Günün Ayet-i Kerime meali...

Konu, 'Dinlerimiz' kısmında muhbalci tarafından paylaşıldı.

  1. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    04 Kasım 2014 Salı 03:48
    [h=1]Allah bana yeter! Tevekkül edenler, ancak O’na tevekkül eder[/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Zümer Suresi 38. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    And olsun ki, eğer onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka: “Allah!” diyeceklerdir. (*) De ki: “Söyleyin bana! Allah’tan başka (kendisine) yalvarmakta olduklarınız, eğer Allah bana bir zarar vermek istese, onlar, O’nun vereceği zararı giderebilecek olan şeyler midir? Yâhut beni bir rahmete mazhar etmek istese, onlar O’nun rahmetini tutabilecek olan şeyler midir?” De ki: “Allah bana yeter! Tevekkül edenler, ancak O’na tevekkül eder.” (**)

    (*) “Kur’ân-ı Hakîm şu nevi‘ âyâtla (âyetlerle) yıldızlardan ve semâvâttan tutup, tâ zerrelere kadar şirki (Allah’a ortak koşmayı) tard eder (reddeder). Şöyle işâret eder ve ma‘nen der: Semâvât ve arzı böyle muntazam halk eden (yaratan) bir Kadîr-i Mutlak’ın elbette devâir-i masnûâtından (san‘atla yarattığı varlık dâirelerinden) olan manzûme-i şemsiye (güneş sistemi) bilbedâhe (açıkça) O’nun kabza-i tasarrufundadır (hükmü altındadır). Mâdem O Kadîr-i Mutlak, şemsi seyyârâtıyla (gezegenleriyle) kabza-i tasarrufunda tutuyor. Ve tanzîm ve teshîr ve tedvîr ediyor (itâat ettirip idâre ediyor). Elbette o manzûme-i şemsiyenin bir cüz’ü (parçası) ve şems ile bağlanan küre-i arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvîrindedir. Mâdem küre-i arz kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvîrindedir, bilbedâhe arzın yüzünde yazılan ve îcâd edilen (yaratılan) ve yerin meyveleri ve gāyâtı (gāyeleri) hükmünde olan masnûât (san‘atlı varlıklar) dahi O’nun kabza-i rubûbiyetinde (idâresi altında) ve terbiyesindedir.” (Sözler, 32. Söz, 273)

    (**) “İnsan zaîfdir; belâları çok. Fakīrdir; ihtiyâcı pek ziyâde. Âcizdir; hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i zü’l-Celâl’e dayanıp tevekkül etmezse (güvenmezse) ve i‘timâd edip teslîm olmazsa, vicdânı dâim azâb içinde kalır. Semeresiz (netîcesiz) meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş veya canavar eder.”

    (Sözler, 6. Söz, 16)
     
  2. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    13 Kasım 2014 Perşembe 03:38
    [h=1]Sâdece Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol![/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Zümer Suresi 65-67. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    65-(Habîbim, yâ Muhammed!) Celâlim hakkı için, sana ve senden önceki (peygamber)lere şöyle vahyedildi: “And olsun ki, (sen de) eğer (Allah’a) ortak koşarsan, amelin mutlaka boşa gider ve elbette hüsrâna uğrayanlardan olursun!”

    66-Hayır! Öyle ise sâdece Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!

    67-Hâlbuki (o kullar) Allah’ı şânının hakkıyla takdîr edemediler (tanıyamadılar, lâyıkıyla kulluk edemediler). Fakat kıyâmet günü, yer tamâmen O’nun avucunda (mülkü ve tasarrufunda)dır; gökler de O’nun sağ eliyle (kudretiyle) dürülmüşlerdir. O, (onların) ortak koşmakta oldukları şeylerden pek münezzeh ve pek yücedir.
     
  3. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    14 Kasım 2014 Cuma 03:49
    [h=1]Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilmiştir[/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Zümer Suresi 68-72. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    68-Ve sûra (birinci olarak) üfürülmüştür de Allah’ın dilediğinden başka (*) göklerde kim var, yerde kim varsa ölmüştür. Sonra ona bir daha üfürülmüştür; bir de bakarsın ki onlar ayaktadırlar (etrâfa) bakınıp duruyorlar.

    69-Ve yer, Rabbinin nûru (**) ile parlamış; kitab (amel defteri ortaya) konulmuş, peygamberler ve şâhidler (hafaza melekleri) getirilmiş ve onların (kulların) aralarında hak ile hüküm verilmiştir; onlar haksızlığa da uğratılmazlar.

    70-Herkese yaptığı(nın karşılığı) tam olarak verilmiştir; Çünki O (Allah), (onların) yapmakta olduklarını en iyi bilendir.

    71-İnkâr edenler zümer hâlinde (bölük bölük) Cehenneme sürülmüşlerdir. Nihâyet oraya vardıklarında, kapıları açılır ve bekçileri onlara: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve sizi bu gününüzle karşılaşmaktan korkutan peygamberler gelmedi mi?” der. (Onlar:) “Evet (geldi)! Lâkin kâfirler üzerine azab sözü hak olmuştur!” derler.

