Cennet Padişah Hoca' ya sormuş. -"Hocam ölünce cennete mi gideceğim yoksa cehenneme mi?" -"Cellatlarınızın kılıçlarıyla ölen masumlarla cennet dolup taşmak üzere eğer devam ederseniz size yer kalmayacak."
İki Arşın Timur, hocaya takılmak için sormuş: -Eşekle arandaki fark nedir? Hoca, göz kararı ölçmüş Timur'la arasını ve "iki arşın var sultanım" demiş.
Fil Timur'un verdiği fil köylüyü canından bezdirince Hocayla bir grup köylü yola koyulur fakat korkularından birer ikişer arkadan sıvışırlar derken Hoca Timur'un huzuruna yalnız çıkar ve: - "Efendim verdiğiniz fil yalnız kalmasın bir tane daha gönderseniz köylü çok sevinir."
İsabet Hoca, Timur'un huzurunda bir gün, ok atmadaki maharetinden bahseder. Timur, hemen yayla ok getirtir, buyurun der, dışarıya çıkarlar. Hedef dikilir. Hoca, söylediğine pişman olur amma iş işten geçer. Yayı gerer, oku fırlatır. Ok, hedeften bir metre sağa gider. Hoca, işi bozuntuya vermeden Timur'a - "Bizim sekbanbaşı, böyle atardı" der. Bir ok daha atar, o da vızlayarak dağların yolunu tutar. Hoca, subaşı da böyle atardı" der. Tesadüf bu ya, üçüncü ok, tam hedefe isabet edince Hoca: - "Nasreddin kulunuz da böyle atar" der.
Akıllı Adam Bir keşiş dünyanın en akıllı adamını bulmak için diyar diyar geziyormuş sıra Nasreddin Hoca'nın köyüne gelmiş ve köylülere sormuş. - “Sizin köyün en akilli adamı kim?“ demiş. Köylülerde: - “Nasreddin Hoca demiş.” bunun üzerine kesiş köy meydanında Hoca ile görüşmeye başlamış ve eline bir çomak almış yere bir daire çizmiş, Nasreddin Hoca da çomakla daireyi ortadan ikiye bölmüş, keşiş bir doğru daha çizerek daireyi dörde bölmüş,hocada dörde bölünmüş dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş, keşiş elleriyle aşağıdan yukarıya doğru hareket yapmış, Hocada yukarıdan aşağıya yapmış ve kesiş büyük bir hayranlıkla Hoca'yı tebrik etmiş. Olup bitenden bir şey anlamayan halk keşişe ne olduğunu sormuş keşiş de : - “Bu adam gerçekten dünyanın en akıllı adamı, yere dünya çizdim o ortadan ekvator geçer dedi, ben dünyayı dörde böldüm o da dört de üçü sudur dedi, ben yerden buharlaşma sonucunda ne olur dedim o da yağmur yağar dedi.” Bu sefer hocaya neler olduğunu sorar halk Hoca da: - “Bu adam oburun biri, yere bir tepsi baklava çizdi ben de yarısı benim dedim, daha sonra tepsiyi dörde böldü o zaman dört de üçü benim dedim, o da tepsi altından ateşi hafif hafif almalı dedi ben de üstüne fındık fıstık eklersek daha iyi olur dedim”
Ekmek ve Bilginler Filozoflar, tefsirciler ve hukuk bilginleri, Nasreddin Hoca hakkında karar vermek için saraya çağrıldılar. Davası çok ciddi idi, zira Hoca imparatorluğun adı geçen âlimlerinin, bilgisiz, boşboğaz, şaşkın olduklarını köy köy dolaşarak ilân ettiğini etmişti. Devletin güvenliğini tehlikeye sokmaktan dava edilmişti. - "İlk olarak sen konuş", dedi Padişah. Hoca: - "Kâğıt kalem getirtiniz", dedi. Her ikisi de getirildi. - "Onları ilk yedi âlim arasında paylaştırınız!" Olay şöyle devam etti. - "Herkes şu soruyu kendi kendine cevaplandırsın: Ekmek nedir?" Bir müddet böyle geçti. Cevaplar padişahın eline verildi ve padişah onları okudu. İlk cevap şöyleydi: - "Ekmek bir yiyecek maddesidir." İkinci: - "Ekmek un ve sudur". Üçüncü: - "Ekmek Allah vergisidir". Dördüncü: - "Ekmek pişirilmiş hamurdur". Beşinci: - "Ekmek kavramı çok anlamlıdır". Altıncı: - "Ekmek besleyici bir maddedir". Yedinci: - "Hiç kimse bunu çözemez". Demiş. Hoca - "Şayet ekmeğin ne olduğuna karar verebilseydiniz başka şeylere de karar verebilirdiniz. Bu kafalara nasıl güvenebilir? Kendileri için her gün aldıkları bir şey üzerinde aynı fikirde olmadıkları halde, diğer taraftan benim suçlu olduğuma karar vermeleri çok acayip değil mi?"
