Orta Camisi (Soma) Manisa Soma ilçesi, Cuma Mahallesi’nde bulunan bu caminin mimari üslubundan XIX.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Yapım tarihini gösteren kitabesi bulunmamaktadır. Ancak camiden 10 m. uzaklıkta bulunan minarenin XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Bu durumda caminin bulunduğu alanda XV.yüzyılda yapılmış bir cami olduğu ve günümüze gelemediği, yerine de bugünkü caminin yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami dikdörtgen planlı olup, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Doğu yönündeki minaresi sekizgen kaideli, yuvarlak gövdeli, tek şerefelidir. Şerefe altında stalaktit kuşakları bulunmaktadır. Damgacı Cami (Soma) Manisa Soma ilçesinde, Karamanlı Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami Hacı Musa isimli bir kişi tarafından 1872 yılında onarılmış ve bunu belirten kitabesi de giriş kapısı üzerine konulmuştur: Kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Oldu muvaffak canın Damgacının imarına Kölme iken etti bina Hacı Musa Okundukça salât ile selâm makam-ı âlide Vesile olsun firdevsi âlânın sırrına (1288)”. Arazi konumundan ötürü yapının düzensiz bir planı bulunmaktadır. Derinlemesine eğik bir ibadet mekânı ile kuzeydoğu köşesindeki son cemaat yeri ve minareden meydana gelmiştir. İbadet mekânının ve son cemaat yerinin üzeri içten düz tavan, dıştan saçaklı bir çatı ile örtülmüştür. Duvar örgüsünde moloz ve kesme taşlar kullanılmıştır. Son cemaat yerinin doğusuna bir kemer atılmış, kuzeyinde de biri duvara bağlanan beş sütunlu bir giriş meydana getirilmiştir. Buradaki sütunlar aşağıdan yukarıya doğru incelen, dor üslubunda başlıkları olan ahşap sütunlardır. Bunlar bağdadi kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Kemerlerin yüzleri ve saçak altı frizleri tamamen resim ve çeşitli motiflerle bezenmiştir. Bu bezemeler arasında kahverengi çerçeveler ile sınırlandırılmış biri kare, ikisi dikdörtgen pano dikkati çekmektedir. Ortada bulunan kare pano içerisine eşkenar bir dörtgen yerleştirilmiş ve içerisi mavi renge boyanmıştır. Panolarda görülen bezemeler canlı renklerde olup, S ve C kıvrımlarının ağırlık kazandığı barok üslubu yansıtmaktadır. Bu bezemeler arasında ağaç, ev ve iki minareli cami resimlerine de yer verilmiştir. Cami mimarisinden çok bezemesi ve resimleri ile tanınmıştır. Bezemeler Osmanlı geç dönem süslemeleridir. Son cemaat yerinin yanında bulunan minaresi yüksek kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Hacı Ömer Cami (Yeni Cami) (Soma) Manisa Soma ilçesi, Cuma Mahallesi’nde bulunan bu caminin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak Yunan işgali sırasında Soma’nın yakılması ile bu cami de yanmıştır. Bugünkü cami 1953 yılında yaptırılmıştır. Cami mimari yönden bir önem taşımamakla beraber minaresinin orijinal olduğu bilinmektedir. Minare taş kaideli ve yuvarlak gövdeli olup, tek şerefelidir. Darkale Cami (Soma) Manisa Soma ilçesi’nde Darkale yolu üzerindeki bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Set üzerinde yapılmış olan caminin mimarisi XIX.yüzyıla işaret etmektedir. Caminin çevresinde daha önceki dönemlere ait Bizans ve Osmanlı motiflerini içeren mimari parçalar görülmektedir. Ayrıca yakınındaki çeşmelerde Osmanlı motiflerinde görülmeyen yılan ve kuş motifleri bulunmaktadır. Caminin şadırvanı yakınındaki köy hamamından getirilmiş olup, XV.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Cami moloz taştan yapılmış olup, ahşap çatı ile üzeri örtülüdür. Minaresi bulunmamaktadır. Minareli Cami (Soma) Manisa Soma ilçesi’ne bağlı Darkale Köyü’nde bulunan bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubu XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapıldığına işaret etmektedir. Caminin yapımında çevredeki antik mimari taşlar ile moloz taşlardan yararlanılmıştır. İbadet mekânı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, çatı ile örtülüdür. Minaresi camiden ayrı olup, Darkale’nin minareli tek camisidir. Minare kare kaideli, sekizgen güdük gövdeli, tuğladan yapılmıştır. Şerefe altı dişli olup, üst kısmı yakın tarihlerde yenilenmiştir. Minarede de antik mimari parçalar yoğun olarak kullanılmıştır. Manisa Medreseleri Sinan Bey Medresesi (Merkez) Manisa’nın en eski medresesi, Sinan Bey tarafından XV. Yüzyılda yaptırılmıştır. Medrese kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Dış cephede saçaklarda iki sıra testere dışı kullanılmış ve böylece cepheye hareketli bir görünüm verilmiştir. Kare planlı olan medresenin ortasında kare planlı bir avlu ve çevresinde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış revaklar bulunmaktadır. Revakların sütun başlıklarının bazıları Bizans yapılarından toplanmış, bazıları da orijinal olarak yapılmıştır. Revakların arkasında da medrese hücreleri sıralanmıştır. Kuzey cephesinin ortasında giriş kapısı bulunmaktadır. Girişten sonra avlunun doğu ve batı kanatlarında beşerden on medrese hücresi sıralanmıştır. Medrese hücrelerinin üzeri kubbelerle, önlerindeki revaklar ise tonozlarla örtülmüştür. Girişin karşısında ana eyvan şeklinde dershaneye yer verilmiştir. Kare planlı olan dershanenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Sekizgen kasnaklı kubbeye geçişi sağlayan tromplar stalâktitlidir. Dershane içerisindeki mihrap mukarnas kavsaralıdır. Hindistani Medresesi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan Hindistani Medresesini, XV. Yüzyılda Veled Bey yaptırmıştır. Medreseye Hindistani Medresesi isminin verilmesi bilinmemektedir. Bu konuda kaynaklarda da bir bilgiye rastlanmamaktadır. Kesme taş, kaba taş ve yer yer tuğladan yapılmış olan medrese kare planlı bir yapıdır. Girişten sonra kare planlı bir avlu ve bunun çevresinde sıralanmış medrese hücreleri bulunmaktadır. Girişin karşısına gelen eyvan şeklindeki dershane bölümü kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnak üzerine kubbe ile örtülmüştür. Ulu Cami Medresesi (Fethiye Medresesi) (Merkez) Manisa’nın güneyinde Sandıkkale Tepesi yamacında, şehre hakim bir konumda bulunan Ulu Cami külliyesi Saruhanoğullarından Fahreddin İlyas Bey tarafından 1366’da yaptırılmıştır. . Yapı topluluğunun bir bölümünü medrese oluşturmaktadır. Ulu Cami Medresesine aynı zamanda Fethiye Medresesi ismi de verilmiştir. Ulu Cami külliyesinin yapımından on yıl sonra, caminin batı yönüne ve ona bitişik olarak 1378’de medrese yapılmıştır. Kitabesinden öğrenildiğine göre, medresenin mimarı Emet bin Osman’dır. Mehmet bin Abdülaziz ve Nakşî Yusuf isimli nakkaşlar da medresenin bezemesini yapmışlardır. Caminin iç avlusunun batı kapısından girilen medresenin ana girişi kuzey cephesindedir. Yapımında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Buradaki oldukça sade giriş kapısının önünde sivri taş kemerli bölüm tonoz ile örtülmüştür. Kapı üstündeki pencerenin yukarısında da bir kuşak halında medrese kitabesi yerleştirilmiştir. Kitabe: “Gazi ve mücahitlerin yardımcısı yüce Sultan Saruhan oğlu İlyasoğlu İshak Han Allah mülkünü daim etsin. Yedi yüz seksen senesinde bu mübarek medresenin inşasını emretti.(1378)” Buradaki pencerenin altında ikinci bir kitabe daha bulunmaktadır: “Gani olan Allahın rahmetine muhtaç Osman oğlu yoksul Emet bu binayı yaptı.Allah her ikisini de affetsin.” Medresenin kuzey cephesindeki giriş kapısının iki tarafında sivri kemerli iki çeşme nişine yer verilmiştir. Bu nişlerin üzerinde de medresenin ikinci katının pencereleri sıralanmıştır. Giriş kapısından tonoz örtülü kapalı bir bölüm ile üzeri açık medrese bölümlerine geçilmektedir. Bu medresede diğer medreselerde olduğu gibi avluyu çevreleyen revaklar bulunmamaktadır. Avlunun kuzey ve batısında iki kat halinde tonoz örtülü küçük odalar sıralanmıştır. Alt katta odalara girilen bir koridor bulunmaktadır. Üst kattaki odalara dış duvar tarafındaki koridordan geçilmektedir. Avlunun güneyindeki eyvanın yanında da tonoz örtülü medresenin kapalı dershanesi bulunmaktadır.
Muradiye Medresesi (Merkez) Manisa Saruhan Mahallesi’ndeki Muradiye Külliyesi şehre hâkim, Spil Dağı eteklerinde bulunmaktadır. Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIX.yüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir. Muradiye Külliyesi Sultan III.Murat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır. Sultan III. Murat, ilk caminin yanında bulunan ve daha sonra içerisindeki dervişlerin dine karşı hareketlerinden ötürü yıktırılan zaviyenin yerine Muradiye Medresesi’ni yaptırmıştır. Cami ile imaret arasında kalan alandaki medresenin temelleri 1585 yılından sonra atılmıştır. Klasik Osmanlı medrese planları bu medrese de aynen uygulanmıştır. Medrese 30.65x37.50 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Medresenin giriş kapısı batı cephesindedir. Bu girişten kubbeli ve tonozlu revaklarla çevrili, dikdörtgen bir avluya girilmektedir. Revakların arkasında kuzey, güney ve doğu cephelerinde medrese odaları sıralanmıştır. Bu odalar 6.00 m çapında, 3.70 m. yüksekliğinde kubbelerle örtülmüştür. Odaların içlerinde ocak ve dolap nişleri bulunmakta, altta mermer söveli, üstte de sivri kemerli alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır. Avluyu çeviren revaklar baklava başlıklı ince ve narin sütunların birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmasından meydana gelmiştir. Medresenin güneyinde dışarı doğru çıkıntı yapan 7.40x7,50 m. ölçüsünde dershane bölümü vardır. Bu dershanenin üzeri 7.50 m. çapında 12.00 m. yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür. Dershanenin iki yanına da üçer oda yerleştirilmiştir. Medrese avlusunun ortasında l955-l956 yılı onarımında on köşeli bir mermer bir havuz konulmuştur. Medrese günümüzde Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır. Sultan Camisi Medresesi (Sultaniye Medresesi) (Merkez) Manisa Sultan Camisi yapı topluluğunu Yavuz Sultan Selim’in eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında yaptırmıştır. Bu külliyenin yapımı Manisa’nın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Yavuz Sultan Selim zamanına kadar bu yer ağaçlık ve bahçelik idi. Buradaki ağaçlar ve sular Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey vakfındandı. Hafsa Sultan bu külliyeyi yaptırmaya karar verince buradan bir bölüm satın alındı. Belgeler yapım çalışmalarının Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra da devam ettiğini göstermektedir. Hafsa Sultan camiye cemaat toplamak üzere Ali Bey bahçesinden 20 evlik bir yeri ayırarak ev yapmak isteyenlere kiralama veya az bir para karşılığında satmayı vakfiyesinde şart koşmuştur. Sultan hamamı1538’de bimarhane 1539’da yapılmıştır. Bu yüzden de Ali Bey mütevellisi ile Sultaniye mütevellisi arasında birçok anlaşmazlık çıkmış ve konu padişah tarafından çözümlenmiştir. Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, hankah, imaret ve iki medreseden meydana gelmiştir. Sonraki yıllarda yapı topluluğuna darüşşifa ve çifte hamam eklenmiştir. Sultan Camisi yapı topluluğundan olan medreseler kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Medreselerin plan düzenleri Osmanlı medreselerindeki plan düzeninden biraz farklı bir plan düzeni göstermektedir. Medrese odaları son cemaat yeri ile şadırvan avlusunu “U” şeklinde kuşatmaktadır. Medrese batı yönünde yedi bölümlü olup kuzey yönüne dıştan çıkıntı meydana getirmiştir. Medresenin dershane bölümü medrese hücrelerinin köşesinde kare planlı olup üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür, Trompların dıştan görünümleri beşik tonozlarla örtülmüştür. Medrese hücreleri avluya yuvarlak kemerli kapılarla açılmış olup odalar içerisinde ocak ve birer pencere ile dolap nişleri bulunmaktadır. Yapı topluluğundan olan ve Dış Medrese olarak isimlendirilen medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir Manisa Türbeleri İshak Çelebi Türbesi (Merkez) Manisa il merkezinde, Ulu Cami Medresesi’nin doğusunda, cami duvarına bitişik olan bölüme sonradan İshak Çelebi’nin türbesi yapılmıştır. Bugün cami ile medrese arasındaki, çapraz tonozlu geçişin güneyindeki biraz yüksekçe kapıdan türbeye girilmektedir. Türbe giriş kapısı biraz yüksek olup kırmızı somaki mermerden bir sütun ortada bulunmaktadır. Bu sütunlar ile türbenin uzantıları üzeri kubbeli bir bölüm meydana getirmiştir. Türbenin sert ağaçtan kapısı üzerinde cennete girenlere söylenen sözü belirten bir ayet yazılıdır: “Selâm üzerinize olsun. Ne iyisiniz buraya daimi olarak girin” Türbe kare planlı olup üzeri köşe pandantiflerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi batıya yönelik iki alt ve bir üst pencere ile aydınlatılmıştır. Ulu Caminin duvarı ile iki penceresi türbenin doğu yönünde olduğu gibi kullanılmıştır. Türbede İshak Çelebi’nin sandukası yanında kime ait oldukları bilinmeyen üç küçük sanduka daha bulunmaktadır. Saruhan Bey Türbesi (Merkez) Manisa il merkezinde, İzmir Caddesi üzerinde, Sultan Camisinin karşısında ve Muradiye külliyesinin batısındaki meydanda bulunan türbenin Saruhan Beye ait olduğu sanılmaktadır. Bu türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kuzey yönündeki giriş kapısı üzerinde kitabe yeri bulunuyorsa da kitabe günümüze gelememiştir. Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde bu kitabeden söz etmediği dikkate alınırsa kitabenin onun Manisa’ya gelişinden önce kaybolduğu sanılmaktadır. Saruhan Beyliğinin kurucusu olan Saruhan Bey’in 1345-1346 yılında öldüğü dikkate alırsa türbenin de XIV. yüzyıl ortalarında, torunu İshak Bey tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Türbe kaba yontma taş, tuğla ve çevredeki antik yapılardan toplanmış malzeme ile yapılmıştır. Dikdörtgen planlı türbenin kuzey yönünde giriş kapısı bulunmaktadır. Kapının iki yanındaki birer küçük pencere açıklıkları tuğla örgülü, yuvarlak sağır kemerlerle çevrilmiştir. Giriş kapısını ve bu pencerelerin bütününü, cephenin tümüne hâkim tuğla örgülü sivri bir kemer çevirmektedir. Türbenin iç mekânı iki bölüme ayrılmıştır. Girişteki sivri tonoz örtülü bölüm ile kubbeli lahdin bulunduğu bölüm birbirlerinden mimari bir eleman ile ayrılmamıştır. Ancak lahit odası ön mekândan daha geniş ve yüksek tutulmuş ve üst örtüde de bir farklılık göze çarpmaktadır. Lahdin bulunduğu odanın doğu duvarında açılmış kapının türbenin başka bir yapı ile bağlantısı olduğunu göstermektedir. Bu konuda araştırma yapan İlhami Bilgin;”Buradaki duvar izlerinin türbeye bitişik bir yapının varlığından başka, türbe ile ek yapının, inşa edilirken birlikte planlanıp yapılmadıklarını; türbenin inşasından sonraki bir tarihte yapılan ek yapıyla türbe arasındaki bağlantıyı sağlamak üzere türbenin doğu pencerelerinden birinin kapı haline dönüştürüldüğü” sonucunu çıkarmaktadır. Buradaki ek binanın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir. Türbenin altında bir mumyalık kısmı bulunmaktadır. Ayrıca üzeri de tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Girişin iki yanındaki pencereler dışında diğer üç kenarında ikişer düz lentolu pencere bulunmaktadır. Ancak türbe birkaç kez onarım geçirdiğinden bu pencerelerin orijinal olup olmadıkları da kuşkuludur. Türbe 1974 yılında onarılmıştır. Türbenin yanındaki meydana Manisa Ticaret Odası tarafından 1974’ yılında Saruhan Bey’in heykeli dikilmiştir
Revak Sultan Türbesi (Merkez) Manisa Dere Mahallesi’nde, Grek Mitolojisinde Niobe olarak ismi geçen kayanın karşısında bulunan türbe, Halveti Şeyhi Revak Sultan’a ait olup 1371 yılında yaptırılmıştır. Selçuklu kümbetlerini andıran türbenin kuzey yönündeki kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabede “Bat fi şehir safer sene” yazısı ile Ayetelkürsi’nin son bölümü ve “Ya Alim” sözcüğü yazılıdır. Kitabede Revak Sultan’ın ismi geçmediği gibi tarih de bulunmamaktadır. Türbe muntazam taş ve tuğladan yapılmış, üzeri duvarla ile köşe üçgenleri üzerine oturan dik ve sivri bir külahla örtülmüştür. İç mekân 5.07x5.24 m ölçüsünde olup içerisi doğudaki bir pencere ile aydınlatılmıştır. Köşe üçgenleri üzerinde de Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer yazıları bulunmaktadır. Türbe içerisinde ortada Revak Sultan’ın türbesi bulunmaktadır. Diğer iki mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir. Türbe 1963 yılında onarılmış, sandukalar betona dönüştürülmüştür. Halveti tarikatına bağlı kişilerin gömüldüğü mezarlığın içerisinde bulunan bu türbe ile dergâh ile ilgili bir vakfiye düzenlenmiştir. Ancak dergâhtan hiçbir iz günümüze gelememiştir. Yedi Kızlar Türbesi (Merkez) Manisa Dere Mahallesi’nde Çaybaşı Deresi’nin yakınında bir çıkmaz sokak içerisinde bulunan Yedi Kızlar Türbesi’ne bu isim halk tarafından yakıştırılmış ve XIV. Yüzyıldan bu yana ziyaretgâh olmuştur. Günümüzde genç yaşta ölen kız ve gelinlerin çeyiz ve duvaklarından bazı parçalar sandukaların üzerine örtülmektedir. Türbede gömülü olan kişilerin kime ait oldukları bilinmemekle beraber Saruhanoğulları’nın eşlerinin burada yattığı, ön sıradaki sandukanın Gülgün Hatun’a ait olduğu sanılmaktadır. Türbe yontma taş ve karışımı bir duvar işçiliği göstermektedir. Türbenin önünde 1.60x6.15 m. ölçüsünde kubbeli bir giriş sahanlığı bulunmaktadır. Türbenin içerisi 6.15x6.15 m. ölçüsünde kare planlıdır üzeri çatı ile örtülüdür. Türbenin içerisi biri kapı üzerinde diğerleri de kuzey, güney ve batı yönlerinde birer pencere ile aydınlatılmıştır. Türbe içerisinde ön sırada üç, arka sırada da dört tane olmak üzere toplam yedi sanduka bulunmaktadır. Ayni Ali Türbesi (Merkez) Manisa il merkezinde, Kumlu dere’nin yakınında, mezarlık içerisinde bulunan Ayni Ali Türbesi’nin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Türbenin kitabesi bulunmamış, onunla ilgili kaynaklarda da yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Türbe yapı üslubundan Osmanlı döneminde XVI-XVII. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Düzgün kesme taştan yapılmış olan türbenin önünde çatılı, yuvarlak kemerli küçük bir giriş vardır. Sandukanın bulunduğu bölüm sekizgen planlı olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Giriş dışında üç kenarda dikdörtgen söveli, yuvarlak kemerler içerisine alınmış pencereler bulunmaktadır. Bunların üzerine de birer küçük alçı pencere yerleştirilmiştir. Terzioğlu Türbesi (Merkez) Manisa Eğe Mahallesi’nde, Sevinç Sokağı’nda bulunan türbenin kitabesi bulunmadığından kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Eski tarihlerde türbenin bulunduğu alanda geniş bir mezarlık bulunuyordu. Osmanlı döneminde türbenin bulunduğu yer Terzioğlu Mahallesi olarak tanınıyordu. Türbe kare planlı, kesme ve moloz olup üzeri kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Çeşitli dönemlerde onarılmış, üslubundan kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Yirmi İki Sultan Türbesi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan Yirmi İki Sultan Türbesi’nin kitabesi bulunmamaktadır. Bu bakımdan yapımı ile ilgili bazı çelişkiler bulunmaktadır. Bazı kaynaklar türbeyi XV.yüzyıla tarihlendirilmektedir. Bununla beraber Sultan II. Mahmut (1808-1839) zamanında yapıldığı da ileri sürmektedir. Manisa’da ölen 22 Osmanlı Sultanı için bu türbe yapılmıştır. Kesme taştan sekizgen planlı türbenin üzeri kubbe ile örtülmüştür. Giriş ve mihrap duvarı dışında kalan duvarlara birer pencere açılmıştır. Kuzey yönünden içeriye girilen yuvarlak taş kemerli kapısı bulunmaktadır. Türbe içerisinde dışarı taşkın olmayan basit, yuvarlak bir mihrap bulunmaktadır. İçeride sekizi kavuklu, olmak üzere yirmi iki sanduka bulunmaktadır Türbenin yanında daha önce bulunduğu söylenen cami Manisa yanağını sırasında yanmıştır. Sonra da onarılmayıp yıktırılmıştır. Tezveren Dede Türbesi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan Tezveren Dede Türbesi kare planlı kubbeli bir yapıdır. Kaynaklarda Tezveren Dede’nin kim olduğu konusunda bir bilgiye rastlanmamıştır. Türbenin girişi batı yönünde olup kenarlarında birer pencere bulunuyordu. Ancak bu pencereler sonraki dönemlerde örülerek kapatılmıştır. Şeyh İsa Türbesi (Akhisar) Manisa, Akhisar ilçesi, Şeyh İsa Mahallesi’nde, Şeyh İsa Camisi’nin bahçesinde bulunan bu türbesi XVI.yüzyılda yapılmıştır. Şeyh İsa Akhisar’da yaşamış XVI.yüzyılın tasavvuf alimlerindendir. Ölümünden sonra yapılan türbesi kesme taştan olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. XX.yüzyılda türbenin yanına Şeyh İsa Camisi yapılmıştır. Tahir Efendi (Darendede) Türbesi (Kula) Manisa Kula ilçesi Kızılkaya Mahallesi’nde, Kışla Meydanı’nda bulunan Tahir Efendi Türbesi’nin ne zaman yapıldığını belirten bir belgeye rastlanmamıştır. Darendede ismiyle tanına Tahir Efendi Horasanlı olup, Halveti tarikatını yaymak amacıyla Kula’ya geldiği söylenmektedir. Asıl isminin Şıh Es’adullah Efendi olduğuna eski vakıf kayıtlarında rastlanmaktadır. Türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Günümüzde mezarı ziyaret edilmektedir. Mahmut Dede Türbesi (Kula) Manisa Kula ilçesinin 2 km. güneyinde bulunan türbede gömülü Mahmut Dede’nin kim olduğu bilinmemektedir. Türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Mezarı ilkbahar ve yaz aylarında ziyaret edilmesi yöre halkının geleneğidir. Bakacak Sultan Türbesi (Kula) Manisa, Kula ilçesi Bakacak Mevkii’nde bulunan bu türbenin Selver Sultan isimli bir kadına ait olduğu sanılmaktadır. Kaynaklarda Selver Sultanın kim olduğuna dair bir bilgiye ve kayda rastlanmamıştır. Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Taptuk Emre Türbesi (Kula) Manisa Kula ilçesi Gökçeören bucağına bağlı Emre Köyü’ndeki mezarın Yunus Emre’nin hocası Taptuk Emre’ye ait olduğu söylenmektedir. Macit Aray, Yunus Emre isimli kitabında Yunus Emre ve Hocası Taptuk Emre’nin Kula’da olduğunu ileri sürmüştür. Taptuk Emre Moğol baskınlarından ötürü Horasan’dan Anadolu’ya göç etmiştir. Taptuk Emre Hacı Bektaşi Veli’nin öğrencilerindendir. Ona “Tapduk Sultanım” demesinden ötürü de Taptuk ismi ona yakıştırılmıştır. Taptuk Emre, Yunus Emre’ye “ sen artık yetiştin, icazetini veriyorum” demişti. Ancak Yunus Emre; “Bu kâğıt parçası için mi beni gül yüzünden mahrum etmek istiyorsun” demiş ve buna da divanında yer vermiş, şeyhinden ayrılmak istememiştir. Bu konudaki araştırmacılar Yunus Emre ile Taptuk Emre’nin aynı yerde gömülü olmasını iddia etmişlerdir. Emre Köyü’ndeki medreseye ait olduğu söylenen kalıntılar burasının önemli bir kültür merkezi olabileceği izlenimini vermektedir.