    72-(Onlara:) “İçinde ebediyen kalıcı kimseler olarak Cehennemin kapılarından girin!” denilir. Artık kibirlenenlerin yeri ne fenâdır!

    (*) İbn-i Abbâs (ra)’a göre bu istisnâ ile, dört büyük melek olan Cebrâîl, Mikâîl, İsrâfîl ve Azrâîl Aleyhimüsselâm kasdedilmiştir. Ebû Hureyre (ra)’a göre ise bunlar şehidlerdir. Diğer bir görüşe göre de o gün hayatta bırakılacak olanlar, hûrîler ile Arş ve Kürsî’nin sâkinleri olan meleklerdir. (Celâleyn Şerhî, c. 6, 449)
    “Evet şu âlemin mutasarrıf-ı zîşânı (şanlı hâkimi) her asırda, her senede, her günde, bu dar, muvakkat (geçici) rûy-ı zeminde (yeryüzünde) haşr-i ekberin (âhiretteki büyük dirilmenin) ve meydân-ı kıyâmetin pek çok emsâlini (benzerlerini) ve nümûnelerini ve işârâtını (işâretlerini) îcâd ediyor (yaratıyor).
    Ezcümle (meselâ) haşr-i bahârîde (baharda canlıların diriltilmelerinde) görüyoruz ki, beş altı gün zarfında küçük ve büyük hayvanât (hayvanlar) ve nebâtâttan (bitkilerden) üç yüz binden ziyâde envâı (nev‘leri) haşredip neşrediyor (diriltip yayıyor). Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihyâ edip (hayat verip) iâde ediyor. Başkalarını ayniyet derecesinde (aynı gibi) bir misliyet sûretinde (benzerlikte) îcâd ediyor. Hâlbuki maddeten farkları pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken, kemâl-i imtiyâz ve teşhîs ile (mükemmelen ayırd edilerek) o kadar sür‘at ve vüs‘at (genişlik) ve sühûlet (kolaylık) içinde kemâl-i intizam ve mîzan (tam bir düzen ve ölçü) ile altı gün veya altı hafta zarfında ihyâ ediliyor.
    Hiç kābil midir (mümkün müdür) ki, bu işleri yapan Zât’a bir şey ağır gelebilsin! Semâvât ve arzı (gökleri ve yeri) altı günde halk edemesin (yaratamasın). İnsanı bir sayha ile (sûrun üflenmesiyle) haşredemesin! Hâşâ!”

    (Zülfikār, 10. Söz, 33)

    (**) Buradaki nûrun, mecaz yoluyla adâlet ma‘nâsında olduğu söylenmiştir. Bir görüşe göre de Cenâb-ı Hakk’ın o güne mahsus yaratacağı bir nûrdur ki, mahşer meydanı bununla aydınlanır.

    (Beyzâvî, c. 2, 331)
     
  4. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    17 Kasım 2014 Pazartesi 03:56
    [h=1]Her ümmet kendi peygamberlerine kasdetmişti[/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Mü'min Suresi 4-6. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    4-İnkâr edenlerden başkası Allah’ın âyetleri hakkında mücâdele etmez; şimdi onların o memleketlerde gezip dolaşmaları, seni aldatmasın! (Muhakkak ki varacakları yer Cehennemdir!)

    5-Onlardan önce Nûh kavmi ve onların ardından (Âd ve Semûd gibi çeşitli) topluluklar (da) yalanlamışlardı. Her ümmet kendi peygamberlerine kasdetmişti, tâ onu (öldürmek için) yakalayıversinler; ve bâtıl uğruna mücâdele ettiler, tâ onunla hakkı ortadan kaldırsınlar! Derken onları (o hâlleri üzere azâbımla) yakalayıverdim; artık (bak) azâbım nasıl oldu!

    6-Böylece Rabbinin, inkâr edenler üzerine “Şübhesiz onlar, ateş ehlidirler” sözü hak oldu.
     
  5. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    15 Aralık 2014 Pazartesi 01:44
    [h=1]Sâbit dağlar yaptı ve orada bereketler meydana getirdi[/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Fussılet Suresi 8-11. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    8-Îmân edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onlar için (arkası) kesilmez (ve minnetsiz) bir mükâfât vardır.

    9-De ki: “Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip, O’na ortaklar mı koşuyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir!”

    10-Ve onda (yeryüzünde) üstünden (yükselen) sâbit dağlar yaptı; ve orada bereketler meydana getirdi ve orada (rızıklarını) araştıran kimseler için birbirine eşit dört gün içinde (dört devrede) gıdâlarını takdir buyurdu.

