Çanakkale Destanı

Konu, 'Türkiye Ve Türk Tarihi' kısmında Ertan AKTEPE tarafından paylaşıldı.

  1. Ertan AKTEPE
    Offline

    Ertan AKTEPE
    UyduTürk
    Administrator

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    4.293
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    Uyduturk Merkezi

    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !



    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !



    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !



    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !



    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !



    BİR ZIRHLILARINI BATIRDIK

    RUMİ 6 MART 1331/MİLADİ 19 MART 1915, S.1

    Karargâh-ı Umûmi’den dün vuku’ bulan tebligâtla gark edildiği bildirilen Fransızların “Bouvet” zırhlısı (resim altı)

    Birkaç gündür Çanakkale’ye karşı harekâtını ta’til ve tebdîl etmiş gibi görünen düşman donanmasının dün yeniden ve şiddetle ta’arruza başlaması oldukça gayr-ı muntazır bir vak’a gibi telakki olunabilir. Birkaç günkü sükût ve sükûnetin düşman donanmasının kat’i bir ric’ati sûretinde add edilmesi lazım gelmeyeceğini biliyorduk fakat yeniden esaslı muhâcemâtın da ancak yeni bir takım istihzârât ve tertîbâttan evvel vuku’a geleceğine ihtimal vermiyorduk. Galiba müşterek Fransız ve İngiliz zırhlıları, bir aylık ta’arruzlarından hâsıl olan ehemmiyetsiz netâyicin Balkanlarla sâir muhitlerde tevlîd eylediği sui te’sîrâtın sevk ve ilcâsıyla olmalı ki Boğazlara karşı yeniden şiddetli hücûma başladılar. Bu muhâcemâtın şimdilik hâsıl ettiği netice ise büyücek bir düşman gemisinin Çanakkale pişgâhında batmış olmasıdır. Bu gark-ı keyfiyeti Boğaz müdafa’ası hesabına şüphesiz büyük bir muvaffakiyettir. “Bouvet” zırhlısına gelince, bu gemi Fransız filosuna mensup oldukça eski bir zırhlı olmakla beraber yine hatırı sayılır sefâin-i harbiyeden add edilebilir. “Bouvet”nin ib’âd ve kuvvetini ber vech derc eyliyoruz:

    Sefînenin Cesâmeti 12,205) tona

    Eslihâsı:2 aded 30 buçuk santimlik (45) çap tulunda büyük top,2 aded (27) santimlik (45) çap tulunda keza büyük top,8 aded 14 santimlik (15) çap tulunda mütevessit top, 8 aded 10 santimlik ve (45) çap tulunda keza mütevessit top, (24) aded de (4) buçuk santimlik küçük top.

    Sür’ati:18 mil _ Fiyatı (1,200,000) İngiliz lirası,mürettebâtının miktarı,vakt-i hazırda (621) kişi, vakt-i seferde (1000) kişi.

    Bu (Bouvet),1896 senesinde deryaya tenzîl edilmiş olup (18) senelik hayata mâlik demektir.

    DÜŞMANLARIMIZIN İKİ BÜYÜK ZIRHLISINI DAHA BATIRDIK

    RUMİ 7 MART 1331 /MİLADİ 20 MART 1915, S.1

    İngilizin (Afrika) zırhlısı Fransızın (Bouvet) zırhlısı İngilizin (İrresistible) zırhlısı

    (16,600) tona (12,205) tona (15,250) tona

    Müşterek Fransız ve İngiliz donanmasına bir mezar olacak gibi görünen Çanakkale Boğazı’nın medhali ile, boğaz müdafi’lerinin kahramanlıkları sayesinde batırılan düşmanın üç büyük zırhlısı

    Düşmanın miktar ve ehemmiyet-i zâyi’âtı:

    İsim Tonilato Top miktarı(büyük,küçük) Zırh kuşakı Nüfus zâyi’âtı Sefâinin kıymeti

    Bouvet 12205 34 400 milimetre 230 1200000
    İrresistible 15250 39 229 milimetre 780 1000000

    Afrika 12200 44 229 milimetre 780 1500000

    Üç zırhlı 44055 114 2190 3800000
    İngiliz lirası

    Boğaz medhalinde batırılan üç büyük düşman zırhlısının evsâf-ı harbiyeleri hakkında ma’lûmâtı, ber vech bilâ derc eyledik. Evvelki gün gecenin yarısına kadar düşman sefâin-i harbiyesine karşı müessir bir ateş etmiş olan topçularımız ‘uhdelerine mevdu’ büyük ve mühim vazifeyi güzîde bir liyâkatle îfâ eylediklerini ispat ettikleri gibi Fransızların “Bouvet” zırhlısı ile beraber İngilizlerin de iki büyük zırhlısını batırmakla hiç bir zaman unutamayacağımız “Sultan Osman” ve “Reşadiye”mizin en muvâfık bir sûrette intikamını almış oldular. Gerçi intikam henüz tamamen alınmamıştır. Fakat İngilizlerin mu’âmele-i gâsıbânelerine nâdim olacakları gününde ...