Manisa Külliyeleri Ulu Cami ve Külliyesi (Merkez) Manisa’nın güneyinde Sandıkkale Tepesi yamacında, şehre hakim bir konumda bulunan Ulu Cami Saruhanoğullarından Fahreddin İlyas Bey tarafından 1366’da yaptırılmıştır. Caminin bulunduğu yerde daha önce yapılmış bir Bizans kilisesi bulunuyordu. Caminin yapımında bu kiliseye ait mimari parçalar kullanılmıştır. Yapı topluluğu cami, medrese, türbe ve sıbyan mektebinden meydana gelmiştir. Manisa Ulu Camisi Osmanlı sanatında revaklı avlu kısmı küçülmüş olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Burada küçülmüş halde yeniden ortaya çıkan revaklı avlu cami ile hemen bir planın iki yarısı konumundadır. Antik çağlara ait yapılardan toplanan mermer blokların yanı sıra kaba yontma taş ve tuğlalardan yapılan cami iki ana bölümden meydana gelmiştir. Caminin önünde 17.ooX30.00 m. ölçüsünde bir iç avlu ile15.50x30.00 m. ölçüsünde kapalı, bir bölüm bulunmaktadır. Avluda üzeri açık bırakılan bölüm, kapalı olan kısımda kubbe ile örtülmüştür. Kuzey yönünde merdivenle çıkılan ve oldukça sade kesme taştan bir portal bulunmaktadır. Bu giriş taş kemerlidir ve iki yanında da mihrapçık bulunmaktadır. Girişin üzeri yarım kubbe ile örtülmüştür. Bunun üzerinde tek satırlı bir kuşak halinde kitabe nişin batı duvarından başlayarak iç avluya açılan basık kemerli giriş kapısı üzerinde de devam etmektedir. Kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Bağışlayıcı ve esirgeyici Allah adına mescitleri ibadet yeri kılan Allaha hâmd ve yaratılanların en hayırlısı olan Muhammed Peygambere salât ve selâm olsun. Hâlen ayakta duran bu güzel mabedin, camii şerifin ve yüce kapının yapılmasına emir veren ve tamamlanması için gayretle çalışan büyük Sultan. Ümmetinin kullarına sahip, ikinci İskender olarak anılan, asilerle uğraşan, kâfirleri kahreyleyen, Allah yolunda savaşan, muzaffer, mansur, mağfiret sahibi, Allahın lütfüyle güçlü Sultanoğlu Sultan, Saruhanoğlu, İlyasoğlu Ulu Sultan İshak Çelebi, Allah devletini daim etsin. Sene yedi yüz altmış sekiz h.768 (1368)”. Caminin iç avlusu yüksek sivri kemerlerin meydana getirdiği revaklar kuzeyde tek sıra, doğu ve batıda çift sıra halindedir. Buradan kapalı bölüme geçilen avlunun güneyinde ise revak bulunmamaktadır. Bu avlunun doğusunda, yandaki sokağa açılan ve batısındaki medreseye geçişi sağlayan birer kapı daha bulunmaktadır. Bunlardan doğu kapısı nişinin üzeri sivri tonoz ile örtülmüştür. Bu kapı üzerinde kitabe bulunmamaktadır. Giriş kapısı üzerine iki pencere açılmıştır. Avlunun ortasında ise üzeri açık sekiz kenarlı bir mermer şadırvana yer verilmiştir. Revaklar tuğla döşemeli olup avlu ile kapı geçitleri zeminden 50 cm. daha yüksektir. Revaklar pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Buradaki sütunlar üzerinde Bizans ve Roma dönemine ait sütun başlıklarının yanı sıra Türk başlıkları da birlikte kullanılmıştır. Girişin batsında içeriden çatıya çıkan taş bir merdivene yer verilmiştir. Bu nedenle de caminin kuzey cephesinin batısındaki dışarıya çıkıntılı minareye çıkışta bu merdivenden yararlanılmaktadır. Minarenin kapısı çatı üzerinde olup gövdesi yeşil, mavi ve sarı renkte tuğlalarla bezenmiştir. İç avlunun güneydeki cephe duvarının önündeki kısım revak döşemesinden daha yüksektedir. Bu cephenin ortasındaki kemerli bir kapıdan caminin ibadet mekânına geçilmektedir. Bu cephede üç kapı vardır ve bunarın iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir. Caminin kapalı bölümü büyük bir kubbenin örttüğü mihrap önündeki sahın ile onun iki yanındaki sahın ile iki tarafındaki ikişer sıra yan ve arka sahından meydana gelmiştir. Mihrap duvarına paralel yedi bölümlü ve dört neften meydana gelen camide mihrap duvarına bitişik iki sütun ve altı payenin oluşturduğu sekizgen planın üzerine kemerlerle oturan 10.80 m. çapında pandantifli mihrap önü kubbesi bulunmakta olup, bu bölüm diğer nefleri kesmektedir. Kapalı kısmın sahınları yuvarlak sütunlar ve sivri kemerlerin taşıdığı basık kubbelerle üzerleri örtülmüştür. İbadet mekânı kuzey cephesindeki pencerelerin yanı sıra doğudaki altlı üstlü altı pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin minberi kündekâri tekniğinde yapılmış olup devrinin en güzel örneklerindendir. Günümüzde Manisa Müzesi’nde bulunan minber kapısı üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır: “Ümmetin kullarına malik Ulu Sultan İlyas oğlu İshak Çelebi Nasri aziz olsun, bu mübarek minberin yapımını emretti. Sene yedi yüz yetmiş sekiz .(1376)” Bunun altında da “Bunu yazan nakşeden, resimlerini yapan Yusuf oğlu Fatih, imal eden de el dikki oğlu Hacı Mehmet” yazılıdır. Medrese (Fethiye Medresesi): Ulu Caminin yapımından on yıl sonra, 1378’de batı yönüne bitişik olarak medrese yapılmıştır. Kitabesinden öğrenildiğine göre medresenin mimarı Emet bin Osman’dır. Mehmet bin Abdülaziz ve Nakşî Yusuf isimli nakkaşlar da medresenin bezemesini yapmışlardır. Caminin iç avlusunun batı kapısından girilen medresenin ana girişi kuzey cephesindedir. Buradaki oldukça sade giriş kapısının önünde sivri taş kemerli bölüm tonoz ile örtülmüştür. Kapı üstündeki pencerenin yukarısında da bir kuşak halında medrese kitabesi yerleştirilmiştir. Kitabe: “Gazi ve mücahitlerin yardımcısı yüce Sultan Saruhan oğlu İlyasoğlu İshak Han Allah mülkünü daim etsin. Yedi yüz seksen senesinde bu mübarek medresenin inşasını emretti.(1378)”. Buradaki pencerenin altında ikinci bir kitabe daha bulunmaktadır: “Gani olan Allahın rahmetine muhtaç Osman oğlu yoksul Emet bu binayı yaptı. Allah her ikisini de affetsin.” Medresenin kuzey cephesindeki giriş kapısının iki tarafında sivri kemerli iki çeşme nişine yer verilmiştir. Bu nişlerin üzerinde de medresenin ikinci katının pencereleri sıralanmıştır. Giriş kapısından tonoz örtülü kapalı bir bölüm ile üzeri açık medrese bölümlerine geçilmektedir. Bu medresede diğer medreselerde olduğu gibi avluyu çevreleyen revaklar bulunmamaktadır. Avlunun kuzey ve batısında iki kat halinde tonoz örtülü küçük odalar sıralanmıştır. Alt katta odalara girilen bir koridor bulunmaktadır. Üst katta da odalar dış duvar tarafındaki koridordan geçilmektedir. Avlunun güneyinde ortada bir eyvana yer verilmiştir. Bunun yanında ise tonoz örtülü kapalı dershane bulunmaktadır. İshak Çelebi Türbesi: Ulu Cami medresesinin doğusunda, cami duvarına bitişik olan bölüme sonradan İshak Çelebi’nin türbesi yapılmıştır. Bugün cami ile medrese arasındaki geçişin güneyindeki bir kapıdan türbeye girilmektedir. Türbe giriş kapısı biraz yüksek olup iki yanında kırmızı somaki mermerden iki sütun bulunmaktadır. Türbenin sert ağaçtan kapısı üzerinde cennete girenlere söylenen sözü belirten bir ayet yazılıdır: “Selâm üzerinize olsun. Ne iyisiniz buraya daimi olarak girin” Türbe kare planlı olup üzeri köşe pandantiflerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi batıya yönelik iki alt ve bir üst pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin duvarı ile iki penceresi türbenin doğu yönünde olduğu gibi kullanılmıştır. Türbede İshak Çelebi’nin sandukası yanında kime ait oldukları bilinmeyen üç küçük sanduka daha bulunmaktadır. Sıbyan Mektebi: Ulu Cami vakfiyesinde ismi geçen sıbyan mektebi günümüze gelememiştir. Sıbyan mektebinin caminin karşısında olduğu bilinmektedir. Yapı tek kubbeli olup, bir süre ilkokul olarak kullanılmış ve sonra da zamanla harap olmuş ve yıktırılmıştır. Ulu Cami’nin restorasyonu Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından Y.Mimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılmıştır.
Sultan Camisi ve Külliyesi (Merkez) Manisa Sultan Camisi yapı topluluğunu Yavuz Sultan Selim’in eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında yaptırmıştır. Bu külliyenin yapımı Manisa’nın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Yavuz Sultan Selim zamanına kadar bu yer ağaçlık ve bahçelik idi. Buradaki ağaçlar ve sular Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey vakfındandı. Hafsa Sultan bu külliyeyi yaptırmaya karar verince buradan bir bölüm satın alındı. Belgeler yapım çalışmalarının Hafsa Sultan’ın ölümünden sonra da devam ettiğini göstermektedir. Hafsa Sultan camiye cemaat toplamak üzere Ali Bey bahçesinden 20 evlik bir yeri ayırarak ev yapmak isteyenlere kiralama veya az bir para karşılığında satmayı vakfiyesinde şart koşmuştur. Sultan Hamamı1538’de, Bimarhane 1539’da yapılmıştır. Bu yüzden de Ali Bey mütevellisi ile Sultaniye mütevellisi arasında bir çok anlaşmazlık çıkmış ve konu padişah tarafından çözümlenmiştir. Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, hankâh, imaret ve iki medreseden meydana gelmiştir. Sonraki yıllarda yapı topluluğuna darüşşifa ve çifte hamam eklenmiştir. Medreselerden Dış Medrese olarak isimlendirilen medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında hankâh ve imaret yanmış ve yıkılmıştır. Günümüzde bu yapıların yeri Sultan Parkı’na dönüştürülmüştür. Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşı’ndan sonra 1514’de Tebriz’e girmiş ve Osmanlı Ordusuna katılan Tebriz Türklerinden Acem Alisi’ni (Esir Ali) yanına almış ve Manisa’da yapılmasını düşündüğü külliyenin yapımı ile onu görevlendirmiştir. Külliyenin yapımı için hazırlıklara başlanıldığı sırada Yavuz Sultan Selim ölmüş ve Şehzade Süleyman annesi Hafsa Sultan’ı Manisa’da bırakarak İstanbul’a dönmüş, 1520’de Osmanlı tahtına Kanuni Sultan Süleyman olarak oturmuştur. Bu arada da Acem Ali (Esir Ali) Ser Mimarlığa getirilmiştir. Sultan Camisi minarelerinden halka atılan Mesir macunu ile hemen herkesin bildiği bir camidir. Caminin yapımına büyük olasılıkla 22 Mart 1521’de başlanılmıştır. Hafsa Sultan h.929 (1523) yılında vakfiyesini düzenletmiş ve yapı topluluğu 1523 yılı Ramazan ayında ibadete ve kullanıma açılmıştır. XVI. yüzyıl Klasik Osmanlı mimarisinin örneklerinden olan cami, kesme taş ve tuğladan yapılmış olup önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri ile ibadet yeri merkezi kubbelidir. Yapı topluluğu geniş bir avlu ortasındadır. Avluya doğu, güney ve batı yönünden kemerli, kuzeyden ise kubbeli birer kapıdan girilmektedir. Ayrıca batı duvarında bir güneş saati ile hünkâr mahfeline giriş kapısı bulunmaktadır. Sultan Camisinin bir özelliği de Manisa’daki ezani saat ayarının buradaki muvakkithaneden yapılmış olmasıdır Cami 16.yüzyıl Osmanlı mimarisinin ildeki en önemli örneklerindendir. Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış, ortada bir büyük, yanlarda iki küçük kubbeyle örtülmüş, iki minareli bir camidir. Mermer minberi oyma ve kabartmalıdır. Ünlü Mesir Macunu’nun halka saçıldığı cami olması sebebiyle halk arasında Mesir Camii adıyla da anılmaktadır. Cami kare planlı kesme taş ve tuğladan, oldukça sade bir üslupta yapılmıştır. İbadet mekânının üzerini yüksek dikdörtgen bir kasnak üzerine yuvarlak kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Önünde yuvarlak kemerlere birbirine bağlanmış altı sütunun oluşturduğu üzeri kubbeli beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Sütunları birbirine bağlayan kemerler beyaz ve kırmızıya yakın renklerde taşların alternatifli olarak sıralanmasından meydana gelmiştir. Son cemaat yerinin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile iki satırlı bir mısra yazılmıştır: “Bu mekan âşıkların kıblesi oldu, her kim buraya eksik gelirse tamam olur.” Giriş kapısı üzerine de Arapça yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir: Ümmü-üs-Sultan Süleyman-il mekin Kad benet Lillâhi beyt-es-sacidin Mamislühu kadcaeha tarihuhu Hüve Camiün e-ilmüttekin-il-hamidin. Bu kitabenin son tarih mısraı ebced hesabına göre h.929 (1522) yılını göstermektedir. İbadet mekânını örten kubbe iki yarım kubbe ile desteklenmiştir. Kubbenin sağ ve solundaki alçak çift kubbeler ortada birer sütunla duvarlara dayanmaktadır. Caminin sol tarafındaki ikinci kapı sultanlara ayrılmıştır. Mihrap mermerden olup stalâktitli olarak sona erer. Mermer minber üzerinde “Cuma namazı gibi hutbeyi de dinlemek farzdır” anlamına gelen bir yazı bulunmaktadır. İç mekân XVI. yüzyıl çinileri, kubbede kalem işleriyle bezenmiştir. Caminin iki yanındaki minareler kırmızı taştan kuşaklarla bölünmüş, taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Avlunun ortasında şadırvan bulunmaktadır. Ayrıca avluyu doğu yönünden itibaren dershane, medrese odaları, imaret, tabhane çevrelemektedir. İmaret ve Hankâh: İmaret ve Hankâh, caminin batısında bulunuyordu. Ayrıca imaretin mutfağı, odunluğu, helâları ve deposu bulunuyordu. Bunların hepsi yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Hankâh ise on odalı idi. Burada yapılan bir yüzey araştırmasında her iki yapının da temel izleri ortaya çıkarılmıştır. Çifte Hamam: Caminin kuzey doğusunda geniş bir arsa üzerine Hafsa Sultan’ın hamamı yapılmıştır. Doğu-batı yönünde uzanan çifte hamam dikdörtgen planlı idi. Sultan Hamamı ismi verilen bbu çifte hamamın erkekler bölümü caminin bulunduğu meydana açılmaktadır. Giriş kapısı üzerine de, Şair Alaşehirli zadenin Arapça altı mısralık bir kitabesi yerleştirilmiştir: “Kerem sahibi yüce Sultan ve Hükümdar Süleyman Han’ın anası Allah toprağını hayır ve ihsan etsin nuriyyle nurlandırsın. Halk için geniş ve güzel yapılı bir hamam yaptı. Allah günler bitinceye kadar bunu şerefli oyarak baki kılsın. Buranın tam tarihini anlatmak için Alaşehirli oğlu şöyle dedi: Bu hamamların en güzelidir.” Bu kitabenin son mısra ebced hesabına göre H.946 tarihini göstermektedir. Buna göre de hamamın 1539 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Hamam yapılırken Hafsa Sultan ölmüştür. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Soyunmalığı stalâktitli büyük bir kubbe örtmektedir. Kubbenin üzerinde bir aydınlık feneri bulunmaktadır. Kubbe eteğindeki yedi pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. Ilıklık yan yana iki kubbe ile örtülüdür. Bu kubbelerden birisinin stalâktitleri Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri arasındadır. Sıcaklık da yıldız şekilli pencerelerin üzerinde bulunduğu büyük bir kubbe ile örtülüdür. Ortadaki göbek taşının çevresinde 12 kurna sırlanmıştır. Hamamın kuzeyindeki kadınlar bölümü erkekler bölümünün eşidir. Darüşşifa: Darüşşifa, Sultan hamamının batısında, toprak seviyesinin biraz altında bulunuyordu. Kapısı da günümüze gelemeyen imaret ve hankâhın olduğu yere açılıyordu. Orta avlu etrafında sıralanmış kare planlı bir yapıdır. Batısında üç, doğusunda iki, kuzeyde de eyvanların yanında ikişer kare planlı odası bulunuyordu. Bu odaların içerisinde ocaklara da yer verilmiştir. Ayrıca giriş köşelerine de dikdörtgen planlı iki oda daha yerleştirilmiştir. Uzun süre harap olan darüşşifa l950’lili yıllarda onarılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı olup kubbeli avlusunun ortasında şadırvanı vardır. Kapısı üzerine de mermer bir kitabe yerleştirilmiştir; Bu dart Mader-i Sultan Süleyman Bina etti ki bâisi fahrr-ul-kuzat ol Emenatdar-ı Ehl-i Mekremettir Süal olunsa itmam-ı binası De tarihi mekam-ı âfiyettir. Bu kitabe ebced hesabına göre H.945 (1538) tarihini göstermektedir.Günümüzde Darüşşifa, Sağlık Bakanlığı yönetimindedir. Hafsa Sultan İstanbul'da ölmüş ve türbesi İstanbul Sultan Selim semtinde, öldükten altı yıl sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır.