    11-Sonra duman hâlinde bulunan göğü kasdetti de ona ve yere: “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. (İkisi de:) “İtâat edenler olarak geldik!” dediler. (*)

    (*) “Kur’ân, başka kelâmlar ile kābil-i kıyas (kıyâsı mümkün) olamaz. Çünki kelâmın tabakaları, ulviyet (yükseklik) ve kuvvet ve hüsn-i cemâl (güzellik) cihetinden dört menbaı var. Biri mütekellim (söyleyen), biri muhâtab, biri maksad, biri makamdır. (...) Öyle ise, sözde: ‘Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş?’ ise bak. Yalnız söze bakıp durma. (...) Evet mâdem kelâm, mütekellime (konuşana) bakıyor. Eğer o kelâm emir ve nehiy ise, mütekellimin derecesine göre irâde ve kudreti de tazammun eder (içine alır). O vakit söz mukāvemet-sûz olur (her engeli aşar); maddî elektrik gibi te’sîr eder, kelâmın ulviyet ve kuvveti o nisbette tezâyüd eder (artar). Meselâ:ياَ اَرْضُ اَبْلَع۪ي مآَءَكَ وَياَ سَماَءَ اَقْلِع۪ي yani ‘Yâ arz! Vazîfen bitti suyunu yut! Yâ semâ! Hâcet kalmadı yağmuru kes!’ Meselâ فَقاَلَ لَهاَ وَلِلْاَرْضِ ائْتِياَ طَوعاً اَوْكَرْهاً قَالَتآَ اَتَيْناَ طَائِع۪ينَ Yani ‘Yâ arz! Yâ semâ! İster istemez geliniz, hikmet ve kudretime râm olunuz (itâat ediniz). Ademden (yokluktan) çıkıp, vücudda (varlık âleminde) meşhergâh-ı san‘atıma (san‘atımın sergilendiği yere) geliniz!’ dedi. Onlar da: ‘Biz kemâl-i itâatle (tam bir itâatle) geliyoruz. Bize gösterdiğin her vazîfeyi senin kuvvetinle göreceğiz.’ İşte kuvvet ve irâdeyi tazammun eden hakīkī ve nâfiz (te’sirli) şu emirlerin kuvvet ve ulviyetine bak!”

    (Zülfikār, 25. Söz, 54)
     
  6. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    17 Aralık 2014 Çarşamba 01:29
    [h=1]Yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar[/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Fussılet Suresi 15-16. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    15-Ve Âd (kavmin)e gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar da: “Kuvvetçe bizden daha çetin kim var?” dediler. (*) Görmediler mi ki, şüphesiz kendilerini yaratan Allah, onlardan kuvvetçe çok daha güçlüdür. Buna rağmen bizim âyetlerimizi bilerek inkâr ediyorlardı.

    16-Bunun üzerine, dünya hayâtında rezillik azâbını kendilerine tattırmak için, o uğursuz günlerde, (**) üzerlerine dondurucu bir kasırga gönderdik. Âhiret azâbı ise elbette daha rezîl edicidir; onlara (orada) yardım da edilmez.

    (*) Âd kavmi pek iri cüsseli olup, kayaları yerinden söküp atabilecek derecede kuvvetliydiler. (Nesefî, c. 4, 133)

    (**) Uğursuz günlerden maksad, Âd kavminin helâkiyle netîcelenen meşhur kasırganın estiği günlerdir. Bu kasırga, o âsî kavmi tamâmen ortadan kaldırıncaya kadar bütün şiddetiyle esmiştir. (Celâleyn Şerhî, c. 7, 15)
     
  7. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    20 Aralık 2014 Cumartesi 01:41
    [h=1]Kur’ân okunduğu zaman gürültü yapın dediler[/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Fussılet Suresi 25-29. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    25-Onlara (birtakım) arkadaşlar (şeytanlar) musallat ettik de önlerinde ve arkalarında bulunan şeyleri kendilerine süslü gösterdiler; (*) böylece kendilerinden önce gelip geçen cin ve insan toplulukları hakkındaki (azâba dâir) söz, kendi üzerlerine hak oldu. Çünki onlar hüsrâna uğrayanlardı.

    26-İnkâr edenler ise dedi ki: “Bu Kur’ân’ı dinlemeyin ve onda (o okunduğu zaman) ma‘nâsız sözler söyleyin (gürültü yapın), belki (bu sûretle) üstün gelirsiniz!”

    27-Sonunda o inkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azab tattıracağız ve mutlaka onları, yapmakta olduklarının en kötüsü ile cezâlandıracağız.

    28-İşte bu, Allah’ın düşmanlarının cezâsı ki, ateştir. Âyetlerimizi bilerek inkâr etmekte olmalarının cezâsı olarak orada onlara ebedîlik yurdu (olan Cehennem) vardır!

    29-İnkâr edenler der ki: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi dalâlete düşürenleri bize göster; o ikisini ayaklarımızın altına alalım da, en aşağılıklardan olsunlar!” (**)

    (*) Burada geçen, “önlerinde bulunan şeyler”den maksad, dünyanın nefsânî cihetleri; “arkalarında bulunan şeyler”den maksad ise, âhiret işlerini bırakmak, dirilme ve hesâbı inkâr etmektir. (Beyzâvî, c. 2, 352)

    (**) Bu “iki kişi” husûsan cinlerden olan İblis ile insanlardan Hz. Âdem (as)’ın oğlu olan Kābil’dir. (Kurtubî, c. 8/15, 357)
     
  8. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    21 Aralık 2014 Pazar 01:39
    [h=1]Bu Gafûr ve Rahîm Allah tarafından bir ağırlamadır[/h]
    Günün Ayet-i Kerime meali...

