta yok!... On gün sonra, hamala rastlar. Hoca, var gücüyle kaçmaya başlar. Bunu görenler daha sonra Hoca’ya kaçışının sebebini sordukları zaman şu cevabı alırlar: - “Adamın sırtına on gün önce benim yükü taşıyorken kaybettim. Ya benden on günlük taşıma parası isteseydi halim nice olurdu?...”
Öğüte Değil Paraya İhtiyacım Var Günün birinde Hoca sevdiği zengin arkadaşı Ali’yi ziyaret etmiş. Hoca arkadaşına: - “Bana biraz borç para ver?” demiş. - “Ne için?” diye sormuş arkadaşı. - “Yüz kuzu satın almak istiyorum”, demiş Hoca. - “Şayet paran yoksa, kuzuları da alamazsın!” bunun üzerine Hoca: - “Senden öğüt değil para istemiştim arkadaşım.”
Para Sevgisi Cimrinin biri, Hoca’ya, “demek Hocam” der, “parayı sende seviyorsun, fakat neden?” Hoca hemen cevap verir: - Adamı, senin gibilere muhtaç etmez de ondan.
Çamurlu Kuyruk Hoca bir gün eşeğini satmak için pazara götürmüş. Yolda eşeğin kuyruğuna çamur bulaşmış. Hoca bunu görür görmez, onu kesip heybeye koymuş. Pazara geldiğinde bir müşteri eşeği satın almak istemiş. Fakat ilk önce eşeğin bir sakatlığı olup olmadığını araştırmak istemiş. Bu sırada onun kuyruğunun olmadığını görmüş ve: - “Hey! Bu ne biçim eşek ki? Henüz kuyruğu da yok”, demiş. Bunun üzerine Hoca şöyle cevap vermiş: - “Merak etme! Merak etme! Kuyruk yabanda değil. Pazarlıkta uyuşursak heybeden çıkarıp veririm”.
Beş Kuruş Hoca’nın bakkala elliüç akçe borcu varmış. Hoca bir gün, birkaç eşi-dostuyla çarşıdan geçerken bakkal onu görüp dükkândan fırlamış. Hoca’nın karşısına geçip eliyle para işareti yapmaya başlamış, “borcunu vermezsen seni tanıdıklarının yanında rezil ederim” demek istemiş. Hoca, görmezlikten gelerek başını başka tarafa döndürmüş. Bakkal o tarafa geçmiş, yine aynı işareti yapmış. Bakkalın, bu hareketi devamlı yapması, Hoca’yı fena halde sinirlendirmiş, dostları da işi anlamışlar. Artık sabrı tükenen Hoca, “gel buraya” diye hiddetle bakkalı çağırmış; “bana bak” demiş, “benim sana ne kadar borcum var?” Bakkal, “elliüç akçe” demiş. Hoca, “peki” demiş, “yarın gel yirmisekiz akçesini al, öbür gün gel, yirmisini daha vereyim; etti mi kırksekiz, geriye ne kalır? Topu topu beş akçe. Be hey zalim adam, beş akçeceğiz için beni çarşıda, ele güne karşı rezil etmekten utanmaz mısın?”