Hatuniye Külliyesi (Merkez) Manisa il merkezinde Hükümet Konağı’nın yakınında bulunan Hatuniye Külliyesi’ni Sultan II.Bayezıd’ın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah, vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır. Külliye cami, sıbyan mektebi, han ve hamamdan meydana gelmiştir. Yapı topluluğunun merkezini oluşturan caminin giriş kapısı üzerinde Hüsnüşah Hatun’un ismi geçmemekle beraber 1490-1491 tarihi yazılıdır. Bu kitabenin üzerindeki talik yazılı dört satırlık ikinci kitabede Sultan Abdülmecit’in tamir ettirdiği yazılıdır. Vakıf kayıtlarına göre cami 1611’de depremden, suyolları 1637 de, camide 1672 de onarılmıştır. Cami, Osmanlı mimarisinde yan mekânlı veya ters T planlı, zaviyeli camiler gurubundandır. Bu bölümlerin ara duvarları sonraki yıllarda kaldırılmış ve ibadet mekânına katılmıştır. Caminin üzeri orta kubbe ile yanlarda onu destekleyen dört küçük kubbe ile üzeri örtülmüştür. Önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır. Duvarları bir sıra kesme taş, iki sıra yatay ve dikey tuğlalarla örülmüştür. Günümüzde camekân içerisine alınan son cemaat yerinin orta kısmı ayna tonoz, yanları da kubbe ile örtülmüştür. Sütunların başlıkları ise çevredeki antik yapılardan devşirme olarak getirilerek buraya yerleştirilmiştir. Son cemaat yerinin ortasındaki ana kapıdan ibadet mekânına, sağ ve solundaki kapılarla da yan mekânlara girilmektedir. Giriş kapısı mihrap eksenine göre sağa kaymış durumdadır. İç içe iki kemer içerisine yerleştirilen giriş kemeri kırmızı ve beyaz mermerdendir. Kanını iki yanında birer pencere, sağdakinin üzerinde de balkonlu bir pencere daha bulunmaktadır. Ayrıca burada dışarı taşkın minare kaidesi bulunmaktadır. Caminin duvar kalınlığı 0.95-1.15 m.dir. İbadet mekânı 24.00x11.15 m. ölçüsündedir Buradaki yan kubbeler ortalarında silindirik birer niş olan iki ayağa oturmuştur. Ana kubbe sekizgen bir kasnak üzerinde olup kasnağın her kenarında yuvarlak kemerli birer pencere vardır. Mihrap yönündeki yan kubbeler diğerlerinden daha yüksektir. Mihrap silme bir çerçeve içerisine alınmış, üzeri de mukarnaslı olarak sonuçlanmıştır. Yanlarında ise ikişer kum saatine yer verilmiştir. Ahşap minber Selçuklu üslubunda ahşaptan yapılmıştır. Minberin etrafı Rumiler, Hatayiler ve geometrik motiflerle bezenmiştir. Minberin kapısı üzerinde bir ayet yazılıdır. Üzerindeki tarihten caminin yapımından dört yıl sonra 1495’de buraya konulduğu öğrenilmektedir. Minare kare prizma kaide üzerinde, son cemaat yerinin sağında taş ve tuğla örgülüdür. Kemerli bir girintiden sonra kısa ve dik bilezik gövdeyi süslemiştir. Şerefe altı ise oldukça basit ve pahlıdır. Sıbyan Mektebi: Caminin batısında yer alan sıbyan mektebi Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II. Beyazıt devirlerinde yapılmış örneklere benzemektedir. Yazlık ve kışlık iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Üzeri aynalı tonozla örtülmüştür. Hamam: Caminin vakıfları arasında ismi geçen hamam Serâbad Mahallesi’nde 1940’lı yıllara kadar duruyordu. Vakfiyede sabah erkeklere, öğleden sonra kadınlara ayrıldığı yazılıdır. Bu bakımdan hamamın tek hamam olduğu öğrenilmektedir. Han: Evliya Çelebi’nin “Tahıl Pazarı Hanı” kurşunludur. Kale misali kırk kubbeli han-ı kebirdir, kim cümle Arap ve Acem bezirgânı anda meksederle. İsmine Hatuniyyi hanı derler” diyerek sözünü ettiği hanın bugünkü Kurşunlu Hanı olduğu sanılmaktadır. Bu han caminin güneyinden geçen yolun diğer tarafında kalmıştır. Vakfiyesinde de altta otuz altı, üstte otuz sekiz odası, avlusu, ortasında havuzu, büyük bir ahırı, müştemilatı bitişiğinde de yirmi bir dükkânı olduğu belirtilmiştir. Han 1643, 1677 ve1966 yıllarında onarılmıştır. Günümüzde öğrenci yurdu olarak kullanılmıştır. Muradiye Külliyesi (Merkez) Manisa Saruhan Mahallesi’ndeki Muradiye Külliyesi, şehre hâkim Spil Dağı eteklerinde bulunmaktadır. Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIX.yüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir. Muradiye Külleyesi Sultan III.Murat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır. Caminin bulunduğu yerde Sultan III. Murad’ın Manisa’da şehzade olarak bulunduğu sırada, daha önce bir cami yaptırmıştı. Bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir. Büyük olasılıkla da Sultan III. Murat’ın tahta çıktığı 1574’den önce yapılmış olmalıdır. Hazine-i Evrak kayıtlarındaki bir belge de padişahın şehzadeliğinde cami yaptırdığı belirtilmiştir. Tarihçi Naima da Sultan III. Murat’ın yaptırmış olduğu eserlerden söz ederken “Manisa’da camii şerif yanında bir medrese icad, müceddeten imaret ve han, tabhane daha yaptırmıştır” demektedir. Günümüzdeki kadar geniş bir alana yayılmayan, cami ihtiyacı karşılamayınca ilk caminin yerine yenisinin yapılmasına karar verilmiştir. Yapı topluluğunun mimarı olarak çoğu kaynaklarda Mimar Sinan gösterilmektedir. O yıllarda Sinan ihtiyarlamış, İstanbul dışındaki yapıları onun ekolünü benimsemiş, mimarlara bıraktığı da bilinmektedir. Caminin yapımına, Mimar Sinan’ın projesine göre Mimar Mahmut Ağa başlamış, ani olarak ölümü üzerine de Hassa mimarlarından Mimar Mehmet Ağa tarafından tamamlanmıştır. Bu bilgiler, Hazine-i Evrak kayıtları ile Sultan III. Murat’ın 1585 tarihli bir fermanından öğrenilmektedir. Muradiye külliyesinin etrafı kesme taştan alçak avlu duvarları ile çevrili olup, duvarların kuzey, güney ve batı yönlerine açılan kapıları bulunmaktadır. Külliyenin asıl girişi kuzeyde, cami ile medrese arasında, üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı basık kemerli kapıdır. İlk yapıldığı yıllarda avlunun üç tarafında “U” şeklinde medrese odaları sıralanmıştı. Ancak bu odalar günümüze gelmemiş ve iz bırakmadan yıkılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından Y.Mimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılan ve tüm külliyeyi kapsayan onarımında bu avlunun ortasına ve giriş kapısının karşısına sekizgen planlı, geniş saçaklı bir şadırvan yapılmıştır. Caminin önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bunun arkasında caminin tüm cephe duvarını kaplayacak biçimde büyük bir kemer yapıya görkemli bir görünüm vermiştir. Bu kemerin iç dolgusu, alternatifli olarak sıralınmış kırmızı ve beyaz taşlarla örülmüş, sivri kemerli, yuvarlak alçı şebekeli iki sıra pencere ve üçgen köşelikler yapının kütlevi görünümünü hafifletmiştir. Burada üst sırada beş, alt sırada da altı pencere bulunmaktadır. Kemerin üstü ise iki taraftan aşağıya doğru inen kademelerle onları tamamlamıştır. Bu görünüm bir bakıma Mimar Sinan’ın İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’ni hatırlatmaktadır. Caminin son cemaat yeri oldukça narin altı mermer sütunun sivri kemerlerle birbirine bağlanmasıyla meydana gelmiş beş bölümlüdür. Sütun başlıkları stalâktitlidir. Bölümlerin üzeri sekiz kasnaklı küçük birer kubbe ile örtülmüştür. Ancak girişi diğerlerinden ayırmak için de orta bölüm de ayna tonoz kullanılmıştır. Döşeme yassı sekizgen blok taşlardan olup bunların arasında, üzerinde Grekçe yazı olan, antik bir yapıdan getirilmiş bir parça dikkati çekmektedir. Giriş kapısı oldukça sade bir profille çerçevelenmiştir. Kapının iki yanında kum saatli motifleri olan sütunçeler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir. İki renkli basık kemerli girişin üzerinde iki satırlı yapım kitabesi ve iki yanındaki nişlerde de ayetler yazılı panolar bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabe: “Tarakabe ilâzitazemt-ı velceberûl il rahmaniyye ve tarakkabe ila rabbi aimilki vel melekûtil sultanyye esseültanül âzam malikil alem zillullahi alâkaffetil ünem mevlâ mülâkilarabi vel acem es sultan ibn sultan ebülmuzaffer es sultan Murad Han ibn Sultan Selim han halle dalla hiç taalâ saltanatı mi ilen tika it deverain üs sisa hazel cami’ül rafivi bünyan.” Giriş kapısının sağ tarafındaki hücre üzerindeki kitabe: “Maliki feyzi bahrü gevheri cud şadı miki Hicaz-ü Rumu ırak Camii cümlei kemâl olur. Vekat fil biglayet-i şekli muharremül karam assena ihdal Teşnrinievvel samie” Giriş kapısının sol tarafındaki hücrenin üzerindeki kitabe: “Yaptı bir camii bülend da fük, geldi bir ehildil ziyaret için dedi tarihi kebet-ül üşşah”. Caminin ibadet mekânı 28.50 m. yüksekliğinde, 10.80 m. çapında kasnağında 18 pencere bulunan merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Güney yönündeki mihrap çıkıntısında ve yan kanatlarda kubbemsi yarım çapraz tonozlu bir örtü sistemi kullanılmıştır. Bu tonozların merkezi kubbeyi taşıyan büyük kemerler ile birleştiği noktaların yerden yüksekliği 18.50 m.dir. Merkezi kubbe pandantifli olup duvar payelerine dayanan dört büyük sivri kemer üzerine oturmuştur. Dışta bunların üzerinde sekizgen planlı dekoratif köşe kuleleri bulunmaktadır. İbadet mekânında en göze çarpan yer mihrap ve çevresindeki çini kompozisyonlardır. Kapı ve pencerelerde olduğu gibi beyaz bir mermer profille çevrelenmiş mihrap nişi poligonal şekildedir. İki yanında kum saati motifleri olan iki somaki sütunçe vardır. Mihrabın üzerinde mermerden oyulmuş palmetli bir taç ve bunun üzerinde de çini bir ayet panosu bulunmaktadır. Mihrap nişini bir kuşak gibi saran çini fatiha suresine yer verilmiştir
Caminin güney batı duvar payesinin önündeki mermer oyma minberin basık kemerli kapısı üzerindeki alınlıkta Kelime-i Şahadet yazılıdır. Minber korkulukları yekpare mermerden oyulmuş geometrik şebekelerle bezenmiştir. Caminin güney doğu köşesine hünkâr mahfeli yerleştirilmiştir. Doğudaki duvarlar içerisine yerleştirilmiş merdivenlerle çıkılan hünkâr mahfili duvarlardaki özengiler ile iki sütun tarafından taşınmaktadır. Mahfelin korkuluk levhaları oyma şebekelerden yapılmıştır. Mahfil içerisindeki mihrap ise kemerli bir niş halindedir. Caminin ibadet mekânını süsleyen çiniler XVI. yüzyıl İznik çinileridir. Bu çinilerde stilize edilmiş motiflerin yanı sıra natüralist çiçek dekorasyonları kendini göstermektedir. Başta mercan kırmızısı olmak üzere çeşitli renklerde parlak zeminli panolar da güller, laleler ve kıvrık dallar bir sıra halinde birbirini izlemektedir. Sultan III. Murat’ın 1585 tarihli bir fermanından anlaşıldığına göre caminin iç süslemesini yapmak üzere hassa nakkaşlarından Mehmet Halife ile birlikte on iki nakkaş İstanbul’dan Manisa’ya gönderilmiştir. Çinilerin yanı sıra kubbe ve kemerler rumiler, madalyonlar ve çiçeklerden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir. Ayrıca camide ağaç işçiliğinin en güzel örneklerini sergileyen fildişi, bağa ve sedef kakmalı ceviz ağacından kapılar bulunmaktadır. Caminin minareleri kuzey cephesinde birer şerefeli iki tanedir. Minarelerinin her ikisi de zamanla taşlarının erimesi sonunda yıktırılmış ve 1955-1956 yılında yeniden yapılmıştır. Zeminden 30 m. yüksekliğindeki kaidelerin papuç kısmına geçilir. Bunların üzerinde de Türk üçgenleri ile yuvarlak gövdeye geçilmektedir. Gövde üzerindeki inci kabartma hatlar minarelerin daha ince görünmesini sağlamıştır. Şerefelerin altında da küçük kemercikler, yatay kordonlar ve dört sıralı stalâktit dizileri görülmektedir. Medrese: Sultan III. Murat, ilk caminin yanında bulunan ve daha sonra içerisindeki dervişlerin dine karşı hareketlerinden ötürü yıktırılan zaviyenin yerine Muradiye Medresesi yapılmıştır. Cami ile imaret arasında kalan alandaki medresenin temelleri 1585 yılından sonra atılmıştır. Klasik Osmanlı medrese planları bu medrese de aynen uygulanmıştır. Medrese 30.65x37.50 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Medresenin giriş kapısı batı cephesindedir. Bu girişten kubbeli ve tonozlu revaklarla çevrili, dikdörtgen bir avluya girilmektedir. Revakların arkasında kuzey, güney ve doğu cephelerinde medrese odaları sıralanmıştır. Bu odalar 6.00 m çapında, 3.70 m. yüksekliğinde kubbelerle örtülmüştür. Odaların içlerinde ocak ve dolap nişleri bulunmakta, altta mermer söveli, üstte de sivri kemerli alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır. Avluyu çeviren revaklar baklava başlıklı ince ve narin sütunların birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmasından meydana gelmiştir. Medresenin güneyinde dışarı doğru çıkıntı yapan 7.40x7,50 m. ölçüsünde dershane bölümü vardır. Bu dershanenin üzeri 7.50 m. çapında 12.00 m. yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür. Dershanenin iki yanına da üçer oda yerleştirilmiştir. Medrese avlusunun ortasında l955-l956 yılı onarımında on köşeli bir mermer bir havuz konulmuştur. Günümüzde medrese Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır. İmaret: Yapı topluluğunun doğusunda bulunan imaretin yapımı 1585 yılında tamamlanmıştır. İmaretin planı yanındaki medreseye benzemektedir. Yapı 45.50x37.20 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. İmaretin ortasında kare bir avlu ve bunun dört yanını revaklar çevirmektedir. Revakları taşıyan sütunlar baklava başlıklı ve ince narin görünümlüdür. Revakların arkasında avluyu “U” şeklinde çeviren mutfaklar, yemekhane ve depolar sıralanmıştır. Bunların üzerleri de tuğladan, aydınlık fenerli sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülmüştür. İmaretin kuzey cephesine ve yapıya bitişik olarak basık tuğla tonozlu on bir dükkan eklenmiştir. Bunlardan sekiz tanesi imaretin kuzey duvarına bitişik olup üç tanesi de medrese ile imaret arasında kalan avlunun önünde sıralanmıştır. Günümüzde imaretin bir bölümü medrese ile birlikte Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır. Kütüphane: Yapı topluluğunun güneyinde medrese ile cami arasındaki avluda bulunan kütüphane Karaosmanoğulları’ndan Hüseyin Ağa tarafından 1812 yılında yaptırılmıştır. Kütüphane sekizgen planlı, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzerini 7.00 m. çapında bir kubbe örtmüştür. Kütüphaneye kuzey cephesindeki beş basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır. Girişin önünde çapraz tonozlu küçük bir revaklı sahanlık bulunmaktadır. Yapının doğu, güney ve batı cepheleri dışa kapalıdır. Bunların iç yüzlerine sivri kemerli dolap nişleri yerleştirilmiştir.
