Tiyatro Yönetmenlerinin Doğuşu

Konu, 'Tiyatro' kısmında LeyL tarafından paylaşıldı.

  1. LeyL
    Offline

    LeyL
    Yetkili
    Emekli Admin

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    3.089
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Şehir:
    İstanbul-Mersin
    Kavram olarak yönetmen, Antik Yunan tiyatrosundan 19. yy’ a değin zaman zaman kendini hissettirmiştir. Tiyatro tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen Antik Yunan tiyatrosundan önce, tiyatronun kaynağına inildiğinde ilkel toplulukların av törenlerinde, çeşitli dini gösterilerinde görülen büyücü de, tiyatro yönetmeninin en ilkel biçimi olarak kabul edilebilir. Antik Yunan tiyatrosunda koroyu eğiten ve çalıştıran “Choregeus”, bugünkü yönetmen kavramına en yakın kişidir. Onun işi yalnızca dans tekniğini öğretmek ve kareografiyi düzenlemek değil aynı zamanda çalışılan manzum metnin yorumunu yapmak, bu yorumu durumlara, hareketlere ve tartıma çevirmektir.
    Ritüellerde gördüğümüz dinsel av ayinlerinde büyücünün olay akışını yönlendirmesi; Antik Yunan tragedyalarında “Thespis”in• Atina’lı şairlerin yazdığı şiirlere müzik eşliğinde sözlü okuyucuyu katarak koro ile birleştirmesi; Aiskhylos’un oyuna ikinci oyuncuyu katarak bir sözlü çatışma ortamı yaratması tiyatronun kökenindeki ilk yönetmenlik denemeleri olarak kabul edilebilir.
    Yunan tragedyalarında yazar aynı zamanda oyunu yöneten kişiydi. Ancak komedyalarda yazar oyunu yönetme görevini bir başkasına verebiliyordu. Antik Roma tiyatrosunda ise oyuncu yönetmenler ön plandaydı.
    Hint tiyatrosunda oyuncuları hareket kalıplarına göre yönlendiren, eğiten, oyun düzenini sağlayan “usta”lar vardı.

    M.S. 500-900 yılları arasında batı Avrupa kiliselerinde yapılan “mass” ve “saatler” ayinleri oyun şeklinde gerçekleşir bunları da rahipler yönetirdi.
    Ortaçağ sonu Avrupa tiyatrosunda, çoğu dinsel içerikli, esnaf ve meslek locaları tarafından sponsore edilen ortalama 300 oyuncunun rol aldığı yapımlar düzenlenirdi. Bu yapımların başına atanan yöneticiler oyunun sahnelenmesinden yapımcılığına kadar her şeyi üstlenirlerdi. 14. yy. sonu ile 15. yy’ın başlarında Kuzey İngiltere’de yaşamış bu tür yönetmenlerden biri olan Jean Bouchet yönetmenin görevlerini şöyle açıklar: “yönetmen, sahnenin kurulmasını gözetmeli, dekoru ve makinelerin yerlerini seçmeli, dekoru yapı boyamak ve seyirci koltuklarını boyamak için adam tutmalı, alınan tüm sahne donanımını elden geçirmeli; rolleri dağıtmalı ve provalar yapmalı, oyuncuların disiplin ve kurallara uymayanlarına ceza vermeli, bazı rolleri kendi oynayabilmeli, girişte para toplayabilmek için adam tutmalı; oyunun başında seyircileri karşılamalı ve arada geçmiş olayları özetleyip gelecek bölümlerdeki olası mucizeler üzerinde vaatlerde bulunmalıdır.

    İngiltere’de Elizabeth Dönemi olarak bilinen dönem tiyatrosunda, başta Shakespeare ve Ben Jonson olmak üzere yazarların sahneleme üzerinde kayıtsız ve baskıcı bir hakimiyeti olduğu görülür.
    Aynı dönemlerde, 1640 yılında Jules De La Mesnardiere, Antik dönem tragedyalarında ki koro yöneticisinin işlevini görecek, yalnızca tiyatronun yapısını ve düzenlemesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda oyunu kavrayacak, oyuncuları yönlendirecek, anlatımı düzenleyecek birinin gerektiğini ortaya atar. Sonraki yüzyılda Sebastian Mercier aracı bir gücün aracı bir gücün devreye girmesinden söz eder. Bu güç ne oyuncunun ne de yazarın çıkarlarına sahiptir.