    YİNE ÇANAKKALE’MİZE DÂİR

    RUMİ 8 MART 1331/MİLADİ 21 MART 1915, S.1

    Çanakkale’mizin manzara-i umûmiyesi ile boğaz medhalinin açıktan görünüşü (resim altı)

    Müdafa’a-i kahramânânesiyle tarihte yeni bir fasıla-i mebde teşkîl eyleyecek olan Kal’a-i Sultaniye Boğazı’nın medhalden (Gelibolu)ya kadar kuş bakışı umûmi haritası(resim altı)

    Düşmanlarımızın son def’a büyük bir şiddet ve savletle zorlamak teşebbüsünde bulundukları Çanakkale’de Perşembe günü ihrâz olunan galibiyet ve muzafferiyet harb-i hâzırın cidden en mühim vak’alarından birini teşkîl etmiştir. Denilebilir ki Çanakkale’nin Perşembe günkü musâra’a-i müdhişe esnasında ibrâz eylediği müdafa’a-i kahramânâne tarihte yeni bir fasıla-i mebde teşkîl eyleyecek kadar parlak idi. Dünki telgraflardan anlaşılacağı üzere Almanya ve Avusturya metbû’âtı da bi’l-hassa bu noktaya işaret eylemiş ve kahraman müdafi’lerin mukarr hilafetin kapılarını tecavüz-i i’dâya karşı muhâfaza ve siyânet eylemek hususundaki ehliyet ve liyâkat-ı mümtâzelerini şâyân-ı takdir ve tebrik bulmuştur. Bilâdaki resimlerden biri Çanakkale Boğazı’nın bir kısmını vâzihan gösterdiği gibi diğer resimde Çanakkale’mizin manzara-i umûmiyesini irâe eyliyor.


    ÇANAKKALE MUZAFFERİYETİ

    RUMİ 8 MART 1331/MİLADİ 21 MART 1915, S.4

    Muhâbir-i mahsûsamızdan:

    Çanakkale 6 Mart _ (gecikmiştir) Dün (perşembe günü) sabahı hava güzel, deniz râkid idi. Saat on buçukta altısı önde dördü biraz geride olmak üzere on düşman sefinesinden mürekkeb bir filo boğaz medhaline takarrub etti. Fedakâr tayyarecilerimiz daha evvel tayarân ederek istikşâfât icrâsıyla donanmanın harekâtını ihbâr eylemiş olduklarından mevki’-i müstahkem düşmanın takarrubuna muntazır bulunmakta idi. Düşman filosunun saff-ı harbi soldan başlayarak sırasıyla “Triumph, Agamemnon, Nelson, Queen Elisabeth, İnflexible, Majestic” zırhlılarından ve beş torpidodan mürekkeb bulunuyordu. Saat onbirde sefâin-i mezkûre ateşe başladılar. Birinci hatt-ı harbin arkasında ikinci bir hat teşkîl eyleyen Fransızların “Golva, Charlemagne, Suffren, Saint Lui” zırhlıları da onbir buçukta endâhte iştirâk ettiler. Saat onikide İngilizlerin “İrresistible” ve “Afrika” isminde altı zırhlısı ile üç kruvazörü daha evvelki sefâine iltihâk eylediler.