Manisa Mevlevihanesi Manisa, Yukarı Tabakhane Mahallesi’nde, Milli Park içerisinde, Spil Dağı eteklerinde bulunan Mevlevihane, kitabesinden öğrenildiğine göre; Saruhan Bey’in torunu İshak Çelebi tarafından 1368-1369 yıllarında yaptırılmıştır. Mevlevihane, İshak Çelebi’nin 1366-1379 yıllarında yaptırdığı Ulu Cami Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturmuştur. Bununla beraber Mevlevihane külliyenin biraz uzağında bulunmaktadır. Mevlevihane külliyenin mimarı Emetullahoğlu’nun eseridir. Manisa’da Mevlevi kültürünün yerleşmesi sonucunda, Şer’i sicillerden öğrenildiğine göre Osmanlı döneminde de Mevlevihane işlevini sürdürmüş,1664, l665,1681 ve1694 yıllarında onarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra dergâhların kapatılmasını içeren yasa ile de Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetine geçmiştir. Mevlevihane l960-1961 yılında Y. Mimar Süreyya Yücel tarafından, ardından 1982’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, bir kez daha restore edilmişse de yapı tam olarak korunamamıştır. Bundan sonra Manisa Yöresi Türk Tarih ve Kültürünü Uygulama Merkezi’ne devredilen yapı 1999-2001 yılında yeniden restore ve dekore edilerek ziyarete açılmıştır. Mevlevihane’nin restorasyonunu Celal Bayar Üniversitesi yapmıştır. İshak Çelebi’nin yaptırmış olduğu Ulu Cami’nin vakfiyesinde “Ceddim Hazreti Mevla’na” sözcüğünü kullanmış, ayrıca Mevlevi olduğundan ötürü de Konya Dergâhı tarafından kendisine Çelebilik unvanı verilmiştir. Vakfiyede Mevleviliği Batı Anadolu’da yaymak ve yaşatmak amacıyla bu Mevlevihane’nin yapıldığı da belirtilmiştir. Evliya Çelebi Mevlevihane’den söz etmiştir: “ Ve şehrin şark tarafında bir mürtefi mesiregah, bir de astanei Hazreti Mevlana vardır. Acayip teferrücgâh Mevlevihanedir. Bimahanesi ve müteaddid fukara hücreleriile mamurdur. Zamanı kadimde kinisa imiş amma abı havası lâtif bağ irem misal bir kânı dervişane yeridir. Cümle şehir andan nümayandır. Ve kapusu üzre tarikânı dervişane yeridir. Cümle şehir andan nümayandır. Ve kapusu üzere tarihi budur.” Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre; Mevlevihane’nin olduğu yerde daha önce bir Bizans kilisesi bulunuyormuş. Mevlevihane 1870 yılına kadar işlevini sürdürmüştür. Bu tarihte Manisa’ya Konya’dan Çelebi olarak gönderilen Nakibzade Çelebi Mustafa Efendi Ali Bey Camisinin yanına yeni bir Mevlevihane yapılmıştır. Bu Mevlevihane avlu etrafında semahane, türbe, matbah-ı şerif, hücreler ile harem ve selamlıktan meydana gelmiştir. Mustafa Efendi’nin ölümünden sonra Fahrettin Efendi postnişin olarak gönderilmişse de Konya çelebinin ölümü üzerine kısa bir süre sonra Konya’ya dönmüştür. Bunun üzerine boş kalan Manisa Mevlevihanesi’ne Halim Çelebi gönderilmiştir. Halim Çelebi 1900 yılına kadar Manisa’da kalmış, onun da Konya’ya post makamına gitmesi ile yerine kardeşi Murtaza Efendi gelmiştir. Celalettin Çelebi dergâhların kapatıldığı 1924 tarihine kadar bu görevde kalmıştır. Dergâhların kapatılması üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü 1933’de Ali Bey Camisi yanındaki Mevlevihane’yi 100.000 TL’ ya satmıştır. Mevlevihane’yi alan kişi de Melevihane’nin matbah-ı şerif dışında kalan kısımlarını yıktırmıştır. Arta kalan kalıntıları da 2000 yılında Manisa Belediyesi yıkarak burasını bir park haline getirmiştir. Manisa Mevlevihanesi küçük bir tepe üzerine kesme ve moloz taş ile yer yer de yatay tuğlalardan yararlanılarak dikdörtgen planlı, 27.60x20.25 m. ölçüsünde yapılmıştır. Yapının köşelerinde kesme taşa, kemer ve tonozlarda tuğlaya, ana duvarlarda ise yığma moloz taş ile tuğlaya yer verilmiştir. Pencerelerin lento ve sövelerinde kesme taş kullanılmıştır. Mevlevihane’nin doğu ve güney cepheleri şehre bakmaktadır. Güneybatıdan Mevlevihane’ye yönelen yol yapının önce güney, sonra da batı cephelerini dolaştıktan sonra kuzeydeki giriş kapısına gelmektedir. Buradaki cephe duvarı oldukça yüksek olup yapıyı ana bina ve sundurma olarak ikiye bölmektedir. Böylece yapı daha kütlevi bir görünüm kazanmıştır. Buradaki dışa açılan pencereler dikdörtgen ve sivri kemerlidir. Doğu ve batı cepheleri birbirlerine benzemektedir. Kuzeydeki giriş cephesinde kare kesitli dört direk ve doğu ile batı duvarları üzerinde 5.50x20.25 m. ölçüsünde bir sundurma bulunmaktadır. Adeta bir portali andıran giriş bir niş görünümündedir. Kapının üzerinde ve yanlarında fil gözü pencereler açılmıştır. Dikdörtgen planlı Mevlevihane’nin semahanesi-mescidi, mutrıp yeri, altı derviş hücresi, harem ve selamlığı, matbahı, kileri bulunuyordu. Mevlevihane’nin üzeri toprak damla örtülmüştür. Mevlevihane’nin alt katı kapalı avlulu bir medrese planına benzemektedir. Burada üzeri kubbeli kapalı bir orta avlu, köşelerde dört eyvanlı simetrik haçvari bir plan uygulanmıştır. Kapıdan çapraz tonoz örtülü küçük bir giriş holü bulunmaktadır. Bu holün batı ve doğusunda birer oda bulunmaktadır. Buradaki güney odası mescit olarak kullanılmıştır. Sivri kemer alınlıklı eyvanların üzeri beşik tonozlarla örtülü olup sivri kemerler üzerini orta avlunun kubbesi örtmektedir. Aynı zamanda semahane olarak kullanılan orta avlu 7.20x7.20 m. ölçüsünde kare planlıdır. Bu avlunun etrafı yerden 0.50.m yüksekliğinde bir setle çevrilmiştir. Mescit 6.00x7.90 m. ölçüsünde olup iki sıra pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır. Mescidin iki yanında birbirlerine simetrik köşe odaları yerleştirilmiştir. Mevlevihane’nin ikinci katı güneye doğru açık “U” eklindedir. Bu bölüm alt kattaki orta avlu, köşe odaları ve derviş hücrelerinin üzerinde bulunuyordu. Mevlevihane’nin içerisinde ve dışında bezeme elemanına rastlanmamıştır. Bununla beraber 1693 tarihli şer’i sicil kayıtlarında nakkaşa para ödendiği yazılıdır. Buna dayanılarak o dönemde iç mekânın bezeli olduğu anlaşılmaktadır.
Manisa Kaleleri Manisa Kalesi (Merkez) Manisa’nın 3 km. güneyinde Spil Dağı’nın kuzey yamaçlarında, şehre hakim olan 350 m. yüksekliğindeki Sandık Tepe’de bulunan Manisa Kalesi’nin ilk yapım tarihi bilinmemektedir. Bu konuda bir kitabe ve kaynaklarda da yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber kalenin şehri kuran Magnetler tarafından kurulduğu iddia edilmektedir. Ayrıca Makedonya Kralı İskender’in burada bazı malzemelerini ve eşyalarını koruduğu da ileri sürülmüştür. Ancak, bu iddialar kesinlik kazanamamıştır. Günümüze kalıntıları gelen kalenin Bizans döneminde, Bizans İmparatoru III.J.Ducas tarafından 1222 yılında yaptırdığı bilinmektedir. Bizans döneminde yapılan bu kaleyi Saruhanoğulları ve Osmanlılar da kullanmış, zaman zaman da onarmışlardır. Manisa Kalesi iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. İç Kale 1.700 m. uzunluğunda olup, kuzeyinde 13 burcu vardı. Dış kalenin ise duvarları oldukça geniş bir alanı kaplıyor ve uzunluğu 4.5 km.yi buluyordu. Kale duvarları şehre hakim bir konumda katlar halinde idi. Ayrıca kalenin kuzey yönden şehre açılan demir bir kapısı bulunuyordu. Yapımında kesme, moloz taşların yanı sıra antik parçalar da kullanılmıştır. Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet kale içerisine cami, iki su sarnıcı, 30’a yakın ev ve depolar yaptırmıştır. Günümüze bu kaleden yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir. Yoğurtçu Kale (Merkez) Manisa il merkezi Muradiye Beldesi, Uzunburun Köyü’nde bulunan kaleye halk tarafından Yoğurtçu Kalesi ismi yakıştırılmıştır. Bu ismin verilmesinin nedeni bilinmemektedir. Kale, son Bizans döneminde, XIII.yüzyılda karakol kalesi niteliğinde, stratejik bir noktaya yapılmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan kalenin planını çıkarmak mümkün olamamıştır. Günümüze çok az sur duvarları ile bir burç parçası gelebilmiştir. Buna dayanılarak da kalenin kareye yakın planda olduğu sanılmaktadır. Manisa Müzeleri Manisa Arkeoloji Müzesi (Merkez) Manisa ve çevresinin arkeoloji yönünden son derece zengin olmasından ötürü, ilk defa Manisa’da bir müze kurulması 1934 yılında düşünülmüştür. O zamanki Halkevi’nin çabaları Manisa’da görevli öğretmen ve diğer gönüllü kişiler yöreden eser toplamaya başlamışlardır. Vali Murat Germen’in önderliğinde Sultan III.Murat tarafından yaptırılan Manisa Muradiye Külliyesi’nin medresesi 1935 yılında restore edilerek toplanan eserler buraya taşınmıştır. Başlangıçta depo şeklinde olan medrese, 1943 yılında Manisa Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Müze Müdürlüğüne Halkevi Tarih ve Müze Şubesi başkanı Vahit Armağan getirilmiştir. Bundan sonra Muradiye Medresesi 1958-1962 yıllarında ziyarete kapatılarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarımına başlanmış ve bu onarım Y.Mimar Süreyya Yücel tarafından yapılmıştır. Onarım tamamlandıktan sonra Müze yeniden düzenlenmiş, külliyenin imarethane bölümü de müzeye katılmıştır. Manisa Arkeoloji Müzesi, arkeoloji ve etnoğrafya eserleri olmak üzere iki bölüm halindedir. Arkeolojik eserler külliyenin imarethanesinde, etnoğrafik eserler de medrese kısmında teşhir edilmiştir. Müzenin arkeolojik eserler bölümünde Lydia Bölgesindeki höyük yerleşmeleri, Philadelphia (Alaşehir), Thyatira (Akhisar), İulia-Gordos (Gördes), Apollonis (Mecidiyehisar), Magnesia ad Sipylum (Manisa), Attalia (Selçuklu-Akhisar), Daldis (Kemer-Salihli), Tabala (Yurbaşı-Kula), Maioneia (Meye-Kula) gibi antik şehirlerden getirilmiş olan eserler sergilenmiştir. Müzede bu eserlerin yardımıyla Tunç Çağı ile Bizans dönemi arasındaki dönemler kronolojik bir şekilde teşhir edilmiştir. Bunların yanı sıra Kyble, Athena, Aphrodite, genç kız, genç atlet heykelleri, Meryem-İsa, Cebrail ve Mikail’in mermer rölyefleri; Sardes’teki tonozlu mezardan getirilen tavus kuşlu mezar freski, gümüş İncil muhafazası, çeşitli kandiller müzenin başlıca eserleri arasında gelmektedir. Ayrıca Prehistorik, Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen altın mücevherler, bronz figürinler, fildişi saç tokaları gibi küçük buluntular da onları tamamlamaktadır. Sardes’te 1957 yılında başlayan ve günümüzde de devam eden kazılarda ortaya çıkarılan çeşitli buluntular, sinagog mozaikleri, kitabeler, steller ve mil taşları da bulunmaktadır. MÖ.25.000 yıl öncesinde yaşamış olan insan fosil ayak izleri, Prehistorik Çağlarda ve Tunç Çağı’nda ölü gömme kültüne ilişkin örnekler, keramikler, rytonlar, mermer idoller, Klozomenai’den getirilen pişmiş topraktan lahitler ve Miken dönemi eserleri de sergilenmektedir. Müzenin etnoğrafya bölümünde Manisa Ulu Cami minberinin ahşap kapı kanatları, XVI.yüzyıl çinileri, XVII.-XVIII.yüzyıla ait çeşitli yazmalar, kesici ve delici silahlar ile yöresel etnoğrafik eserler bulunmaktadır. Saruhan Bey Mahallesi, Murat Caddesi No:107 Tel : (0236) 231 10 71 Faks : (0236) 232 00 62 Salihli Müzesi (Salihli) Manisa Salihli ilçesinde, Kültür Bakanlığı’nın açmış olduğu Kültür Merkezinin bir salonu “Salihli Müzesi” olarak düzenlenmiştir. Müzede Sardes kazılarında bulunan ve Salihli çevresinden toplanan, Manisa Müzesi’nde sergilenen eserlerin açıklaması fotoğraf ve haritalarla burada yapılmaktadır. Ayrıca müzede bir de Kybele köşesi düzenlenmiştir. Müzenin etnoğrafya bölümünde ise yöresel halk sanatlarını yansıtan etnoğrafik malzemeye, giyim kuşam örneklerine ve silahlara yer verilmiştir. Kültür Merkezi Salihli Tel : (0236) 714 10 13 Kenan Evren Etnoğrafya Müzesi (Kula) Manisa Kula ilçesinde, Kula Belediyesi tarafından 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in doğduğu iki katlı ev, Kenan Evren Etnoğrafya Müzesi olarak düzenlenmiş ve 23 Kasım 1985’te ziyarete açılmıştır. Ege yöresi evlerinden olan bu ev, zemin ile birlikte iki katlı olup, moloz taştan yapılmıştır. Evin ön cephesinden doğrudan doğruya bir salona girilmektedir. Salonun iki tarafında ikişer oda bulunmaktadır. Bunlar yatak odası ve oturma mekânı olarak düzenlenmiştir. Salonun sağ köşesinden inilen bodrumda tarihi Kula halıları ile eski Kula evlerini yansıtan panolar sergilenmiştir. Müzede Kula’nın tarihi geçmişi anlatıldıktan sonra, Kenan Evren’in ve ailesinin resimleri sergilenmektedir. Bunların yanı sıra günlük kullanım eşyaları, bakır ibrik, tepsi, sini gibi mutfak eşyaları ile porselen tabaklara, duvar aynalarına ve yöresel giysilere de yer verilmiştir. Akgün Mahallesi 86.Sokak No:3 Kula Tel : (0236) 816 70 00 Fax: (0236) 816 70 02
Manisa Anıtları Atatürk Anıtı (Merkez) Manisa il merkezinde Vilayetin önünde bulunan Atatürk Anıtı Heykeltıraş Hüseyin Özkan tarafından yapılmıştır. Anıt yüksek bir kaide üzerinde olup Atatürk sivil giysiler içerisinde tasvir edilmiştir. Heykelin kaidesinde gençliği ve orduyu simgeleyen figürlere yer verilmiştir. Saruhan Bey Anıtı (Merkez) Manisa Muradiye Camisinin batısındaki meydanda Saruhan Bey’in Türbesi’nin yanında heykeli bulunmaktadır. Heykel dikdörtgen mermer bir kaide üzerinde ayakta Saruhan Bey tasvir edilmiştir. Burada yerel giysileri içerisinde Saruhan Bey sağ ayağını ileri atarak yürür vaziyette olup sağ elini de göğsü üzerine kaldırmış durumdadır. Kaide üzerindeki plâkette de Saruhan Bey’in kişiliğini belirten bir yazı bulunmaktadır Manisa Sivil Mimari Örnekleri Manisa sivil mimarisi Spil Dağı’nın kuzey etekleri ile Gediz Irmağı’na kadar uzanan ovada hafif eğimli bir alanda yer almaktadır. Kaynaklarda bu evlerin bahçe içerisinde iki katlı olduğu yazılıdır. Bağlık ve bahçelik içerisindeki bu evlerden ötürü şehre Bahçekent ismi de verilmiştir. XVI.yüzyılda Manisa’ya gelen Kâtip Çelebi Cihannüma isimli eserinde bu evlerle ilgili bilgi vermektedir. Ona göre şehrin her yanının bostanlık, bağlık ve bahçelik olduğu, halkın yaz aylarında bağlara gittiği yazılıdır. Evliya Çelebi de Manisa’nın şaşılacak derecede mamur olduğuna değinmiştir: "Kalenin bulunduğu puslu dağın eteğinde, doğudan batıya, Bursa şehri gibi kurulmuş müzeyyen bir şehirdir. 6.660 kadar güzel evlerden meydana gelmiş, tamamı 60 mahalledir. Büyük saraylar ile süslü şehir baştan başa kiremit ile örtülü güzel ve temiz altlı üstlü iki katlı evlerle hoş görünümlüdür. Bunlar birbiri üzerine Kale Dağı’na yapışmış hanelerdir. Yüzleri baştan başa pencere balkon olan evler kuzey taraftaki ovada akan Gediz Nehri’ne bakar.” Kurtuluş Savaşı sırasında Manisa Yunan işgaline uğramış ve Yunanlılar çekilirken şehri yakmışlardır. Bu yüzden de Manisa evleri ile ilgili örnekler il merkezinde günümüze gelememiştir. 1922 yılında yapılan bu yangından sonra şehir yeniden yapılırken o dönemin belediyesi eski evleri örnek alarak üç ev yaptırmıştır. Bununla beraber Manisa evleri tek katlı veya hanaylı denilen iki katlı taş avlulu yapılardır. Bunlar dar ve çıkmaz sokakların iki yanına sıralanmıştır. Yüksek avlu duvarları ile sokaktan ayrılan bu yapıların biri küçük, diğeri büyük olmak üzere iki kapıları bulunuyordu. Bunlardan büyük kapılar at arabalarının veya develerin geçebileceği büyüklükte idi. Evlerin avlusu taş olup, çoğu kez buraya bir de çeşme yerleştirilmiştir. Avluya bakan hayat denilen büyük ve önü açık odalar çıkmalı olup, içerisinde yüklükler, dolaplar, raflar, sedirler ve kafesli pencereleri bulunuyordu. İki katlı evlerde ortada bir sofa bunun iki yanında da odalar sıralanmıştır. Türk sivil mimarisinde Karnıyarık olarak isimlendirilen bu tür yapıların sıra halinde dışarıya açılmış dikdörtgen söveli pencereleri ve demir kepenkleri bulunuyordu. Manisa halkı yaz aylarında bağlara göç ettiğinden bağ tipi evler yörede özellik kazanmıştır. Bu evler taşlıklı olup, bazıları üst üste iki odadan meydana gelmiştir. Bunlara kule tipi evler ismi verilmiştir. Bağ evlerinde demir kepenkler pencerelerde kullanılmış, evlerin içerisine de fırınlar konulmuştur. Manisa il merkezi dışında Akhisar, Soma, Kula ve Kırkağaç’ta özgün Türk evleri ile karşılaşılmaktadır. Manisa’nın Kula ilçesi özgün yapıları ile günümüze ulaşmış ender yerleşim alanlarından birisidir. Kuşla Arnavut kaldırımı döşeli sokakları, bahçeleri, taş döşeli avlulu evleriyle doğa ile sivil mimarinin bütünleştiği bir merkezdir. Kula evlerinde özellikle açık sofalar, avlular, dışarı açılan kafesli çıkmaları, alçı kafa pencereleri, pencereleri, tavanları, nakışlı dolapları, alçı veya ahşap ocakları ve sekileri ile eski Türk evlerinin tüm özelliklerini yansıtmaktadır.
