Kedi Nerede Hoca oğluyla eve üç kilo et gönderir ve anana söyle akşama bunu yemek yapsın diye tembihler. Akşam eve gelir ve yemeği isteyince hanımı öğlen gelen misafirlere eti yedirdiğinden kedi yedi diye bir yalan uydurur. Hoca bu işe bozulur. Tutar kediyi kantara çeker bakar aşağı yukarı üç kilo gelir. Sonra karısına çıkışarak: - "Eğer elimdeki etse, kedi nerede!?"
Kaynana Hoca'nın karısı bir kurnazlık düşünmektedir. Derken akşam eve aç dönene Hoca'nın önüne ateşten yeni indirdiği çorbayı koyar. Unutarak dolu kaşığı ağzına götüren kadının ağzı sıcak çorbadan yanınca bir anda gözlerinde ateş fışkırır ve ağlamaya başlar. Karısının ağlamasına bir anlam veremeyen hoca ne olduğunu sorunca, karısı: - "Rahmetli annemi hatırladım, o da pek severdi bu çorbayı." der. Hoca kaynanasına pek sevdiğinden rahmetliyi hayırla anarak çorbaya kaşığı sallar. Hoca'da sıcak çorbadan nasibini alınca onunda gözleri yaşarır. Karısı neden ağladığını sorar, Hoca'da: - "Bir anda rahmetli kayınvalidemin yerinde senin olabileceğin aklıma geldi de."
Aksi Hocanın kaynanası ırmakta çamaşır yıkarken kaybolur. Bütün köylü seferber olur dere boyunca cesedini aramaya koyulurlar. Fakat Hoca akıntının tersiden doğru giderek: - "Sizde onu benim kadar tanısaydınız, hayattayken ne aksi bir kadındı."
İkisinide Kabul Hoca bir gün kızlarını ziyarete karar verir. Büyük kızının kocası çiftçidir ve tarlaya tohum ektiklerini bir kaç hafta içinde yağmur yağarsa kaldırılan mahsülden kazandıkları parayla kocasının kendisine elbise alacağını söyler. Küçük kızının kocası kerğiç ustasıdır ve bir çok kerpiç yaptıklarını ve bunları kurumaları için güneşe bıraktıklarını eğer bir kaç haftada yağmur yağmazsa kerpiçleri satarak kazanacakları para ile kocasının kendisine yeni bir elbise alacağını söyler. Hoca söylene söylene evinin yolunu tutar: - "Birisi güneş istiyor, diğeri yağmur ama sonuçta Allah ikisine de istediğini verir.
Sonuç Evlerinin önündeki gürültüye uyanan Hoca ne olduğunu anlamak için bir yorgana sarılarak dışarı çıkar. İki adamı birbirine kapışmış görünce, ayırmak için giden Hocanın sırtındaki yorganı bir anda birisi sıyırıp alır ve adamların ikisi birden kaçarlar. Duruma şaşıran Hoca eve girer. Karısı: - "Nedir adamların dertleri gece yarısı bağrışıyorlar?" der. Hoca: - "Bizim yorganmış. Bak yorgan gitti kavga bitti.
[B]Karanlık Hava kararınca karısı Hoca'dan: - "Efendi, sol tarafında fener olacaktı ver de yakayım." der. Hoca: - "Karanlıkta ben nerden bileyim sol tarafım neresi!"[/B]
Gençlik, ihtiyarlık Nasreddin Hoca'nın da bulunduğu bir mecliste gençlikten ve ihtiyarlıktan bahsediliyormuş. Herkes de insanın genç iken kuvvetli olduğunu, fakat ihtiyarladıkça bu kuvvetini kaybettiğini söylerler. Yalnız hoca bunu kabul etmez: - “Hayır, hiç de doğru değil, der. Bir insan gençliğinde ne kadar kuvvetli ise ihtiyarlığında da o derece kuvvetlidir.” Hemen itiraz ederler. Ama Hoca bunu kabul etmez: - “Tecrübemle biliyorum, ısrar etmeyin!” der, - “Bu tecrübe nedir?”, diye merakla sorarlar. Bunun üzerine hoca şu cevabı verir: - “Bizim evin bahçesinde bir büyük taş vardır. Çok eski zamandan beri orada durur. Gençken kaç sefer denedim, ama yinede yerinden kımıldatamadım. Demek oluyor ki insan gençliğinde ne derece kuvvetli ise, yaşı ilerleyip ihtiyarladıktan sonra da bu kuvvet değişmiyor.”
