Çekirdeğinde Ağırlığı Var Hoca, hurma yerken çekirdeklerini çıkarmıyormuş. Karısı: “Efendi, hurmayı, çekirdeğiyle mi yiyorsun” deyince “elbette ben hurmayı aldığım zaman hurmacı da hurmayı çekirdekleriyle tarttı da bana verdi” demiş.
Hoca'nın Çilekleri Bir gün Hoca erken saatlerde güzel bahçesine gider ve birkaç çilek diker. Fakat akşam olduğunda da onları söker ve beraberinde eve getirir. Bu sırada bir tanıdık: - “Bu ne iştir Hoca?” diye sorar. O da: - “Ortaklık bozuldu, ne olur ne olmaz. Herkes kendi malını göz önünde tutmalı”, der.
Yeni Uşak Nasreddin Hoca’nın yeni bir uşağa ihtiyacı varmış. Komşusu Ahmet ona: - “Ben sana Hasan’ı tavsiye ederim. O çok çalışkan bir işçidir,” demiş. Nasreddin Hoca: - “İyi, onu bana gönder!” Demiş. Birkaç hafta sonra Ahmet, Hoca’ya sormuş: - “Hasan’dan memnun musun?” - “Evet, o çok iyi çalışıyor, fakat bana biraz pahalıya mal oluyor. Benden her gün para istiyor.” - “Bu kadar parayla ne yapıyor ki?” Diye sormuş komşusu. Hoca: - “Bunu bilmiyorum, şimdiye kadar hiç vermedim ki!”
Uzayan Maşa Hoca, bedestende dolaşırken tellâlın bir kılıç sattığını görür: - “Bu kılıç gazidir. On altına satıyorum; bedavadır, bedava!...” Tellâlın yanına varan Hoca, bu kılıcın bu kadar pahalı satılmasındaki kerameti sorar. Tellâl: - “Hocam, bu kılıç, düşmana uzatıldığı vakit tam beş arşın uzayıverir! “ Hoca, içinden “ya, öyle mi?” der ve koşa koşa eve gelerek büyük mangal maşasını alıp tekrar bedestene döner; maşayı sallaya sallaya bağırmaya başlar: - “On altına; bedava, bedava!” Hoca’yı görenler gülüşerek: - “Bir akça bile etmeyen adi bir ocak maşası on altın eder mi?” Derler. Hoca da onlara şu cevabı verir: - “Ya, siz adi bir kılıcı biraz önce on altına satıyordunuz!.. “ - “Ama o kılıç, cenkte beş arşın uzar!” Hoca: - “Eee der, bu maşa da bizin hatunun bana kızıp da şöyle bir kaldırdığı zaman 50 arşın, belki de daha fazla uzuyor.....!
Siz Dışarı Çıkın Nasreddin Hocanın kadılık yaptığı zamanlarda, bir adam tarafından bir köpek öldürülmüş. Bu suçundan dolayı o şahsı mahkemeye vermişler. Gün gelince mahkeme salonu tıka-basa dolmuş tabii. Salonu dolduranların gürültü yapmaları dolayısıyla rahatsız olan Nasreddin Hoca, sinirlenerek şöyle demiş: - "Bu kalabalık da neyin nesi? Yahu! Siz dışarı çıkın da ölenin akrabalarından kimler varsa onlar gelsin içeri."
Geç Yiğidim Hoca Akşehir’de bir akşam evine dönerken karşıdan iri yarı bir köpeğin geldiğini görür. İster ki köpek kaçsın veya kenara çekilsin ama hayvan üstüne üstüne gelmekte. Korkutmak için köpeğe hoşt der ama ne çare ki köpek cevap olarak kocaman dişlerini göstererek hırlar. Hoca bakar ki iş kötü, pabuç pahalı hemen kenara çekilir ve hafifçe eğilerek köpeğe döner: - “Geç yiğidim geç!...”