    Bu sûretle ondokuz gemiye bâliğ olan düşman donanması ateşinin şiddetini bir kat daha tezyîd etti. En ileride İngilizlerin “Queen Elisabeth” deridnotu bulunuyordu. Sahilin Rumeli cihetinde ilerleyen iki Fransız zırhlısı o taraftaki bataryalarımızın müessir endâhtı ile ric’ate mecbûr oldular ve Anadolu sahiline geçmek için dümen kırdılarsa da o cihetteki istihkâmlarımızdan da ayn-ı müthiş ateşe ma’rûz kaldılar. Büyük bir isâbetle ateş püsküren ağır toplarımızın mermileriyle evvela bir torpido muhribi gark oldu. Arkasından da Fransızların “Bouvet” zırhlısına da batmazdan evvel büyük çapta iki mermi isâbet ettiği görüldü. Muhârebe kemâl-i şiddetle saat ba’de’z-zahir altıya kadar devam eyledi. Bataryalarımızın müessir mukâbelesinden “İrresistible” zırhlısı fena halde hasara uğramış ve hareket edemeyecek bir hale gelmişti. Gemi, burada topları kâmilen suya girecek kadar sancak tarafına meyl etmiş batmak üzere bulunuyordu. Bu zırhlının imdadına şitâb eden “Afrika” sefîne-i harbiyesi dahi toplarımızın taharrub ateşine ma’rûz kalarak biraz sonra yan tarafına batmış ve her iki gemi gruptan sonra büsbütün gark ve nâbûd olmuşlardır. Sâir düşman sefâininin kâffesine müte’addid isâbetler vuku’ bulduğu sûret-i kat’iyede müşâhede edilmiştir. Büyük rahnelerle hatt-ı harbden çıkarak boğazdan firara muvaffak olan diğer bir zırhlısı da ancak Bozcaada’ya kadar gidebilmiş, orada baş tarafından dalmak sûretiyle o da gark olmuştur. Muhârebe tamam yedi saat ve kemâl-i şiddetle devam etmiştir. Düşman gemileri tarafından atılan yedibin mermiye mukabil şehit ve mecrûhlarımızın miktarı pek cüz’i olduğu gibi istihkâmâtımızın hasârâtı da son derece ehemmiyetsizdir. Düşmanın insanca telefâtı ise binlerce kişidir. Bataryalarımızın cümlesi hal-i fa’aliyette harbe hazır bulunmaktadır. Zabitân ve efradın gösterdiği bi-misal metânet, mahâret ve şeca’at bu müthiş muhârebede galibiyetimizi temîn eylemiştir.

    Tayyarelerimiz oraya gelen düşman tayyaresine hücûm ederek def’ etmişlerdir. Muhârebe boğaz kasabası ahâlisinde hiçbir heyecanı mûcib olmamıştır. Şimdi Çanakkale’de biraz evvel dağları tepeleri inleten o müthiş top sedâları yerine i’timâd-ı zaferden doğan neşeli bir sükûn ve sükûnet hükm-ü fermâdır.

    YİNE ŞANLI SAHNE-İ ZAFERİMİZ

    RUMİ 9 MART 1331/MİLADİ 22 MART 1915, S.1

    Bahr-i Sefid Boğazı’nı zorlamak isteyen düşman donanmasına karşı kal’a müdafi’ ve muhâfızları tarafından ihrâz olunan zaferin ehemmiyeti gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. Boğaz medhalini üç düşman zırhlısına medfen yapan bu şanlı gal****** kıymeti hakkında Avrupa metbû’âtında ve tahsîsen Almanya ve Avusturya gazetelerinde görülen takdîrât ve âsâr-ı mücerret pek ziyade câlib-i nazar-ı dikkattir. Almanlar şimdiye kadar müthiş düşmanlarına karşı şâyân-ı hayret himmetler ve şeca’atlerle emsâline tarih-i alemde nadir tesadüf olunur muzafferiyetler ihrâz ettikleri halde bizim Çanakkale’de gösterdiğimiz hamâset ve besâletimiz söz edilemeyecek derecede şevk ve sûruda düşmüş gibi görünüyorlar. Bu yiğit ve yaşamak için ölmeyi bilen fedakâr adamlar tarafından Çanakkale’de gösterdiğimiz şiddet-i müdafa’anın bu sûretle alkışlanması ise bizler için hiç şüphesiz mûcib-i memnûniyettir. Alman ve Avusturyalıları İngiliz ve Fransız donanmasına karşı kazandığımız zaferden pek ziyade mesrûr eden cihet ise şüphesiz bu zaferle kendilerine dolayısıyla ettiğimiz hizmetin ehemmiyetidir. Fi’l-hakika birkaç gündür izah ettiğimiz vechile İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale’ye karşı pek ciddi hücûma te’addisi üzerine uğradıkları âkıbet İngiliz ve Fransızlar için bahiren boğazları geçmenin hemen tamamıyla gayr-ı mümkün olduğunu ispat eylemiştir. Bu hakikatin sübûtu ise harb-i umûmi üzerinde bizim ve bizim olduğu kadar Almanya ve Avusturya’nın lehinde büyük büyük te’sirler gösterecektir. İngilizlerin boğazları zorlamak teşebbüsü bir taraftan Rusya ile ittisâl peyda etmek diğer taraftan âlem-i İslâmın mübbesi olan makâm-ı hilâfeti can evinden vurmak gibi ne büyük emel ve ümitler rabt ettikleri düşünülecek olursa üç gün evvelki Çanakkale muhâcemesini akîm bıraktırmakla kendimize ve Avrupa’daki dostlarımıza ne hizmetler îfâ ettiğimiz layıkıyla anlaşılmış olur. Biz şu ilk mühim tecrübe ile neler yapabileceğimizi tamamen anlamış olduğumuzdan düşmanlarımızın yeni ve daha akurâne hücûmlarına kemâl-i sükûnet ve i’timâd-ı nefs ile intizâr edebiliriz. Herhalde şimdilik ihrâz eylediğimiz galibiyetin ehemmiyeti ve netâyici pek büyüktür. Buna binâendir ki Çanakkale’nin şimdiye kadar cereyan eden muhârebâta sahne olan sahasının mufassal bir haritasını daha vazi’-i enzâr kareyn eyliyoruz.