    19. yy. Fransa’sında rastlantısal öğenin ve mekanın tüm etkiyi taşıdığı melodramlar beraberinde bunları kurgulayacak bir yönetmenin gerekliliğini de hissettirdi. Fransız oyun yazarı “Pixerecourt” oyunlarındaki tüm öğeleri dikkatli bir şekilde koordine edecek tek ve mutlak bir yetkiliyi işaret etti. Bundan yola çıkarak yönetmenlik kavramını geliştiren Victor Hugo, oyuncuları sahnedeki pozisyonları ve oyunun genel kompozisyonunu ile de ilgilenmeye başladı.
    Aynı yy.’da Richard Wagner, hedeflediği “usta işi sanat yapıtının” gerçekleşmesinin müzik ve dramın birleşmesiyle mümkün olabileceğini ve bunu için de yazar-bestecinin yapımın her unsurunu denetlemesi gerektiğini belirtirken, güçlü bir yönetmene duyulan gereksinimin işaretlerini veriyordu. Bugünkü anlamıyla sahneleme kavramının oluşumuysa 1820 yılına rastlar.

    YÖNETMENLİK KAVRAMINA YÖN VERENLER

    1.SAXE MEININGEN DÜKÜ 2. GEORG (1826-1914)

    1874 Mayıs ayında, bir Alman tiyatro topluluğunu köşküne çağırarak sahneye koyuculuk çalışmalarına başlamıştır. Almanya ve Avrupa’ da düzenlediği turnelerle yeni tiyatro anlayışıyla birçok tiyatro adamını etkilemiş ve yönetmenlik kavramının Avrupa’ da kendini kabul ettirmesini sağlamıştır.
    Tiyatro tarihindeki ilk yönetmen olarak kabul edilen Georg oyunun tüm teknik ve kareografik çalışmalarını kendisi yaptı. Dekorda çoğunlukla boyalı bez panolardan oluşan simetrik yapıyı yıkmış asimetrik bir yapı getirmiştir. Dekor parçalarının ve aksesuarlarında somut olarak sahnede varolmalarını savunmuştur. Sahne üzerinde matematik bir estetik sağlamıştır. Georg’ a göre kostüm de en az dekor kadar gerçekçi olmalıdır. Kostümün en ince ayrıntısına kadar özgün olmasıyla yetinilmemeli, aynı zamanda giyen kişi kostümü taşıyabilmelidir.
    Tiyatroda oyunculuktan çok sahne üzerindeki uyum ve düzeni geliştirmeye çalışmıştır. Yıldız oyunculuktan çok takım oyunculuğunu benimsemiştir. Ona göre her oyuncu her rolü oynayabilmelidir. Yıldız oyuncu yerini yönetmenlere bırakmıştır. Klasik oyunculuğun aksine sahnede eşyaya dokunmayı, eşyayla oynamayı getirmiştir.
    Dükün oyuncusu ve aynı zamanda öğrencisi Cheronegk’ i Moskova’ da yönetmenlik yaptığı bir oyun sırasında izleyen Stanislavski onun provadaki despotluğundan çok etkilenir ve onun gibi bir yönetmen olmayı hedefler.
    Provalarda gereksizlikleri kesin olan noktalar üzerinde çok zaman harcamıştır. Oyuncular uzun okumalarla sahnenin atmosferi, özel olayın anlatımı ve küçük sözcüklerin anlamları üzerinde durmuşlardır.
    Dük bir oyunun dramatik eyleminin kesintisiz hareketlerden oluşan organik, karmaşık ama aynı zamanda birleşik bir bütün olduğunu savunmuştur. Ona göre tiyatronun en temel ilkesi harekettir. Sahnede yaşamın sahnenin ötesinde de sürdüğü duygusu verilmelidir. Bu da doğal bir çevrenin yaratılmasıyla sağlanır. Bu ortam oyuncuyu da ister istemez doğal oynamaya zorlayacaktır. Sahnede seyirci yokmuşçasına davranılmalıdır. Oyuncu gerektiğinde seyirciye sırtını dönebilmelidir.
    Saxe Meiningen Dükü 2. Georg Antoine ve Stanislavski’ yi büyük oranda etkilemiştir.