Kapalı bir yaşamın egemen olduğu Kula evler oldukça yüksek sağır duvarlarla sokaktan ayrılmıştır. Çoğunlukla bu evler bahçe ve bağlar arasına serpiştirilmiştir. Kara ikliminin yörede egemen olmasından ötürü de kışların soğuk, yazların sıcak ve kurak geçmesi sivil mimariyi de etkilemiştir. Bu nedenle evlerin ana duvarları 50-100 cm. kalınlığında sıcağa ve soğuğa karşı korunaklı olarak yapılmıştır. Evler kuzey-güney yönünde yapılmış ve bu yüzden de İmbat rüzgârlarından yararlanılmıştır. Kula’nın bulunduğu bölge volkanik olduğundan yapılarda taş kullanılmıştır. Bu taşlar değişik olarak sivil mimariye yansımıştır. Örneğin; sokaklardaki Arnavut kaldırımları kayrak taşından, evlerin bölme duvarları ile bacaları köfeki taşından, zemin katları ve avlular koyu kurşuni kayrak taşından yapılmıştır. Evlerin temelleri ve ana duvarları volkanik sert bir taş olan karataştan, köşeler de aynı şekilde karataştan örülmüştür. Ahşap hatıllarla güçlendirilen duvarlar çoğu kez de samanlı çamur veya kireç taşı ile sıvanmıştır. Ahşap malzeme daha çok üst katlarda kullanılmıştır. Döşemelerde, duvarlarda, çatıda çoğunlukla kavak ağacı, ince işlemelerde ise sarıçam doğramalar kullanılmıştır. Kula evleri iki veya üç katlıdır. Bazı evlerde odunluk, buğday ambarları, kilerler alt katlarda yer almıştır. Ayrıca birkaç bölümlü bodrumdan da depo olarak yararlanılmıştır. Evlerin üst katı genellikle dışa taşırılmış ve mekânlar genişletilmiştir. Bunun bir nedeni de bu çıkmaların dar sokaklarda gölgelik görevini de üstlenmeleridir. Evlerin cephe görünümlerinde kafesli köşkler, balkon biçimli çıkmalar bulunmakta ve bunların hepsini de geniş kaplamalı saçaklar örtmektedir. Evlerin avlu kapıları sarıçamdan ve kabaralı olarak yapılmıştır. Bu evler dış sofalı, iç sofalı ve orta sofalı plan düzenindedir. Dış sofalı evlerde avludan ahşap basamaklarla üst kata çıkılmaktadır. Ev halkının yaşamını geçirdiği bu katın önü, parmaklıklı veya kafesli olup, Türk mimarisindeki hayatı oluşturmaktadır. İç sofalı evlerde sofa ve eyvan aynı eksen üzerinde olup, odalar sofalar boyunca sıralanmıştır. Evlerin odaları bağımsız yaşam birimleri ile düzenlenmiştir. Bu odalar oturma, yatma, yemek yemek için her türlü öğeyi içerisinde toplamıştır. Bu odalarda yüklükler, dolaplar ve gusülhaneler de bulunmaktadır. Odaların kapıları tek kanatlı olup, önlerinde eşiklikler vardır. Odalardan başoda bezemeli, diğerleri çoğunlukla sadedir. Odaların tümüne ocak konulmuştur. Dışa açılan pencereler çift kanatlı olup, bazılarının önünde yarıya kadar, bazılarında da tümünü ahşap parmaklıklar ve kafesler örtmektedir. Bunların üzerindeki alçı vitraylı, geometrik motifli kafa pencereleri ise yüksek tavanlı odaların aydınlanmasında rol oynamaktadır. Kula evlerinde ahşap başlıca süsleme malzemesidir. Özellikle tavanlarda çıtakâri süsleme ile “S” ve “C” kıvrımları yapılmış, bunun dışındaki alanlar geometrik şekiller de tavanları kaplamıştır. Ayrıca tavan göbekleri değişik formlarda kullanılmıştır. Dolapların üzerinde ahşap üzerine oyma ve ajur teknikleri kullanılmış ve bu teknikte geometrik ve bitkisel bezemeler yapılmıştır. İlçedeki Beyoğlu ve Külkömür, Keleşler ile Tamburacılar evinde görüldüğü gibi ocak davlumbazlarına önem verilmiş ve bunlar bitkisel süsleme ile bezenmiştir. Merdiven babaları birer heykel görünümündedir. Yekbare ağaçtan oyularak meydana getirilen merdiven babalarının en iyi örnekleri Hacı Recepler, Beyoğlu, Boyacılar ve Zabunlar evlerinde görülmektedir. Kula’nın dış sofalı evlerindeki hayat ve odalarda çoğu kez gövdesi ile başlığı yekpare olan sütun başlıklarına yer verilmiştir. Ayrıca saçak kornişleri de ajur tekniğinde bitkisel bezeme ile süslenmiştir. Ahşap malzemelerde kapı tokmakları, halkalar, dolap rozetleri maden işçiliğinin en güzel örnekleri olarak görülmektedir. Evlerin bazılarında ahşap ve sıva üzerine kalem işleri de yapılmıştır. Ancak, bu tür kalem işleri Kula’da çok fazla yaygın olmayıp, XIX.yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen Beyoğlu evi ile Akgün Mahallesi’ndeki 17 no.lu evin bağdadi saçak kaplamalarında görülmektedir. Kula evleri çoğunlukla XVIII.-XIX.yüzyıllara tarihlendirilmekte olup, bunlar koruma altına alınmıştır. Kula’da tarihi bilinen evlerin en eskisi 1807 yılında yapılmış olan Boyacılar evidir. Beyazoğlu evi 1860, Akgün Mahallesi 31 no.lu ev 1866, Kurşunlu Cami Meydanı’ndaki 2 no.lu ev de 1902 tarihlidir. Kula evlerinin büyük çoğunluğu XVI. Ve XVII.yüzyıldan beri kullanılan dış sofalı plan tipini sürdürmüştür. Kula evlerinden günümüze gelen belli başlı örnekler arasında; Akgün Mahallesi’ndeki Külkömür Evi, Bozerler Evi; Zaferiye Mahallesi’nde Beyoğlu Evi, Küçük Göldeliler Evi, Beyazoğlu Evi, Kızılkaya Mahallesi’nde Hacı Recepler Evi bulunmaktadır. Manisa’nın ilçesi Soma’nın Yunan işgali sırasında bir bölümü yanmıştır. Yanan doğu kısmı dışında kalan mahallelerdeki evler ve sokaklar XII-XVIII. Yüzyıl sivil mimari geleneğini sürdüren örneklerdir. Bunlar iki katlı olup yazlık ve kışlık bölümleri bulunmaktadır. Darkale evlerinin en büyük özelliği de çoğunlukla set üzerinde yapılmış olmalarıdır. Bu evler çok fazla bir değişikliğe uğramadan günümüze gelebilmiştir. İki katlı evlerde odalar sofaların iki yanına sıralanmıştır. Ayrıca Darkale sokaklarındaki dükkânların ahşap kepenkli görünümleri de bozulmadan günümüze gelebilmiştir
Manisa Sarayı (Saray-ı Amire) Manisa’da Saruhan Beyliği’nin kurucusu Saruhan Bey 1313 yılında kenti ele geçirdikten sonra burasını beyliğin başkenti yapmıştır. Bu durum Yıldırım Beyazıt’ın Manisa’yı 1390 yılında Osmanlı topraklarına katmasına kadar devam etmiştir. Yıldırım Beyazıt’ın Ankara Savaşı’nda (1402) Timur’a yenilmesinden sonra Saruhan Beyliği diğer beylikler gibi bağımsızlığını bir süre daha devam ettirmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1410’da ikinci kez Osmanlı topraklarına katılmıştır. Saruhan Beyliği ve Osmanlı döneminde Manisa önemli bir merkez olmuştur. Şehirde birçok eserler yapılmış ve bunların başında da Manisa Sarayı (Saray-ı Amire) gelmiştir. Günümüze gelemeyen Manisa Sarayı oldukça geniş bir alana yayılmıştı. Bugünkü konumu ile Hatuniye Külliyesi’nin bulunduğu yerden başlayarak istasyona, Atatürk Bulvarı’na ve batıda da Cumhuriyet Caddesi’nin bulunduğu 56 dönümlük bir alan içerisinde bulunuyordu. Çağatay Uluçay’dan öğrenildiğine göre; sarayın bulunduğu alanda Saruhan Beyi’ne ait köşk, çevresinde dört bölümlü odalar, üç hamam ve dört dönümlük bir bölümü kaplayan Saraçlar Odası, beş dönümlük Yeniçeriler Odası, sekiz dönümlük bahçeler ve ahırlar ile saraydaki görevlilerin yaşadıkları yerler vardı. Osmanlı döneminde Sultan II. Murat’ın yeniden yaptırdığı, Fatih Sultan Mehmet’in genişlettiği bu sarayın 1445 yılında da en geniş konumuna ulaştığı kaynaklardan öğrenilmektedir. Kâtip Çelebi’nin Cihannüması’nda bu saray ile ilgili bilgiler bulunmaktadır: “…ve Saray-ı Şehzadegân şark ve şimal canibinde haid şimal saray ki kapıları ol canibedir. Önü vasi meydandır. Kuzey-doğu tarafından duvarlarla çevrili şehzadeler sarayı vardır ki bu sarayın kapıları kuzey tarafında olup, ön tarafı geniş bir meydandır”. Evliya Çelebi de 1671-1672 yıllarında geldiği Manisa’da, bu saraydan söz etmektedir: ”Şehrin aşağı şimal canibinde sahray-ı lâlezarda vaki olmuştur. Canibi erbaası kal’e gibi tuğladan mebni car köşe bir binayı metindir. Ve canibi garba nazır bir tahta kapusu vardır. Dairenmedar cürmü 3.300 adımdır. Ve asıtane tarafından bostancıbaşı ve 200 sarı külahlı bostancıları vardır. Daima bu bağı iremi tımar idüp anda olan selef mülüklerin halice ve havayice ve altın ve gümüş makulesi envai ve simüzer hüleleri ve fıskiye ve kadehleri ve gayri emanetlerin kurşunların ve mutâlla âlemlerin göz edüp bu bağ irem zatı tamir ve temrinle mukayyet olurlar ve mâhsulâtın bedel mesarif Asıtanede terkecibaşıya irsal cizyedendir. Bu cavzaı ve hadikai bağı cinan ile hıyaban yeridir. Kim adam maksurelerinde meka ettikte şukufesinin rayihai tayyibesinden alemin dimağı muattar olur. Ve cenabı bari ruyı arzda sun’un isar için ne kadar kere yüz bin elvan nebatı kiyahat es haratı hoş bu halketmiş ise de cümlesi bu gaytanı iremzatta mevcuttur. Ve selef ukalaların bu bağı sadrenci naksi terhedüp alettertip cırpı ile yüz bin şeceratı müsbiratı ve gayrı dirahtı çınarları ve kavak ve servi ve bıdı ve sernigünları ve gûnagûn şererei Tayyibeleri diküp saf saf alettertip dizülüp duru. Böyle bir sayedar ve koyah hıyaban hadikai sultandır”. Nusret Köklü bu sarayla ilgili bilgiler vermektedir: “Şehrin kuzey tarafındaki düzlükte, lâle bahçelerindendir. Dört bir tarafı tuğladan yapılmış, dört köşeli kale gibi sağlam bir yapıdır. Batı tarafına bakan bir tahta kapısı vardır. Çepeçevre cürmü 3.000 adımdır. İstanbul’dan gönderilen bostancıbaşı ve 200 sarı külahlı bostancılar bu bahçeyi daima tımar ederler. Ayrıca burada oturan eski padişahların ihtiyaçları için kullanılan altın, gümüş takımlar ve altın gümüş kaplamalı çeşme, fıskiye ve kadehler de onların idaresi altındadır. Bütün kaleleri, binaları, kurşunları ve yaldızlı alemleri gözeterek bu cennet bahçenin tamir ve onarımı ile de alakadar olurlar. Mahsullerden elde edilen kazancı İstanbul’da terekecibaşıya gönderirler. Senevi 700 akçe mahsulünden hâsıl olur. Neferlerin vazifeleri bunları toplamaktır. Duvarlarla çevrili bu bahçe öyle ağaçlarla dolu bir yerdir ki çiçeklerin güzel kokuları burada oturan insanların iliklerine siner. Dünyayı yaratan Allah’ın kudretini göstermesi için var ettiği yüz bin çeşitten fazla çiçekli bitkilerin hepsi de bu cennete eş olarak yapılan bahçede mevcuttur. Evvelce burada hizmet gören meraklılar bu bahçeyi tarhlarla süsleyip yüz binlerce çeşit çubuk ve meyve fidanını ayrıca çınar, kavak, servi ve salkım söğüt ağaçlarını ve renk renk kokulu çiçek fidanlarını sıra sıra dikip yetiştirmişlerdir. Burası işte böyle bol ağaçlıklı, gölgelik ve duvarlarla bahçeler sultanıdır ki ne kadar methetsek sözlerimiz yine eksik kalır”. Toprkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Şemailnâme-i Ali Osman’da yer alan Manisa minyatürü bu sarayın XVIII.yüzyıldaki durumunu göstermektedir. Buna dayanılarak da sarayın ortada büyük bir kapısı bulunan revaklardan avlusuna girildiği görülmektedir. Birinci avlıda üç kuleli bir köşk ve avlunun sağ tarafında üstü tonoz, kapısı kemerli ve önünde küçük bir bahçesi olan bir köşk görülmektedir. Sarayın giriş kapısı karşısında on altı köşeli, kubbeli bir yapı görülmektedir. Buradan sarayın diğer bölümlerine geçilmektedir. Soldaki avluda ise, sokak ile bağlantılı yüksek duvarlı bir yapı vardır. Sokak yönündeki kapının üzerinde küçük bir kasır olduğu da bu minyatürden anlaşılmaktadır. Manisa Sarayı’nın görkemli yaşantısı Sultan III.Mehmet ile birlikte son bulmuştur. Bu dönemde şehzadelerin İstanbul dışında yaşamaları yasaklanınca da Manisa Sarayı özelliğini yitirmiştir. Bundan sonra saray harap olmaya başlamıştır. Zaman zaman yapılan küçük tamirlerle ayakta tutulmaya çalışılmış ve son onarımını Mutasarrıf Galip Paşa 1901 yılında yaptırmıştır. Bu arada Sultan II.Abdülhamit de Anadolu’daki diğer vilayetlere gönderdiği saatlerden birisini de Manisa Sarayı’nın köşk kulesine koydurmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında sarayın ahşap kısımları tamamen yanmış, yalnızca kâgir kısımları ayakta kalmıştır. Cumhuriyet döneminde sarayın eski haline getirilmesi için çalışılmış ancak, başarılı olunamamıştır. Halkevi binası bu sarayın temelleri üzerine yapılmıştır. Günümüzde Manisa’da bu sarayla ilgili hiçbir iz kalmamıştır Manisa İmaretleri Sultan Camisi İmareti (Merkez) Manisa Sultan Camisi yapı topluluğu imaret, sıbyan mektebi, hankah ve iki medreseden meydana gelmiştir. Yapı topluluğunu Yavuz Sultan Selim’in eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında yaptırmıştır. İmaret, caminin batısında bulunuyordu. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan imaret dikdörtgen planlı idi. İmaretin yemek yenilecek bir mekânı, odunluğu, mutfağı helâları ve su deposu bulunuyordu. Bu yapı topluluğunun yanında bir de hankâh bulunuyordu. Her iki yapıda yıkılmış, günümüze gelememiştir. Yakın tarihlerde burada yapılan yüzey araştırması ve temel kazısında imaretin ve hankahın temel kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Muradiye İmareti (Merkez) Manisa Saruhan Mahallesi’ndeki Muradiye Külliyesi, şehre hâkim Spil Dağı eteklerinde yapılmıştır. Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIX.yüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir. Muradiye Külliyesi Sultan III.Murat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır. Yapı topluluğunun doğusunda bulunan imaretin yapımı ise 1585 yılında tamamlanmıştır. İmaretin planı yanındaki medreseye benzemektedir. Yapı 45.50x37.20 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. İmaretin ortasında kare bir avlu ve bunun dört yanını revaklar çevirmektedir. Revakları taşıyan sütunlar baklava başlıklı ve ince narin görünümlüdür. Revakların arkasında avluyu “U” şeklinde çeviren mutfaklar, yemekhane ve depolar sıralanmıştır. Bunların üzerleri de tuğladan, aydınlık fenerli sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülmüştür. İmaretin kuzey cephesine ve yapıya bitişik olarak basık tuğla tonozlu on bir dükkân eklenmiştir. Bunlardan sekiz tanesi imaretin kuzey duvarına bitişik olup üç tanesi de medrese ile imaret arasında kalan avlunun önünde sıralanmıştır. Günümüzde imaretin bir bölümü medrese ile birlikte Manisa Müzesi’nin arkeoloji bölümü olarak kullanılmaktadır.