    ÇANAKKALE MÜDAFA’ASI – İTİRAFLAR

    RUMİ 9 MART 1331/MİLADİ 22 MART 1915, S.2

    Berlin 20 Mart – Londra’dan iş’âr olunuyor: “İngiltere Bahriye Nezareti İngiltere’nin “İrresistible” ve “Ocean” zırhlıları ile Fransa’nın “Bouvet” zırhlısının Çanakkale önünde torpile çarparak batmış olduklarını tebliğ ediyor. İngiliz tebliğine göre İngiltere’nin insanca zâyi’âtı vahim değildir. Buna mukabil “Bouvet” mürettebâtı hemen (K.)

    Berlin 20 Mart – Paris’ten iş’âr olunuyor: Bir tebliğ-i resmîde deniyor ki: “18 Martta icrâ edilen Çanakkale bombardımanı esnasında Fransa’nın saff-ı harb zırhlısı “Bouvet” bir torpile çarparak gark olmuştur. İki İngiliz zırhlısı da gark olmuş ve “Bouvet” mürettebâtından bir kısmı kurtulmuştur.” (K.)

    “Bouvet” Mürettebâtından Yalnız (30) Kişi Kurtulmuş

    Atina 19 Mart – Çanakkale önünde gark an “Bouvet” zırhlısı mürettebâtından yalnız (5) zabit ile (25) neferin kurtarılmış olduğu haber veriliyor.(K.)“Ametist” Kruvazörünün Mahv ve Tahribi Bir daha tamir edilemeyecek bir sûrette hasârzede edildiği evvelce haber verilen “Ametist” nâmındaki İngiliz kruvazörünün tamamıyla tahrip edilmiş bulunduğu İngiliz menâbi’inde de ketm edilmemektedir. Dün akşam gelen Bulgar gazetelerinde okuduğumuz bir Paris telgrafnâmesine göre İngiliz gemisine yirmiiki Osmanlı güllesi isâbet etmiş ve tamamen hatt-ı harbden hariç kalmıştır

    Alman Metbû’âtının Sitayişleri

    Berlin 20 Mart – Alman metbû’âtı Çanakkale’ye kuvve-i muhâfazasının ihrâz ettiği parlak muzafferiyetten dolayı Türkiye’yi tebrîk ve Türklük şeca’at ve muhabbet-i vataniyelerini takdîr eyliyor. “Magdeburg” gazetesi diyor ki: “Bugün cesur Osmanlı müttefikimize elimizi büyük bir samimîyetle uzatıyoruz. Onun muzafferiyetinden kendi zaferimiz gibi memnun oluyoruz. Biz esasen ayn-ı da’va üzerinde ayn-ı düşmanla harp ediyor ve âtîdeki ayn-ı maksadı ta’kib eyliyor: müşterek ve kat’i bir muzafferiyet ihrâz etmek!..

    SON HABERLER – ÇANAKKALE’DE

    RUMİ 11 MART 1331/MİLADİ 24 MART 1915, S.2

    Düşman Donanması Dün de Görünmedi

    Çanakkale 20 Mart – (Muhâbir-i Mahsûsamızdan Çanakkale’de bugün de sükûnet-i tamah-ı hüküm sürmüş, düşman filosu hiçbir teşebbüste bulunmamıştır.

    Çanakkale Muzafferiyeti Te’sîrâtından

    Berlin 22 Mart – “Lokal Anchaiker” gazetesi Roma’dan telgrafla istihbâr ediyor: Müttefikler donanmasının Çanakkale önünde uğradığı zâyi’ât-ı azîme Roma muhafil-i siyasiyesinde pek çok taksîrâta meydan vermiştir. İstanbul’a tevcîh olunan tehdîdâtın te’sîriyle mütezelzil olmaya başlamış olan bî-taraflık mürûclarını bu adem-i muvaffakiyet tahkîm ve mürevviclerini temîn etmiş olduğu gibi müttefikler Çanakkale’yi bu bombardımana başlayalıdan beri İtalya’nın harbe atılmasını şiddetle arzu eden fırkaya da sükûnet gelmiştir. (M.)