Kaybolan Ayaklar Çocuklar bir gün dere kenarında oynuyormuş.Nasreddin Hoca’yı gören çocuklar, ‘hadi Hoca’ya şaka yapalım’ demişler.Çocuklar ayaklarını birbirine dolaştırıp: - Hocam ayaklarımız karıştı, bulamıyoruz, demişler.Hoca şöyle bir bakmış eline bir sopa almış.Çocukların ayaklarına ufaktan dokunmaya başlamış.Çocuklar hemen ayaklarını çekmişler. Hoca: - Gördünüz mü? Nasıl da buldunuz ayaklarınızı, demiş.
Çocukluğa Özlem Günün birinde Hoca evine gidiyormuş. Yolda birkaç çocuğa rastlamış. Dinlenmek ve çocukları seyretmek için bir taşın üzerine oturmuş. Aniden bir çocuk Hoca’nın kavuğunu kapmış ve onu diğer çocuklara atmış. Hoca, kavuğunu geri almak için, öfkeyle fırlayıp çocukların arkasından koşmuş. Hoca, çocukların arkasından koşamayacak kadar yorulmuş ve kavuksuz olarak eve dönmüş. Karısı onu görünce çok şaşırmış ve sormuş: - Bey, kavuğun nerede? - Ah! Kavuk çocukluğunu özlemiş, şimdi komşu çocukları ile yolda oynuyor.
Kasatura Hoca henüz talebe iken bir kasatura taşıdığını gören subaşı durdurunca. Efendim ben öğrenciyim bunu kitaplardaki yanlışları kazımak için kullanıyorum der. İyi ama der subaşı bu fazla büyük değil mi? Hocada : -"Bazen yanlışlar o kadar büyük oluyor ki bu bile yetmiyor efendim?" der.
Eşeğe Ters Binme Günün birinde Nasreddin Hoca, Sivrihisar’a gitmeye karar vermiş ve eşeğine binmiş. Fakat binerken hata yapmış ve eşeğin üzerine ters olarak oturmuş. Babası kızmış ama o kendini şöyle savunmuş: - “Tek suçlu ben miyim? Neden eşeğe bağırmıyorsun? Eğer o ters dursaydı, ben de doğru binecektim.”
Kapı Bir gün annesi ona: - “Yavrum, dereye çamaşır yıkamaya gidiyorum. Ben gelinceye kadar sakın kapıdan ayrılma” der. Biraz sonra amcası gelir. - “Git annene haber ver! Akşama size geleceğiz.” Küçük Nasreddin, amcası gider gitmez hemen evin kapısını çıkarıp sırtına yükler ve derenin yolunu tutar. Annesi, oğlunu sırtında kapı ile görünce büyük bir şaşkınlık içinde şöyle sorar: - “Oğlum bu kapı ne?” Nasreddin, - “Sen bana kapıdan ayrılma dememiş miydin? İşte bende kapıdan ayrılmadım” der.
Minare Küçük Nasreddin ve ailesi şiddetli bir depremden dolayı, Sivrihisar köyünü terk etmek zorunda kalmış. İlk olarak vardıkları yerde bir cami görmüş. Hoca, bir adamın minareden bağırdığını görünce şaşırmış. Nasreddin Hoca daha fazla dayanamamış ve: - “Hey sen! Yardım için bağırdığını biliyorum. Fakat bunu, bu dalsız yüksek ağaca tırmanmadan evvel düşünmeliydin” diye bağırmış.
Güneş Mi Yoksa Ay Mı? Günün birinde öğretmen sınıfta Nasreddin’e sormuş: -“Anlat bana bakalım, güneş mi yoksa ay mı bizim için daha önemlidir?” - “Tabii ki ay, zira güneş gündüz parlar. Fakat ay buna karşılık gece parıldar ve bize yolumuzu gösterir”. Öğretmen bu cevaba gülmesine rağmen, uzun uzun düşünmüş. - “Hayatını kolaylaştıran kişiler şansı hiç düşünmezler. Fakat kendilerinin korktuğu gece olunca, şansın ne olduğunun farkına varırlar ve karanlığı yok eden ayı görmeyi ümit ederler”. Öğretmen bunun arkasından tekrar sormuş: - “Pekala, eski ayları daha sonra ne yaparlar?” Nasreddin şüphe etmeksizin cevap vermiş: - “Ha... Onu da kırpar kırpar yıldız yaparlar”.
