Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Manisa "Orası çiçeklerle süslü bir cennettir. Sabahları kuşların cıvıltısı ile uyanırım. Dağdan ovaya doğru bakmak insana müthiş bir duygu veriyor. Hayatta yaratıcı olma gücünü ben dağlarda sezmişimdir." Manisa Tarzanı Ege Bölgesi'nde yer alan Manisa İli'nin yüzölçümü 13.810 km 2 'dir. Yükselti ise 43 m. ile 750 m. arasında değişmektedir. İl Merkezinden doğuya gidildikçe yükselti artmaktadır. İdari bakımdan doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir İlleriyle çevrilidir. İlin güney ve kuzeyi dağlarla kaplıdır. 2070 m. yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe İl'in en yüksek dağıdır. Manisa'da yeryüzü şekillerinin bütün biçimlerine rastlanabilmektedir. Fakat, ağırlık toplam alanın % 54.3'ünü kapsayan dağlardadır. İkinci sırada % 27.8 ile platolar ve üçüncü sırada % 17.9 ile ovalar yer almaktadır. Arazinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır. Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalar teşkil etmektedir. Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır. Ovaların yeraldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alivyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir. Dağlık ve sarp alanlar, ilin doğu, güney ve kuzeyinde bulunmaktadır. Batıya gidildikçe verimli ovaların arazi içindeki payı artarak büyümektedir. İl topraklarının % 33.79'u tarım yapılan arazilerdir. Manisa, Akhisar, Alaşehir, Güneşli,Salihli, Sarıgöl, Bakırçay ve Turgutlu ovaları en önemli tarımsal alanlardır. Arazi dağılımı içinde Manisa'nın sahip olduğu tarım arazisi büyük bir potansiyele sahiptir. Çayır ve meralar % 4.61, Orman ve Fundalıklar % 36 oranında yer kapsamaktadır. % 25.60 oranındaki kullanılmayan arazi grubuna, yerleşim merkezleri, yollar, nehir ve göl yatakları ile ekonomik olarak tarım yapılamayan verimsiz durumdaki tarıma elverişsiz araziler ve su yüzeyleri girmektedir. Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli gölller değildir. Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir. Demirköprü Barajı 1.022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır. İlin sınırları içinde en önemli nehirler Gediz ırmağı ve Bakırçayı'dır. Ege bölgesi içinde geniş bir alanı kapsayan Manisa İlinde, Akdeniz iklimi ile beraber İç Anadolu'nun karasal iklim özellikleri egemendir. Ovalar ve ovaları çevreleyen vadilerde, karasal nitelikli Akdeniz İklimi görülürken, yüksek dağlık bölgeler ve platolar ile kuzey ve kuzey doğusunda ki dağlar ve platolarda İç Anadolu'nun karasal nitelikli iklimin etkileri görülür. Batıdan doğuya doğru gidildiğinde toprak, iklim ve topografya gibi çevre koşulları yavaş yavaş değişmeye başlar. Bu değişime bağlı olarak, bitki örtüsü de değişir. Bitki örtüsü batıdan doğuya doğru ova bitkileri, makiler, ormanlar ve alpin bitkilerinden oluşur. Bu düzenli bir sıra biçiminde birbirini izlemez. Egemen bitki örtüsü ormanlar ve makilerdir. Doğal bitki örtüsünün büyük çoğunluğu, kuraklığa dayanıklı, sert yapraklı, sürekli yeşil kalan Akdeniz Bitki türleridir. İl'de ortalama sıcaklık 16.8 o C'dir. En sıcak aylar, ortalama sıcaklığın 30 o C'nin üzerine çıktığı Haziran.Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Yıllık sıcaklık ortalaması kışın (Ocak Ayı) 6 o C'nin altına düşmez. Yılda ortalama 25 gün donlu geçer. Yılda ortalama 107.5 gün sıcaklık 30 o C'nin üzerindedir. Ortalama olarak yılın 91 günü yağışlı geçmektedir. Yıllık ortalama yağış miktarı m 2 ye 750.3 kg'dır. En fazla yağış Aralık, Ocak ve Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! aylarında görülür. Manisa ve yöresinin tarih öncesi ile ilgili pek bilgi yoktur. Salihli Sindel Köyü'nde bulunan Paleolitik Çağ'a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır. Kırkağaç Yortan Köyü'nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri'ne aittir. Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir. Manisa'nın, Yunanistan'ın Teselya Bölgesi'ndeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Bölge M.Ö. 1450-1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalmıştır. Kybele bereket tanrıçası kabartması yöredeki Hitit varlığın göstermektedir. M.Ö. 1200'lerde ise Lidyalılar gelmiş ve Kızılırmak'a kadar bütün Batı Anadolu'ya egemen olmuşlardır. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidya Krallığı'nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehriydi. Paktalos (Sart) Çayı'ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs'ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. İrili ufaklı çok sayıda tümülüsün yer aldığı Bintepeler Mevkii bu devri simgeleyen eserleri barındırmaktadır. Bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir. M.Ö. 334'de Trakya üzerinden Anadolu'ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye'ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender'in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi M.Ö. 301 yılında İskender İmparatorluğu'nun sonunu getirmiştir.Bu döneme ait en önemli eser Sardes Örenyeri'ndeki Artemis Tapınağı'dır. Daha sonra Bölge Bergama Krallığı'nın egemenliğine girmiştir. Bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia'ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II. Attalos Philadelphos vermiştir. Bergama Krallığı III. Attalos'un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu'nun yönetimine devredilmiştir. M.S. 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da İmparator Tiberius'un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir. Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius'un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir. İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik'e taşınmıştır. İmparator Iannes Ducas Vatatzes'in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu'nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. İmparator 1255 yılında Manisa'da ölmüş ve buraya gömülmüşse de mezarının yeri belli değildir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir. Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim'ine tekabül eden Regaip Kandili gecesi Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği'nin merkezi haline getirilmiştir. 1346 yılında ölen Saruhan Bey'in türbesi şehrin merkezindedir. Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır. Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır. Tahminen 1390 yılına doğru vefat etmiş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Manisa 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa'yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir. Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu dönemde II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa'da sancakbeyliği yapmışlardır. Bu dönem zarfında Manisa'da şehzadeler ve maiyyetlerindekiler cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserleri yaptırmışlardır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. II. Murad'ın yaptırmış olduğu başta Saray-ı Amire olmak üzere birçok eser ise zamana yenik düşmüştür. 16. yüzyıl sonlarına kadar genelde sakin olan Saruhan Sancağı'nda bu tarihten sonra bütün Anadolu'da olduğu gibi eşkıyalık hareketleri görülmeye başlar. Yaklaşık iki asır devam eden eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin yağma ve talanlarından bölge büyük zarar görmüştür. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu tür hareketleri büyük ölçüde sona erdirmiştir. Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919' da bölgede Yunan işgali başlar. İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci'de Müdafa'a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes'de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç'da İstihlâs-ı Vatan, Kula'da Redd-i İlhak, Soma'da Müdafa'a-i Hukuk ve Turgutlu'da Müdafa'a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir. 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir'e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir'e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa'ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır. 1923'de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir
İLÇELER Manisa ilinin ilçeleri; Ahmetli, Akhisar, Alaşehir, Demirci, Gölmarmara, Gördeş, Kırkağaç, Köprübaşı, Kula, Salihli, Sarıgöl, Saruhanlı, Selendi, Soma ve Turgutlu'dur. Akhisar: İlin kuzeyinde İzmir-İstanbul karayolu üzerindedir. Akhisar'da, Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birisinin de bulunduğu antik Thyateira kenti, Ulu Cami, Yeni Cami ve Paşa Camii görülmeye değer tarihi yerlerdir. Alaşehir: Manisa ilinin güneydoğusundadır. Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden birinin de yer aldığı Philadelphia antik kenti, Şeyh Sinan Cami ve Yıldırım Camii önemli tarihi değerlerdir. Demirci: Manisa'nın kuzeydoğusundadır. İlçe merkezinin batısında İcikler Köyünde bulunan ve Roma döneminin önemli kentlerinden olan Saittai (Sidas) şehri ve Eski Cami önemli tarihi değerlerdir. Ayrıca Hisar Kaplıcaları, Saraycık Kaplıcası da ilçe sınırları içinde yer almaktadır. Kırkağaç: Seleukos Kralı I. Antiochos'un karısı adına kurulan Stratonikea (Hadrianapolis) ve Nakrasa (Akrasos) antik kentleri görülmeye değer yerlerdir. Kula: İlin doğusunda, İzmir - Ankara karayolu üzerindedir. Kurşunlu Cami, Hacı Abdurrahman Cami, Süleyman Şah Türbesi, Emre Köyünde bulunan Emre Sultan Türbesi, Kula'ya 20 km. uzaklıkta Gökçeören kasabasında bulunan ve Lidya Krallığı döneminde önemli bir merkez olan Meonia antik kenti, geleneksel Türk evleri ilçenin önemli tarihi değerleridir. Salihli: İzmir-Ankara yolu üzerindedir. İlçe merkezi yakınlarındaki Sardes, Lidya Krallığının başkenti ve tarihte ilk paranın basıldığı yerdir. Ünlü ilk Yedi Kiliseden biri de Sardes'te bulunmaktadır. Bintepeler Kral Mezarlığı, Daldis ve Çakallar Tepesindeki Pleistosen (Dördüncü) Çağında yaşamış insanlara ait fosil ayak izleri önemli diğer tarihi değerlerdir. İlçe şifalı sular yönünden de zengindir. NASIL GİDİLİR Karayolu: Otobüs Terminali, kent merkezine 600 - 700 m. uzaklıktadır. Otogar Tel : (+90-236) 231 15 04 Demiryolu: Tren İstasyonu, kent merkezine 600 - 700 m. uzaklıktadır. Manisa-Ankara, Manisa-İzmir, Manisa-Bandırma demiryolu bağlantıları mevcuttur. İstasyon Tel : (+90-236) 231 16 96 GEZİLECEK YERLER Müzeler ve Örenyerleri Manisa Müzesi Adres: Saruhan Bey Mah. Murat Cad. No: 107 - Manisa Tel: (236) 232 00 62 Sart Salihli yakınlarında, bugünkü İzmir-Ankara yolu üzerinde, Manisa'ya yaklaşık 62 km uzaklıkta bulunan Sart, antik çağda Lidya Krallığının başkenti olması ve tarihte ilk altın paranın basıldığı yer olmasıyla ün yapmıştır. Arkeolojik kazılar sonucunda, başta Artemis Tapınağı, Sinagog, Cimnazyum başta olmak üzere altın arıtımevi ve mermerli cadde kenarındaki dükkanlar ile Artemis Mabedi yakınındaki küçük kilise gibi birçok eser ortaya çıkarılmıştır. Sart Ören Yeri, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesinde bulunan yedi kiliseden Sart Kilisesinin bulunduğu yer olarak da yoğun bir biçimde ziyaret edilmektedir. Yine Sart ören yerinde İzmir-Ankara yolunun kuzey kenarında bulunan Sinagog, türünün Anadolu'daki en eski örneklerinden biri olması ve M.S. III. yüzyılda, Sart'ta bir Musevi cemaatinin varlığına işaret etmesi bakımından önemlidir. Akhisar (Thyatira) Bugünkü Akhisar ilçesinin bulunduğu alanda ilk yerleşim izleri M.