    2.ANDRE ANTOINE (1858-1943)

    Fransa’ da yönetmenlik, Antoine’ nin 1887’ de kurduğu Theatre Libre ile başlamıştır. Antoine özellikle Saxe Meiningen Dükü’nün yönetmenlik kuramlarından etkilenmiştir. Onun tiyatroya kazandırdığı yenilikleri daha da ileri götürmüştür. Ona göre gerçek olanın sahnede yeniden oluşturulması gerekir. Sahne düzenlemeleri çekici olmaktan çok çevreyle insan arasındaki etkileşimi açığa çıkaracak ortamları yaratmalıdır.
    Sahneye koyucunun, oyun yazarının savunucusu olması gerektiği fikrini ortaya attı. Oyunlarında yazara bağlı kaldı.
    Antoine’ e de göre hareket oyuncunun en güçlü anlatım aracıdır. Özellikle Dük’ ün seyirciye sırtını dönerek de bir oyuncunun oynayabileceği savını görünce önce çok şaşırmış sonra bundan etkilenmiştir. Sahne ile seyirci arasına dördüncü duvarı koyma fikrini bu savdan yola çıkarak ortaya atmıştır.

    Dekorun asal işlevi, yaşamdan bir kesit izleme duygusunu vermelidir. Sahnede gösterilen mekan gerçeğe uygun olmalıdır. Boş sahnenin oyuncuyu birtakım kalıplaşmış hareketlere ittiğini düşünerek oyuna hazırlamaya dekordan başladı. Oyunun sahne düzenini iki evreye ayırdı.

    - Aksiyon ve oyuncuya uygun dekor, kostüm
    - Dialog düzeninin yorumu ve gelişimi
    Oyunuyla seyirci arasındaki ilişkinin (oyun esnasında) kopması gerektiğini savundu. Böylelikle oyuncunun seyircinin hakimiyetinden kurtarılabileceğini vurguladı.
    Antoine’ e göre oyuncu rolünün içindedir, rolünü yaşar. Bu ilke sonradan Stanislavski’ nin oyunculuk yöntemini kuracaktır.
    Sahnede gerçek ve üç boyutlu eşyalar kullandı. Kostümde gözetilen nokta oyuncuların giydiklerinin yerleşik görsel imgeleri oluşturmaktan çok, karakterleri ve onların oyun içindeki durumlarını vurgular nitelikte olmalıdır. Işıkta salonun bütünüyle karartılmasının yanı sıra sahnede ışık gölge oyunları yapılmaya başlanmıştır.

    Antoine sahnelenmemiş ve yeni oyunları ; Yeni, genç ve yerli yazarları sahne üstüne taşımaya önem vermiştir.
    20.yy’ ın başında tüm yıla etkisini yayan Andre Antoine çağdaş tiyatroyu yakalamaya çalışan Türkiye’ de Darülbedai’ yi kurma girişimleri çerçevesinde Türkiye’ye de çağrılmıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşının çıkmasıyla geri dönmek zorunda kalmıştır. Antoine, epik ve absürd tiyatro dışında günümüz tiyatro anlayışına da kaynaklık eder.

    3.OTTO BRAHM (1856-1912)

    Antoine’ nin Theatre Libre’ si çok geçmeden tüm Avrupa’ da etkisini gösterdi. Onun etkisi altında 1889 yılında Otto Brahm Almanya’ da Freie Bühne’ yi kurdu. Saxe Meiningen Dükü’ nün sahnedeki estetik ve Antoine’ nin gerçeklik savunularını birleştirerek kendi tiyatral anlayışını yarattı. İşlevini yitirmiş eski tiyatro anlayışının Alman sahnesinden çekilmesine öncülük etti.
    Tiyatro tarihinde daha çok sahneleme anlayışını Antoine’ den Stanislavski’ ye doğru geliştiren kişi olarak tanınan Brahm sahnenin kullanılması, koro düzeni ve oyunculuk bakımından tiyatroya birçok yenilik getirmiştir.
    O da oyunlarında gerçekliğe sıkı sıkıya bağlı kalmaktan yana olmuştur. Brahm Saxe Meiningen Dükü gibi takım oyunculuğuna inanmış ancak ortak oyun adı altında oyuncunun kişiliğinin kısıtlanmasına hatta bastırılmasına karşı çıkmıştır. Ona göre bir rolün yaratılmasında oyuncunun kişiliği büyük önem taşır. Takım oyunculuğu oyuncunun yaratıcı kişiliğini ezmeden, ondan yararlanarak çıkarılmalıdır.
    Brahm tiyatroya Reinhardt gibi birçok ünlü yönetmeni kazandırmıştır.