Komadılar Nasreddin Hoca bir gün at pazarına gider, bir beygir almak ister. Buna bir katır getirirler, beygirdir bunu al, derler. Hoca da bu katırdır, bilirim, dediği halde ısrar ederler. Hoca çaresiz kalıp katırı alır. Üzengi vurup üzerine bineyim derken, katır bir çifte atar. Hoca da: - “Bilirim sen benim bildiğim eski katırsın, beni bana komadılar”
O Bizden Daha Kirli Hoca bir gün göl kenarında karısıyla birlikte çamaşır yıkamaya gider. Tam işe başlayacakları sırada bir karga gelir ve sabunu kaptığı gibi havalanır. Karısı: - “Yetiş efendi sabunu kuş kaptı” dediyse de Hoca kılını bile kıpırdatmaz. - “Telaşlanma karıcığım baksana simsiyah olmuş zavallı, o bizden daha kirli, varsın temizlensin.”
Kurdun Kuyruğu Nasreddin Hoca ve arkadaşı kurt avına gitmiş. Arkadaşı kurdun inine girmiş, Nasreddin Hoca da inin önünde bekliyormuş. O sırada kurt inine geri dönmüş. Nasreddin Hoca'da kurt içeri girerken kuyruğundan yakalamış. Kurt eşinmeye başlamış, ortalık toz duman içinde kalmış. Nasreddin Hoca'nın arkadaşının gözüne toz gitmiş. Onun bir şeyden haberi olmadığından içerden bağırmış. - “Hoca efendi bu toz duman da neyin nesi? Nereden geliyor?” Diye sorunca, Hoca demiş ki: - “Eğer kurdun kuyruğu koparsa, tozun nereden geldiğini anlarsın”
Göl Kuşları Hoca, bir gün eşeğine binmiş, uzak bir yere gidiyormuş. Hava çok sıcak olduğundan eşek yorulmuş ve susamış. Bir göl görmüş ve eşeği sulamak ve dinlendirmek için göle doğru sürmüş, eşek de suyu görünce koşmaya başlamış ve nerdeyse hocayı düşürecekmiş. Göl kenarına gelince eşek göldeki kurbağalardan ürkmüş ve durmuş. Hocada düşmediği için sevinerek, eşekten iner ve cebinden çıkardığı bozukluk paraları göle atarak; - “Aferin göl kuşları. Bu parayla helva alıp yeyin,” demiş.
Sıkarken Öldü Nasrettin hoca bir gün yolun kenarında kedisini yıkıyormuş. Yoldan geçen arkadaşı hocaya: - “Hocam kediyi yıkama ölür.” demiş. Hoca aldırış etmemiş ve yıkamış. Arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında görmüş. Kedi ölmüştü. adam: - “Hocam ben size kediyi yıkamayın ölür demedim mi? demiş. Hoca: - “Ben kediyi yıkarken ölmedi ki sıkarken öldü.”
Düşünür Tavuğu 5, papağanı 50 akçeye satan adama Hoca sorar. -Hemşerim bu nasıl kuş 50 Akçe istersin? -Hocam bu kuşa papağan derler ve konuşur. Hoca hemen eve koşar, kümesten hindisini kaptığı gibi pazara döner, başlar bağırmaya. -Bu gördüğünüz kuş sadece 100 Akçeye, gel, gelll! Herkesten çok papağan satan şaşar bu ise ve sorar. -Hocam 100 Akçe çok değil mi bir hindi için? -Sen 50 ye satıyorsun ama -Dedim ya hocam benim kuş konuşur ama -Öyleyse, benimki de düşünür!
Aynı Fikir Hoca, gençliğinde, cimriliği ve kıskançlığı ile tanınmış olan bir adamın kazlarından birini yolda yakalayıp cübbesinin altına saklamış. Epeyce yol aldığı halde hayvancağız hiç sesini çıkarmamış. Hoca, bir ara “Şu kaza bir bakayım, öldü mü, kaldı mı?” diyerek cübbesinin ucunu kaldırmış. Bu sırada kaz, gagasını açarak sanki “sussss!” der gibi sesler çıkarmaya başlamış: - Tısss, Tısss! Hoca, hemen cübbesini örtmüş ve: - Aferin kaz oğlu, ben de sana bunu tembih edecektim!... deyivermiş.
Tarifi Bende Günün birinde Hoca et yemeği yemek ister. Kasaptan bir kilo et satın alır. Tarifi kağıda yazıp cebine koyar. Evine giderken, bir karga Hoca’ya doğru uçar, eti kapar ve kaçar. Hoca çaresizdir. Ama hemen elindeki tarifi hatırlar ve tarifi cebinden çıkartarak kuşa doğru şöyle bağırır: - “Hey, aptal karga tarifi unuttun!