    Bismillahirrahmanirrahim

    Cenab-ı Hak (c.c), Fussılet Suresi 3-32. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:

    30-Şüphesiz ki “Rabbimiz Allah’dır” deyip, sonra (ihlâs ile) dosdoğru olanların üzerine (ölüm ânında, kabirde ve haşir meydanında): “Korkmayın, üzülmeyin ve va‘d olunup durduğunuz Cennetle sevinin!” diye melekler iner.(*)

    31-“Biz dünya hayâtında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Hem orada sizin için canlarınız ne çekiyorsa vardır. Yine orada sizin için ne isterseniz vardır.”

    32-“(Bu,) Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (çok merhamet eden Allah) tarafından bir ağırlamadır!”

    (*) Resûl-i Ekrem (asm) Fussılet Sûresinin otuzuncu âyetini okuduktan sonra şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bunu hep söylediler. Ancak sonradan çoğu küfre düştü. Kim bu söz üzere ölürse, o kimse istikāmeti doğru olanlardandır.”

    (İbn-i Kesîr, c. 3, 262)
     
  9. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    Ayet meali
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Fussılet Suresi 37-38. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    37-Gece ile gündüz, güneş ile ay da O’nun (kudretinin) delillerindendir. Eğer sâdece O’na (Rabbinize) ibâdet ediyorsanız, güneşe de, aya da secde etmeyin; onları yaratan Allah’a secde edin!
    38-Buna rağmen büyüklük taslarlarsa, artık (bilsinler ki) Rabbinin katında bulunanlar (melekler), hiç usanmadan gece gündüz O’nu tesbîh ederler.
     
  10. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Fussılet Suresi 52-54. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    52-De ki: “Söyleyin bana! Ya (Kur’ân) Allah tarafından (gelmiş) de sonra (siz) onu inkâr etmişseniz? (O zaman haktan) uzak bir ayrılık içinde olan o kimseden daha sapık kim olabilir?”
    53-Onlara hem âfâkda (kendi dışlarındaki âlemlerde), hem de kendi nefislerinde (enfüsde) delillerimizi göstereceğiz; (*) tâ ki onun (o Kur’ân’ın) gerçekten hak olduğu onlara belli olsun! (Bu hususta) Rabbin yetmez mi ki, şübhesiz O, herşeye hakkıyla şâhiddir.
    54-Dikkat edin! Muhakkak ki onlar, Rablerine kavuşmaktan şübhe içindedirler. Dikkat edin! Doğrusu O, herşeyi (ilim ve kudretiyle) hakkıyla kuşatıcıdır.
    (*) “Şu kâinât denilen âlem-i ekber (en büyük âlem) ve insan denilen onun misâl-i musağğarı (küçük bir nümûnesi) olan âlem-i asğar (küçük âlem), kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkī (dış âleme âid) ve enfüsî (insanın iç âlemine âid) vahdâniyet delâilini (Allah’ın birliğinin delillerini) gösteriyorlar. Evet, kâinâttaki san‘at-ı muntazamanın (intizamlı san‘atın) küçük bir mikyasta (ölçüde), nümûnesi insanda vardır. O dâire-i kübrâdaki (en büyük dâiredeki) san‘at, Sâni‘-i Vâhid’e (bir olan san‘atkâra) şehâdet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebînî (mikroskopla görülebilecek) san‘at dahi, yine o Sâni‘a işâret eder, vahdetini (birliğini) gösterir. Hem nasıl ki şu insan, gāyet ma‘nîdâr bir mektûb-ı Rabbânîdir (Allah’ın isimlerini gösteren bir mühürdür), muntazam bir kasîde-i kaderdir. Öyle de, şu kâinât dahi aynı o kalem-i kader ile, fakat büyük bir mikyasta yazılmış muntazam bir kasîde-i kaderdir. Hiç mümkün müdür ki, hadsiz alâmet-i fârika (ayırdedici alâmetler) ile bütün insanlara bakan şu insan yüzündeki sikke-i vahdete (birlik mührüne) ve bütün mevcûdâtı (varlıkları) omuz omuza, el ele, baş başa veren kâinât üstündeki hâtem-i vahdâniyete (Allah’ın bir olduğunu gösteren mühre), Vâhid-i Ehad’den (sıfatlarında ve zâtında bir olan Allah’dan) başka bir şeyin müdâhalesi bulunsun?”
    (Mektûbât, 20. Mektûb, 62)
     
  11. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]İşte asıl dost ancak Allah’tır[/h]