    4. KONSTANTİN STANİSLAVSKİ

    Tiyatroyu halk üstünde güçlü bir etkisi olan ve sanatçıya büyük sorumluluk yükleyen toplumsal bir sanat olarak değerlendiren Stanislavski tam anlamıyla ilk Rus yönetmenidir. Saxe Meiningen Dükü’nün yönetmenlik alanındaki yaratımlarından etkilenmiştir. Yaptığı çalışmalarda takım oyunculuğu ve disiplini, sahnede yaratılan yanılsama, etmenlerin kullanımı, gerçeğe uygunluk, ayrıntıların önemi gibi ilkeleri benimseyerek zamanla geliştirdiği sahneleme ve oyunculuk anlayışıyla tiyatroya yeni boyutlar kazandırmıştır.

    1898 yılında Moskova Sanat Tiyatrosunu kurmuştur. Sahnenin yaşam alanı olduğunu savunmuştur.

    5. DAVID BELASCO (1853-1931)

    Amerikan tiyatrosundaki ilk sahneye koyucudur. Sahne üzerinde fotografik bir gerçekçiliğe önem vermiştir. Daha çok seyircinin beğenisini toplayarak ticari verimliliği arttırmayı hedeflemiştir. Dekoru ve ışığı önceden hazırlayarak provaları da bu şekilde almıştır. Bugünkü ticari Brodway tiyatrosunun esin kaynaklarından biridir.

    6. ADOLPHE APPİA (1862-1928)

    Kuramsal çalışmalarıyla 20.yy tiyatrosundan yeni bir gerçekçilikle yaratıcılık dönemini açan Appia sahne anlayışını ve yönetmenin işlevini belirleyenlerden biridir. Wagner’ in “İnsanların Sanat Anlayışını Geliştirmek” isteğini benimsedi. Ona göre sahneleme olgusu bütün sanatların birleşiminden doğar. Ama bu çeşitli sanatsal ifade araçlarının arasında hiyerarşik bir ilişki bulunur. Sahneye koyma bu hiyerarşik ilişkiyi düzenler. Hiyerarşinin başında gelen kişi oyuncudur. Tiyatronun öğeleri organik bir birlik içinde aynı amaca yönelik olmaktan çok birbirleri içinde eriyerek bir bütün yaratmalıdırlar. Yönetmen bu öğeleri birleştirerek sahne düzenlemesini gerçekleştirebilecek tek güçtür.

    Adolphe Appia’ nın yönetmenlik çalışmaları tiyatroda ışık kullanımını da geliştirmiştir. Appia’ ya göre ışık görüntünün ardında gizlenen derin niteliği müzikle birlikte verebilir. Hatta yalnızca ışık ve müzikle birlikte tüm istenilenler anlatılabilir. Her ikisi de oyunda etken ve devingen olmalı oyuncuyu tamamlamalıdır.
    Dekorda resimli panolardansa boyutlu küpler, üçgenler, dikdörtgenlerle çalışmayı tercih etti.

    7. EDWARD GORDON CRAIG (1872)

    Appia gibi Wagner’ in izinden giderek sahne üzerinde ışığın ve müziğin yarattığı ritme önem verdi. Çağdaş tiyatro estetiğinin kuramcılarından olan Craig Appia gibi, role ruhbilimsel yaklaşımla gerçekçi dekor anlayışına karşı gelmiş, yönetmeni ise geleceğin tiyatrosunun asal oyuncusu olarak görmüştür. Oyunun sahnelenmesinden yalnızca yönetmen sorumludur. Yönetmene pek çok yetki ve sorumluluk veren Craig’ e göre anlamı en güzel en uyumlu dile getirme yolunda yönetmen yalnızca oyuncuları, dekoru, kostümü buyruğu altına almakla kalmamalı, yazarın da yerini almalıdır. Bu durum ilerleyen yıllarda daha da yumuşamış, oyunun yorumuyla ilgili sonsöz yine yönetmen de kalmak üzere öteki yaratıcılarla daha çok ortaklık kurarak günümüze kadar uzamıştır.
    Gordon Craig oyunlarında simgeler kullanmaya önem vermiştir. Tiyatroda stilizasyonun önünü açan kişi olarak bilinir.