Sultan Camisi Darüşşifası (Merkez) Sultan Cami külliyesinin bir bölümünü oluşturan Darüşşifa, yapı topluluğu ile birlikte Yavuz Sultan Selim’in eşi Ayşe Hafsa Sultan tarafından 1522’de yaptırılmıştır. Sultan hamamının batısında, toprak seviyesinin biraz altında bulunan darüşşifanın kapısı günümüze gelemeyen imaret ve hankâhın bulunduğu avluya açılıyordu. Darüşşifa avlu etrafında sıralanmış kare planlı bir yapıdır. Batısında üç, doğusunda iki, kuzeyde de eyvanların yanında ikişer kare planlı odası bulunuyordu. Bu odaların içerisinde ocaklara da yer verilmiştir. Ayrıca giriş köşelerine de dikdörtgen planlı iki oda daha yerleştirilmiştir. Uzun süre harap olan darüşşifa l950’lili yıllarda onarılmıştır. Kareye yakın dikdörtgen planlı olup kubbeli avlusunun ortasında şadırvanı vardır. Kapısı üzerine de mermer bir kitabe yerleştirilmiştir: Bu dart Mader-i Sultan Süleyman Bina etti ki bâisi fahrr-ul-kuzat ol Emenatdar-ı Ehl-i Mekremettir Süal olunsa itmam-ı binası De tarihi mekam-ı âfiyettir. Bu kitabe ebced hesabına göre h.945 (1538) tarihini göstermektedir. Günümüzde Darüşşifa, Sağlık Bakanlığı yönetimindedir. Manisa Hamamları Hafsa Sultan Hamamı (Merkez) Manisa, İzmir caddesinde, Muradiye Külliyesi’nin karşısında, Yavuz Sultan Selim’in eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa tarafından 1522 yılında yaptırılmış olan Sultan Camisi’nin bir bölümünü çifte hamam oluşturmaktadır. Hamam külliyenin yapımından sonra 1539 yılında yapılmıştır. Sultan Camisi’nin kuzey doğusundaki geniş bir arsa üzerinde yer alan hamam, doğu-batı doğrultusunda uzanan çifte hamam dikdörtgen planlıdır. Sultan Hamamı ismi verilen hamamın erkekler bölümünün kapısı caminin bulunduğu meydana açılmaktadır. Giriş kapısı üzerine Şair Alaşehirlizadenin Arapça altı mısralık bir kitabe yerleştirilmiştir: “Kerem sahibi yüce Sultan ve Hükümdar Süleyman Han’ın anası Allah toprağını hayır ve ihsan etsin, nuriyle nurlandırsın. Halk için geniş ve güzel yapılı bir hamam yaptı. Allah günler bitinceye kadar bunu şerefli oyarak baki kılsın. Buranın tam tarihini anlatmak için Alaşehirli oğlu şöyle dedi: Bu hamamların en güzelidir.” Bu kitabenin son mısrası ebcet hesabına göre h.946 tarihini göstermektedir. Buna göre de hamamın 1539 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Hamam yapılırken Hafsa Sultan İstanbul’da ölmüştür. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Soyunmalığı stalâktitli büyük bir kubbe örtmektedir. Kubbenin üzerinde bir aydınlık feneri bulunmaktadır. Kubbe eteğindeki yedi pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. Ilıklık yan yana iki kubbe ile örtülüdür. Bu kubbelerden birisinin stalâktitleri Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri arasındadır. Sıcaklık da yıldız şekilli pencerelerin üzerinde bulunduğu büyük bir kubbe ile örtülüdür. Ortadaki göbek taşının çevresinde 12 kurna sırlanmıştır. Hamamın kuzeyindeki kadınlar bölümü erkekler bölümünün eşidir. Gülgûn Hatun (Dere) Hamamı (Merkez) Manisa Çaybaşı’ndaki Gülgûn Hatun Hamamı Saruhanoğullarının önemli yapılarından birisidir. Yapıldığı dönemde Anadolu hamamları arasında en büyük hamam olarak nitelendirilmiştir. Manisa Şer’i Mahkeme kayıtlarında ve diğer yazılı kaynaklarda hamamın Saruhanoğlu’nun eşi Gulgûn Hatun tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bunu belirten bir yazılı kaynakta : “Nişan-ı şerifi alişan hükmü odur ki; Manisa’da merhume Gülgûn Hatun kendi ruhuna Kur’an-ı Kerim okunması için vakfeylediği Dere Hamamını ve diğer evkafının...” hamamın Gülgûn Hatun tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık dönümlerinden meydana gelmişti. Kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılan hamamın üzeri tuğla kubbelerle örtülmüştü. Dikdörtgen planlı hamam soyunmalık bölümüne yanındaki dere yönünden giriliyordu. Soyunmalı kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Tonoz örtülü ılıklığın ortasında bir göbek taşı yerleştirilmiştir. Hamamın güneyindeki sıcaklık bölümü haçvari planlı idi ve dört köşesine de halvet hücreleri yerleştirilmiştir. Yapımından sonraki devirlerde harap olan bu hamam ile ilgilenilmemiş ve kendi yazgısına bırakılmıştır. Çukur Hamam (Merkez) Manisa Ulu Cami yanında, Ulutepe Caddesi’nin yanında bulunan bu hamam, güneyden geçen yoldan ötürü çukurda kalmış ve bu nedenle de Çukur Hamam ismi ile tanınmıştır. Hamamın günümüze gelen bir kitabesi olmamasına karşılık Şer’i Mahkeme Sicillerinde yapımıyla ilgili bazı bilgiler bulunmaktadır: “Merhum Saruhanoğlu İshak Çelebi’nin Manisa şehrinde yaptırdığı camii şerif ve Mevlevihane’nin mütevellisi olan Şeyh Ali Efendi Şer’i toplantıda sözlü olarak, Mütevellisi olduğum adı geçen vakıftan olup bahsedilen caminin yanında çukur hamam denmekle bilinen tekli hamamın kubbeleri ve külhan, duvar ve camları ile bazı kısımları geçen günlerin tesiri ile yıkılmaya yüz tutmuş olup büyük bir ihtiyaçla tamir ve onarılmaya muhtaçtır. Mahkemenizden yerinde keşfinin yaptırılarak ne miktar para ile tamir olunabileceği hususunda tespit edilerek yazılması kabulümdür... Rebiülevvel 1075 (1664)” Çukur Hamam kaba yontma taş ve aralarına sıralar halinde tuğlaların yerleştirildiği bir duvar örgüsü ile işlenmiştir. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Batı yönünden girilen soyunmalık kare planlı 7.20x7.20 m. ölçüsünde olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Bu bölümün duvarlar oldukça kalın olup l.00 m. genişliğindedir. Ortasında da fıskiyeli bir şadırvan vardır. Kuzeydeki bir kapıdan ılıklığa geçilmektedir. Bu bölüm 5.20x5.20 m. ölçüsünde olup üzeri kubbelidir. Duvarların çevresine sedirler sıralanmıştır. Sıcaklık dört köşesine 2.85x2.85 m. ölçüsünde kubbeli özel mekânlar yerleştirilmiştir. Sıcaklık eyvanlı olup kuzeydeki bir bölüm alçak bir duvarla bölünmüş ve batak denilen Yahudilerin yıkanması için özel bir havuz haline dönüştürülmüştür. Bu da Muradiye Camisi ile Ulu Cami arasında eski Yahudi mahallesinin bulunduğunu ve bu hamamdan yararlanıldığını göstermektedir. Hamamın kubbeleri kiremit ile örtülmüş, sıcaklığın kubbesine de bir aydınlık feneri yerleştirilmiştir. Hatuniye Hamamı (Merkez) Manisa il merkezinde Hükümet Konağının yakınında bulunan Hatuniye Külliyesi’ni Sultan II.Bayezıd’ın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah,vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır. Külliye cami, sıbyan mektebi, han ve hamamdan meydana gelmiştir. Serabad Mahallesi’nde, Hatuniye Camisi’nin vakıfları arasında ismi geçen Hatuniye Hamamı 1940’lı yıllara kadar ayakta duruyordu. Vakfiyesinden de sabahları erkeklere, öğleden sonra da kadınlara ayrıldığı yazılıdır. Bu bakımdan hamamın tek hamam olduğu öğrenilmektedir. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiş, kaba ve moloz taştan tuğla derzli olarak yapılmıştır. Dikdörtgen planlı hamamın üzerinin kubbelerle örtülü olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Karaköy Hamamı (Merkez) Manisa Karaköy semtinde bulunan Karaköy Hamamı’nın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Ancak kaynaklardan bu hamamın İvaz Paşa vakfından olduğu öğrenilmiştir. Hamamın yapımında moloz taş ve eski kalıntıların yapı malzemelerinden yararlanılmıştır. Hamam soğuklu ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Hamamın girişi iki Bizans başlığına oturan mermer sütunların taşıdığı üç kubbeli revak şeklindedir. Ön cephe kırmızı tuğlalarla örülmüş ve geometrik şekillerle süslenmiştir. Üzeri kubbeli soyunmalık günümüzde onarım sonrası kiremitle kaplanmıştır. Nusret Köklü’den öğrendiğimize göre; eski resimlerinde bu bölümün üzeri orijinalinde çift kamburlu ve oluklu alaturka kiremitle örtülüdür. Soğukluk kısmını örten büyük kubbenin çevresine soyunma yerleri yapılmıştır. Buradan dikdörtgen planlı üzeri dört kubbe ile örtülü ılıklığa, oradan da sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklığın orta mekânı kubbe ile örtülüdür. Ortasında sekizgen bir göbek taşının bulunduğu sıcaklığın külhana doğru çıkıntısının iki yanına iki kubbeli mekân ve küçük bölümler yerleştirilmiştir. Bu bölümün yanına soğuk su deposu ile tonoz örtülü külhana yer verilmiştir. Hüsrev Ağa Hamamı (Merkez) Manisa Sakarya Mahallesi’nde Hüsrev Ağa Camisi’nin karşısında buluna bu hamam camiye gelir sağlamak amacıyla Hüsrev Ağa tarafından 1558 yılında yaptırılmıştır. Hamam Hüsrev Ağa Camisinin yapımından üç yıl sonra yapılmıştır. Günümüzde harap bir durumda bulunan hamam kaba taş, yatay ve dikey tuğlalardan olup tek hamam plan düzenindedir. Batı yönünde sivri kemerli bir girişi bulunmaktadır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Girişi tonoz örtülü olup bunun iki yanında önleri açık iki yuvarlak kemerli mekân bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Hayrat ve hasenat sahibi olan Hüsrev Ağa bu hamamı 966 yılının safer ayı ortalarında bina etmiştir.(Aralık 1558)” Hamamın soyunmalık bölümünün üzeri kiremit örtülü kubbedir. Üzerine bir de aydınlık feneri yerleştirilmiştir. Bu bölüm 8.80x8.80 m. ölçüsünde kare planlı olup ortasına sekiz köşeli bir havuz yerleştirilmiştir. Bu bölümden dikdörtgen şeklinde ılıklığa geçilmektedir. Ilıklığın ortası küçük bir kubbe iki yanı da ayna tonoz örtülüdür. Sıcaklık dikdörtgen planlı, ortası kubbeli iki yanı ayna tonozludur. Ortasında sekizgen bir göbek taşı oturtulmuştur. Buradan kubbeli iki halvete geçilir. Hamamın arkasına da tonozlu bir külhan hamamı boydan boya kesecek şekilde yerleştirilmiştir.
Dilşikar Hamamı (Merkez) Manisa, Tabakhane deresinin doğusunda, Dilşikar Mahallesi’nde, Dilşikar Hatun’un 1579 tarihli Dilşikar Camisi’ne gelir sağlamak amacıyla aynı tarihte yaptırılmıştır. Hamam erkekler ve kadınlar kısımlarından olan Osmanlı hamam mimarisindeki çifte hamam plan düzeninde yapılmıştır. Hamamın her iki bölümü birbirinin eşidir. Hamamın moloz taş duvar örgüleri arasında yassa tuğlalar yerleştirilmiş ve duvarları bu şekilde örülmüştür. Günümüze harap bir durumda gelen hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Hamamın üzeri kubbeli soyunmalık kısmından, tonoz örtülü ılıklığa oradan da Kare planlı kubbeli sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklığın ortasında sekizgen bir göbek taşı ile köşelerinde de halvet hücreleri bulunmaktadır. Alay Bey Hamamı (Merkez) Manisa Alaybey Mahallesi’nde bulunan hamam, Dilşikar Hatun’un eşi Ferhat Ağa tarafından yaptırılmıştır. Hamamın yapım tarihini gösteren kitabesi günümüze gelememiştir. Yapı üslubundan ve Dilşikar Hatun ile Ferhat Ağa’nın XVI. yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı göz önüne alındığında hamamın XVI. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Hamam moloz taştan yapılmış, duvar örgüleri arasına yer yer yassı tuğlalar yerleştirilmiştir. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuş tek hamam plan düzenindedir. Alaca Hamam (Merkez) Manisa Murat Caddesi’nde bulunan hamamın yapım tarihi bilinmemektedir. Bunu belirten kitabe ile kayıtlara rastlanmamıştır. Osmanlı çifte hamam plan düzeninde olup yapımında moloz taş ve yassı tuğlalar kullanılmıştır. Mimari üslubundan XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hamam soyunmalık, ılıklı ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık kare planlı olup üzeri Türk üçgenlerinin yardımı ile merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Buradaki bir kapıdan ayna tonoz örtülü, dikdörtgen planlı ılıklığa, oradan da dikdörtgen planlı sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklığın üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüş, kubbe dışındaki mekânlar ise tekne tavanla kapatılmıştır. Ortasında sekizgen bir göbek taşının bulunduğu sıcaklığın sonunda iki büyük ve kubbeli halvet bölümüne yer verilmiştir. Yakup Ağa (Cumhuriyet) Hamamı (Merkez) Manisa’daki bu hamamı Darüssâde Ağası Yakup Ağa, 1574 yılında yaptırmıştır. Osmanlı hamam mimarisinde çifte hamam düzenindeki hamamın erkekler ve kadınlar bölümleri birbirinin eşidir. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Kaba yontma taş ve yassı tuğlalardan duvarları örülmüştür. Soyunmalık bölümü kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüş, ortasına bir havuz yerleştirilmiştir. Ilıklık dikdörtgen planlıdır. Ilıklıktan geçilen sıcaklık oldukça geniş ve kare planlıdır. Üzerini örten, aydınlık fenerinin de bulunduğu, sekizgen kasnaklı, tromplu kubbenin altında sekizgen bir göbek taşı bulunmaktadır. Hamam günümüzde de kullanılmaktadır. Paşa Hamamı (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesinde, Paşa Mahallesi’nde bulunan Paşa Camisi ile birlikte bu hamam da yapılmıştır. Cami 1469 tarihlidir. Hamamın da aynı tarihte yapıldığı sanılmaktadır. Mimari üslubu da XV.yüzyıla ait olduğuna işaret etmektedir. Hamamın banisi, aynı zamanda camiyi de yaptıran Sarı Ahmet Paşa’dır. Hamam moloz taş ve yassı tuğlalardan örülmüş bir duvar işçiliği göstermektedir. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşan hamamın soyunmalık ve sıcaklık bölümleri kubbelerle örtülmüş, soyunmalığın içerisine sekizgen bir havuz, sıcaklığın içerisine de yine sekizgen bir göbek taşı yerleştirilmiştir. Hamam günümüzde halen kullanılmaktadır. Sasa Bey Hamamı (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesindeki Hastane Höyüğünün 200 m. doğusunda bulunan bu hamamın yapım tarihi bilinmemektedir. Sasa Bey tarafından yaptırılan hamamın XV.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı Hamam mimarisinde çifte hamam plan düzeninde olup, kadınlar ve erkekler bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz taş ve yassı tuğla taştan duvar örgüsü olan hamam, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Dikdörtgen planlı hamamın soyunmalık ve sıcaklık bölümleri kubbe ile örtülüdür. Sıcaklık bölümünün ortasında sekizgen bir havuz, köşelerinde de halvet hücrelerine yer verilmiştir. Hamamın günümüzde erkekler kısmı işlevini sürdürmektedir. Yeni Gülruh Hamamı (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesinde, Belediye Meydanında bulunan Yeni Gülruh Camisi’nin yanında bulunan hamamın yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XV.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Moloz taş ve tuğladan yapılan hamam, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Buradan geçilen ılıklıktan sonra yine kare planlı merkezi kubbeli sıcaklık bölümü ve onun arkasında da külhan ve su deposu bulunmaktadır. Günümüzde hamam halen kullanılmaktadır. Karaosmanoğlu Hamamı (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesi, Zeytinliova bucağında bulunan Karaosmanoğlu Hamamının yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak hamamın Saruhanoğulları döneminde önemli bir konumu olan Karaosmanoğulları tarafından yapıldığı bilinmektedir. Hamam moloz taş ve yassı tuğladan yapılmış, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Yeni Hamam (Kula) Manisa Kula ilçesi, Kenan Evren Mahallesi, Adnan Menderes Bulvarı üzerinde bulunan bu hamam Sungur Bey tarafından 1351 yılında yaptırılmıştır. Selçuklu mimari üslubundaki bu hamam, günümüzde önündeki caddeden ötürü yaklaşık 2 m.lik kısmı toprak seviyesinin altında kalmıştır. Hamam moloz taş ve yassı tuğladan yapılmıştır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Dikdörtgen planlı hamamın soğukluk ve sıcaklık kısımları kubbe ile örtülüdür. Küçük Hamam (Kula) Manisa Kula ilçesinde bulunan bu hamamın yapım tarihi bilinmemektedir. Kudbittin isimli bir kişi tarafından yaptırıldığı söylenirse de bu kişinin kimliği hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Hamam moloz taş ve yassı tuğladan yapılmış olup, günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. Darkale Hamamı (Soma) Manisa Soma ilçesi, Darkale Köyü’nün girişinde bulunan bu hamamın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kitabesi günümüze gelememiş, kaynaklarda da bununla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Hamam moloz taş ve yassı tuğladan yapılmış, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Günümüzde kare planlı olduğu anlaşılan soyunmalığın duvarları yıkılmıştır. Bu bakımdan üst örtüsü hakkında bilgi edinilememiştir. Sıcaklık bölümü kareye yakın bir plan düzeninde olup, günümüzde halen kullanılmaktadır. Bu bölümün üzeri kubbe ile örtülmüş, iki yanına da birer halvet hücresi yerleştirilmiştir. Bunların da üzeri kubbe ile örtülüdür. Ana kubbenin ortasına göbek taşı yerleştirilmiştir. Çarşı Hamamı (Soma) Manisa Soma ilçesinde, Çarşı Camisi’nin doğusunda, Bedestenin de kuzeydoğusunda bulunan bu hamamın yapım tarihini gösteren bir kitabe günümüze gelememiştir. Çarşı (Emir Hıdır Bey) Camisi’nin vakfından olduğu ve 1791-1792 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Ancak hamam bundan sonra birçok değişikliğe uğramış ve günümüze orijinal konumunda gelememiştir. Osmanlı mimarisinde çifte hamam plan düzeninde, kadınlar ve erkekler bölümü olarak yapılmıştır. Doğuda bulunan erkekler bölümü iyi bir durumda olmasına rağmen kadınlar bölümü çok haraptır. Hamam moloz taştan yapılmış ve yer yer de diğer yapılara ait taşlardan yararlanılmıştır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık ve ılıklık bölümü yıkılmıştır. Bununla ilgili herhangi bir bilgi edinilememiştir. Sıcaklık bölümü kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Köşelerine dört eyvan ve dört halvet yerleştirilmiştir. Günümüzde halvetin bir tanesi ılıklık görevini yapmaktadır
Manisa Dergâhları Vak Vak Tekkesi (Merkez) Manisa İshak Çelebi Mahallesi, Ulu Tepe Caddesi’nin güneyinde bulunan XIV. Yüzyılda yapılmıştır. Tekke ve yanındaki türbe kare planlı bir yapı olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Tuğlalar taş sıraları arasına dikey olarak yerleştirilmiştir. Doğu cephesinde bulunan ve merdivenle çıkılan giriş kapısı duvar yüzeyinden dışarı taşkın olup taç kapı özelliği göstermektedir. Tekkenin üzeri sekizgen kasnaklı kiremitli basık bir kubbe ile örtülmüştür. Tekkenin batısındaki ve ona bitişik durumda olan türbeye tekkeden ve kısa kenarından iki kapı ile girilmektedir. Türbenin giriş kapısı üzeride kitabesi bulunmaktadır: “Bu nurlu türbe, Allah daha nurlandırsın dokuz yüz seksen üç senesi recep ayının ilk günü tamam olmuştur. Recep 983 (1575)” Türbe çocuk kütüphanesi olarak günümüzde kullanılmaktadır. Kabak Tekkesi (Merkez) Manisa’da bulunan bu tekke XVI. yüzyılda Hacı Hüseyin tarafından yaptırılmıştır. Tekke kesme taş, moloz taş ve tuğladan yaptırılmıştır. Kare planlı yapının üzerini yüksek sekizgen kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Kubbeye geçiş trompların yardımıyla sağlanmıştır. Kubbenin üzeri kiremit örtülüdür. Kubbe kasnağında iki sıra halinde kirpi saçak çepeçevre dolanmıştır. Seyyid Hoca Tekkesi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu tekkeyi XVII. Yüzyılda İbrahim Seydi yaptırmıştır. Kesme taş, moloz taş, devşirme parçalar ve tuğladan yapılan bu tekke günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. Kare planlı olan yapı sekizgen kasnaklı, tromplu basık bir kubbe ile üzeri örtülüdür. Bati yönündeki giriş kapısı önündeki izler kapının önünde bir iki kubbeli bir revak olduğunu göstermektedir. Günümüze Gelemeyen Dergâhlar Manisa’da büyük camilerin yanındaki dergâhların yanı sıra müstakil dergâhlar, zaviyeler ve tekkeler de yapılmıştır. Manisa dergâhları dini özelliklerinin yanı sıra gezginleri de belirli sürelerde barındırmışlardır. Bu dergâhlar Sarihanoğulları döneminde kurulmuş, Osmanlı döneminde de işlevlerini sürdürmüşlerdir. Ahi Hüseyin, Seydi Baba, Şeyh İlyas dergâhları Saruhanoğulları döneminde kurulmuştur. Bunların isimleri, gelirleri ve kurmuş oldukları vakıfları eski Evkaf (vakıf ) defterlerinde, Şer’i sicillerde yazılıdır. Bunların yanı sıra XVI.yüzyıl Vakıf Defterlerinde isimlerine rastlanmayan dergahlar da bulunmaktadır. Yirmi iki Sultanlar Türbesi’nin güneyinde bulunan Güreşçiler Tekkesi, Karaköy’deki Falcızade Tekkesi, Şeyh Abdi Zaviyesi ile Yarhasanlar Mahallesi’ndeki Yar Hasan Dede Tekkesi bunların arasındadır. Ayrıca Vakıf Defterlerindeki vakıf gelirlerini gösteren defterlerde de bazı dergâhların isimlerine rastlanılmıştır. Bunların başında da Zindan Mahallesi’ndeki Ali Hüseyin Zaviyesi, Dere Hamam Mahallesi’nde Barak Zaviyesi, Eyne Ali Mahallesi’nde Eyne Ali Baba Zaviyesi, Haki Baba Mahallesinde Haki baba zaviyesi gelmektedir. Ayrıca Seydi Baba ve Şeyh İlyas zaviyesinin yerleri kesinlik kazanamamıştır. Manisa Çeşmeleri Evliya Çelebi, Manisa’da 3000 çeşme olduğunu Seyahatnamesi’nde belirtmiştir. Bu çeşmelerden pek azı günümüze gelebilmiştir. Pir Nefes Çeşmesi (Merkez) Manisa Arpaalanı Camisi’nin köşesinde bulunan bu çeşme 1587 tarihli olup, şehrin kitabeli en eski çeşmesidir. Kesme taştan yapılmış olan çeşme sivri kemerli bir niş içerisindedir. Ayna taşı üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Niş içerisinde ayna taşı ve yalağı bulunmaktadır. Dilşikar Çeşmesi (Merkez) Manisa Dilşikar Mahallesi’nde bulunan Dilşikar Camisi’nin yanındaki çeşmeyi, Dilşikar Hatun 1579 yılında cami ile birlikte yaptırmıştır. Çeşme kesme taştan caminin bahçe duvarına bitişik tek cephelidir. Yuvarlak kemeri içerisinde ayna taşı, önünde de yalak taşı bulunmaktadır. Günümüzde halen kullanılmaktadır. Alaybey Çeşmesi (Merkez) Manisa Alaybey Camisi’nin bahçe duvarında bulunan bu çeşme iki cepheli olarak yapılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kullanılan çeşme sonradan yıkılmış yeri önündeki meydana katılmıştır. Yarhasanlar (Derviş Hasan) Çeşmesi (Merkez) Manisa Yarhasanlar Camisi’nin hazire duvarına bitişik olan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Derviş Hasan h.1176 (1762-1763) yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Bu ferahza çeşmei dilcuyi sahib-i hayır Rahi hakikat etti icra sarfedüp malu menal Teşnegan nuşine guya oldu ayni selsebil Akti her katresi savet nümun kevserisal Hafıza atşana işrab etti lûle tarihin Çeşmei Derviş Hasan’dan daim iç acı zülal. Sene 1176(1762).” Çeşme kesme taştan yapılmıştır. Sivri kemer içerisinde altı satırlık kitabesi, ayna taşı ve önünde yalak taşı bulunmaktadır. Üzerinde bezeme elemanlarına rastlanmamıştır. Süleyman Paşa Çeşmesi (Merkez) Manisa Ayniali Camisi’nin bahçe duvarı üzerindeki çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Süleyman Paşa h.1224 (1809) yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Asafı vala himem yani Süleyman Paşa Namı camisine tasrih olacak bu dehiva Bezledup malını hayrı hasenata daim Fikr endişesidir ecri azim subhu mesa İşte bu çeşmeyi bu mevzie tasmim ederk Yaptı kevser gibi abını etti icra Ömrü ikbal ile lûtfu keremi daim ola Eyleye cümle hatadan memun Mevla Yazdı bu katibi Divanı anın tarihinin Pek latif oldu ve lakin bin zait amma Dediler ehli mahalle bizi etti serap Bu güzel çeşme-i ranayı Süleyman Paşa.” Çeşme yuvarlak kemerli, kesme taştan, aynı taşı ve yalaktan meydana gelmiştir. Günümüzde kullanılmaktadır. Kaval Çeşme (Merkez) Manisa Kaval Çeşmesi kitabesinden öğrenildiğine göre; Hacı Mehmet ve Hacı Yakup 1480 yılında yaptırmıştır. Manisa’da yapılmış çeşmelerin en eskilerinden bir örnektir. Çeşme ayna taşı, yalak ve arkasındaki su haznesinden meydana gelmiştir. Kesme taştan yuvarlak kemerli bir çeşmedir. Ali Ekber Çeşmesi (Merkez) Manisa Karaköy Mahallesi’nde bulunan bu çeşmeyi Sultan I. Murat döneminde yaşamış olan Hacı Mehmet bin Hacı Mübarek ve Hacı Yakup bin İbrahim 1480 yılında yaptırmıştır. Sonraki yıllarda Ali Ekber tarafından onarılmış ve onun ismiyle tanınmıştır. Çeşme kesme köfeki taşından yapılmıştır. Ön yüzündeki yuvarlak bir niş içerisine onarım kitabesi ve ayna taşı yerleştirilmiştir. Önünde yalak kısmı bulunmaktadır. Halil Efendi Çeşmesi (Merkez) Manisa Adakale Mahallesi’nde İlyas Bey Mescidi’nin duvarında bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Halil Efendi 1747 yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Bir habibi sahib-ül hayrat-ı hak Eyledi lûtfuyla tevfika refik Bu hayrat akva sebili yaptı ol Buldu revnakle şeref çarı tarik Remzedertşana tarih luleler Karlı buzlu sukkeri aynül rahik 1160(1747).” Çeşme moloz taştan bahçe duvarına yerleştirilmiş, mermer aynataşı yuvarlak kemer içerisine alınmıştır. Önünde yalağı bulunmaktadır.