Ö. 3000 yıllarına inmektedir. Mevcut kalıntıların yanı sıra, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesinde bulunan yedi kiliseden Thyatira kilisesinin bulunduğu yer olarak inanç turizmi kapsamında da ziyaret edilen ören yerlerindendir. Alaşehir (Philadelphia) Alaşehir'in üzerine kurulu olduğu antik Philadelphia kentinin akropolü durumunda olan Toptepe düzlüğünde bulunan tapınak kalıntıları, Toptepe'nin kuzey eteklerinde bulunan tiyatro, Bizans döneminde yapılmış olan surlar ve doğu kapısı ile M.S. VI yüzyıla ait St. Jean kilisesi en önemli eserlerdir. Havarilerden loannes adına yapılan St. Jean Kilisesi, Ege Bölgesindeki Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait 7 kiliseden birisidir. İncil'in vahiy bölümünde adı geçen ve kendilerine mesaj gönderilen Yedi Kilise (Smyrna, Pergamon, Thyatira, Sardes, Philadelphia, Laodicia ve Ephesus) Hıristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul edilir. Hepsi de Anadolu'da olan bu kiliselerin üç tanesi (Sardes, Philadelphia ve Thyatira) Manisa ili sınırları içinde bulunmakta ve inanç turizmi kapsamında ziyaret edilmektedir. Buradaki kilise sözcüğü kilise binasından ziyade cemaat anlamındadır. Bintepeler - Lidya Kral Mezarları Salihli-Akhisar yolunun güneyinde, Gediz Ovasının kenarında yaklaşık 90 kadar tümülüsü içeren Lidya Kral Mezarlığı bulunmaktadır. İrili, ufaklı bu tümülüslerin içinde en büyükleri Kral Alyattes ve Kral Gyges'e ait olanlardır. Yoğurtçu Kalesi Manisa-Menemen yolu üzerinden sapılan Uzunburun köyü yakınındadır. Hayli sağlam durumda olup, tarihinin Bizans, hatta Roma dönemine kadar indiği sanılmaktadır. Aigai Manisa merkeze bağlı Köseler Köyü sınırları içinde bulunan Aigai, Herodot'un bahsettiği on iki Aiol kentinden biridir. Kenti çevreleyen surların bir kısmı ayaktadır. Agora, tiyatro, stadyum, meclis binası ile tapınak kalıntıları belirgin durumdadır. Kybele Manisa-Turgutlu yolu üzerinde ,Manisa'ya yaklaşık 7 km uzaklıktaki Akpınar mevkiinde, Spil Dağı'nın kuzey eteklerindeki kayalara oyulmuş bir kabartma bulunmaktadır. Farklı ülke ve kültürlerde değişik adlarla anılan, Anadolu kökenli ana tanrıça Kybele'ye ait rölyef, yoldan 10-12 m kadar yüksekliktedir. Rölyefin üst kısmında hiyeroglif izlerinin Hitit karakteri taşıması nedeniyle, Hititlerin Batı Anadolu'ya yaptıkları seferler sırasında yapıldığı sanılan rölyef M.Ö. 13.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. Niobe Spil Dağı'nın kuzeybatı eteklerinde, Çaybaşı deresinin doğu kenarında, Niobe diye anılan, kadın başı şeklinde, kurşuni bir kaya vardır. Aslında Tantalos'un kızı olan ve Thebai kralı Amphion ile evlenen Niobe'nin yedi kız, yedi erkek 14 çocuğu olur. Tanrıça Leto'nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere sadece iki çocuğu vardır. Niobe'nin her fırsatta çocuklarının çokluğu ile övünerek kendisini küçümsemesi Leto'yu kızdırır. Bunun üzerine Apollon Niobe'nin oğullarını,Artemis ise kızlarını oklarıyla öldürürler. Niobe çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar Sonunda Zeus Niobe'nin acısına son vermek için onu Spil Dağı eteklerinde bir kaya haline getirir. Antik çağdan buyana öyküsü dilden dile aktarılarak günümüze kadar gelen bu kaya,yakından bakıldığında doğal bir taş, biraz ilerideki dere kenarından bakıldığında ise kadın başı şeklinde görünmekte
AĞLAYAN KAYA (NİOBE) Kral Tanalos’un kızı olan Niobe, Thebai Kralı Amphion ile evlenir ve bu evlilikten 6 kız 6 erkek 12 çocuğu olur. Arkadaşı Tanrıça Leto’nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere sadece iki çocuğu bulunmaktadır. Bir Leto Şenliği sırasında Niobe, kendisinin on iki çocuğu olduğunu oysa Leto’nun sadece iki çocuğu olduğunu söyleyerek övünür. Niobeyi kıskanan Leto, Apollon ve Artemis’e Niobenin çocuklarını öldürmelerini emreder, onlar da Niobenin on iki çocuğunu oklarıyla öldürürler. Niobe çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar. Sonunda Zeus Niobe’ye acır ve onun bu acısına bir son vermek için onu taş haline getirir. Bugün Spil Dağı kuzeybatı eteklerinde bulunan bu kaya, bölgede en çok ziyaret edilen yerlerden biridir. KYBELE Ana tanrıça Kybele birçok ülkede Kybele, Kybebe, Marienna, Artemis, Hepat ve Venüs gibi adlarla anılan uluslararası özelliğe sahip Anadolu kökenli bir tanrıçadır. Manisa’ya 7 km. uzaklıkta, Spil Dağı eteğinde bulunan, Gediz Ovası’na dönük, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilen rölyefinin Hitit döneminde yapıldığı sanılmaktadır.
MANİSA Spil Dağı ile Gediz Nehri arasında, İzmir-İstanbul Karayolunun kuzeyinde, İzmir�e 36 km uzaklıkta bulunan Manisa, Ege Bölgesi�nin önemli şehirlerinden biridir. Homeros�a göre ilk yerleşimin, Truva Savaşları�ndan dönen Magnetler tarafından M.Ö. XIV. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Hitit, Aka, Frigya, Lidya, Hellen, Roma ve Bizans egemenliklerinde yaşayan Manisa�nın antik çağdaki adı Magnesia�dır. 1313 yılında Saruhanoğulları tarafından Bizanslı�lardan alınan şehrin adı Manisa olarak değiştirilmiş ve Beylik merkezi haline getirilmiştir. Bu uygarlıklara ait yeraltında ve üstünde birçok kalıntı günümüze kadar ulaşmıştır. Osmanlı döneminde 1437-1595 yılları arasında Şehzadeler tarafından yönetilen Manisa�da Şehzadeler ve aileleri tarafından cami, çeşme, imarathane, köprü, medrese ve benzeri birçok eser yaptırılarak şehir büyük ölçüde imar görmüş ve XIV. yüzyılda sosyal, idari ve ekonomik açıdan önemli bir merkez haline gelmiştir. Günümüzde tarih ve doğal güzellikleri, ören yerleri, müzesi, Spil Dağı Milli Parkı ve Mesir Şenlikleri ile her geçen yıl daha fazla turistin ilgisini çekerken diğer yandan da Financial Times tarafından 2004 yılının Avrupa�da Geleceğin En Uygun Yatırım Kenti seçilen Manisa tarımsal, sanayi ve ticari açıdan da önemli illerimizdendir
Manisa Genel Bilgi Ege Bölgesi’nde yer alan Manisa, doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir illeriyle çevrilidir. Manisa’nın batısı Ege, doğusu ise İç Batı Anadolu bölümünün içerisinde kalır. Ayrıca Soma, Kırkağaç ve Akhisar ilçelerinin bazı küçük bölümleri de Marmara Bölgesi içerisindedir. Manisa’nın güney ve kuzey kesimleri dağlık olup, 2.070 m. yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe ilin en yüksek dağıdır. İlin batı kesimleri de ovalardan oluşmaktadır.İlin doğu kesiminde, yüksekliği yer yer 1.000 m.yi aşan Gördes-Uşak platosunun güneydoğusunda, Kula çevresinde sönmüş volkan konileri bulunmaktadır. Bunun kuzeyini engebelendiren Demirci-Simav dağları Hasanyaran Tepesi’nde 1.595 m.ye ulaşır. Ayrıca batı kesimini, Görenez Dağı (1.280 m.), Çal Dağı (1.034 m.), Manisa Dağı (Spil Dağı) (1.513 m.), Yunt Dağı (1.075 m.) ve Soma Dağı (Tarhala Dağı) (1.111 m.) engebelendirmektedir. Tektonik jeolojik olaylar sonucunda il topraklarında doğu-batı doğrultusunda kırık fay hatları bulunmaktadır. Bu nedenle de Türkiye’nin belli başlı deprem kuşakları üzerindedir. Tarih boyunca da başta Manisa olmak üzere Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Akhisar, Soma ve Kırkağaç yöreleri sık sık depremlerle sarsılmıştır. İl arazisinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır. Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalardan oluşmaktadır. Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır. Ovaların yer aldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alüvyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir. İlin belli başlı ovaları Manisa, Akhisar, Gediz ,Alaşehir, Güneşli,
İl topraklarını Susurluk Çayı’nın başlangıç kollarından olan Simav Çayı’nın uzantıları, Bakırçay ve Gediz Nehri sulamaktadır. Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli göller değildir. Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir. Demirköprü Barajı 1.022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır. İlin denizden yüksekliği 43 m. ile 750 m. arasında değişmektedir. Yüzölçümü 13.810 km2 olup, 2000 Yılı Gelen Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 1.260.169’dur. İlin doğal bitki örtüsü zengin sayılmaz. Alçak alanlarda makiler, zeytinlikler ve bağlar bulunmaktadır. İç alanlara doğru step görünüm gösterir. Dağların yüksek kesimlerinde ise kızılçam ve karaçam ormanları bulunmaktadır. Manisa’da Akdeniz ve Karasal İklim hüküm sürmektedir. Akdeniz iklimi ilin batı kesiminde hakim olup, yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık geçer. İlin iç ve yüksek kesimleri karasal iklimin etkisi altındadır. Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlıdır. İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik, bağcılık, dokumacılık ve sanayie dayalıdır. Yetiştirilen belli başlı ürünler; üzüm, kavun, karpuz, buğday, arpa, çiğit, mısır, tütün, pamuk, patates, patlıcan, lahana, pırasa, soğan, kiraz, şeftali, domates, zeytin, sakız kabağı, dolmalık biber, armut, şeker pancarı, karnabahardır. Hayvancılıkta dağlıç koyunu ve tavukçuluk yapılmaktadır. Hayvansal ürünler, çeşitli süt ürün fabrikaları ile, Et ve Balık Kurumunun kombinasında değerlendirilir. Manisa’da özel ve kamuya ait sanayii kuruluşları bulunmaktadır. Bunlar un, irmik, makarna, bisküvi, bitkisel yağ, meyve suyu, salça, balık konservesi, sebze ve meyve konservesi, şarap, sigara, yem, pamuk, yün ipliği, çırçır, kumaş, hazır giyim, tarım alet ve makineleri, oto yedek parçaları, ****l eşya, kimyasal ürünler, prefabrik konut, tuğla ve kiremit ile mobilya üreten fabrikalardır. İlde her yıl yapılan Mesir şenliklerinin ekonomiye katkısı bulunmaktadır. Manisa Sultan camisi minarelerinden atılan Mesir macununun özelliği, hoş lezzeti ve kokusudur. Diğer özellikleri arasında ağrılara, sancılara, soğuk algınlıklarına, hazımsızlıklara, iştahsızlıklara ve ağız kokusuna karşı kullanılmaktadır. Mesir Macununun halkın inanışlarına göre; Macundan yiyen kimseyi bir yıl boyunca zehirli hayvanların sokmayacağına, Nevruz günü en ağır hastaların iyileşeceği, Macunu yiyen gelinlik çağındaki kızların, o yıl içinde evleneceklerine, Çocuğu olmayanların, bu macundan yedikleri taktirde çocukları olacaklarına inanılır. Çocuk hastalıklarına da faydalı olduğu söylenmektedir. İl yer altı kaynakları bakımından da zengindir. Salihli’de altın ve uranyum; Selendi’de bakır, kurşun, çinko; Alaşehir’de civa, çimento hammaddesi ve traverten; Turgutlu’da demir, nikel ve tuğla kiremit hammaddesi; Merkez ilçede çimento hammaddesi; Demirci’de kianit, feldispat, mika ve perlit; Kula’da dolomit, mermer; Saruhanlı’da magnezit ve traverten; Gördes’te linyit, mika ve feldispat, kianit; Akhisar’da mermer ve zımpara taşı; Soma’da da linyit yatakları bulunmaktadır.