    [​IMG][​IMG]
    31.12.2014 01:46

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c),Şûrâ Suresi 7-9. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    7-İşte sana böyle Arapça bir Kur’ân vahyettik ki, şehirlerin anasını (Mekke’yi) ve onun etrâfındaki (bütün yeryüzü belde)leri(ni) korkutasın ve (geleceği) hakkında hiç şüphe olmayan o toplanma günü (kıyâmet) ile (onları) korkutasın! (O gün) bir kısım (insanlar) Cennette, bir kısım (insanlar) da alevli ateştedir.
    8-Hâlbuki Allah dilese idi, onları elbette (hepsi îmân etmiş) tek bir ümmet yapardı; fakat (O), dilediğini (hikmetine binâen kendi lütfundan) rahmetine koyar. Zâlimlere gelince, onlar için ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.
    9-Yoksa (kendilerine) O’ndan başka dostlar mı edindiler? İşte asıl dost, ancak Allah’tır ve ölüleri O diriltir. Çünki O, herşeye hakkıyla gücü yetendir.
     
  12. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]İşte bu sıfatların sâhibi olan Allah, benim Rabbimdir[/h]


    [​IMG][​IMG]
    01.01.2015 01:45

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 10-11-12. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    10-Ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey ki, artık onun hükmü Allah’a âittir. (Onlara de ki:) “İşte bu (sıfatların sâhibi olan) Allah, benim Rabbimdir. (Ben) ancak O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yönelirim.”
    11-(O,) gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendi cinsinizden eşler, sağmal hayvanlardan da (kendilerine) eşler kılmıştır. Sizi bu sûretle çoğaltıyor. O’nun misli gibi hiçbir şey yoktur. (*) Ve O, Semî‘ (herşeyi işiten)dir, Basîr (hakkıyla gören)dir.
    12-Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şübhesiz ki O, herşeyi hakkıyla bilendir.
    (*) “Kur’ân-ı Azîmüşşân’da fermân ettiği gibi: لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَئٌ* dür. [O’nun misli gibi hiçbir şey yoktur!] Yani ne Zâtında, ne sıfâtında, ne ef‘âlinde (fiillerinde) nazîri (dengi) yoktur, misli olmaz, şebîhi (benzeri) yoktur, şerîki (ortağı) olmaz! Evet, bütün kâinâtı bütün şuûnâtıyla (hâlleriyle) ve keyfiyâtıyla (sıfatlarıyla) kabza-i rubûbiyetinde (terbiye ve idâresi altında) tutup, bir hâne ve bir saray hükmünde kemâl-i intizâm (mükemmel bir düzen) ile tedbir ve idâre ve terbiye eden bir Zât-ı Akdes’e (en mukaddes Zât olan Allah’a), misil ve mesîl (benzer) ve şebîh ve şerîk olmaz, muhâldir (imkânsızdır). Evet bir Zât ki, O’na yıldızların îcâdı (yaratılması) zerreler kadar kolay gele! Ve en büyük şey en küçük şey gibi kudretine musahhar ola (boyun eğe)! Ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni‘ olmaya! (...) Ve herşey O’ndan nihâyet derecede uzak olduğu hâlde, O ise herşeye nihâyet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-ı zü’l-Celâl’in (celâl ve hayat sâhibi ve herşeyin varlığı ve devâmı onun ile olan Allah’ın) elbette hiçbir cihetle misli, nazîri, şerîki, vezîri, zıddı, niddi (benzeri) olmaz ve olması muhâldir. Yalnız mesel ve temsîl sûretinde şuûnât-ı kudsiyesine (Zâtına lâyık pâk hâllerine) bakılabilir.”
    (Lem‘alar, 30. Lem‘a, 401-402)
     
  13. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]İşte bunun için durma dîne davet et! [/h]


    [​IMG][​IMG]
    03.01.2015 02:13

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 14-15. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    14-(Ehl-i kitab) ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarında haddi aşmaktan (ve hasedden) dolayı ayrılığa düştüler. Hâlbuki Rabbinden belirli bir vakte kadar (azâbın te’hîrine dâir) önceden (söylenmiş) bir söz olmasaydı, elbette aralarında hüküm verilmiş olurdu. Doğrusu kendilerinden sonra kitâba vâris kılınanlar da, ondan, (kendilerine) kuşku veren ciddî bir şübhe içindedirler.
    15-İşte bunun için, durma (dîne) da‘vet et! Ve emrolunduğun gibi, dosdoğru ol! (*) Onların (nefsânî) heveslerine sakın uyma! Ve de ki: “(Ben) Allah’ın indirdiği her kitâba inandım. Ve aranızda adâlet etmekle emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda bir hüccet (tartışılacak bir şey) yoktur. Allah bizi bir araya toplayacaktır. Ve (sonunda) dönüş ancak O’nadır!”
    (*)“Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hılkaten (yaratılışça) en mu‘tedil (orta hâlli) bir vaziyette ve en mükemmel bir sûrette halk edildiğinden (yaratıldığından), harekât (hareketleri) ve sekenâtı (sessiz kaldığı hâlleri), i‘tidâl (ölçü) ve istikāmet (doğruluk) üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyesi (tertemiz hayat târihçesi), kat‘î bir sûrette gösterir ki, her hareketinde istikāmet ve i‘tidâl üzere gitmiş, ifrat ve tefritten (aşırı ileri gitmek ve aşırı geri kalmaktan) ictinâb etmiştir (kaçınmıştır). Evet, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm: فاَسْتَقِمْ كَماَ اُمِرْتَ [Emrolunduğun gibi, dosdoğru ol!] emrini tamâmıyla imtisâl ettiği (yerine getirdiği) için, bütün ef‘âl ve akvâl (sözler) ve ahvâlinde (hâllerinde) istikāmet, kat‘î bir sûrette görünüyor.”
    (Lem‘alar, 11. Lem‘a, 61-62)
     