    Berlin 22 Mart – Milan’da münteşir “Perse Veranza” gazetesi Çanakkale Boğazı’na ilk ciddi hücûmun akîm kaldığını dermiyan ettikten sonra bu adem-i muvaffakiyetin âlem-i İslâmda ve bi’l-hassa Balkan müslümanları arasında azîm bir te’sîr icrâ edeceğini beyan ediyor. Müttefikler Çanakkale Boğazı’na son hücûmlarında 2000 kişi zâyi’ etmişlerdir. (M.)

    Berlin 22 Mart – İtilâf-ı müselles taraftarı olan “Telgraf” gazetesi yazıyor: Çanakkale Boğazı önünde müttefikler donanmasının uğradığı adem-i muvaffakiyetin Roma ile Balkan pây-i tahtlarında hâsıl ettiği heyecan-ı vekâyi’-i âtînin cereyanı üzerine azîm te’sîrât icrâ edecektir. Müttefikler donanmasının Çanakkale Boğazı’nda ma’rûz kaldığı müşkülât ziyadeleştikçe İtalya ve Balkan hükümetleri itilaf-ı müsellese karşı daha ziyade ihtiyatlı bulunacaklardır.

    Neden Muvaffak Olamamışlarmış?

    Roma 23 Mart – 22 Mart tarihli İngiliz tebliğ-i resmîsi müttefikler donanmasının uğradığı adem-i muvaffakiyetin bir itiraf-ı baliğini mütezemmindir. Mezkûr tebliğ-i resmîye göre havanın fenalığı tayyarelerin tayarân ederek 18 Mart bombardımanının istihkâmlarda îfâ ettiği hasârâtın ehemmiyetini anlayabilmelerine mani’ olmuştur. Donanmanın düçâr olduğu zâyi’ât sebebiyle hücûma devam edilemediğinden ta’arruz-ı vaki’in netâyici hakkında büyük ümit beslemenin fazla olduğu mezkûr tebliğ-i resmîde beyan olunmaktadır.

    Çanakkale’de Düşman Zayi’âtı Bir İtalya Mütehassısının Mütâla’ası

    Milano 22 Mart – (Korya Dellasara) gazetesinin muharrir-i bahrîsi yazıyor: “İrresistible” sefînesinin ziyâ’ı Türk toplarının müessir atışından mütevellittir. Çanakkale istihkâmâtı vazifelerini hüsn-i îfâ edecek kuvvet ve mahârette olduklarını ispat ettiler. Müttefikîn donanmasının ise vazifesini bî-hakk-ı icrâya muktedir olduğu iddi’â edilemez. Biri batmış olan iki Fransız zırhlısının saff-ı harb haricine çıkarılması Fransa için zâyi’ât-ı azîmeden ma’dûddur. Zirâ hükümet-i mezkûre garbî Bahr-i Sefid’den uzaklaşabilecek daha pek çok zırhlıya mâlik değildir.

    (Sakolo) gazetesi Çanakkale muhârebesine iştirâk etmiş olan bir Fransız zırhlısının hasârât-ı vahimesini tamir etmek üzere (Malta)ya gelmiş olduğunu istihbâr ediyor. (K.)

    SABİH KALE... FAKAT ÇANAKKALE KARŞISINDA NÂÇÂR VE MÜNHEZİM!

    RUMİ 22 MART 1331/MİLADİ 4 NİSAN 1915, S.1

    Yalnız İngilizlerin değil dünyanın en büyük ve en kuvvetli sefîne-i harbiyesi olup Çanakkale’ye karşı (5) Mart bombardımanına iştirâk eden ve dehhaş kuvvetine rağmen bataryalarımızın ateşiyle hasârzede olan “Queen Elisabeth” deridnotunun en yeni ve hakiki resmi (resim altı)