Antik çağlarda Magnesia at Sipylum ismi ile bilinen Manisa’da ilk yerleşim Üst Paleolitik Çağda (MÖ.45.000-15.000) başlamıştır. Bunun ardından Kalkolitik Çağda (MÖ.5500-3500), İlk Tunç Çağına ait (MÖ.3500-2000) buluntularla karşılaşılmıştır. Manisa yöresi Hititler döneminde 22 kent devletinin birleşmesinden oluşan Assuva Krallığı’nın sınırları içerisinde bulunuyordu. M.Ö. 1200’lerde ise Lydialılar Kızılırmak’a kadar bütün Batı Anadolu’ya egemen olmuşlardır. Antik Çağda Lydia Bölgesi’nin sınırları içerisindedir. MÖ.1200’de Ege göçleri sırasında Yunanistan’dan buraya gelen topluluklar yerli halk ile kaynaşarak yeni bir kültür oluşturmuşlardır. Hermessos (Gediz) ve Kaikos (Bakırçay) vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lydia Krallığı’nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehri idi. Paktalos (Sart) Çayı’ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs’ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. Bundan sonra yöre bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezi olmuştur. M.Ö. 334’de Trakya üzerinden Anadolu’ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye’ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra İskender’in komutanlarının birbirleriyle mücadelesi sonunda Seleukoslar (MÖ.282-261), ardından Pergamon Krallığı’nın yönetimine girmiştir. Bergama Krallığı III. Attalos’un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu’nun yönetimine devredilmiştir. Manisa yöresinde meydana gelen büyük depremler sonucu bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmıştır. Roma İmparatoru Tiberius’un katkılarıyla bu kentler yeniden yapılmıştır. Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerindeki tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius’un imparatorluğunu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir.
İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik’e taşınmıştır. İmparator Ionnes Ducas döneminde Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik yönden Batı Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir. Manisa Saruhanoğulları tarafından 1313 yılında fethedilmiş ve beyliğin merkezi haline getirilmiştir. Saruhan Bey’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlyas Bey döneminde Saruhan Beyliği en görkemli dönemini yaşamıştır. Ulu Cami, Mevlevihane, Çukur Hamam ve Saruhan Bey’in türbesi bu dönemde yapılmıştır. Yıldırım Beyazıt 1391’de Manisa yöresini Osmanlı topraklarına katmışsa da Timur’a yenilmesinden sonra tekrar saruhan Beyliğine verilmiştir. Osmanlı birliğini yeniden kuran Çelebi Mehmet Manisa’yı tekrar Osmanlı topraklarına katmış ve Osmanlı şehzadeleri burada vali olarak görev yapmışlardır. Bu dönemde Manisa cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, bimarhane, şifahane gibi yapılarla bezenmiştir. XVI.yüzyıla kadar Osmanlının Saruhan sancağı olan Manisa, herhangi bir iç ve dış olayla karşılaşılmamıştır. Ancak Anadolu’da başlayan celali hareketleri burada da isyanlara, yağmalara neden olmuş ve bunlar da şehre zarar vermiştir. XVIII.yüzyılın ikinci yarısından sonra bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu isyanları ve yağmaları sona erdirmiştir. Manisa 1833’te Mısırlı İbrahim Paşa tarafından işgal edilmiş, yapılan Kütahya Antlaşması ile de bu işgalden kurtarılmıştır. Manisa 1847’ye kadar Anadolu eyaletine bağlı Saruhan sancağının, 1867’ye kadar Saruhan eyaletinin, sonra da Aydın vilayetine bağlı Saruhan sancağının merkezi olmuştur. I.Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan Mondros Mütarekesi’ne dayanan Yunanlılar İzmir ile birlikte 26 Mayıs 1919’da Manisa’yı da işgal etmişlerdir. Buna karşılık Manisa’da İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn; Demirci’de Müdafa’a-i Hukûk-u Osmânî; Gördes’te Hareket-i Milliye Teşkilatı; Kırkağaç’ta İstihlâs-ı Vatan; Kula’da Redd-i İlhak; Soma’da Müdafa’a-i Hukuk ve Turgutlu’da Müdafa’a-i Hukûk-u Osmâni isimli cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleye başlamışlardır.
30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanması üzerine Fahrettin Paşa komutasındaki kolordu İzmir’e ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir’e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa’ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra 1923’de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir. Manisa’dan günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Stratonikeia, Khlıara, Sandiana, kalanda, Agoeira, Trakhoula, Gordos, Heira Kome, Hermokapelaia, Hyrkanis, Kastalos, Koloena, maionia, Persikai, Saitta, Sasotra, Satala, Silandos, Sardes, Magnesia ad Spylum, Thyatreia antik kentleri, Manisa Kalesi, Ulu Cami, Lala Paşa Camisi, Göktaşlı Camisi, Hüsrev Ağa Hamamı, Hüsrev Ağa Camisi, Timurtaşoğlu Ali Bey Camisi, Sinan Bey Camisi, Attar Ece Camisi, İvaz Paşa Camisi, Hatuniye Camisi, Hacı Yahya Camisi, Arapalan Camisi, Çeşnigir Camisi, Sultaniye Külliyesi, Hüsrev Ağa Camisi, Muradiye Camisi, Manisa Bimarhanesi, Manisa Mevlevihanesi, Alaybey Çeşmesi, Alaybey Sıbyan Mektebi, Yakup Ağa Sıbyan Mektebi, Molla Şaban Sıbyan Okulu, Saruhan Bey Türbesi, İlyas Bey Mescidi, Hacet mescidi, Darphane, Revak Sultan Türbesi, Dere Mescidi, Yedi Kızlar Türbesi, Çukur Hamam, Karaköy Hamamı, Manisa Sarayı kalıntıları bulunmaktadır. Manisa Hükümet Konağı, Kuvayi Milliye Anıtı, Saat Kulesi ve Manisa’ya bağlı Kula’da Türk sivil mimari örneklerinden evler vardır.
Manisa Gezgin Gözüyle Antik Kentler:Akhisar (Thyatira): Bugünkü Akhisar ilçesinin bulunduğu alanda ilk yerleşim izleri M.Ö. 3000 yıllarına inmektedir. Mevcut kalıntıların yanı sıra, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesinde bulunan yedi kiliseden Thyatira kilisesinin bulunduğu yer olarak inanç turizmi kapsamında da ziyaret edilen ören yerlerindendir. Alaşehir (Philadelphia): Alaşehir'in üzerine kurulu olduğu antik Philadelphia kentinin akropolü durumunda olan Toptepe düzlüğünde bulunan tapınak kalıntıları, Toptepe'nin kuzey eteklerinde bulunan tiyatro, Bizans döneminde yapılmış olan surlar ve doğu kapısı ile M.S. VI yüzyıla ait St. Jean kilisesi en önemli eserlerdir. Havarilerden loannes adına yapılan St. Jean Kilisesi, Ege Bölgesindeki Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait 7 kiliseden birisidir. İncil'in vahiy bölümünde adı geçen ve kendilerine mesaj gönderilen Yedi Kilise (Smyrna, Pergamon, Thyatira, Sardes, Philadelphia, Laodicia ve Ephesus) Hıristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul edilir. Hepsi de Anadolu'da olan bu kiliselerin üç tanesi (Sardes, Philadelphia ve Thyatira) Manisa ili sınırları içinde bulunmakta ve inanç turizmi kapsamında ziyaret edilmektedir. Buradaki kilise sözcüğü kilise binasından ziyade cemaat anlamındadır. Bintepeler - Lidya Kral Mezarları: Salihli-Akhisar yolunun güneyinde, Gediz Ovasının kenarında yaklaşık 90 kadar tümülüsü içeren Lidya Kral Mezarlığı bulunmaktadır. İrili, ufaklı bu tümülüslerin içinde en büyükleri Kral Alyattes ve Kral Gyges'e ait olanlardır. Yoğurtçu Kalesi: Manisa-Menemen yolu üzerinden sapılan Uzunburun köyü yakınındadır. Hayli sağlam durumda olup, tarihinin Bizans, hatta Roma dönemine kadar indiği sanılmaktadır.
AĞLAYAN KAYA NİOBE Efsaneler kenti Manisa’nın simgelerinden biri olan ve halkın Ağlayan Kaya dediği bu doğal oluşum için, duygusal söylenceler en eski çağlardan bu yana ağızdan ağıza günümüze kadar ulaşmıştır. Karaköy Mahallesindeki ünlü Kırmızı köprüden itibaren, büyük çınar ağaçlarının gölgesindeki Çaybaşı Deresi’nin 500 m yukarı yürüdüğünüzde yolun sonunda bir çeşme bulunur. Bu çeşmenin bulunduğu yerde, arkanızı Çaybaşı Deresine dönerseniz, kuzey yönündeki kayadasaçları omuzlara kadar dökülen ve ağlayan bir kadını andıran anıtsal bir potre silüeti görürsünüz. Güneş ışığının tepeden ve arkadan geldiği zamanlarda silüet daha da belirginleşir. AİGAİ Manisa merkez ilçe, Köseler köyünün yak-laşık 4-5 km kadar güneyinde dağlık arazide, doğal tepe üzerine kurulmuş Heredotos’un bahsettiği 12 Aiol Kenti’nden biridir. Aigai kıyılarında uzakta, ticarete elverişsiz bir sahada, sarp dağlar üzerine kurulan zap-tı güç bir kale durumundaki kentin, ilk tarihi arkeolojik verilere ve antik yazarlara göre, MÖ. 8.yüzyıla kadar gitmektedir. Coğrafi konumu ve ekonomi müsait olmadığından kent bir politikgüç oluşturamamıştır. Aigai kentinin yaklaşık 7-8 km doğusunda, Koca Dere Yatağı içinde "Apollon Khrestenese" Tapınağı’nın kalıntıları mevcut-tur. Aigai kalıntıları, yörede Nemrut Kale olarak adlan-dırılmaktadır. Kentin surları, arazinin durumuna göre inşa edilmiştir. Surlar içinde doğu yönde önü stoalı üç katlı agora yapısı ve bu yapıyı taşıyan görkemli dayanak duvarlar agora kuzeyinde Belediye Meclisi (Bouleterion) binasına ait kalıntılar, güneyde teras duvarlı stadium, batıda Tiyatro ve Demeter Tapınağı, bunların kuzeyinde Peripteral bir tapınak kalıntısı bu-lunmaktadır.