Horoz Hoca köyünde en yakın kasabaya tavuklarını götürmek için kafese koyar. Yola koyulduktan sonra kendi kendine: - “Bu cehennem sıcağına zavallı tavuklar dayanamazlar. Onları kafesten çıkarıp salıvereyim!” diye düşünür. Fakat tavukları salar salmaz hepsi dört bir tarafa dağılıvermişler. Hoca küplere biner ve horozu yakalar: - “Sen ne biçim kılavuzsun? Güneş doğmadan önce karanlıkta ötmesini biliyorsun da güpegündüz o şehrin yolunu nasıl bilmezsin?”
Yas Hoca’nın tavuğu kaybolmuş. Bir siyah bez bulmuş, parça parça kesmiş, her parçayı delip her tavuğun boynuna takmış. Bunları görenler, - “Hoca demişler, bu ne?” - “Analarının yasını tutuyorlar, demiş.”
Kör Dövüşü Nasreddin Hoca, gençliğinde dilenen bazı insanlar görür. Epey bir zaman adamları inceler. Dilenciler kör oldukları için çevredeki insanlar onlara pek çok yardım verirler. Fakat dilenciler bir türlü doymak bilmezler. Hoca, dilencilerin yanlarına yaklaşır. Cebinden para kesesini çıkartıp şakırdatır. Daha sonra dilencilere: - Alın bu paraları da aranızda bölüşün, diyerek yanlarından biraz uzaklaşır ve adamları izlemeye koyulur. Kör dilenciler, para kesesinin içlerinden birine verildiğini sanarak parayı kapmak için birbirlerine girerler: - Kese sende! - Ben de yok sende! - Çabuk benim payımı verin, yoksa ben size yapacağımı bilirim! gibi sözlerle açgözlü dilenciler, birbirlerine vurmaya, küfretmeye başlarlar ama keseyi de bir türlü ele geçiremezler. Hoca bunları gözlerken: - Hey gidi açgözlü iki dünya körleri hey! diye söylenirken biri: - Ne oluyor Hoca? diye soru sorar. Hoca: - Ne olacak, kör dövüşü nedir bilmiyorsan öğren, der.
Postacılar Nasrettin Hoca`nın bir gün paraya çok ihtiyacı olmuş ve Allah`a mektup yazmış. Mektupta; "Allah’ım bana yüz altın gönderir misin?" yazıyormuş. Gitmiş mektubunu postaneye vermiş. Postacılar bakmışlar ki mektup Allah`a gidecek, merak edip mektubu okumuşlar ve kendi aralarında altın toplamışlar fakat 99 tane çıkmış. Bir zarfın içine koyup, Nasrettin Hoca`nın evine bırakmışlar ve kapının arkasından dinliyorlarmış. - “Nasrettin Hoca mektubu açıp altınları saymış ve Allah`a dua edip; "Allah’ım bi daha şu postacılarla gönderme, hiç güven olmuyor."
Tecrübe Hoca yüksek bir ağacın üzerine çıkmış bir adam görür. Ağacın altında beş on kişi ne yapalım diye konuşurlarken Hoca yaklaşır, olup biteni sorar. -"Görmez misin, herif aşağı inemiyor" derler. Hoca: - "Ne kadar ahmak adamlarsınız, şu kadarcık işi halledemiyorsunuz" diye çıkışır. Sonra bir ip getirmelerini ister. İp gelince Hoca ağaca çıkıp bir ucunu adamın beline sıkıca bağlar, diğer ucunu da aşağıdakilere atar. Adamlar 1,2,3 deyip ipe öyle yüklenirler ki adam tutunduğu dalla birlikte aşağı yere yapışır ve ölür. Hoca şaşar bu işe, -"Geçen gün bir kuyudan böyle ip ile bir adam çıkardık idi, ölmedi, bu niçin öldü" diye söylenir.
Ümit Hoca eşeğini kaybetmiş ve arıyor, bu arada da neşeli bir türkü tutturmuş. Birisi sorar: -Hocam, eşeğini kaybettiğin halde sen türkü söylüyorsun. -Son bir ümidim, eşeğin tepenin arkasında olabilir. Eğer değilse, bekle ve gör o zaman sen bendeki feryadı!