Ayakkabılar Yol İçindir Bir gün çocuklar, yüksek bir ağacın dibinde tartışmaya başlamışlar; “bu ağaca kimse çıkamaz” demişler. Hoca da ileriden görünmüş. Hoca’yı görür görmez, “bahse girişelim de çıkınca pabuçlarını çalalım” demişler ve koşup Hoca’ya, “bu ağaca kimse çıkamaz” demişler. “Sen ne dersin Hoca?” diye sormuşlar. Hoca, “ben çıkarım” demiş. “Peki” demişler, “yiğitsen çık da görelim”. Hoca pabuçlarını çıkarıp koynuna koymuş, ağaca tırmanmaya başlamış. - “Hoca, pabuçlarını ne diye koynuna koydun?” - “Ne olur, ne olmaz belki ağaçtan öteye bir yol görünür”.
Terzi Annesi küçük Nasreddin’i terziye çırak olarak verir. Aradan iki yıl geçmiştir. Bir gün annesi oğlundan bir şeyler dikmesini isteyince, Nasreddin: Anneciğim şimdiye kadar işin yarısını öğrendim, bu ise dikilmiş şeyleri sökmektir. Ömrüm yeterse terzi amca elbise dikmeyi de öğretecek
Kazma Kılıfı Çocuklar bir tek çizme bulup Hoca'ya getirmişler: - Bu nedir? Diye sormuşlar. - Bilmeyecek ne var? Demiş, Hoca; kazma kılıf
Tedbir Adamın biri Hoca’dan bir hafta sonra kesinlikle vereceği sözüyle bir miktar borç ister. Hoca parasını geri alacağından ümitsiz nasıl olduysa parayı istemeyerek vermiş bulundu. Bir hafta sonra adam sözünde durunca Hoca bu işe çok şaşırdı.Bir zaman sonra aynı adam: - “Hocam bak geçen sefer tam zamanında borcumu ödemiştim bana tekrar borç verir misin?” Hoca: -“ Kusura bakma arkadaş geçen sefer beni çok şaşırttın. Tekrar eski fikrime dönmek istemem.”
Herkesi Memnun Edemezsin Hoca komşu köye gitmek için yola çıkar. Yolda bunları gören bir köyün delisi gülerek: - “Hocam eşeğin boşta ama siz yürüyorsunuz.” Deyince Hoca hemen oğlunu eşeğe bindirmiş giderken yolda karşılaştıkları bir ihtiyar: - “Ayıp kardeşim, ihtiyar babasını yürütüyor kendi eşeğe binmiş.” Diye Hoca’nın oğlunu yadırgar. Bunun üzerine Hoca eşeğe kendi biner. Biraz sonra bir grup kadın karşılarına çıkar: - “İnsaf et Hocam el kadar çocuğu yürütüyorsun kendin eşeğe biniyorsun.” Derler. Hoca tutar oğlunun elinden ve arkasına oturur ve beraber yola devam ederken katırcı ile karşılaşırlar katırcı: - “Yazık Hocam zavallı bir eşeğe bu sıcakta iki kişi binilir mi hiç?” Sonunda Hoca dayanamaz hayatta bir kişinin herkesi memnun etmesi mümkün değildir der ve oğluyla birlikte eşeği sırtlanıp giderler.
İleri Dönük Komşu kasabaya hamama giden Hoca'yı tanımayan hamamcı Hoca'nın sade kıyafetine bakıp pek itibar etmez. Eski bir havluyla pörsümüş bir sabun verir fakat Hoca çıkışta giyimine göre hiç beklenmeyecek şekilde hamamcıya ve çalışanlarının her birinin eline birer altın sayınca hepsi şaşırır. Ertesi hafta yine gelen Hoca'ya pek itibar ederler, en güzel havlulardan ve parfümlü sabunlardan verirler. Bir güzel yıkarlar, keselerler, masaj yaparlar fakat Hoca çıkışta geçen hafta aldıkları gibi altın geleceği için avucu kaşınarak bekleyen sadece hamamcıya değeri düşük bir bakır para vererek: - "Geçen hafta verdiğim altınlar bu haftaki ücrettir, bu bakır para ise geçen haftanın." der.