KYBELE Manisa’nın güneydoğusu’nda, Manisa-Turgutlu karayolunun 7.km’si üzerinde, Akpınar alanında yer alan Kybele yontusu, birçok uygarlık ve Kültürlerde değişik adlarla anılıp, ancak sonuçta hep aynı ilk tipe indirgenebilen ana tanrıçanın yani Kybele’nindir. Kayaya kazılmış olan yontu, 8-10 m yüksek-likte olmasına rağmen, birçok kaya kabartmaları gibi doğal etkenlerle bozulmuştur. Çok tahrip olan başı dı-şında oturan figür detayları ile bütünüyle görülebil-mektedir. Başında serpuşu olan Tanrıça, elleri ile gö-ğüslerini tutmakta, başının sağında kare şeklindeki bir bölümde, belirsiz dört Hitit hiyeroglif yazıtının izleri bulunmaktadır. SPİL DAĞI Ulaşım: Ege Bölgesinde Manisa ilinin yamaçlarına yaslandığı Spil Dağı üzerinde yer alan Milli Park Manisa’dan 24 km.lik bir karayolu ile ulaşılmaktadır. Özelliği: Kanyon vadiler, inler, mağaralar, dolinler ve lapyalar gibi karstik oluşumları jeolojik yapısından kaynaklanan ilgi çekeci yer şekilleridir. Çam, ardıç, kavak, ceviz, kızılağaç, karaağaç, meşe ağaçlarından meydana gelen bölgenin zengin bitki türleri yanında, Milli Parkta bilimsel araştırmalarla belirlenen 20’den fazla endemik bitki türü bulunmaktadır. SART (SARDIS) Manisa il sınırları içinde ve İzmir-Ankara kara-yolunun 87. km’sinin her iki yanında, bir zamanlar Lydia Bölgesinin başkenti olan ve günümüzde Sart olarak bilinen görkemli Kent Sardes’e ait kalıntılar bulunur. Antik çağda Lydia Bölgesi’nin başkenti, Persler’in satraplık merkezi, Hellenistik ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde, büyük kent olarak karşımıza çıkan Sardes, günümüzde ise Güneybatı Anadolu’da, Salihli yakınlarındaki Sart kasabası olarak adını sürdürmektedir. MESİR MACUNU Mesir macununun genel özellikleri, hoş lezzeti ve kokusudur. Diğer özellikleri arasında ağrılara, sancılara, soğuk algınlıklarına, hazımsızlıklara, iştahsızlıklara ve ağız kokusuna karşı kullanılmasını sayabiliriz. Mesir macunu terkibinde kullanılan 41 çeşit baharatlar şunlardır. * Zencefil * Hiyerşambe * Çivit * Çörek otu * Gün Balı*Zulunba *Çam Sakızı *Meyan Balı *Darı Fülfül *Hindistan Çiçeği * Kremtartar * Zağfran * Tiryak *Ra-vend * Limon Kabuğu * Kişmiş *Tarçın * Sarı Helile * Li-mon Tuzu * Kebabiye * Üdül Kahr * Raziyane * Kakule * Tekemercini Tohumu * Havlican * Çöpçini * Kimyon * Galanda * Şamlı * Portakal Kabuğu * Hindistan Cevizi* Hardal * Zerdeçal * Vanilya * Anason * Eksir * Tarçın Çiçeği * Şeker. Genel halk kitleleri arasında rağbet kazanan Mesir Macununun halkın inanışlarına göre şu fayda-ları olduğu söylenir: Macundan yiyen kimseyi bir yıl boyunca zehirli hayvanların sokmayacağına inanılır. Nevruz günü en ağır hastalar bile yese iyi olurlar. Ma-cunu yiyen gelinlik çağındaki kızların, o yıl içinde evleneceklerine inanılır. Çocuğu olmayanların, bu macundan yedikleri taktirde çocukları olacaklarına inanılır. Çocuk hastalıklarına da faydalı olduğu söylenir. Her yıl Nevruz’da tekrarlanan bu olay giderek gelenek haline dönüşür. O günden bugüne onbinlerce insan Sultan Camii etrafında toplanır, doğanın uyanışının, baharın gelişini, bereket ve bolluğun başlangıcını, sevincini yaşar. Bu şenlik aynı zamanda Manisa’nın ekonomik ve sosyal yaşantısına canlılık getirmektedir. Ancak bu tarih kış şartlarının hakim olduğu bir mevsime rastlandığından son yıllarda kutlamalar Nisan ayı sonlarına kaydırılmıştır. MANİSA TARZANI "Orası çiçeklerle süslü bir cennettir. Sabahları kuşların cıvıltısı ile uyanırım. Dağdan ovaya doğru bakmak insana müthiş bir duygu veriyor. Hayatta yaratıcı olma gücünü ben dağlarda sezmişimdir." Manisa Tarzanı olarak bilinen 1900 Bağdat doğumlu Ahmet Bedevi, Kurtuluş Savaşı yıllarında, Türk Ordusu’nda er olarak çarpışmış ve kırmızı kuşaklı istiklal madalyası ile şereflendirilmiş bir gazidir. 1923 yılında yanmış yıkılmış Manisa’ya ağaçlandırmak olmuştur. Bu çalışmalrın önderi ve simgesi olan Tarzan; esmer, adaleli vücutlu, sertçe ve keskin sesi ile kendine özgü bir insandı. İklimin sıcak olması nedeniyle, önceleri atlet ve pantolan daha sonraları sadece şort giymeye başladı. Halk onu kıyafetiyle Tarzan’a benzeterek benimsedi ve bağrına bastı. Spil dağını kendine mesken edinen Manisa Tarzanı, tüm kişisel ihtiyaçlarını gözardı etmiş ve yaşamı boyunca yeşil bir çevreyi amaçlamıştır. 1963 yılı 31 Mayıs gecesi, yeşilin dostu, büyük doğa sever Manisa Tarzanı’nın hayatı sona ermiş olsa da, Manisa için yaptıkları iler ölümsüzlüğe ulaşmış, halkın kalbinde taht kurmuş ve nesilden nesile yaşamı anlatılarak, örnek alınmıştır. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Celal Bayar Üniversitesi, altı yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen; ulusal ve evrensel değerleri kucaklayan çağdaş bir yaklaşım yakalamayı amaçlamaktadır. Celal Bayar Üniversitesi, Atatürk ilke ve inkılaplarının yol göstericiliği ışığında gençlerimizi geleceğe hazırlamayı kendisine ülkü olarak seçmiştir. Celal Bayar Üniversitesi, Manisa ve çevresinin tanıtılması, bölge kültürünün geliştirilmesi ve tarihsel birikimin bilimsel büyüteç altına alınması konusunda da önemli bir misyonu yüklenmektedir. Celal Bayar Üniversitesi 03 Temmuz 1992 tarihinde kabul edilen, 11 Temmuz 1992 tarih ve 21281 sayılı, Resmi Gazete’de yayınlanan 3837 sayılı yasayla kurulmuştur. Celal Bayar Üniversitesi 5 fakülte, 4 yüksekokul, 12 meslek yüksekokulu, 3 enstitü, 7 araştırma ve uygulama merkezi ve 1 araştırma ve Uygulama Hastanesi olmak üzere toplam 32 birim ile eğitim öğretim ve araştırma çalışmalarını sürdürmektedir. Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Tıp Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Demirci Eğitim Fakültesi, Tütün Eksperliği Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Salihli Meslek Yüksekokulu, Alaşehir Meslek Yüksekokulu ile Yüksek Öğretim Yürütme Kurulu kararıyla Ahmetli, Demirci, Gölmarmara, Gördes, Kırkağaç, Saruhanlı, Soma,Köprübaşı, Turgutlu ilçelerinde açılmasına izin verilen Meslek Yüksekokulların’dan ve rektörlüğe bağlı Manisa ve Yöresi Türk Tarih ve Kültürünü Araştırma Merkezi, Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi, Lie Grubu Araştırma Merkezi, Manisa Yöresi El Sanatları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden oluşmaktadır.
Manisa Sözlü Tarih Gyges söylencesi Lidya Kalı Kandaules çok sevdiği güzel karısıyla,Sardes’teki sarayında güzel günler geçirmektedir.Ona göre karısı dünyanın en güzel kadınıdır.Askerleri arasında en yakın dostu Gyges’e sık sık karısının güzelliğinden sözeder.Ama Gyges ilgilenmez görünür.Bunun üzerine Kandaules günün birinde Gyges’e şöyle der:"karımın ne denli güzel olduğunu söylediğimde pek inanır görünmüyorsun.Kulak,göz kadar öğretemez doğruyu insana !...O halde bir de onu çırılçıplak gör..." Gyges karşı koyar ve yakarır: "Efendim ne yakışıksız bir şey istiyorsunuz benden,efendimin karısını çırılçıplak görmek olurmu? Bir kadın üstünü çıkardımı utancından da soyunmuş olur.İnsanoğlunun namus kurallarını kullanmasından buyana çok zaman geçmiştir.Bunların öğrenilmesi gerekenlerinden biri de ’yalnız senin olana bak’tır.Tüm kadınlar arasında en güzelinin sizin karınız olduğuna inanıyorum. Yalvarırım benden böyle bir suç işlememei istemeyin.".Kandaules aldırmaz o denli üsteler ki sonunda Gyges kabul etmek zorunda kalır. Gece olunca Kandaules ,Gyges’i yatak odalarına götürür,kapının ardına saklar.Bir süre sonra karısı gelir,soyunmaya başlar.Gerçekten çok güzeldir.Yatağa uzanmak için sırtını döndüğünde Gyges kapıdan çıkar,ama kadın olanları fark etmiştir.Duygularını belli etmez ama onuru yaralanmıştır. Ertesi gün Gyges’i çağırır.:"Senin için iki yol var." der.Bunlardan birini seçebilirsin.Ya Kandaules’i öldürür,beni de Lidya Krallığını da al ya da Kandaules’e hoş görünmek için gördüklerini bir daha görmemen için ölmeye hazır ol.Evet ikinizden biri ölecek,Ya benim onurumla namusumla oynayıp beni suç işlemeye iten o,ya da çıplak görmekle edep kurallarını çiğnemiş olan sen.Seçim senin." Gyges güç durumda kalmıştır.Sonunda kendi canını kurtarmak için o gece Kandules’i öldürür.Böylece krallık Heraklesoğulları soyundan ,Mermnadesler denilen Gyges’in soyuna geçer. Midas’a ilişkin söylence Silenos şarap Tanrısı Dionysos’un yaşlı bir satyrdir.Bir gün Tanrı Frigya,lidya,dağ ve koruluklarında dolaşırken Silenos uyuya kalır.Köylüler onu bulur.Boynundaki çiçek çelenkleriyle bağlayarak Midas’a götürürler.Midas onu tanır ve on gün on gece sarayında ağırlar.Sonra da yaşlı yoldaşını ,Dionyos’a götürür.Dionyos buna öyle sevinir ki Midas’a her dileğini gerçekleştireceğini söyler.Midas her dokunduğunun altın olmasını ister.Dionyos sözünde durur,dileğini gerçekleştirir. Midas sarayına dönerken dokunduğu bir dal altın olur,yerden topladığı bir avuç çakıl altına dönüşür.Eline aldığı bir buğday başağı altın döker.Çok mutludur,ama sofraya oturupta eline aldığı ekmeğin altın olduğunu Şaraba dokunduğunda bir altın külçesine dönüştüğünü görünce dileğinin korkunçluğunu anlar.Sonunda bu duruma dayanamayan Midas ,Dionyos’a giderek eski durumuna getirilmesini ister.O da Sardes’e dönerek Sart Çayı kaynağına çıkmasını , burada topraktan fışkıran sularla yıkanmasını söyler.Kral denileni yapar ve kurtulur. Dur Hasan Baba Söylencesi Yörede Hasan Baba adında bir ermiş yaşamaktadır.Saruhan Bey’i hocanın ününü duymuştur.Asker göndererek onu çağırtır.Hoca askerlerin geleceğini önceden sezer.Onları bir küçük tencere yemekle karşılayıp iyice doyurur.Atlarının önüne koyduğu bir tutam saman da tüm atlara yeter.Askerler şaşırır.Ama bir şey demezler.Hoca’yla yola koyulurlar.Hoca yayan gitmektedir.Yolda askerler bir küçük tencere yemek ve bir tutam otla kendilerini ve atlarını doyurmasının gizini öğrenmek ister.Hoca hiç ses etmez.Askerler o denli sıkıştırır ve bunaltırlar ki sonuda orada bir taşın üstüne ata biner gibi oturur ve uçmaya başlar.Askerler ardından "Dur Hasan Baba dur..."diye bağırırlar.Hoca kıbleye dönüp taşı durdurur.Askerlerin komutanı "biz senin ne olduğunu gördük,şimdi de sen bizi gör " der.Oradaki büyük bir kayayı kılıcıyla ikiye böler.Hoca da yumruğunu kayaya dayar,bastırır.Kaya hamur gibi oyulur.Komutan ellerine sarılıp bağışlamasını yalvarır.Ama hoca açıkca keramet göstermiştir.Oracıkta ölür.Öldüğü yerde Dur Hasan Baba Köyü kurulur. İnanışa göre at gibi taş ,komutanın kestiği,Hoca’nın oyduğu kaya günümüzde de yanyana durmaktadır.Hocanın bindiği taşta baldır ve topuk izi vardır. ALİ GÖLÜNE İLİŞKİN SÖYLENCE Yörede yaşayan Ali Adlı bir çoban ağanın kızına vurulur.Kızda çobanı sevmektedir..Bey günün birinde durumu öğrenir.Çobanı çağırtır.Nurhak Dağları’nda bir kış geçirirse kızını vereceğini söyler.Çoban atını dağa sürer.Günümüzde Ali Gölü’nün çevresindeki bir mağaraay sığınır.Bir süre dayanır,ama sonra ölür.Söylenceye göre sığındığı mağaranın duvarlarında Ali’nin ölüm nedeni şöyle açıklanmaktadır. "Açlıktan ve susuzluktan değil,dağların uğultusundan öldü."İnanışa göre mağaranın önündeki oyuk taş Ali’nin atının yemliğidir.O günden sonra da mağaranın yakınındaki göle Ali gölü adı verilir. Malik Ejder’e ilişkin söylence Söylenceye göre Maraş’ın dört teepsinde dört saahbi yatmaktadır.Bunlar Şeyh Ukkaş,Malik Ejder,Osman Dede,Sâd İbni Ebi Vakkas’tır. Malik Ejder,Malik Ejderli Tepesi’nde yatmaktadır.gömütü çok büyük ve üstü açıktır.söylenceye göre Hz.Muhammed,Malik Ejder’le Osman Dede’yi Maraş’ı almakla görevlendirir.Bunlar uzun ve zor bir yolculuktan sonra Maraş yakınlarına gelir.Bir çeşme başında uyuya kalırlar.Düşman üzerlerine gelir.Aralarında zorlu bir savaş olur.Bu iki ulu kişiyle baaş çıkamayan düşman geri çekilir. Malik Ejder tepesi günümüzde de kutsal sayılmakta olup bir adak yeridir.