  14. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]Hem ne bilirsin, belki de kıyâmet yakındır![/h]


    [​IMG][​IMG]
    04.01.2015 02:08

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 16-18. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    16-(İslâm’ı kabûl ederek) ona icâbet edildikten sonra, Allah(’ın dîni) hakkında (hâlâ) tartışanların delilleri ise, Rableri katında boştur; hem onların üzerine bir gazab ve onlar için (pek) şiddetli bir azab vardır.
    17-Allah, kitâbı ve mîzânı (adâleti) hak ile indirendir. Hem ne bilirsin, belki de kıyâmet yakındır!
    18-Ona inanmayanlar, onu acele isterler! Îman edenler ise, ondan korkan kimselerdir ve (onlar) gerçekten onun hak olduğunu bilirler. Dikkat edin! Kıyâmet hakkında tartışanlar, elbette (haktan) uzak bir dalâlet içindedirler.
     
  15. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]Kim âhiret kazancını isterse ziyâdelik veririz[/h]


    [​IMG][​IMG]
    05.01.2015 01:52

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 19-22. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    19-Allah, kullarına çok lütufkârdır. Dilediğini (dilediği şekilde) rızıklandırır. (*) Çünki O, Kavî (pek kuvvetli)dir, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir.
    20-Kim âhiret ekinini (kazancını) isterse, ona o ekininde (kazancında) ziyâdelik veririz (artırırız). Kim de (sâdece) dünya ekinini (kazancını) isterse, ona (da) ondan veririz; ama (bu takdirde) onun âhirette, hiçbir nasîbi olmaz.(**)
    21-Yoksa onların, dinden Allah’ın kendisine izin vermediği şeyleri, kendilerine meşrû‘ kılan ortakları mı var? Hâlbuki (haklarında âhirette hüküm verileceğine dâir önceden söylenmiş) ayırma sözü olmasaydı, aralarında elbette hüküm verilmiş (işleri çoktan bitirilmiş) olurdu. İşte şübhesiz o zâlimler yok mu, onlar için, (pek) elemli bir azab vardır.
    22-Kazandıkları (günahları)ndan dolayı (kıyâmet gününde) o zâlimleri çok korkan kimseler olarak görürsün; hâlbuki o (yaptıklarının vebâli), başlarına gelecek olan (bir netîce)dir. Îmân edip sâlih ameller işleyenler ise, Cennetlerin bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında, ne isterlerse vardır. İşte o (va‘d olundukları pek) büyük lütuf, budur!
    (*) “Ey insan! Sen kendine mâlik (sâhib) değilsin. Sen, kudreti nihâyetsiz bir Kadîr, rahmeti hadsiz bir Rahîm-i Zât-ı zü’l-Celâl’in memlûküsün (kölesisin). Öyle ise, sen kendi hayâtını kendine yükleyip zahmet çekme; çünki hayâtı veren O’dur, idâre eden de O’dur. Hem dünya sâhibsiz değil ki, sen kendi kafana dünya yükünü yükleterek ehvâlini (korkulu hâllerini) düşünüp merâk etme; çünki onun sâhibi Hakîm’dir (her işi hikmetlidir), Alîm’dir (sonsuz ilim sâhibidir). Sen de misâfirsin; fuzûlî olarak karışma, karıştırma. (...)
    Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ tâun (vebâ) ve tûfan ve kaht (kıtlık) ve zelzeleye kadar bütün eşyânın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirler. O Hakîmdir, abes (faydasız) iş yapmaz. Rahîmdir, rahîmiyeti (merhameti) çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi‘ lütuf var.” (Sözler, 32. Söz, 299)

    (**) “Dünya mâdem fânîdir! Hem mâdem ömür kısadır! Hem mâdem gāyet lüzumlu vazîfeler çoktur! Hem mâdem hayât-ı ebediye burada kazanılacaktır! Hem mâdem dünya sâhibsiz değil! Hem mâdem şu misâfirhâne-i dünyanın gāyet Hakîm, Kerîm (ikrâm edici) bir Müdebbiri (idârecisi) var. Hem mâdem ne iyilik ne fenâlık, cezâsız (karşılıksız) kalmayacaktır. (...) Hem mâdem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır (tercîh edilir). Hem mâdem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır.
    Elbette en bahtiyâr odur ki, dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya fedâ etmesin, hayât-ı ebediyesini hayât-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni (lüzumsuz) şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misâfir telakkī edip (kabûl edip) misâfirhâne sâhibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açsın; saâdet-i ebediyeye (Cennete) girsin!”