Hacı Osman Çeşmesi Merkez) Manisa Nişancı Paşa Mahallesi’nde bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Karaosmanoğullarıdan Osman Ağa 1692 yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Sahibül hayrat Hacı Osman Ağayı kerim Eyledi ihya bu ziba çeşme-i kıldı bina Sarfı nakd edip keremle teşnigan işra bina Oldu bu hayra muaffak yaptı pakı kenzma Remzile der Hafıza bu la tarihin Pek acaip çeşme durma iç abı şifa.” Çeşme kesme taştan yapılmıştır. Yuvarlak kemerli niş içerisinde ayna taşı, kitabe ve yalak kısmı bulunmaktadır. Saruhan Bey Parkı Çeşmesi (Merkez) Manisa Saruhan Bey Parkı içerisindeki bu çeşme, daha önce Dervişali Mahallesi’nde günümüze gelemeyen Rum Kilisesi’nin dış duvarı üzerinde bulunuyordu. Kilisenin yıkılması ve yerine Memleket Hastanesi’nin yapılması üzerine Anafartalar Mahallesi’ndeki Paşa evinin duvarına konulmuş, sonradan da bu parka yerleştirilmiştir. Gülfem Hatun Çeşmesi (Merkez) Manisa Göktaşlı Mahallesi’nde bulunan Göktaşlı Camisi’nin yakınında bulunan Gülfem Hatun Çeşmesi, kitabesinden öğrenildiğine göre; 1543 yılında Seyyide Gülfem Hatun tarafından yaptırılmıştır. Kitabenin mealen anlamı: “Halk için bedelsiz çeşmeler yaptı Onun adı Seyyide Gülfem idi Allah onun ömrünün günlerini uzatsın Allahehli tarih için Aynen fiha tusemme selsebilen h.950 (1543).” Çeşme günümüze gelememiştir. Eski fotoğraflarından öğrenildiğine göre iki kesme taş dayanak arasında tuğladan sivri kemerli olup, arkasında haznesi bulunuyordu. Yuvarlak kemerli niş içerisinde tuğla ve kaba taştan çeşmesi ve önünde de yalak taşı bulunuyordu. Ayniâli Çeşmesi (Merkez) Manisa Ayniâli Mahallesi’nde bulunan bu çeşmeyi XIX. yüzyılın başlarında, Sultan II. Mahmut döneminde Manisa Sancak Beyi Süleyman Paşa yaptırmıştır. Kadı Sicillerinden öğrenildiğine göre; o yıllarda Ayniâli Mahallesi su sıkıntısı çekiyordu. Çeşme, Ayniâli Camisi bahçe duvarına bitişik, sivri kemerli bir niş içerisinde olup moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Ayna taşı ve önündeki yalaktan meydana gelmiştir. Molla Şaban Çeşmesi (Merkez) Manisa Molla Şaban (Bektaş Kebir) Mahallesi’nde bulunan çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre; XIX. yüzyılın ilk yarısında Manisa Sancak Beyi Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır Kitabe: “Asaf-ı vâlâ himem yani Süleyman Paşa Nam-ı samimisine tasrih olucak bud-u liva Sarfedip malini hayr-ü hasenata daim Fikr-i endişesidir ecr-i azim subh-u mesa İşte bu çeşmeyi bu mevzie tasmim ederek Yaptı kevser gibi hem abını etdi icra Ömr-ikbal ile lütf-u keremi daim ola Eyleye cümle hatadın anı maniun Mevlâ Yazdıbu kitap Divanı anın tarihin Pek lâtif oldu lâkin biri zaittir amma Dediler ehl-i mahalle bizi etti seyrap Bu güzel Çeşm-i rârâ-ı Süleyman Paşa.” Bu çeşmenin suyu Papaz Uçurumu denilen yerden getirilmiştir. Çeşme moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Yuvarlak kemerli nişin içerisinde ayna taşı ile yalak taşı bulunmaktadır. Hacı Pulat Mehmet Ağa Çeşmesi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan Karaosmanoğlu Hacı Pulat Mehmet Ağa Çeşmesi 1790-1791 yılında Hacı Pulat Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İki cepheli olan çeşme kübik gövdeli olup, üzerini bir kubbe örtmüştür. Cepheler mermer kaplıdır ve iki yandaki çifte porfir sütunlar at nalı şeklindeki bir kemeri taşımaktadır. Bu kemerin çevresinde taş bezemelere yer verilmiştir. Çeşme nişi içerisinde ayna taşı ve yalağı bulunmaktadır. Taşçılar Mescidi Çeşmesi (Merkez) Manisa Çarşı Camisi duvarına bitişik olarak 1799 tarihinde yapılmıştır. Çeşmenin sivri kemeri içerisinde bitkisel motifler, ibrik, maşrapa gibi motiflere yer verilmiştir. Niş içerisinde ayna taşı ve yalağı bulunmaktadır. İzzet Mehmet Paşa Çeşmeleri (Merkez) Sadrazam İzzet Mehmet Paşa 1798 yılında, Sadrazamlıktan alındıktan sonra Sakız Adası’na gönderilmiş, sonra da Mukataasından ötürü Manisa Sancağına gönderilmiştir. İzzet Mehmet Paşa Manisa’da on dört yıl kalmış ve 1827 yılında ölmüştür. Büyük Manisa yangınından sonra mezarlıklar kaldırılırken onun sandukası ve mezar taşı Manisa Müzesi’ne taşınmıştır. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa Manisa’da bazı çeşmeler yaptırmış, çeşmelerin suyollarını onartmış, suyu kesilen çeşmelere su getirtmiştir. Paşa’nın yaptırdığı çeşmeler Dere Mahallesinde, Küçük Camii Şerif yanında, Akmescit’de Aşağı Ermeni Mahallesi’nde iki çeşme yaptırmıştır. Ayrıca bu çeşmelerle ilgili bir de vakfiye düzenlemiştir. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdığı bu çeşmeler günümüze gelememiştir
Manisa Bedestenleri Rum Mehmet Paşa Bedesteni (Merkez) Manisa’da bulunan bedesten, Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından Rum Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Rum Mehmet Paşa’nın yaşadığı dönem ve yapının mimari üslubu dikkate alındığında XV.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Bedesten dikdörtgen planlı olup, kuzey-güney doğrultusunda uzanmaktadır. Bedestenin uzunluğu 42 m. olup, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Dört cephesinde birer kapısı olan bedestenin üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Bedesten (Soma) Manisa Soma ilçesinde, Çarşı (Emir Hıdır Bey) Camisi’nin vakfından olan bedesten XVIII.yüzyılda yapılmıştır. Bedesten dikdörtgen planlı olup moloz taş, antik yapı taşları ve tuğladan yapılmıştır. Bedestenin köşelerinde iri blok taşlar kullanılmıştır. Duvar örgüsünde horasan harca geniş ölçüde yer verilmiştir.Kısa kenarındaki giriş kapısı mermer söveli ve yuvarlaktır. Ayrıca bunun üzerinde çatının bitim noktasına kadar uzanan tuğladan yuvarlak sağır bir kemer oturtulmuştur. Bedestenin üst örtüsü toprak damlı olup, günümüze gelememekle beraber ahşap, kırma bir çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır. Bedestenin kemerlerinde tuğla kullanılmıştır. Bedesten günümüzde harap durumdadır. Manisa Hanları Yeni Han (Merkez) Manisa il merkezindeki Yeni Hanı XIX.yüzyılda Hacı Mehmet Sadık Bey yaptırmıştır. Dikdörtgen planlı han kesme ve moloz taştan yapılmış, kemerlerde tuğlalar kullanılmıştır. İki katlı plan düzeninde yapılan hanın birinci katındaki odalar bir avlu etrafında, revakların arkasında sıralanmıştır. Birinci kattaki odalar iç içe bir plan düzeni göstermektedir. Güney cephesinde, kapının solunda bulunan taş merdivenle ikinci kata çıkılmaktadır. İkinci katta ise revaklara açılan ayrı ayrı odalara yer verilmiştir. Kurşunlu Han (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan Kurşunlu Hanı’nı Sultan II.Beyazıt’ın hanımlarından Hüsnüşah Hatun yaptırmış, onunla ilgili de 1497-1498 tarihli bir vakfiye düzenlenmiştir. Han Kurşunlu Camisi ile birlikte aynı dönemde yapılmıştır. Kurşunlu Han çeşitli dönemlerde onarılmışsa da orijinalliğini korumuştur. Yapı 1611 yılı depreminde zarar görmüş, 1643 ve 1677 yıllarında onarılmıştır. Evliye Celebi’nin “Tahıl Pazarı Hanı kurşunludur. Kale misali kırk kubbeli hân-ı kebirdir, kim cümle Arap ve Acem bezirgânı anda meksederle. İsmine Hatuniyye hanı derler” diyerek sözünü ettiği hanın bugünkü Kurşunlu Hanı‘dır. Hüsnüşah Hatun’un vakfiyesinde sözünü ettiği hana bitişik 21 dükkândan günümüze yalnızca batı cephesindeki dokuz dükkân gelebilmiştir. Bunun yanı sıra kuzey cephesinde de dükkânların olduğunu gösteren duvar izleri ile karşılaşılmıştır. Hanın önünden geçen caddenin genişletilmesi sırasında bu dükkânlar yıkılmış, avluya yönelik odaların kapıları kapatılmış ve sokak cepheleri de yıkılarak buradaki mekânlar dükkân haline getirilmiştir. Vakfiyesinde de altta otuz altı, üstte otuz sekiz odası, avlusu, ortasında havuzu, büyük bir ahırı, müştemilatı bitişiğinde de yirmi bir dükkânı olduğu belirtilmiştir. Kurşunlu Hanı’nın duvarları bir sıra taş, iki sıra tuğla ile örülmüştür. İki katlı hanın ortasında 28.20x24.60 m. ölçüsünde üzeri açık bir avlu bulunmaktadır. Batıdaki tonozlu eyvandan içerisine girilen avluyu 3.10x3.20 m. ölçüsünde tonozlu odalar çevirmektedir. Hanın alt ve üst odaları tamamen tonozlu olup, yalnızca girişin üzerindeki altı oda kubbelidir. Üst kattaki odalarda ocaklar bulunmaktadır. Onarımlar sırasında hanın kuzey yönüne bir kapı açılmış ve buradan taş bir merdivenle de ikinci kata çıkılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1966 yılında yaptığı onarımda önceki dönemde yapılan ilaveler ortadan kaldırılmış ve han kısmen orijinal görüntüsüne kavuşmuştur. Han günümüzde öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır. Vakıf İş Hanı (Merkez) Manisa il merkezinde, ana cadde üzerinde bulunan bu hanı Vakıflar Genel Müdürlüğü 1954-1955 yılında yaptırmıştır. Hanın kontrol ve uygulaması Y.Mimar Süreyya Yücel tarafından yapılmıştır. Han U şeklinde bir plan düzeni göstermekte olup, iki katlıdır. Birinci katta bir avlu çevresinde hanın odaları sıralanmıştır. İkinci katın köşelerine birer apartman dairesi yapılmış, bunun dışında kalan alanlar koridor etrafında sıralanan odalardan meydana gelmiştir. Hanın biri cephede, diğer ikisi de kısa kenarlarda olmak üzere üç girişi bulunmaktadır. Manisa’da, Karaosmanoğulları döneminde yapılmış ve günümüze ulaşamamış bazı hanların bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Bunların başında; Hacı Mustafa Ağa’nın, Hacı Ataullah Ağa’nın, Hacı Pulat Mehmet Ağa’nın ve Hacı Osman Ağa’nın yaptırdığı hanlar gelmektedir. Sungur Bey Hanı (Kula) Manisa’nın Kula ilçesindeki Sungur Bey Hanından günümüze hiçbir kalıntı gelememiştir. Kitabesine göre Sungur Bey tarafından 1356-1357 yıllarında yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda bu handan Ribat olarak söz edilmiştir. Bu sözcük çoğunlukla Anadolu’da yapılmış han veya kervansaraylar için kullanılmıştır. Sungur Bey Hanı ile kaynaklarda edinilen bilgi yalnızca “mermer direkler üzerine oturtulmuş kâgir bina” olduğudur. Bu bilgide hanın mimarisi konusunda aydınlatıcı değildir.