Şeyh Ukkaş’a ilişkin söylence Şeyh Ukkaş zamanının büyük ermişlerindendir.Maraş’ın alınması için düşmanala dövüşmüş,zor durumda kalınca da "taş olun" diyerek develeri taşa çevirmiştir.Bölece düşman geri çekilmek zorunda kalmış,Şeyh Ukkaş’ta oracıkta ölmüştür.Maraş’a bir günlük uzaklıkta bulunan Şeyh Ukkaş ziyaret yerinin yakınında deveye benzer bir taş bulunmaktadır.Bu kaya ziyaretçiler tarafından rahatlıkla görülebilmektedir Manisa Cami ve Mescitleri Ulu Cami (Merkez) Manisa’nın güneyinde Sandıkkale Tepesi yamacında, şehre hâkim bir konumda bulunan Ulu Cami Saruhanoğullarından Fahreddin İlyas Bey tarafından 1366’da yaptırılmıştır. Caminin bulunduğu yerde daha önce yapılmış bir Bizans kilisesi bulunuyordu. Caminin yapımında bu kiliseye ait mimari parçalar kullanılmıştır. Manisa Ulu Camisi Osmanlı sanatında revaklı avlu kısmı küçülmüş olarak yeniden ortaya çıkmıştır. Burada küçülmüş halde yeniden ortaya çıkan revaklı avlu cami ile hemen bir planın iki yarısı konumundadır. Antik çağlara ait yapılardan toplanan mermer blokların yanı sıra kaba yontma taş ve tuğlalardan yapılan cami iki ana bölümden meydana gelmiştir. Caminin önünde 17.ooX30.00 m. ölçüsünde bir iç avlu ile15.50x30.00 m. ölçüsünde kapalı, bir bölüm bulunmaktadır. Avluda üzeri açık bırakılan bölüm, kapalı olan kısımda kubbe ile örtülmüştür. Kuzey yönünde merdivenle çıkılan ve oldukça sade kesme taştan bir portal bulunmaktadır. Bu giriş taş kemerlidir ve iki yanında da mihrapçık bulunmaktadır. Girişin üzeri yarım kubbe ile örtülmüştür. Bunun üzerinde tek satırlı bir kuşak halinde kitabe nişin batı duvarından başlayarak iç avluya açılan basık kemerli giriş kapısı üzerinde de devam etmektedir. Kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Bağışlayıcı ve esirgeyici Allah adına mescitleri ibadet yeri kılan Allaha hâmd ve yaratılanların en hayırlısı olan Muhammed Peygambere salât ve selâm olsun. Hâlen ayakta duran bu güzel mabedin, camii şerifin ve yüce kapının yapılmasına emir veren ve tamamlanması için gayretle çalışan büyük Sultan. Ümmetinin kullarına sahip, ikinci İskender olarak anılan, asilerle uğraşan, kâfirleri kahreyleyen, Allah yolunda savaşan, muzaffer, mansur, mağfiret sahibi, Allahın lütfüyle güçlü Sultanoğlu Sultan, Saruhanoğlu, İlyasoğlu Ulu Sultan İshak Çelebi, Allah devletini daim etsin. Sene yedi yüz altmış sekiz h.768 (1368)”. Caminin iç avlusu yüksek sivri kemerlerin meydana getirdiği revaklar kuzeyde tek sıra, doğu ve batıda çift sıra halindedir. Buradan kapalı bölüme geçilen avlunun güneyinde ise revak bulunmamaktadır. Bu avlunun doğusunda, yandaki sokağa açılan ve batısındaki medreseye geçişi sağlayan birer kapı daha bulunmaktadır. Bunlardan doğu kapısı nişinin üzeri sivri tonoz ile örtülmüştür. Bu kapı üzerinde kitabe bulunmamaktadır. Giriş kapısı üzerine iki pencere açılmıştır. Avlunun ortasında ise üzeri açık sekiz kenarlı bir mermer şadırvana yer verilmiştir. Revaklar tuğla döşemeli olup avlu ile kapı geçitleri zeminden 50 cm. daha yüksektir. Revaklar pandantifli kubbelerle örtülmüştür. Buradaki sütunlar üzerinde Bizans ve Roma dönemine ait sütun başlıklarının yanı sıra Türk başlıkları da birlikte kullanılmıştır. Girişin batsında içeriden çatıya çıkan taş bir merdivene yer verilmiştir. Bu nedenle de caminin kuzey cephesinin batısındaki dışarıya çıkıntılı minareye çıkışta bu merdivenden yararlanılmaktadır. Minarenin kapısı çatı üzerinde olup gövdesi yeşil, mavi ve sarı renkte tuğlalarla bezenmiştir. İç avlunun güneydeki cephe duvarının önündeki kısım revak döşemesinden daha yüksektedir. Bu cephenin ortasındaki kemerli bir kapıdan caminin ibadet mekânına geçilmektedir. Bu cephede üç kapı vardır ve bunarın iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir
Caminin kapalı bölümü büyük bir kubbenin örttüğü mihrap önündeki sahın ile onun iki yanındaki sahın ile iki tarafındaki ikişer sıra yan ve arka sahından meydana gelmiştir. Mihrap duvarına paralel yedi bölümlü ve dört neften meydana gelen camide mihrap duvarına bitişik iki sütun ve altı payenin oluşturduğu sekizgen planın üzerine kemerlerle oturan 10.80 m. çapında pandantifli mihrap önü kubbesi bulunmakta olup, bu bölüm diğer nefleri kesmektedir. Kapalı kısmın sahınları yuvarlak sütunlar ve sivri kemerlerin taşıdığı basık kubbelerle üzerleri örtülmüştür. İbadet mekânı kuzey cephesindeki pencerelerin yanı sıra doğudaki altlı üstlü altı pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin minberi kündekâri tekniğinde yapılmış olup devrinin en güzel örneklerindendir. Günümüzde Manisa Müzesi’nde bulunan minber kapısı üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır: “Ümmetin kullarına malik Ulu Sultan İlyas oğlu İshak Çelebi Nasri aziz olsun, bu mübarek minberin yapımını emretti. Sene yedi yüz yetmiş sekiz .(1376)” Bunun altında da “Bunu yazan nakşeden, resimlerini yapan Yusuf oğlu Fatih, imal eden de el dikki oğlu Hacı Mehmet” yazılıdır. Sultan Camisi (Merkez) Manisa Sultan Camisi’ni Yavuz Sultan Selim’in eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında, külliye ile birlikte yaptırmıştır. Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, hankâh, imaret ve iki medreseden meydana gelmiştir. Sonraki yıllarda yapı topluluğuna darüşşifa ve çifte hamam eklenmiştir. Medreselerden Dış Medrese olarak isimlendirilen medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında hankâh ve imaret yanmış ve yıkılmıştır. Günümüzde bu yapıların yeri Sultan Parkı’na dönüştürülmüştür. Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşı’ndan sonra 1514’de Tebriz’e girmiş ve Osmanlı Ordusuna katılan Tebriz Türklerinden Acem Alisi’ni (Esir Ali) yanına almış ve Manisa’da yapılmasını düşündüğü külliyenin yapımı ile onu görevlendirmiştir. Külliyenin yapımı için hazırlıklara başlanıldığı sırada Yavuz Sultan Selim ölmüş ve Şehzade Süleyman annesi Hafsa Sultan’ı Manisa’da bırakarak İstanbul’a dönmüş, 1520’de Osmanlı tahtına Kanuni Sultan Süleyman olarak oturmuştur. Bu arada da Acem Ali (Esir Ali) Ser Mimarlığa getirilmiştir. Caminin yapımına büyük olasılıkla 22 Mart 1521’de başlanılmıştır. Hafsa Sultan h.929 (1523) yılında vakfiyesini düzenletmiş ve yapı topluluğu 1523 yılı Ramazan ayında ibadete ve kullanıma açılmıştır. XVI. yüzyıl Klasik Osmanlı mimarisinin örneklerinden olan cami, kesme taş ve tuğladan yapılmış olup önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri ile ibadet yeri merkezi kubbelidir. Yapı topluluğu geniş bir avlu ortasındadır. Avluya doğu, güney ve batı yönünden kemerli, kuzeyden ise kubbeli birer kapıdan girilmektedir. Ayrıca batı duvarında bir güneş saati ile hünkâr mahfeline giriş kapısı bulunmaktadır. Sultan Camisinin bir özelliği de Manisa’daki ezani saat ayarının buradaki muvakkithaneden yapılmış olmasıdır. Cami XVI.yüzyıl Osmanlı mimarisinin ildeki en önemli örneklerindendir. Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış, ortada bir büyük, yanlarda iki küçük kubbeyle örtülmüş, iki minareli bir camidir. Mermer minberi oyma ve kabartmalıdır. Ünlü Mesir Macunu’nun halka saçıldığı cami olması sebebiyle halk arasında Mesir Camii adıyla da anılmaktadır. Cami kare planlı kesme taş ve tuğladan, oldukça sade bir üslupta yapılmıştır. İbadet mekânının üzerini yüksek dikdörtgen bir kasnak üzerine yuvarlak kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Önünde yuvarlak kemerlere birbirine bağlanmış altı sütunun oluşturduğu üzeri kubbeli beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Sütunları birbirine bağlayan kemerler beyaz ve kırmızıya yakın renklerde taşların alternatifli olarak sıralanmasından meydana gelmiştir. Son cemaat yerinin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile iki satırlı bir mısra yazılmıştır: “Bu mekan âşıkların kıblesi oldu, her kim buraya eksik gelirse tamam olur.” Giriş kapısı üzerine de Arapça yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir: Ümmü-üs-Sultan Süleyman-il mekin Kad benet Lillâhi beyt-es-sacidin Mamislühu kadcaeha tarihuhu Hüve Camiün e-ilmüttekin-il-hamidin. Bu kitabenin son tarih mısraı ebced hesabına göre h.929 (1522) yılını göstermektedir. İbadet mekânını örten kubbe iki yarım kubbe ile desteklenmiştir. Kubbenin sağ ve solundaki alçak çift kubbeler ortada birer sütunla duvarlara dayanmaktadır. Caminin sol tarafındaki ikinci kapı sultanlara ayrılmıştır. Mihrap mermerden olup stalâktitli olarak sona erer. Mermer minber üzerinde “Cuma namazı gibi hutbeyi de dinlemek farzdır” anlamına gelen bir yazı bulunmaktadır. İç mekân XVI. yüzyıl çinileri, kubbede kalem işleriyle bezenmiştir. Caminin iki yanındaki minareler kırmızı taştan kuşaklarla bölünmüş, taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Avlunun ortasında şadırvan bulunmaktadır. Hatuniye Camisi (Merkez) Manisa il merkezinde Hükümet Konağı’nın yakınında bulunan Hatuniye Külliyesi’ni Sultan II.Bayezıd’ın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah, vakfiyesinden öğrenildiğine göre; 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır. Külliye cami, sıbyan mektebi, han ve hamamdan meydana gelmiştir. Yapı topluluğunun merkezini oluşturan caminin giriş kapısı üzerinde Hüsnüşah Hatun’un ismi geçmemekle beraber 1490-1491 tarihi yazılıdır. Bu kitabenin üzerindeki talik yazılı dört satırlık ikinci kitabede Sultan Abdülmecit’in tamir ettirdiği yazılıdır. Vakıf kayıtlarına göre cami 1611’de depremden, suyolları 1637 de, camide 1672 de onarılmıştır. Cami, Osmanlı mimarisinde yan mekânlı veya ters T planlı, zaviyeli camiler gurubundandır. Bu bölümlerin ara duvarları sonraki yıllarda kaldırılmış ve ibadet mekânına katılmıştır. Caminin üzeri orta kubbe ile yanlarda onu destekleyen dört küçük kubbe ile üzeri örtülmüştür. Önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır. Duvarları bir sıra kesme taş, iki sıra yatay ve dikey tuğlalarla örülmüştür. Günümüzde camekân içerisine alınan son cemaat yerinin orta kısmı ayna tonoz, yanları da kubbe ile örtülmüştür. Sütunların başlıkları ise çevredeki antik yapılardan devşirme olarak getirilerek buraya yerleştirilmiştir. Son cemaat yerinin ortasındaki ana kapıdan ibadet mekânına, sağ ve solundaki kapılarla da yan mekânlara girilmektedir. Giriş kapısı mihrap eksenine göre sağa kaymış durumdadır. İç içe iki kemer içerisine yerleştirilen giriş kemeri kırmızı ve beyaz mermerdendir. Kanını iki yanında birer pencere, sağdakinin üzerinde de balkonlu bir pencere daha bulunmaktadır. Ayrıca burada dışarı taşkın minare kaidesi bulunmaktadır. Caminin duvar kalınlığı 0.95-1.15 m.dir. İbadet mekânı 24.00x11.15 m. ölçüsündedir Buradaki yan kubbeler ortalarında silindirik birer niş olan iki ayağa oturmuştur. Ana kubbe sekizgen bir kasnak üzerinde olup kasnağın her kenarında yuvarlak kemerli birer pencere vardır. Mihrap yönündeki yan kubbeler diğerlerinden daha yüksektir. Mihrap silme bir çerçeve içerisine alınmış, üzeri de mukarnaslı olarak sonuçlanmıştır. Yanlarında ise ikişer kum saatine yer verilmiştir. Ahşap minber Selçuklu üslubunda ahşaptan yapılmıştır. Minberin etrafı Rumiler, Hatayiler ve geometrik motiflerle bezenmiştir. Minberin kapısı üzerinde bir ayet yazılıdır. Üzerindeki tarihten caminin yapımından dört yıl sonra 1495’de buraya konulduğu öğrenilmektedir. Minare kare prizma kaide üzerinde, son cemaat yerinin sağında taş ve tuğla örgülüdür. Kemerli bir girintiden sonra kısa ve dik bilezik gövdeyi süslemiştir. Şerefe altı ise oldukça basit ve pahlıdır.