    İngilizlerin (5) Martta Çanakkale’ye karşı vuku’ bulan ta’arruzlarından maksatları, boğazı ciddi sûrette zorlamak olduğuna hiç şüphe yoktur. Bunun en büyük delilini ise bu hücûm ve ta’arruzu icrâ için (Queen Elisabeth) gibi filolarının en müthiş ve kuvveli sefîne-i harbiyesini de isti’mâl eylemiş bulunmaları teşkîl eder, ma’lûm olduğu üzere Çanakkale ta’arruzunun bidâyetinden beri “Queen Elisabeth”in de bombardımana iştirâk ettiği ve hatta bu meyânda yaralandığı defa’ât ile iddi’a olunmuş ve fakat bu rivâyetlerin derece-i sıhhati meşkûk kalmıştı. Ma’a-mafiyh ta’arruzu müte’akip İngiliz ve Fransızlar tarafından neşr olunan telîgât-ı resmîde bu sefînenin ismi de zikr edildiği cihetle “Queen Elisabeth”in de Çanakkale harekâtına tahakkuk etmiş ve sefînenin paralandığı ise (5) Mart bombardımanı safhatini temâşâ eyleyen râsıdların ve muhâbirlerin müşâhedâtıyla tebeyyün eylemiştir.”Queen Elisabeth”gibi dünyanın en cesîm sefîne-i harbiyesinin de mu’âvenetiyle vuku’ bulan bir ta’arruza karşı (5) Martta Çanakkale’nin gösterdiği müdafa’a ile ne kadar iftihâr etsek azdır. Bâ-husûs ki İngilizler bu sefîne-i harbiyelerinin fevk’al-‘ade kuvvetli ve mükemmel olduğunu kendileri de i’lân edip duruyorlar. Nitekim geçenlerde “Satan” gazetesi İngiliz Harbiye Nâzırı (Churchill)e müraca’ât etmiş ve (Sabih Kale) ünvânını verdiği (Queen Elisabeth) hakkında ma’lûmât istemiştir.

    İngiliz Bahriye Nâzırının bi’z-zat vaki’ olan ifâdâtına nazaren “Queen Elisabeth” ayn-ı sistemde inşâ edilmekte olan beş cesîm deridnottan birincisidir.

    “Queen Elisabeth” eski planlarda görülen şekilde olmayıp yukarıdaki resimde gösterdiğimiz şekli hâiz ve yalnız bir bacalıdır. Sefînenin cesâmeti (27,000) tonilatoyu mütecâvizdir ve eslihâsı başlıca (38) santimetre çapında kıt’a büyük toptan mürekkebtir. Bu toplar (900) kilo sikletinde gayet cesîm mermileri yirmi kilometre mesafeye atacak bir kuvveti hâizdir.

    (Queen Elisabeth)in makineleri tamamen petrol müteharrik ve sür’ati ise saatte yirmibeş mildir. Bundan ma’dâ sefînenin üzeri tayyarelerden bomba ile vuku’ bulacak hücûmlara mukavemet eylemek üzere çelik levhalarla da mahfûzdur ki bu da sefâin-i harbiyede birinci def’a olarak tatbîk edilmektedir.

    Çanakkale bombardımanını bidâyetinden beri idare eden ve (5) Mart ta’arruzunun müneccer olduğu inhizâm üzerine hastalık bahanesiyle tebdîl edilen bedbaht İngiliz amirali (Carden)
     
  2. Ertan AKTEPE
    Offline

    Ertan AKTEPE
    UyduTürk
    Administrator

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    4.293
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    Uyduturk Merkezi
    ÇANAKKALE SAVAŞINDA İLLERE GÖRE ŞEHİT SAYISI

    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    TOPLAM : 48148
     
  3. Ertan AKTEPE
    Offline

    Ertan AKTEPE
    UyduTürk
    Administrator

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    4.293
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    Uyduturk Merkezi
    [​IMG]


    Nusret'in hikayesi

    18 Mart 1915 deniz zaferi, top ve mayın silahlarının müşterek çalışma mahsulü olup bunda mayın başrolü oynamıştır. Mayınların dahice boğaza yerleştirilmesiyle, o tarihin en kuvvetli donanmasını Türk azmi ve cesareti, hayretlere bırakacak şekilde alt etmiş ve boğazı düşman gemilerine kapamıştı.

    Dönemin Fransa başbakanı; Çanakkale için "Türkler boğazı kapamakla savaşın iki yıl uzamasına ve müttefiklerin milyonlara varan insan gücü ve yüzlerce milyarlık maddi kayba uğramasına sebep olmuşlardır." demiştir.

    Peki o gizemli mayınları kim ne zaman oraya dökmüştür

    Nusret Mayın Gemisi 3 Eylül 1914'te Çanakkale'ye gelmişti. Almanya'da özel şekilde mayın dökme gemisi olarak inşa edilmiş bu tekne dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor ve az su çektiğinden mayın alanları üzerinde güvenle dolaşabiliyordu. Ancak Osmanlı Devleti'nin mali sorunları ona boğazı mayınlayabilmesi için gerektiği miktarda mayın bulamıyordu. Çanakkale boğazında zaten önceden boğazı kesecek şekilde döşenmiş mayın hatları bulunmaktaydı. Ancak, düşman zırhlılarının devamlı şekilde hareketlerinin incelenmesiyle akıllara hayret verecek bir gerçekle karşılaşılmıştı.