    (Mektûbât, 16. Mektûb)
     
  16. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]Her hareketli mahlûkun yaratılışı O’nun delillerindendir[/h]


    [​IMG][​IMG]
    07.01.2015 01:44

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 27-29. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    27-Bununla berâber Allah, kullarına (herbirine) rızkı bol bol verse idi, elbette yeryüzünde azgınlık ederlerdi; fakat (O, rızkı dilediğine) dilediği mikdarda indirir. Şüphesiz ki O, kullarından hakkıyla haberdâr olandır, (onları) hakkıyla görendir.
    28-Ve O, (insanlar) ümidlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini yayandır. Çünki O, Velî (hakiki dost ve yardımcı olan)dır, Hamîd (hamd edilmeye çok lâyık)tır.
    29-Göklerin ve yerin ve onlarda yaydığı her hareketli mahlûkun yaratılışı O’nun delillerindendir. Ve O, dilediği zaman onları (mahşerde) bir araya getirmeye hakkıyla gücü yetendir.
     
  17. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]Onların işleri ise aralarında istişâre iledir[/h]


    [​IMG][​IMG]
    10.01.2015 02:48

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 37-42. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    37-Hem onlar ki, günahın büyüklerinden ve fuhşiyâttan kaçınırlar; onlar öfkelendikleri zaman da (kusurları) bağışlarlar.
    38-Ve onlar ki, Rablerin(in da‘vetin)e icâbet ederler ve namazı hakkıyla edâ ederler. Onların işleri ise, aralarında şûrâdır (istişâre iledir).(*) Ve (onlar) kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf ederler.
    39-Ve kendilerine zulüm vâki‘ olduğu zaman, onlar yardımlaş(arak intikamlarını al)an kimselerdir.
    40-Bir kötülüğün cezâsı ise, onun misli olan bir kötülüktür. Artık kim affeder ve ıslâh eder (arayı düzeltir)se, işte onun mükâfâtı Allah’a âiddir. Muhakkak ki O, zâlimleri sevmez.
    41-Kim de gerçekten zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, işte onlar var ya, kendileri aleyhine (kendilerinin suçlanabileceği) hiçbir yol yoktur.
    42-O yol ancak, insanlara zulmedenlerin ve yeryüzünde haksız yere azgınlık edenlerin aleyhine vardır. İşte onlar yok mu, onlar için (pek) elemli bir azab vardır!
    (*) (1)“Müslümanların hayât-ı ictimâiye-i İslâmiyedeki (İslâmî cem‘iyet hayâtındaki) saâdetlerinin anahtarı meşveret-i şer‘iyedir (İslâmî ölçüler dâhilindeki fikir alış-verişidir). وَاَمْرُهُمْ شُورٰي بَيْنَهُمْ [Onların işleri ise, aralarında şûrâdır (istişâre iledir)] (meâlindeki) âyet-i kerîmesi şûrâyı (fikir alış-verişini) esas olarak emrediyor. Evet, nasıl ki nev‘-i beşerdeki (insanlardaki) telâhuk-ı efkâr (fikirlerin birbiri üzerine eklenmesi) ünvânı altında asırlar ve zamanların -târih vâsıtasıyla- birbirisiyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkıyâtı (insanlığın ilerlemesi) ve fünûnunun (fenlerinin) esâsı olduğu gibi, en büyük kıt‘a olan Asya’nın en geri kalmasında bir sebebi, o şûrâ-yı hakīkıyeyi yapmamasıdır. Asya kıt‘asının ve istikbâlinin keşşâfı (keşfedicisi) ve miftâhı (anahtarı) şûrâdır. Yani nasıl ferdler, birbiriyle meşveret eder. Tâifeler, kıt‘alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslâm’ın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdadların (baskıların) kayıdlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak meşveret-i şer‘iye ile şehâmet (kahramanlık) ve şefkat-i îmâniyeden tevellüd eden (doğan) hürriyet-i şer‘iyedir (meşrû‘ hürriyettir) ki; o hürriyet-i şer‘iye, âdâb-ı şer‘iye (İslâmî ahlâk ölçüleri) ile süslenip, garb medeniyet-i sefîhânesindeki (batının ahlâksız medeniyetindeki) seyyiâtı (günahları) atmaktır.”
    (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 422)
     
  18. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]Şüphesiz sana düşen ancak tebliğdir![/h]