Muradiye Camisi (Merkez) Manisa Saruhan Mahallesi’ndeki Muradiye Külliyesi, şehre hâkim Spil Dağı eteklerinde bulunmaktadır. Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIX.yüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir. Muradiye Külleyesi Sultan III.Murat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır. Caminin bulunduğu yerde Sultan III. Murad’ın Manisa’da şehzade olarak bulunduğu sırada, daha önce bir cami yaptırmıştı. Bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir. Büyük olasılıkla da Sultan III. Murat’ın tahta çıktığı 1574’den önce yapılmış olmalıdır. Hazine-i Evrak kayıtlarındaki bir belge de padişahın şehzadeliğinde cami yaptırdığı belirtilmiştir. Tarihçi Naima da Sultan III. Murat’ın yaptırmış olduğu eserlerden söz ederken “Manisa’da camii şerif yanında bir medrese icad, müceddeten imaret ve han, tabhane daha yaptırmıştır” demektedir. Günümüzdeki kadar geniş bir alana yayılmayan cami ihtiyacı karşılamayınca ilk caminin yerine yenisinin yapılmasına karar verilmiştir. Yapı topluluğunun mimarı olarak çoğu kaynaklarda Mimar Sinan gösterilmektedir. O yıllarda Sinan ihtiyarlamış, İstanbul dışındaki yapıları onun ekolünü benimsemiş, mimarlara bıraktığı da bilinmektedir. Caminin yapımına, Mimar Sinan’ın projesine göre Mimar Mahmut Ağa başlamış, ani olarak ölümü üzerine de Hassa mimarlarından Mimar Mehmet Ağa tarafından tamamlanmıştır. Bu bilgiler, Hazine-i Evrak kayıtları ile Sultan III. Murat’ın 1585 tarihli bir fermanından öğrenilmektedir. Muradiye külliyesinin etrafı kesme taştan alçak avlu duvarları ile çevrili olup, duvarların kuzey, güney ve batı yönlerine açılan kapıları bulunmaktadır. Külliyenin asıl girişi kuzeyde, cami ile medrese arasında, üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı basık kemerli kapıdır. İlk yapıldığı yıllarda avlunun üç tarafında “U” şeklinde medrese odaları sıralanmıştı. Ancak bu odalar günümüze gelmemiş ve iz bırakmadan yıkılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından Y.Mimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılan ve tüm külliyeyi kapsayan onarımında bu avlunun ortasına ve giriş kapısının karşısına sekizgen planlı, geniş saçaklı bir şadırvan yapılmıştır. Caminin önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Bunun arkasında caminin tüm cephe duvarını kaplayacak biçimde büyük bir kemer yapıya görkemli bir görünüm vermiştir. Bu kemerin iç dolgusu, alternatifli olarak sıralınmış kırmızı ve beyaz taşlarla örülmüş, sivri kemerli, yuvarlak alçı şebekeli iki sıra pencere ve üçgen köşelikler yapının kütlevi görünümünü hafifletmiştir. Burada üst sırada beş, alt sırada da altı pencere bulunmaktadır. Kemerin üstü ise iki taraftan aşağıya doğru inen kademelerle onları tamamlamıştır. Bu görünüm bir bakıma Mimar Sinan’ın İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’ni hatırlatmaktadır. Caminin son cemaat yeri oldukça narin altı mermer sütunun sivri kemerlerle birbirine bağlanmasıyla meydana gelmiş beş bölümlüdür. Sütun başlıkları stalâktitlidir. Bölümlerin üzeri sekiz kasnaklı küçük birer kubbe ile örtülmüştür. Ancak girişi diğerlerinden ayırmak için de orta bölüm de ayna tonoz kullanılmıştır. Döşeme yassı sekizgen blok taşlardan olup bunların arasında, üzerinde Grekçe yazı olan, antik bir yapıdan getirilmiş bir parça dikkati çekmektedir. Giriş kapısı oldukça sade bir profille çerçevelenmiştir. Kapının iki yanında kum saatli motifleri olan sütunçeler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir. İki renkli basık kemerli girişin üzerinde iki satırlı yapım kitabesi ve iki yanındaki nişlerde de ayetler yazılı panolar bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabe: “Tarakabe ilâzitazemt-ı velceberûl il rahmaniyye ve tarakkabe ila rabbi aimilki vel melekûtil sultanyye esseültanül âzam malikil alem zillullahi alâkaffetil ünem mevlâ mülâkilarabi vel acem es sultan ibn sultan ebülmuzaffer es sultan Murad Han ibn Sultan Selim han halle dalla hiç taalâ saltanatı mi ilen tika it deverain üs sisa hazel cami’ül rafivi bünyan.” Giriş kapısının sağ tarafındaki hücre üzerindeki kitabe: “Maliki feyzi bahrü gevheri cud şadı miki Hicaz-ü Rumu ırak Camii cümlei kemâl olur. Vekat fil biglayet-i şekli muharremül karam assena ihdal Teşnrinievvel samie” Giriş kapısının sol tarafındaki hücrenin üzerindeki kitabe: “Yaptı bir camii bülend da fük, geldi bir ehildil ziyaret için dedi tarihi kebet-ül üşşah”. Caminin ibadet mekânı 28.50 m. yüksekliğinde, 10.80 m. çapında kasnağında 18 pencere bulunan merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Güney yönündeki mihrap çıkıntısında ve yan kanatlarda kubbemsi yarım çapraz tonozlu bir örtü sistemi kullanılmıştır. Bu tonozların merkezi kubbeyi taşıyan büyük kemerler ile birleştiği noktaların yerden yüksekliği 18.50 m.dir. Merkezi kubbe pandantifli olup duvar payelerine dayanan dört büyük sivri kemer üzerine oturmuştur. Dışta bunların üzerinde sekizgen planlı dekoratif köşe kuleleri bulunmaktadır.