    6 Mart gecesi Cevat Bey, mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey'e "Oğlum, diyordu. Sana çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat'le son 26 mayınını şu gördüğün karanlık limanda kıyıya paralel olarak dökeceksin. Düşman hareketinizi seçer, size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaklar. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun."

    Evet. Bu sefer mayınların boğazı kesecek şekilde değilde kıyıya paralel olarak Karanlık Limanına dökülmesi fikri, mayın uzmanlarının ince bir çalışmayla ortaya çıkardıkları mükemmel bir fikirdi. Çünkü düşman zırhlıları boğaza gurup gurup giriyor ve görevini tamamlayan grup ikmal yapmak için geriye dönerken arkadaki grupların yollarını kesmemek için boğazın en geniş yerlerinden biri olan Karanlık Liman'da manevra yapıyordu. İşte mayınlar da bu manevra sahasına kıyıya paralel ancak manevra hattına dik olarak yerleştirilecekti. Fakat bu işin sonu her ne kadar büyük bir zaferi getirebilecek olsa da bir o kadar zordu.

    Nazmi Bey, ertesi gün Nusret mayın gemisi komutanlığı yapacak olan Tophaneli Yüzbaşı Hakkı'yı buldu. Her iki subayda çok iyi arkadaştılar. İki gün önce kalp krizi geçiren Nusret'ın genç komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, sağlığı için yerine bir başkasını görevlendirmeyi önceden Çanakkale müstahkem mevki komutanı Cevat Bey'in ısrarlarına rağmen, savaşın ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında duyarak görevi kabul etti.

    7 Mart'ı 8'e bağlayan gece yarısı Nusret demir alarak Çanakkale'den uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürüp kıvılcım atmasın diye ocaklarını bastırmış, maskeli ışıklar altında rota izleyerek hedefine doğru ilerliyordu. Gemi daha önce döşenen mayın hatlarından geçiyor ve Karanlık Liman'a giriyordu. Deniz sakin, hava simsiyah, zifiri karanlıktı. Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemileri pırıl pırıl yanan projektörleri ile suyun yüzünü aydınlatmaktaydı. Bir an, suyun yüzüne değen ışık silindirler hemen ardından denizi yalayarak, havaya kalkıp yeniden denizin yüzeyinde başka bir noktayı aydınlatıp derinlere inmekte ardından yine uzaklara gitmekteydi. Daha yakınlarda devriyeye çıkmış düşman gemilerinin projektör ve ışıldakları zaman zaman Nusret'in olduğu kıyının karşısını noktalamaktaydı. Son kontroller bittikten sonra ilk mayın platforma alınmış ve atış anı beklenmeye başlamıştı. Heyecan son haddindeydi. Vatanın selameti için gerekli olan zafer kilidi, Nusret'in elindeydi. Onu mutlaka sessizce yerine bırakmalıydı.

    Sonunda Anadolu yakasındaki Akyarlara, yeni mayın hattını hazırlanacağı noktalara geldiler. Teker teker sessizce elinde kalan son 26 eski tip mayını suya bırakmaya başladı. Suya düşen her mayın belli bir sıra halinde kendisini asılı tutacak ağırlığın gerdiği teller üzerinde yeralmaya başladılar. Birkaç dakika sonra tüm mayınlar belirlenen rota doğrultusunda dökülmüştü. Makinalar tekrar ulaşabilecekleri en yüksek devirde çok hızlı tempoda çalıştırılmıştı. Şimdi en az mayınlar dökülüşü kadar tehlikeli olan geri dönüş yolculuğu başlamıştı. Daha önceki dökülen mayınlar ve düşman devriye gemileri Nusret'in yolu üzerinde kol geziyordu.

    Bir an için Nusret'in çok yakınında bir karaltı ortaya çıktı. Düşman gemisi olmalıydı bu. Büyük olasılıkla düşman zırhlıları geri dönmüşlerdi ve devriye görevine devam etmekteydiler. Ara verdikleri projektörle taramaya yeniden başladıkları zaman Nusret'i görecekler ve herşey bitecekti. Bütün personelden buz gibi terler boşanıyordu. Nihayet korktukları başlarına geldi ve düşman gemisinin projektörleri yandı. Karalığı yaran projektör ışığı az öteden, hızla, üzerlerine doğru, denizi tarayarak geliyordu. Işık dalgası kıyıları, dalgaları taraya taraya, arada bir durarak, arada bir gerileyerek ağır ağır üzerlerine geliyordu. Bu ışık silindiri ölüm kılıcına dönüşmüş, Nusret'in böğrüne saplanacaktı ki bir mucize gerçekleşti.Ölüm ve ışık dalgasını içine girmelerine saniye kala, Türk kıyılarında yanan projektör bir mucize yarattı.