    YENİLENEN SAHNELEME ANLAYIŞI

    Günümüz tiyatro düşüncesini belirleyen sahneleme anlayışında oyunla metin birbirini sürekli etkileyen ve birlikte varolabilen, birbirlerini doğuran iki asal öğedir.
    Oyunda söz öğesi ile birlikte görüntünün de ayrı bir önem kazanması ve dekor, ışık, oyuncu, söz, müzik gibi tiyatro sanatını oluşturan tüm öğelerin uyum içinde devindiği bir sahne düzeni beklentisi tiyatroda yönetmenin yerini iyice sağlamlaştırmış, onun giderek sahnenin tek adamı, tek yetkilisi olmasına yol açmıştır.
    Tiyatroda dekor kavramının değişmesiyle birlikte sahnede kullanılan teknik donanımda çeşitlenerek zenginleşmiştir. Zeminde ve fonda bulunan panolardansa tavanda gökyüzünü belirleyen ve belirli bir perspektif doğruya göre belirlenmiş durağan bir kullanımı olan eski dekor anlayışı bir yana bırakılmış; giderek daha hareketli, daha çeşitli bağdaşımlar elde edilebilen düzenlemelere gidilmiştir. Perspektif etmenleri çoğaltılmış üç boyutluluk kullanılmıştır. Sahne eskisi gibi tek biçimde ve değişmez değildir. Sahneleme isteğine göre değişiklik gösterir.
    1789’ da elektrik bulunur bulunmaz 1880’ de tiyatroda kullanılmaya başlanmıştır. Gelişen zamanla sahnede ışık sadece aydınlatmak için değil atmosfer yaratmak, uzamı ya da hareket alanını belirtme ya da bir yorum aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
    Tiyatroda yönetmenliğin gelişimini sağlayan önemli etkenlerden biri de repertuar anlayışının genişlemesi ve çeşitlenmesidir. Eskiden klasik oyunlar sahnelendikleri zamana göre uyarlanırken artık kendi özgün dönemleri içinde gösterilmeye başlanır.
    Modern tiyatronun ilk evresinde yönetmen, sahnede egemenliği olan tek güç; oyuncular ise birer kukla olarak görülmüştür. Ağırlık metinden sahne üzerine kaymıştır. Tiyatro Wagner’in temelini attığı Craig’in geliştirdiği “sahnenin tüm öğelerinin birbiri içine girerek bir bütüne hizmet etmesi” çizgisine gelmiştir. Bu işi gerçekleştirecek kişi ise yönetmendir.
    20. yy. tiyatrosu artık birçok sanatçının yanı sıra kimi bilim dallarıyla da etkileşim içine girmiş ve yapısında ilginç bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Sahne metnini oluşturan öğeler oyunu desteklemekle birlikte, onun içinde erimemekte, her biri kendi içinde bir bütün olarak varlıklarını sürdürebilmektedirler. “böylece, oyunculuk sanatının kardeşi olan bütün sanatlara davetiye çıkarılmaktadır; amaç, hepsinin içinde kendilerinden vazgeçecekleri ve yitip gidecekleri bir toplu sanat eseri oluşturmak değildir; öngörülen bu sanatların oyunculuk sanatıyla birlikte ortak görevi kendi yönlerinden desteklemeleridir; birbirleriyle ilişkileriyse birbirlerini yabancılaştırmalarından kaynaklanmaktadır.”• sözleriyle özetler Brecht bu gelişimi.
    Paris’te Antoine, Berlin’de Brahm, Moskova’da Stanislavski sahneleme yönteminde büyük gelişmeler sağlarken, İsviçre’de Appia, İngiltere’de Craig, plastiğiyle tekniği bakımından modern tiyatronun ilk taşlarını yerleştirdiler. Onları Reinhardt, Meyerhold, Vachtangov, Tayrov, Piscator, Brecht, Copeau, Hilpert, Jessner, Fehling, Guthreie ve Hopkins gibi tiyatroya hem düşünceleri hem de deneyleriyle yepyeni yönlere götürenler geldi ve günümüz tiyatro yönetmeninin anlayışını yarattılar.

    • Thespis hakkında hemen hiçbir şey bilinmemekle beraber Antik Yunan’da bir tragedya yazarı olduğu ve İ.Ö. 560 yıllarında temsiller verdiği sanılmaktadır.
     

Sayfayı Paylaş