    [​IMG][​IMG]
    12.01.2015 01:46

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Şûrâ Suresi 45-48. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    45-Yine onları görürsün ki, zilletten boyunlarını bükmüş kimseler olarak göz ucu ile (ateşe) bakarlarken, ona arz olunurlar. Îmân edenler ise der ki: “Asıl hüsrâna uğrayanlar, kıyâmet günü hem kendilerini, hem de âilelerini (işte böyle) hüsrâna uğratanlardır!” Dikkat edin! Şübhesiz ki zâlimler, devamlı bir azab içindedirler.
    46-Hem onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Çünki Allah, kimi (isyânındaki inadından dolayı) dalâlete atarsa, artık onun (kurtulması) için bir yol yoktur.
    47-Allah tarafından (tehdîd olunduğunuz ve başkalarınca) kendisi için geri çevrilme (imkânı) olmayan bir gün gelmezden önce, Rabbiniz(in da‘vetin)e icâbet edin! O gün ne size sığınacak bir yer, ne de sizin için (günahlarınızı) inkâr etme(ye bir çâre) vardır!
    48-Buna rağmen yüz çevirirlerse, artık (biz) seni onlara muhâfız olarak göndermedik. Şüphesiz sana düşen ancak tebliğdir! Bununla berâber doğrusu biz, insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla sevinir. Fakat ellerinin takdîm ettiği (işlediği günahlar) yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, o takdirde gerçekten insan çok nankör bir kimse olur.
     
  19. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]Sağırlara sen mi işittireceksin?[/h]


    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Zuhruf Suresi 40-42. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    40-(Habîbim, yâ Muhammed!) O halde (îman hakikatlerini duymak istemeyen) o sağırlara sen mi işittireceksin, yâhut (görmek istemeyen) o körleri ve apaçık bir dalâlet içinde bulunanları (sen mi) hidâyete erdireceksin?
    41-Şimdi (onlara azâb etmeden) seni (alıp) götürsek (vefât ettirsek bile), hiç şübhesiz biz onlardan intikam alıcılarız.
    42-Yâhut onlara va‘d ettiğimiz (azâb)ı sana (hayâtında) gösteririz; çünki şübhesiz biz, onların üzerine muktedir olanlarız.
     
  20. muhbalci
    Offline

    muhbalci
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    6 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    907
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    İZMİR/Gaziemir
    [h=1]Ne zaman ki bizi gazaplandırdılar intikam alıverdik[/h]


    [​IMG][​IMG]
    26.01.2015 01:47

    [​IMG]
    Ayet meali...
    Bismillahirrahmanirrahim
    Cenab-ı Hak (c.c), Zuhruf Suresi 51-56. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
    51-Fir‘avun ise, kavmi içinde seslenip dedi ki: “Ey kavmim! Mısır mülkü (hükümdarlığı) ve altımdan akıp giden bu nehirler, benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?”
    52-“Yoksa ben, kendisi değersiz ve nerede ise söz anlatamayacak durumda bulunan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?” (*)
    53-“O hâlde (doğru söylüyorsa) üzerine altın bilezikler atılmalı veya berâberinde peş peşe dizilen kimseler hâlinde melekler gelmeli değil miydi?”
    54-(Fir‘avun) böylece kavmini hafife aldı (küçümsedi); buna rağmen ona itâat ettiler. Gerçekten onlar bir fâsıklar topluluğu idiler.
    55-Artık ne zaman ki bizi gazaplandırdılar, onlardan intikam alıverdik, bu yüzden onları hep birlikte suda boğduk. (**)
    56-Böylece onları, sonrakiler için (ders alınacak) bir geçmiş ve bir misâl kıldık.
    (*) Fir‘avun’un burada kasdettiği şey, daha önce Mûsâ (as)’ın dilinde bulunan tutukluktur. (İbn-i Kesîr, c. 3, 292)
    (**) “Sırât-ı müstakīm ehli olan (dosdoğru bir yolda giden) peygamberlere binler vâkıâtta (vak‘alarda) istimdadlarına (yardım taleblerine) hârika bir tarzda gaybî imdad gelmesi ve o peygamberlerin istedikleri aynen verilmesi ve düşmanları olan münkirlere (inkâr edenlere) yüzer hâdisâtta (hâdiselerde) aynı zamanda gazab gelmesi ve semâvî musîbet başlarına inmesi kat‘î, şeksiz (şübhesiz) gösterir ki; bu kâinâtın ve içindeki nev‘-i beşerin (insan nev‘inin) Hakîm ve Âdil (hikmet ve adâlet sâhibi) ve Muhsin ve Kerîm (ihsân ve cömertlik sâhibi) ve Azîz ve Kahhâr (izzetli ve gerektiğinde düşmanları kahredici) bir Mutasarrıfı (idârecisi) ve bir Rabbi var ki, Nûh (as) ve İbrâhîm (as) ve Mûsâ (as) ve Hûd (as) ve Sâlih (as) gibi çok nebîlere (peygamberlere) pek hârika bir sûrette târihî ve geniş hâdiselerle muzafferiyet (zafer) ve necâtları (kurtuluşları) vermiş ve Semûd ve Âd ve Fir‘avun kavimleri gibi çok zâlimlere ve münkirlere dahi, peygamberlerine isyanlarına mukābil (karşılık) dünyada dahi bir cezâ olarak, başlarına dehşetli semâvî musîbetler indirmiş.” (Şuâ‘lar, 15. Şuâ‘, 579)
     

Sayfayı Paylaş