Manisa Mektepleri Manisa’da eğitimle ilgili kurumlar bulunmaktadır. Külliyelerin bir bölümünü oluşturan sıbyan mekteplerinin yanı sıra ilde müstakil sıbyan mektepleri de yapılmıştır. Yakup Ağa Sıbyan Mektebi (Kurşunlu Mektep) (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi Kızlarağası Yakup Ağa 1572-1573 yılında yaptırmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan mektep, dikdörtgen planlı olup, sivri kemerli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Yapıda son derece kaliteli duvar işçiliği görülmektedir. Özellikle kapı ve pencerelerde alternatif olarak kırmızı ve beyaz yontma taşlar sıralanmıştır. Mektebin üzeri sekizgen kasnaklı, tromplu iki kubbe ile örtülmüştür. Ferhat Ağa Sıbyan Mektebi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu sıbyan mektebini, Fahrünnisa Dilşikâr Hatun, kocası Ferhat Ağa için Ferhat Ağa Camisi’ne bitişik olarak yaptırmıştır. Dikdörtgen planlı olan yapı kaba taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzerini sivri kemerlerle birbirlerine bağlanan pandantifli birer kubbe örtmektedir. Kubbe eteğinde üç sıra kirpi saçak kullanılarak cepheye hareketli bir görünüm verilmiştir. Çapraz-ı Sagir Mektebi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi Veysi Çelebi XVI.yüzyılda yaptırmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan mektep, dikdörtgen planlıdır. İki bölümlü olan mektebin üzerini sekizgen kasnaklı iki kubbe örtmektedir. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden tamamen uzaklaşmıştır. Molla Şaban Sıbyan Mektebi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi XVI.yüzyılda Manisa kadılarından Molla Şaban yaptırmıştır. Molla Şaban’ın yaptırmış olduğu cami, önünden yol geçmesinden ötürü tıkılmış, yalnızca sıbyan mektebi harap bir durumda günümüze ulaşabilmiştir. Moloz taş ve yassı tuğladan yapılan mektep, dikdörtgen planlı olup iki bölüm halindedir. Bölümlerin üzeri sekizgen kasnaklı birer kubbe ile örtülmüştür. Hacı Mustafa Ağa Sıbyan Mektebi (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi XVIII.yüzyılda Hacı Mustafa Ağa yaptırmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılan sıbyan mektebi dikdörtgen planlıdır. Üzerin ayna tonoz örtülü bir girişi bulunmaktadır. Buradan yuvarlak kemerli bir kapı ile geçilen dershane bölümü kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Caminin batısında yer alan sıbyan mektebi Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II.Beyazıt devirlerinde yapılmış örneklere benzemektedir. Yazlık ve kışlık iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Üzeri aynalı tonozla örtülmüştür. Alaybey Sıbyan Mektebi (Merkez) Manisa Alaybey Camisi’ne bitişik olan bu okulu Dilşikâr Hatun 1579 yılında yaptırmıştır. Sıbyan mektebi kaba yontma taş ve yassı tuğladan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İki bölümden meydana gelen mektebin üzeri sekizgen kasnaklı birer kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbelerin üzeri de kiremitle kaplanmıştır. Hatuniye Sıbyan Mektebi (Merkez) Manisa il merkezinde Hükümet Konağının yakınında bulunan Hatuniye Külliyesini Sultan II.Bayezıd’ın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah,vakfiyesinden öğrenildiğine göre; 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır. Külliyenin bir bölümünü oluşturan sıbyan mektebi, caminin batısındadır. Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II.Beyazıt dönemlerinde yapılmış sıbyan mektepleri planına benzemektedir. Mektep, moloz taş ve tuğladan yapılmış olup, yazlık ve kışlık olmak üzere iki bölüm halindedir. Bu bölümlerin üzeri birer kubbe ile örtülmüştür. Kayalıoğlu Mektebi (Akhisar) Manisa, Akhisar ilçesinde Kayalıoğlu beldesindeki eski tarım okulu XX. yüzyılın başında Akhisar’a yerleşen Yahudiler tarafından yapılmıştır. Yapı ahşap ve üç katlıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında ilkokul olarak kullanılmıştır. Çevresinde geniş meyve ağaçları ile üzüm kütükleri bulunmaktadır. İlk yapıldığı yıllarda burada teorik eğitim yapılmıştır. Binanın alt katı şarap imalathanesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde kullanılmamaktadır. Manisa Kütüphaneleri Çeşnigir Kütüphanesi (Merkez) Manisa il merkezinde, Çeşnigir Camisi yanında bulunan bu kütüphaneyi Karaosmanoğlu Hacı Eyüb Ağa 1831-1832 tarihinde yaptırmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılan kütüphane, kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı basık bir kubbe ile örtülmüştür. Kütüphanenin önünde üç bölümlü bir revak bulunmaktadır. Nişancı Paşa Kütüphanesi (Merkez) Manisa il merkezinde Hacı Osman Ağa’nın yaptırdığı bu kütüphane 1789 tarihlidir. Kütüphane moloz taş ve tuğladan yapılmış, altıgen planlıdır. Üzeri küçük bir kubbe ile örtülüdür. Demirci Mahmut Çelebi Kütüphanesi (Merkez) Manisa il merkezinde Çatal Cami’nin bitişiğinde bulunan bu kütüphaneyi Demirci Mahmut Çelebi 1862-1863 yılında yaptırmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılan kütüphane sekizgen planlıdır. Üzeri kubbe ile örtülmüştür. İshak Çelebi Kütüphanesi (Merkez) Manisa’nın güneyinde, Sandıkkale Tepesi yamacında, Ulu Cami’nin karşısında bulunan bu kütüphaneyi Saruhanoğullarından İshak Çelebi 1378 yılında yaptırmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan kütüphane, kare planlı, tek kubbelidir. Kütüphane bir süre ilkokul olarak kullanılmış ve daha sonra yıkılmış, günümüze gelememiştir. Muradiye Kütüphanesi (Merkez) Manisa Saruhan Mahallesi’ndeki Muradiye Yapı topluluğunun güneyinde medrese ile cami arasındaki avluda bulunan kütüphane, Karaosmanoğulları’ndan Hüseyin Ağa tarafından 1812 yılında yaptırılmıştır. Kütüphane sekizgen planlı, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzerini 7.00 m. çapında bir kubbe örtmüştür. Kütüphaneye kuzey cephesindeki beş basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır. Girişin önünde çapraz tonozlu küçük bir revaklı sahanlık bulunmaktadır. Yapının doğu, güney ve batı cepheleri dışa kapalıdır. Bunların iç yüzlerine sivri kemerli dolap nişleri yerleştirilmiştir. Zeynelzade Kütüphanesi (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesinde, Hashoca Mahallesi’ndeki bu kütüphaneyi Akhisarlı Zeynelzade ailesi 1798’de yaptırmıştır. Kütüphane moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Üst örtüsü tonozludur. 1805 yılı kayıtlarına göre kütüphane de 923 cilt el yazması kitap bulunuyordu. Zeynelzade Kütüphanesi ismi ile Akhisar Merkez Parkında yeni bir kütüphane yapılmıştır
Manisa Mesir Macunu Manisa’da her yıl Sultan Camisi çevresinde Mesir Şenlikleri düzenlenmekte, Sultan Camisinin minarelerinden aşağıda toplanan halka Mesir Macunları atılmaktadır. Mesir, Farsça bir sözcük olup, yürüyüş ve hareket anlamına gelmektedir. Gezilecek veya gezi yeri anlamında da kullanılmaktadır. Mesir Macununun her yıl 22 Mart günü baharın gelişiyle doğanın uyanışına katılan insanlara canlılık ve hareket getirdiğine inanılmıştır. Mesir geleneğinin geçmişi çok eski yıllara inmektedir. Günümüzden yaklaşık 5.000 yıl öncesinde Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde mesire benzeyen bir macunun Sümerliler tarafından da kullanıldığı bazı tıp kitaplarında belirtilmiştir. Sümerlilerin Nippur şehrinde ana maddesi “İsin” olan bir ot ile çeşitli baharatların birlikte kaynatıldığı ve bir macun elde edildiği kaynaklarda yazılıdır. Bu macun altın bir kapta korunarak ilkbahar aylarında hastalara verilirmiş. Bazı kaynaklarda da bu tür macunların Önasya ve Anadolu şehirlerinde yapılarak hastalara şifa niyetiyle verildiği belirtilmiştir. Anadolu’da Mesir Macunu bulan hekim Merkez Efendi ismiyle tanınan Muslihiddin Efendi’dir. Denizli’nin Buldan ilçesi Sarı Mahmutlu Köyü’nde 1460 yılında dünyaya gelen Muslihiddin Efendi’nin ailesinin Selçukluların Germiyanoğlu kollarından birisine bağlı olduğu sanılmaktadır. İlköğrenimini babası Hafız Mustafa Efendi’den almış, adından babasının dostu Hızır Ahmet Paşa’nın yanına öğrenim almak üzere Bursa’ya gitmiştir. Orada medrese öğrenimi görmüş, ardından devam ettiği Fatih Medresesi’nde öğrenimini tamamladıktan sonra hocalık yapmıştır. Hafsa Sultan’ın yaptırdığı zamanın ilim, kültür ve sosyal kurumu olan külleyenin medresesi başına 1523’de hoca olarak getirilir. Merkez Efendi, Manisa'ya yerleştikten sonra halkın sorunları ile yakın ilgilenmeye başlamıştır. Hasta olanlar için çeşitli otlardan ilaçlar yaparak onları iyileştirmiş, imarethanenin bir kısmını bimarhaneye (Sağlık Bölümü ve Revir) dönüştürmüştür. Bir süre sonra burası hastalara yeterli olmayınca, saraydan ödenek istemiş, 1526 yılında bugünkü darüşşifa yapılmıştır. Bu yapı bimarhane, darüşşifa, tımarhane ve şifahane isimleri ile tanınmıştır. Bu yapı her türlü tedavinin yapıldığı çağın en önemli hastanesi konumuna gelmiştir. Darüşşifa'nın açılmasında kısa bir süre sonra, Manisa Valisi Şehzade Mustafa'ya Kanuni Sultan Süleyman tarafından acil bir mektup gelir. Bu mektupta Hafza Sultan’ın hastalandığı tüm doktorların çabasının yeterli olmadığı yazılıdır. Durum Merkez Efendi'ye bildirilir. Merkez Efendi yoğun bir çalışmaya başlar. Sonunda 41 değişik baharattan ürettiği macunu tarifi ile beraber saraya gönderir. Hafza Sultan, üretilen bu macun ile sağlığına yeniden kavuşur. Bu olaydan sonra Merkez Efendinin ünü Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını aşar. Bunun üzerine Merkez Efendi, Manisa iline ekonomik katkıda bulunabilecek bir plan hazırlar; Her yılın belli bir gününde şehirde sergi düzenlenecek, bu sergide halkın kendi el emeği olan ürünleri tanıtılacak. Civardan Manisa'ya ekonomik ve sosyal canlılık getirmesini sağlaması için buraya gelen halkın, sağlığını korumak için yapılacak macunu yiyenlerin 1 yıl boyunca zehirli böcek sokmalarından korunduğu duyurulur. Bu yüzden de macunun dağıtılması sağlanacaktır. Bundan sonra Mesir Macununun halka dağıtılacağı gün olarak da, bahar bayramı olarak 22 Mart seçilir. Kesin olmamakla beraber ilk Mesir macununun dağıtımının 1527 – 1528 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Merkez Efendi, 1529’da İstanbul’a çağırılır ve orada eğitim vermeye devam etmiştir. Merkez Efendi’nin Manisa’dan ayrılışından sonra Mesir Macunu geleneği günümüze kadar devam ederek gelmiştir. Mesir Macununun Yapılışı: Mesir macunu 41 değişik baharattan oluşmaktadır. Bu baharatlar Anason, Hindistan Cevizi, Çivit,Çöp Çini, Çörek Otu, Darfülfül, Hardal Tohumu, Havlican, Hiyarşenbe, Kakula, Karabiber, Karanfil, Kebaba, ve Kimyondur. Anason: İştah açıcı ve karminatif olarak kullanılır. Karminatif etki bağırsaklardaki fermantasyona engel olmasından ileri gelir. Hindistan Cevizi ve Beşbase: Kaynatılmış suyu mide ağrılarına iyi gelir. Etkisi bileşimdeki uçucu yağlardan ileri gelir. Çivit: Halk arasında kabakulak ve pnömonide iyi gelir. Bebeklerin ağız mukozasındaki ağrılı yaraların tedavisinde kullanılır. Çöpçini: Kökünün kaynatılmış suyu egzamada kullanılır. Bileşimindeki tanenden dolayı astrenjan etkisi vardır. Çörek Otu: Gaz söktürücü olarak kullanılır. Darülfülfül: Bedeni ısıtıcı ve öksürük kesici olarak kullanılır Hardal Tohumu: İştah açıcı ve mideyi yatıştırıcı olarak toz halinde kullanılır. Cilt hastalıklarında iltihabı ve ağrı giderici etkisi vardır. Havlican: Öksürük kesici ve ağız kokusu giderici olarak kullanılır. Sindirimi kolaylaştırır, gazı dağıtır, balgamı giderir. Hiyarşenbe: Müshil olarak kullanılmaktadır. Bileşiminde antrekion türevi vardır. Kakule: Lezzet verici, gaz söktürücü, iştah açıcı olarak kullanılır. Karabiber: Öksürük kesici, uyarıcı ve baharat olarak kullanılmaktadır. Karanfil: Ağız kokusu giderici, diş çürüklerinde ve ağrılarında kullanılır. Bileşimindeki karanfil esansı antiseptik ve ağrı gidericidir. Kebabe: İdrar ve solunum yolları antiseptiği olarak kullanılır. Kimyon: Baharat, gaz söktürücü, iştah açıcı ve terletici olarak kullanılır. Günümüzde Mesir Macununun asıl kullanımındaki baharat çeşitlerinin bir kısmı doğada artık bulunmamaktadır. Bu nedenle günümüzde onların yerine; Yenibahar, Zencefil, Galanya, Krem Tartar, Kişniş, Havlıcan, Anason, Sakız, Safran, Tarçın, Udülkahr, Hardal, Misrafi, İksir, Meyan Kökü, Kalemi barit, Tiryak, Sarı Halile, Kara Halile, Raziyane, Zerdecub kullanılmaktadır. Mesir Macunu, bazı bitkilerin farmakolojik özellikleri göz önünde bulundurulursa iştah açıcı, gaz giderici, bağırsak paristalizmi arttırıcı, idrar yaptırıcı, uyarıcı ve afrodizyak etkileri taşıdığı görülmektedir. Eski hekimlerin düşüncelerine göre insanlar, kış aylarında kuru gıda aldıklarından kanları koyulaşır, pislenir, iç organları çalışma düzenini kaybeder. Bu nedenle insanların bahar aylarında sıvı dengesi ayarlanmalıdır. İlkbaharda yeşil, taze bol gıda ortaya çıkınca o devrin insanları kan aldırmak, lavmanla bağırsakları boşaltmak, divretiklerle bol idrar yaptırmak sureti ile vücudun dengesi ayarlanır
Manisa Kilise ve Sinagogları Thyateira Kilisesi (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesi merkezinde bulunan ve Tepemezarı olarak isimlendirilen alanda 1962 yılında başlayan araştırmalar, 1968-1971 yılında yoğunlaşmıştır. Burada MS.II-IV.yüzyıla tarihlendirilen bir portik (sütunlu cadde), MS.V-VI.yüzyıla ait bazı kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı kuzey-güney doğrultusunda uzanan 40.00x10.00 m. genişliğinde bir yapıdır. Kesin olmamakla beraber bunun bir kilise olduğu sanılmaktadır. Aziz Yuhanna’nın vahiylerinde yedi kutsal kilise arasında Thyateria kilisesinin de ismi geçmektedir. Bu yapıdan günümüze moloz taş ve tuğla duvarları gelebilmiştir. Hıristiyanlık döneminde Aziz Yuhannes’in Anadolu’daki yedi kutsal kilisesi arasında Thyatreia da vardır. Gerçekte Aziz Yuhannes’in yazmış olduğu mektuplar, orada bulunan kiliselere değil, cemaatlere hitabendir. Bu bakımdan Thyatreia’daki Hıristiyan cemaatine mektubunda şöyle demiştir: “Thyatreia’da olan kilisenin meleğine yaz. Ateş alevi gibi gözleri olan ve ayakları parlak tunça benzeyen Allah’ın oğlu şu şeyleri diyor: Senin işlerini ve sevgini ve imanını ve hizmetini ve sabrını son işlerinin evvelkilerden daha çok olduğunu bilirim. Fakat sana karşı bir şeyim var: Kendisine Peygamber diyen Jesebel kadını bırakıyorsun: ve o kullarınız zina etmeyi ve put kurbanları yemeyi talim edip saptırıyor. Ve tövbe etsin diye kendisine vakit verdim ve kendi zinasından tövbe etmek istemiyor. İşte, onu bir yatağa ve onun işlerinden tövbe etmezlerse kendisiyle zina edenleri büyük sıkıntıya atacağım. Ve onun çocuklarını ölümle öldüreceğim: ve bütün kiliseler bilecekler ki gönülleri ve yürekleri araştıran benim: Ve her birinize işlerinize göre vereceğim. Fakat size, Thyatreia olan diğerlerine, kendilerinde bu talim olmayanlarına hepsine, onların dediği gibi Şeytanın derin şeyleri bilmeyenlere diyorum: Üzerinize başka yük koymam. Fakat ben gelinceye kadar sizde olanı sıkı tutun. Ve galip olun. Sonuna kadar işlerimi tutana, ben de babamdan nasıl aldımsa, onu milletler üzerine hâkimiyet vereceğim. Kulağı olan işitsin Ruh kiliselere ne diyor”. Hz.İsa’nın Allah’ın oğlu sözcüğünü kullandığı tek yer Thyatreia’dır. Vahiy’deki “Oğlun ateş alevi gibi gözleri” ifadesiyle burada kötü işlerin yapıldığı zaman, şiddetin ortaya çıkacağı uyarısında bulunulmuştur. Thyatreialılar diğer Hıristiyan cemaatlerine göre imanları çok kuvvetli bir toplumdu. Ayrıca Vahiyde sözü edilen Jesebel’in MÖ.900’lerde yaşadığı sanılan Kral Ahap’ın kâhin karısı olduğu bilinmektedir. Philadephia (St.Jean) Kilisesi (Alaşehir) Manisa Alaşehir ilçesinin bulunduğu yerde Neo Caesarea isimli bir yerleşim bulunuyordu. Roma döneminden sonra Bizans’ın önemli bir yerleşim alanı olan Alaşehir’de Hıristiyanlığın Anadolu’da yayılması sırasında önde gelen şehirlerinden birisi idi. Buradaki Toptepe’de mabet kalıntıları, Roma dönemine ait tiyatro kalıntıları, surlar ve St.Jean Kilisesi bulunuyordu Aziz Yuhanna’nın yedi kutsal kilise cemaatine yazdığı mektuplarından birisini de buraya göndermiştir. Hıristiyanlığın ilk yıllarında burada zengin bir Yahudi topluluğu da yaşıyordu. Burada yapılmış olan kiliseden günümüze yalnızca moloz taş ve tuğladan örülmüş duvar ve temel kalıntıları ile kütlevi kesme taştan üç paye gelebilmiştir. Günümüzde bu alan koruma altına alınmış ve park olarak düzenlenmiştir. Sardeis (Sard) Sinagogu (Salihli) Manisa Sardes (Sard) antik kentinde Roma dönemi anıtsal yapılarından Gymnasium, Anadolu’daki benzerleri arasında en büyük ölçüde yapılmış olanıdır. Sardeis Gymnasium’unun yapımına MS.II.yüzyılda Severius Simplicinius’un emri ile başlanmış, iki yüz yılı aşkın çalışmadan sonra M.S.IV.yüzyılda tamamlanmıştır. Yapının bulunduğu yerde Geç Helenistik dönemde yapılmış bazı yapılar, Roma döneminde de bir nekropol bulunuyordu. M.S.17’de büyük bir deprem tüm bu yapıları yıkmıştır. Gymnasium üç ayrı bölümden oluşmuştur. İlk bölümde; üstü örtülü olan bölüm, 8x12 ölçülerindeki hamam, ikici bölümde; hamam kısmına açılan, törenlerin yapıldığı mermer avlu. Ayrıca bu avlu 15x33 boyutlarındaki iki katlı sütun sıraları ile görkemli hale getirilmiş, büyük bir portal de bunu tamamlamıştır. Üçüncü bölüm ise; Doğudaki 80 m2’lik bir alanı kapsayan Palaestra (antrenman alanı) ile kuzey ve güney duvarına bitişik, birbirlerine simetrik iki holden oluşmaktadır. Özellikle buradaki sütunlar Erken Bizans üslubu başlıkları ile dikkat çekmektedir. Sardeis’de 1962’de yapılan çalışmalarda Palestranın güneyinde, mermerli caddenin kuzeyinde MS.III.yüzyıla ait bir sinagog daha çıkarılmıştır. Sinagogun ilk defa MS.17 depreminde yıkılan Gymnasion’un bir bölümü olarak sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca kare planlı palestranın batısındaki kemerli uzun koridordan sinagog da yararlanmıştır. Burada ele geçen İbranice bir yazıttan İmparator Licinius Valerianus’un ismi geçmektedir. Arkeoloji kazılarında ele geçen yazıttan, döşeme ve mimari parçaları da yapının MS.IV.yüzyılda Yahudiler tarafından kullanılmış olduğunu göstermektedir