İbadet mekânında en göze çarpan yer mihrap ve çevresindeki çini kompozisyonlardır. Kapı ve pencerelerde olduğu gibi beyaz bir mermer profille çevrelenmiş mihrap nişi poligonal şekildedir. İki yanında kum saati motifleri olan iki somaki sütunçe vardır. Mihrabın üzerinde mermerden oyulmuş palmetli bir taç ve bunun üzerinde de çini bir ayet panosu bulunmaktadır. Mihrap nişini bir kuşak gibi saran çini fatiha suresine yer verilmiştir. Caminin güney batı duvar payesinin önündeki mermer oyma minberin basık kemerli kapısı üzerindeki alınlıkta Kelime-i Şahadet yazılıdır. Minber korkulukları yekpare mermerden oyulmuş geometrik şebekelerle bezenmiştir. Caminin güney doğu köşesine hünkâr mahfeli yerleştirilmiştir. Doğudaki duvarlar içerisine yerleştirilmiş merdivenlerle çıkılan hünkâr mahfili duvarlardaki özengiler ile iki sütun tarafından taşınmaktadır. Mahfelin korkuluk levhaları oyma şebekelerden yapılmıştır. Mahfil içerisindeki mihrap ise kemerli bir niş halindedir. Caminin ibadet mekânını süsleyen çiniler XVI. yüzyıl İznik çinileridir. Bu çinilerde stilize edilmiş motiflerin yanı sıra natüralist çiçek dekorasyonları kendini göstermektedir. Başta mercan kırmızısı olmak üzere çeşitli renklerde parlak zeminli panolar da güller, laleler ve kıvrık dallar bir sıra halinde birbirini izlemektedir. Sultan III. Murat’ın 1585 tarihli bir fermanından anlaşıldığına göre caminin iç süslemesini yapmak üzere hassa nakkaşlarından Mehmet Halife ile birlikte on iki nakkaş İstanbul’dan Manisa’ya gönderilmiştir. Çinilerin yanı sıra kubbe ve kemerler rumiler, madalyonlar ve çiçeklerden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir. Ayrıca camide ağaç işçiliğinin en güzel örneklerini sergileyen fildişi, bağa ve sedef kakmalı ceviz ağacından kapılar bulunmaktadır. Caminin minareleri kuzey cephesinde birer şerefeli iki tanedir. Minarelerinin her ikisi de zamanla taşlarının erimesi sonunda yıktırılmış ve 1955-1956 yılında yeniden yapılmıştır. Zeminden 30 m. yüksekliğindeki kaidelerin papuç kısmına geçilir. Bunların üzerinde de Türk üçgenleri ile yuvarlak gövdeye geçilmektedir. Gövde üzerindeki inci kabartma hatlar minarelerin daha ince görünmesini sağlamıştır. Şerefelerin altında da küçük kemercikler, yatay kordonlar ve dört sıralı stalâktit dizileri görülmektedir. Hacet Mescidi (Merkez) Manisa Dış Kale surları içerisinde bulunan Hacet Mescidi Saruhanlılar döneminden kalan eserlerden birisidir. Kaynaklarda mescit olarak geçmesine rağmen adak yeri ve türbe olarak da halk arasında kabul edilmiştir. Mescidin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Günümüze harap bir durumda gelmiştir. Moloz taştan yapılmış olan mescidin doğu, batı ve güney duvarlarında pencere olmadığı kalıntılarından anlaşılmaktadır. Kare planlı 8.00x8.00 m. ölçüsündeki yapının üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kuzey yönünden içerisine girilen ibadet mekânının üzerini örten kubbe pandantiflere dayanmaktadır. Mihrap duvarında yuvarlak bir mihrabı vardır. Hüsrev Ağa Camisi (Merkez) Manisa, Sakarya Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Sultan II. Selim’in Kızlarağası Hüsrev Ağa 1554-1555 yıllarında yaptırmıştır. Kitabesi olmamakla beraber caminin Hüsrev Ağa tarafından yaptırıldığı yazma kaynaklardan öğrenilmiştir. Cami kesme taş ve tuğladan, 8.90x8.90 m. ölçüsünde kare planlı olarak yapılmıştır. Duvarlar yatay ve dikey ikişer sıra yassı tuğla ve araları kaba yontma taştan örülmüştür. İbadet mekânını üzerini pandantifli yüksek kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Mihrap yuvarlak olup dışarıya çıkıntı yapmamaktadır. Yanında minberi vardır. İbadet mekânı girişin iki yanında birer, yan ve mihrabın iki yanında ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin önündeki son cemaat yeri yanmış ve günümüze gelememiştir. Bugün onun yerine camekânlı bir sundurma yapılmıştır. Avlu içerisindeki caminin sağ tarafında sonradan yapılmış, taş kaideli yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Büyük Manisa yangınında yanındaki medresesi yanmış ve günümüze hiçbir izi gelememiştir. Nişancıbaşı Camisi (Merkez) Manisa Nişancıbaşı Mahallesi’nde bulunan ve mahalleye ismini veren bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi ile ilgili bilgilerimiz bulunmamaktadır. Cami moloz taş ve tuğladan yapılmış, dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânını üzerini ahşap bir çatı örtmektedir. İlk yapılışında minaresi olup olmadığı bilinmemektedir. Eskiden açıkta ezan okunan bir merdivenli kısım sonradan minareye dönüştürülmüştür. Göktaşı Camisi (Merkez) Manisa Göktaşı Mahallesinde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden ne kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Yalnızca M. Yusuf Akyurt’un yazma eserinde caminin 1523 yılında yapıldığı yazılıdır. Bazı kaynaklarda ise 1493’de yapıldığı yazılıdır. Cami kare planlı 7.55x7.55 m. ölçüsünde olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Mihrap dışarıya dikdörtgen çıkıntı yapan yuvarlak bir niş şeklindedir. Mihrabın yan duvarına mihrap geç devirde konulmuştur. Önünde yanları kapalı üzeri kubbeye benzer kiremit çatılı iki payeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Kesme taş ve tuğladan yapılan cami birkaç kez onarılmıştır. Son onarımlarına ait 1908 tarihli bir kitabe günümüze gelebilmiştir. Y. Mimar Nusret Köklü’den öğrendiğimiz kitabe: “Delalet eyleyen dünyada imarı müberrat Olur ukbade mazhar mutlaka ecri mesubata Müceddet gibi oldu seyai şahanede cami Cemaat himmet etti baisi hayri mesubata Ezan bir daveti etti fahri cihandır ehli imane İcabet eyle daim hazır olvakti münacata Çıkar bir mısrai cevhrele bak tarihi tamiri Ne zengin oldu cami afein ashabı hayrete H.1324 (1908)”. Hacı Yahya Camisi (Merkez) Manisa Topçu Asım (Hacı Yahya) Mahallesi’nde bulunan bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Yahya’nın oğlu Hacı Mehmet tarafından babasının hayrına 1475 yılında yaptırmıştır. Camiye önündeki çeşmeden ötürü halk arasında İki lüleli cami de denilmektedir. Kitabenin mealen anlamı: “Bu hayrat ve hasenadın sahibi Hacı Yahyanın oğlu Hacı Mehmet, bu güzel mescidi Allahın rızasını almak için yaptırdı. Allah her ikisini de günahlarını affetsin.879 senesi Ramazan ayının birinci günü. (9 Ocak 1475)”. Kaba yontma taş ve yassı tuğladan yapılmış olan cami 8.55x8.55 m. ölçüsünde kare planlıdır. İbadet mekânının üzeri kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısını iki yanında birer mihrapçık vardır. İbadet mekânı iki yan duvarlar ile mihrabın iki yanındaki birer pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap dışarı çıkıntılı beşgen şekildedir. Mihrabın ve iç mekânın sanat tarihi yönünde dikkati çeken bir bezemesi bulunmamaktadır. Caminin önünde dört sütunun taşıdığı üç bölümlü bir son cemaat yeri vardır. Sütunların başlıkları antik yapılardan getirilmiştir. Son cemaatin üzeri ahşap kiremitli bir çatı ile örtülmüştür. Son cemaat yerinin sağında taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli stalaktitli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Manisa yangınında yanan cami onarılmış ve özelliğini kısmen kaybetmiştir. Lalapaşa Camisi (Merkez) Manisa Lalapaşa Mahallesi’nde bulunan bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre Mehmet Paşa tarafından 1569 tarihinde yaptırılmıştır. Bunu belirten caminin giriş kapısı üzerideki kitabesini Şair Vassaf yazmıştır: “Mehmet Paşa, sert taştan, helalmaldan Allah için bina etti. Baki kaldıkça Allah yüksek makamlarca mesrur ve cenneti ile düşat etsin. Vassaf Binayı tavsif edecek tarih için, caminin ala şerifun fil beled dedi. H.977 (1569)”. Cami kesme taştan ve yassı tuğladan 9.90x9,90 m. ölçüsünde kare planlı olup, sekizgen kaideli merkezi bir kubbe ile üzeri örtülmüştür. Caminin önünde, yuvarlak kemerlerle birbirine bağlı beş mermer sütunun taşıdığı dört bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekânı giriş kapısının ve mihrabın yanında birer, iki yan duvarlarda da ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap dışarıya dikdörtgen çıkıntılı olup yuvarlak bir niş görünümündedir. Caminin solunda taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Caminin doğusunda bulunan mezarın Mehmet Paşa’ya ait olduğu söyleniyorsa da paşanın mezarı İstanbul’da Şeyh Vefa Camisinde bulunmaktadır.
Attar Hoca (Karaköy) Camisi (Merkez) Manisa Karaköy semtinde bulunan bu cami, Attar Hoca tarafından 1480 yılında yaptırılmıştır. Osmanlı döneminde harap olan bu cami birkaç kez onarılmış, Kurtuluş Savaşı’nda, Manisa yangını sırasında yanmış ve yıkılmıştır. Sonraki yıllarda eski temelleri üzerine yeniden yapılmıştır. Bunu belirten bir kitabede giriş kapısı üzerine konulmuştur: Kitabe: “Sanki yaktı bu şehri ile bu camiiadat din Kendi yaktı düşmanın hep oldular hatem karin Kaçtılar bak inlerinden kalmadı namı nişan Gayretullahtır bu yahu hamdolu fethi mübin Ehli iman rağm ile cuşan olup birleştiler Yaptılar bu camii revnaktıraşı pek metin Selimu Asım görüncesöyledi ihlâs ile Çıktı bir tarihi rana ud kuluna Halidin tarih 342 (1926)” Cami eski temelleri üzerine kesme taş ve yatay tuğladan yapılmıştır. Kare kaideli, kubbeli bir yapı olup mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Mahmut Efendi Camisi (Merkez) Manisa Arap alanı mevkiinde bulunan bu camiyi Mahmut Efendi isimli bir kişi yaptırmıştır. Kitabesi bulunmadığından, kaynaklarda da ismine rastlanmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Cami kesme ve moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekânı tavanlıdır ve caminin üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Yüksek bir subasman üzerindeki caminin son cemaat yerine iki yandaki merdivenlerle çıkılmaktadır. Değişik dönemlerde yapılan tamirlere cami özelliğini yitirmiştir. Mimari yönden dikkati çeken bir özelliği ve bezemesi bulunmamaktadır. Ayniali Camisi (Merkez) Manisa Ayniali Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiş, kaynaklarda da ismine rastlanmamıştır. Bu nedenle de banisinin ismi il yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Mimari üslubundan XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Cami kesme taştan, yatay tuğlalı kare planlıdır olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yeri yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört sütunun taşıdığı üç bölüm halindedir. Bu bölümlerin üzerleri küçük kubbelerle örtülmüştür. Giriş kapısının iki yanına da birer küçük niş yerleştirilmiştir. İbadet mekânında bezeme yönünden bir özelliği bulunmamaktadır. Son cemaat yerinin doğusundaki minare taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. İvaz Paşa Camisi (Merkez) Manisa Mutlu Mahallesi’nde, Kumlu Sokak’ta bulunan İvaz Paşa Camisi’ni Arapça kitabesinden öğrenildiğine göre; Abdülmûin oğlu İvaz Paşa 1484’de yaptırmıştır. İvaz Paşa Camisi plan olarak Edirne’deki Üç Şerefeli Cami’nin küçük bir örneğidir. Manisa’da bu tipin benzerleri Sultan Camisi’nde de görülmektedir. Cami erken Osmanlı döneminde çok sık kullanılan kesilmiş taş ve tuğlalardan duvarları örülmüştür. Taşların arasına da dikine tuğlalar konulmuştur. Sekiz köşeli yüksek kasnak üzerindeki kubbesinde de aynı teknik uygulanmıştır. Caminin önünde beş sütunlu, yuvarlak kemerli dört bölüm halinde, üzeri kubbeli son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekânı Dikdörtgen planlı olup orta mekânı iki sütun ve trompların yardımıyla 8.20 m. çapında merkezi bir kubbe örtmektedir. Bunun iki yanında birer sütuna oturan sivri kemerlerle birbirlerinden ayrılmış ikişer kubbeli iki mekân bulunmaktadır. İki yan mekân ve taşıyıcı sütunlar birbirine eş olmağından planda bir düzensizlik açıkça görülmektedir. Bu sütunlar antik yapılardan getirilmiş oldukları gövdelerinden ve başlıklarından açıkça görülmektedir. İbadet mekânı kasnaktaki sekiz pencereden başka yan duvarlarda ve son cemaat yerindeki altlı üstlü ikişer, mihrap duvarında dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Alt sıra pencerelerin üzerinde tuğladan sivri boşaltma kemerleri bulunmaktadır. Bu pencere sövelerinde Bizans yapılarından derlenmiş mermerler kullanılmıştır. Mihrap dışarıya hafif çıkıntılı olup dilimli bir kemer içerisindedir. Niş beş sıra mukarnaslıdır. Minber ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden olup, Hatuniye Camisi minberi ile benzerlik göstermektedir. Her ikisinin aynı ustanın elinden çıktığı sanılmaktadır. Minare caminin solunda olup taş bir kaide üzerinde, yuvarlık yivli gövdeli tek şerefelidir. Şerefe altında, taş kuşak üzerinde zengin bir mukarnas dizisine yer verilmiştir. Caminin ana duvarları içerisinde kuzey köşede minare kürsüsü bitişiğinde türbe bulunmaktadır. Türbe iki taraftan sivri kemerli bir açıklığa sahip olup, bu kemerler köşedeki sütunlar üzerine oturtulmuştur. Acık türbe görünümündeki bu mekân küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe içerisindeki üç sanduka bulunmaktadır. Ancak bu sandukalar üzerindeki girift yazılar okunamadığından kime ait oldukları bilinmemektedir. Çeşnigir Camisi (Merkez) Manisa, Çarşı Mahallesi’nde bulunan Çeşnigir Camisi’ni, kitabesinden ve kaynaklardan öğrenildiğine göre; Fatih Sultan Mehmet’in azatlı kölesi ve çeşnigiri, Çeşnigir Sinan Bey 1474’de yaptırmıştır. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, önünde beş sütunun yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmasıyla dört bölüm meydana getirilmiştir. Her bölümün üzeri kubbelerle örtülüdür. Manisa’ya özgün kesme taş ve tuğla sıralı bir duvar tekniği ile duvarları örülmüştür. Ayrıca bunların aralarına da dikey tuğlalar yerleştirilmiştir. İbadet mekânı üzerinde sekiz pencere olan kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe duvarlara ve ortadaki iki sütuna dayanmaktadır. Mihrap nişi yuvarlak olup geometrik motiflerle hareketlendirilmiştir. Caminin tek şerefeli minaresi sol tarafta taş bir kaide üzerinde yuvarlak gövdelidir. Caminin bitişiğinde Karaosmanoğulları’nın yaptırdığı bir kütüphane bulunmaktadır. Ulu Cami (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesinde bulunan Ulu Cami’nin kitabesi günümüze gelemediğinden banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak bu yapının altında Roma dönemine ait bir kalıntı olduğu ve Bizans döneminde de kiliseye çevrildiği, camideki kalıntılardan anlaşılmaktadır. XV.yüzyılda bu yapı Saruhanoğulları tarafından camiye çevrilmiştir. Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan camiye kentin en büyük camisi olmasından ötürü Ulu Cami ismi verilmiştir. Osmanlı mimarisinde Ulu Cami plan tipleri ile bu yapının planı arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Dikdörtgen planlı olan caminin ibadet mekânının üzeri yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülmüş, kubbe dışında kalan alanlar da tonoz örtü ile kapatılmıştır. Tarih boyunca çeşitli dönemlerde onarım gören, Kurtuluş Savaşı sırasında büyük hasara uğrayan cami mimari yönden özelliğinden kısmen uzaklaşmıştır. Caminin sağ tarafına geç devirde taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi eklenmiştir.