Taşınma Bir gece Hoca uyurken evine hırsız girer. Hırsız evde bulduğu işe yarar ne varsa alır evine götürür. Bunu gören Hoca'da geri kalan eşyaları aldığı gibi hırsızın evine götürür. Hırsız hayretle sorar: - “Evimde bu saatte ne arıyorsun?” Hoca gayet sakin: - “Oğlum biz bu eve taşınmadık mı?”
Sahibiyim de Hoca, bir gece gürültüyle uyanmış. Bakmış, bir hırsız eşyaları topluyor. Adamdan korkmuş. Sesini çıkartmamış. Ama peşine de düşmüş. Az sonra, durumu fark eden hırsız, kızgınlıkla sormuş: - “Beni neden takip ediyorsun bakayım?” Hoca, sakin, pişkin yanıtlamış. - “Taşıdığın evin sahibiyim de
Gerçek Hırsız Hoca’nın evine hırsız girmiş. Hoca, usulca sezdirmeden hırsızın papuçlarını saklamış. Hırsız, aramış, taramış, çalacak bir şey bulamamış. Çıkarken bakmış ki ayakkabıları yok. Ne yapsın yalın-ayak sokağa fırlamış. Hoca, tam bu sırada “tutun, hırsız var” diye bağırmaya başlamış. Hırsız gelenlere “insaf edin yahu” demiş, “eve giren benim amma papuçlarımı çalan kendisi, gerçek hırsız odur.”
Dilenci Günlerden sıcak mı sıcak bir yaz günü ıssız sokaklardan birinde bir dilenci, “Allah rızası için bir sadaka...” deyip geziyormuş. Hoca da kışın geleceğini düşünerek böyle sıcak bir yaz gününde dama çıkmış, kan ter içinde kırılan kiremitleri yenileriyle değiştiriyormuş. Bu sırada kapı çalınmış. Hoca bakmış ki, tanımadığı biri. Daha ne istediğini sormaya meydan kalmadan, adam: “Hocam biraz aşağıya iner misiniz. Mühim bir şey söyliyeceğim” diye seslenmiş. Bunun üzerine Hoca, yüzünden akan terleri silerek “Mühim olan şey de ne ola” diye merak edip merdivenden aşağıya inmiş. İnmiş ama, karşısındaki yabancı elini uzatıp, “Hoca Efendi, Allah rızası için bir sadaka...” demiş. Hoca kendisini kandırıp damdan aşağıya indiren bu dilenciye çok kızmış. Fakat kızdığını belli etmemiş. Merdivene doğru yürüyüp, “Hele bir yukarıya çıkalım da” diye cevap vermiş. Dilenci, dama çıkarken Hoca’dan daha fazla birşeyler kopartmak düşüncesiyle, “Hocam, Allah seni kazadan belâdan korusun” gibi laflar söylemeye devam etmiş. Hoca, dilenci ile kırk ayak merdiveni tırmandıktan sonra da adama dönüp: “Şimdi ödeştik babalık, haydi bakalım Allah versin !” demiş
Hırsızın Bunda Hiç Suçu Yok Mu? Günün birinde hırsızın biri Nasreddin Hoca'nın evine girmiş ve ne bulduysa hepsini yanına almış gitmiş. Hoca'nın arkadaşları evi yalnız bıraktığı ve kapıyı kapamadığı için ona katıla katıla gülmüşler. Nasreddin Hoca buna daha fazla dayanamamış ve: - "Pekâla, pekâla! Ben suçluyum ama hırsıza ne oluyor? Onun bunda hiç suçu yok mu?" demiş.
Çok Kolay Hoca bir defasında yatakta mışıl mışıl uyurken, karısı ona heyecanla vurur: - “Hoca, Hoca! Damda birisi var. O mutlaka bir hırsızdır.” Hoca şöyle cevap verir: - “Hırsız gelsin. Değerli bir şey bulursa elinden alması kolay.”
Pis Kuzgun Hoca bir gün karısıyla, göl başında çamaşır yıkamaya gitmiş. Çamaşırları yığıp işe başlayacakları sırada bir kara kuzgun gelip sabunu kapmış ve uçup gitmiş. Karısı, “yetiş efendi, sabunu kuzgun kaptı” diye feryâdı basmış. Hoca, bir şey yapmaya imkân olmadığını anlayıp, - “Telâşlanma karıcığım baksana, kapkara üstü-başı, o bizden kirli, varsın temizlensin!”
Bende Senin Gibi Düşünüyorum Nasreddin Hoca günlerden bir gün bahçeye giderek orada ne bulduysa karpuz, kavun, havuç, şalgam koparıp çuvala doldurmuş. Tam iş başındayken bahçıvan ona doğru gelmiş: - “Burada ne arıyorsun?” demiş. Hoca şöyle cevap vermiş: - “Geceki korkunç fırtına beni buraya attı.” - “Öyle mi? Ya bunları kim kopardı?” - “Nasıl fırtına beni oradan buraya kadar fırlattıysa kendisine tutunduğum şeyler de elimde kaldı.” Bahçıvan: - “Peki bunları çuvalına kim doldurdu?” Hoca hayret ederek şöyle der: - “Ben de sizin düşündüğünüz şeyi düşünüyorum.”
Damdan Düşen Gelsin Hoca eninin çatısını aktarırken dengesini kaybedip yere düşer. Tüm ahali etrafına yığılıp ne yapabileceklerini tartışırken, Hoca: - “Bana damdan düşen birini getirin.” demiş.
Şunu baştan söylesene Nasreddin Hoca tarlasında çalışırken oradan geçmekte olan birisi sormuş: - "Bey Amca! Falan köye kaç saatte gidebilirim?" Hoca, bu soruya hele biraz yol al bakalım demiş. Adam aynı soruyu üç kere tekrarlamış; ama farklı bir cevap alamayınca yoluna devam etmiş. Biraz yürüdükten sonra arkadan Hocanın: - "Evlat, gel!" dediğini işitmiş. Adam gelince de Hoca soruyu şu şekilde cevaplandırmış: - "Sen tam üç saatte oraya varırsın," demiş. Adam sinirli bir şekilde - "Be bey amca! Madem biliyordun, şunu baştan söylesene," deyince, Nasreddin Hoca şöyle savunmuş kendisini: - "İyi de, ben senin nasıl yürüdüğünü nereden bilebilirimki..!
Adam Olmak Bir gün Hoca'nın bulunduğu bir sohbette sormuşlar: - "Hocam, adam olmanın yolu nedir?" Hoca düşünceli düşünceli, başını bir o yana bir bu yana sallayarak - "Söyleyen olursa dinlemeli, dinleyen olursa söylemeli"
Kıymetli varlık Nasreddin Hoca'ya bir gün şöyle bir soru sormuşlar: - “İnsanın dünyada sahip olduğu en kıymetli şey nedir?” Hoca: - “Vücut, demiş ve eklemiş. Hakikatte ise o da insanın değil, doktorların elindedir”
Parayı Veren Düdüğü Çalar Hoca bir gün pazara gitmek için yola koyulmuş. Az sonra çocuklar önünü kesmiş. Hoca, bize pazardan düdük al diye bağrışmışlar. İçlerinden biri çıkıp, parasını uzatmış. Pazar dönüşü aynı çocuklar yine hocayı çevirmişler. Hoca, para veren çocuğa düdüğü uzatmış, tam ayrılıyormuş ki! Bütün çocuklar bağırmış; "Hani bana, hani bana". Hoca çocuklara dönüp: -"Parayı veren düdüğü çalar", demiş.
Zehirli Baklava Hocaya bir tepsi baklava verilir fakat okuldan acilen çıkar ve çıkarken de öğrencilere tembihler sakın ha yemeyin benim düşmanlarım bana zehirli hediye getirmiş olabilirler diye. Hoca'nın yeğeni de oradadır ve çıkmasından hemen sonra hocanın baklavasını yer. Hoca gelince de: -"Şey, bana verdiğin iş çok zordu. Hiç birini yapamadım. Senin çok kızgın ve ailemin hayal kırıklığına uğrayacağını biliyordum. öyle utandığımı hissettim ki, yapılacak tek şeyin,..., hayatıma son vermek olduğuna karar verdim... Hoca da: -"Yapmış olduğun işe bir bakmam için sadece ertelenmiş bir cezadır."