Köfünlü Cami (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesinde, Hastane Höyüğü eteğinde bulunan bu cami Saruhanoğulları döneminde, 1316 yılında yaptırılmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılan cami kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini yitirmiştir. Paşa Camisi (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesi, Paşa Mahallesi, Tahtakale semtinde bulunan bu camiyi, Sarı Ahmet Paşa 1469 yılında yaptırmıştır. Geniş bir meydan ve çarşı ortasında bulunan bu camiden Evliya Çelebi de söz etmiştir. Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânının ortasını örten merkezi kubbe sütunlar üzerine pandantiflerle oturmuştur. Kubbenin yüksek bir kasnağı bulunmaktadır. İbadet mekânı altlı üstlü ikişer sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üst sıra pencereler alçı şebekelidir. Caminin minare kaidesi oldukça yüksek olup, üst örtüye kadar çıkmaktadır. Bunun üzerinde Türk üçgenlerinden yuvarlak gövdeye geçilmektedir. Minare tek şerefeli ve yuvarlak gövdelidir. Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla iyi bir durumda günümüze gelmiştir. Caminin yanında Paşa Hamamı bulunmakta olup, halen işlevini sürdürmektedir. Yeni Gülruh Cami (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesinde, Belediye Meydanı yakınında bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Kaynaklardan öğrenildiğine göre cami, Gülruh Sultan tarafından yanındaki hamam, imaret ve medrese ile birlikte yapılmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılan cami değişik dönemlerde onarılmıştır. Yanındaki hamamı halen kullanılmakta olup, medrese ve imareti günümüze gelememiştir. Karaosmanoğlu Camisi (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesi, Zeytinliova bucağında bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak kaynaklardan Saruhanoğlu Beyliği döneminde yörede söz sahibi olan Karaosmanoğulları tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Ayrıca caminin yanına Karaosmanoğullarına ait bir de köşk yapılmıştır. Cami arazi konumundan ötürü düzensiz bir plan göstermektedir. Moloz taştan yapılmış olup, yan taraftaki bir merdivenle yuvarlak kemerli bir kapı ile ibadet mekânına girilmektedir. İbadet mekânı dikdörtgen planlı olup, üzeri içten tavan, dıştan çatı ile örtülüdür. Tavan çıtalarla bölümlere ayrılmış ve içerisine XIX.yüzyılda bezemeler yapılmıştır. Mihrap nişi yuvarlak olup, herhangi bir özellik taşımamaktadır. Cami değişik dönemlerde yapılan onarım ve eklemelerle özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Yanında bulunan minaresi kesme taş kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Aynalı Cami (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesinde bulunan Aynalı Caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Yapı üslubundan XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Mimarı ve banisinin ismine de kaynaklarda rastlanmamıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılan caminin duvar örgüsünde yer yer antik mimari parçalar kullanılmıştır. Ayrıca avlusunda antik sütun ve yapı taşlarının bulunması burada daha önce antik bir yapının olduğunu göstermektedir. Haziresinde XVI.XVIII.yüzyıla tarihlenen ve sanat tarihi yönünden önemli mezar taşları bulunmaktadır. Kantarcızade Ahmet Cami (Akhisar) Manisa Akhisar’da, Çınarlıkapı semtinde bulunan bu camiyi minaresindeki kitabeden öğrenildiğine göre; Kantarcızade Ahmet 1861 yılında yaptırmıştır. Kantarcızade Ahmet camiye gelir sağlamak üzere ilçenin çarşısında Kantarcıoğlu Hanını yaptırmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan cami Geç Osmanlı dönemi özelliklerini yansıtmaktadır. Kurşunlu Cami (Kula) Manisa Kula ilçesinde, çarşı içerisinde bulunan Kurşunlu Camisi’ni Hoca Seyfettin 1496 yılında yaptırmıştır. Evliya Çelebi’nin “ Çarşı içinde kurşun örtülü ve bir musanna kâgir minareli güzel bir cami” diye söz ettiği bu yapı XV.yüzyıl Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Hoca Seyfettin bu camiye vakıflar kurmuş, bunların başında da değirmen, misafirhane ve sıbyan mektebi gelmektedir. Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânının üzerini yüksek kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Kubbe kurşunla kaplı olduğundan Kurşunlu Cami diye isimlendirilmiştir. Caminin önünde son cemaat yeri bulunmakta olup, mihrap yuvarlak bir niş şeklindedir. Yanındaki minaresi kare kaideli yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Cami değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini kısmen de olsa yitirmiştir. İlk kez 1969 yılında onarılmıştır. Eski Cami (Kula) Manisa Kula ilçesi, Akgün Mahallesi’nde bulunan Eski Cami, eğimli bir arazi üzerindedir. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Bununla beraber Kütahya Sancağı Tapu kayıtlarında caminin bulunduğu alan “Köhne Camii Mahallesi” olarak geçmektedir. Buradaki Köhne sözcüğü eski anlamına gelmektedir. Caminin Kula’da yapılmış en eski dini yapılardan olduğu sanılmaktadır. Bu kayıtlara göre caminin 1520 tarihinden önce yapıldığı sanılmaktadır. Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânının üzerini yüksek kasnaklı merkezi bir kubbe örtmektedir. Mihrap yuvarlak bir niş şeklindedir. Yanındaki minaresi yüksek kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Soğuk Kuyu Camisi (Kula) Manisa Kula ilçesi Kızılkaya Mahallesi’nde, Fatih Sultan Mehmet Caddesi üzerinde bulunan bu caminin de kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber Kula’nın fethi sırasında şehit olan Seyyid Yahya Dede’nin vasiyeti üzerine yapıldığı iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır. Mimari üslubundan caminin XV.-XVI.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Avlu ortasındaki cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânının üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Cami değişik dönemlerde onarım geçirdiğinden özelliğinden kısmen uzaklaşmıştır. Minaresi taş kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Hacı Abdurrahman Camisi (Kula) Manisa Kula ilçesi Zaferiye Mahallesi’nde (Hacı Abdurrahman Mahallesi) bulunan caminin Arapça kitabesinden Hacı Abdurrahman isimli bir kişi tarafından 1574-1575 yıllarında yaptırıldığı öğrenilmiştir. Caminin banisi Kula’nın köklü ailelerinden Müftüler sülalesindendir. Mezarı caminin avlusunda olup, mezarın bulunduğu yerden bir kapı ile Müftülerin evine ulaşılmaktadır. Cami 1940’lı yıllarda ibadete kapatılmış, 1951 yılında kadro harici bırakılmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Emir Dedeoğlu Ahmet Kutlu’ya satılmıştır. Daha sonra 7044 Sayılı Yasa ile yeniden vakıflar tarafından satın alınmış, onarılarak ibadete açılmıştır. Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Giriş kapısı üzerinde de Arapça yapım kitabesi bulunmaktadır. Tekke (Necipler-Kızlar) Camisi (Kula) Manisa Kula ilçesi, Camicedit Mahallesi, 131.Sokak’ta bulunan bu caminin ilk yapımında dergâh olduğu sanılmaktadır. Bunun da nedeni Osmanlı camilerinin içerisinde çilehane bulunmadığı halde bu yapıda çilehane olduğu sanılan bir mekân bulunmaktadır. Caminin yapım tarihi kitabesi bulunmadığından ve kaynaklarda da ismi geçmediğinden kesinlik kazanamamıştır. Minare kapısı üzerindeki kitabeden ise 1783-1784 yıllarında minarenin Seyyid Hacı Hasan tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Paşa Camisi (Kula) Manisa Kula ilçesi, Kenan Evren Mahallesi’nde (Taş Mahalle), Ekin Pazarı yakınında bulunan bu caminin yapım tarihi kitabesi bulunmadığından bilinmemektedir. Bununla beraber minare kapısı üzerindeki kitabeden Saferzade isimli bir kişi tarafından 1783-1784 yılında camiye minare eklendiği öğrenilmektedir. Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, dikdörtgen planlıdır. Yanında kesme taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Emir Hıdır Bey (Çarşı) Camisi (Soma) Manisa Soma ilçesinde bulunan bu camiyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Emir Hıdır Bey 1791-1792 yılında yaptırmış, sonraki yıllarda çeşitli onarımlar geçirmiştir. Cami enine dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve moloz taştan yapılmış, yer yer de tuğlalardan yararlanılmıştır. Ahşap malzeme yapıda geniş ölçüde kullanılmıştır. Caminin son cemaat yeri kuzey, doğu ve batı cephelerini revaklar halinde çevrelemiştir. Bu revaklar ile cephe görünümleri zengin bir bezemeyi ortaya koymuştur. Tüm cepheler açık sarı renkte badana ile sıvanmış, bunun üzerine de kalem işleri ile pencere sıralarını birbirinden ayıran silmeler, mihrabiyeler ve duvarlar bezenmiştir. Bu bezemelerde akantus yaprakları, kıvrık dallar, istiridye kabukları ve küçük çiçeklerden oluşan barok üslup ağırlık kazanmıştır. Girişin iki yanındaki pencerelerin üzerlerine de barok aynaları andıran levhalar içerisinde Mekke ve Medine tasvirleri resmedilmiştir. Barok üsluptaki bezeme, manzara resimleri caminin içerisinde, mihrap nişinde, mahfillerde ve duvarlarda değişik şekillerde tekrarlanmıştır. Mihrap nişinin çevresi kıvrık dallar, natüralist çiçekler, armalar, istiridye kabuğunu andıran motiflerle bezenmiştir. Aynı şekilde caminin içerisindeki pencere üstleri, kadınlar mahfili, minber ve kürsü de kartuşlar içerisine alınmış vazo ve ibriklerden çıkan çiçekler ve çiçek buketleri ile bezelidir. Bu bezemede kahverengi, kırmızı, kirli sarı ve yeşil renkler ağırlık kazanmıştır. Caminin giriş kapısı mermerden olup, barok üslupta yapılmıştır. İbadet mekânının ortasını içten yüksek kasnaklı bir kubbe, dıştan da çatı örtmektedir. Bunun dışında kalan alanlar ahşap çatı ile örtülüdür. Caminin minaresi yapıdan ayrı olup, dikdörtgen kaide üzerinde yuvarlak gövdelidir. Gövde beyaz ve kırmızıya yakın renkli tuğladan alternatifli kuşaklar olarak yapılmıştır. Tek şerefeli minarenin şerefe altında bezemesi bulunmamaktadır.