    Bizim kıyıda birden bire yana projektörümüz birkaç saniye içinde, düşman projektörünü deniz üstünde yakaladı. İki projektör şimdi gözgözeydiler. Ortalığı sise yakın yoğun bir beyazlık kapladı. Beklenmedik bu ışık kavgası Nusret'e yaşam umudunu geri verdi. Şimdi karşıyaşan iki projektör, iki düşman göz birbirinden kurtulmak için olağanüstü bir savaşa başladılar. Düşman projektör, kurtulmak için yoğun çaba harcıyor, bir türlü başaramıyordu. Nusret, bu bazen üstünde, bazen yanında süren ışık çarpışmasının altından sessizce sıyrıldı. Olanca islim üstünde, Çanakkale yönünde yolalmaya başladı.

    Tehlike geçmiş verilen görev büyük bir başarıyla yapılmıştı. Nazmi Bey büyük bir sevinçle kader arkadaşını tebrik etmek istedi. Ancak Hakkı Bey cevap veremedi. Nusret mayın gemisinin başkomutanının hasta kalbi bu ışık savaşındaki heyecan dayanamamış, heyecan kasırgası içinde duruvermişti.

    Bu olaydan on gün sonra müttefik donanması saldırıya geçmişti. Savaş tam istediği şekilde, kontrollü olarak devam etmekteydi ki, birden ikmal için geri dönen gemilerde büyük patlamalar meydana gelmişti. Bunların nedeni, 7-8 mart gecesinde dökülmüş ve bundan sonrada gerek düşman pilotlarının fark edemediği gerekse 17-18 Mart gecesi mayın gemilerinin yaptığı mayın kontrolünde bulunamayan Nusret'in mayınlarıydı.

    Düşmanın yüzen kaleleri birer birer batmaya başlamıştı. Önce Bouve 639 kişilik mürettebatı ile denizin derinliklerine gömüldü. Bu andan itibaren herşey ters gitmeye başlamıştı. Bouve'in battığı yerin yakınında manevra yapmakta olan Inflexible bir mayına çarpıştığını rapor etti ve çok tehlikeli bir şekilde yan yatmaya başladı ve üç dakika sonrada Irrestible'nda yana yatmakta olduğu ve sancak tarafından mayına çarpıştığını bildiren yeşil flamanın sancak seren cundasında dalgalandığı görüldü. Daha sonra da mürettebatı kurtarılan gemi boğazın sularına gömüldü.

    Muhteşem armada üç büyük gemisini (Irrestible, Ocean, Bouve) kaybetmiş, üç tanesi de (Inflexible, Golva, Suffen) ağır yaralanmış şekilde eldeki gücün üçte biri yitirilmişti. Nusret'in yapmış olduğu görev tarihi değiştirmişti.

    Müttefik donanması 18 Mart günündeki başarısızlıklarından çok şey öğrendiler. İngilizler bu yenilginin tüm faturasını son keşfini yapıp mayın yoktur raporunu veren pilota çıkardılar ve onu idam ettiler. Nusret'in 7-8 Mart gecesi bir şehit vermek uğruna yaptığı iş ve Türk topçusunun başarısı, bir vatanın selametini sağlamış ve düşman donanmasının Marmara'ya bayraklarını dalgalandırarak girmesine izin vermemişti.

    YABANCI GÖZÜYLE 18 MART İngiliz general Oglander'in, "Çanakkale-Gelibolu Askeri Harekatı" adlı eserinin birinci cildinde: "Pek uygun başlamış olan gün bu meçhul mayın hattının o olağanüstü ve ortalığı kırıp geçiren başarısı yüzünden, tam bir başarısızlıkla sona erdi. Bu yirmi mayının seferin talihi üzerindeki etkisi ölçülemez."

    Sir Ccolyen Corbet'in, "Harekatı Bahriye" adlı eserinin ikinci cildinden: "Felaketlerin hakiki sebebi keşif ve tayin olununcaya kadar çok geçmedi. Hakikat şu idi ki, 8 Mart gecesinde Türkler, haberimiz olmadan Erenköy Koyuna paralel olarak 20 mayın dökmüşler ve balıkçı gemilerimiz, aramaları esnasında bunlara rastlamamışlardı. Türkler bu mayınları özel amaçla manevra sahamıza koymuşlar, gösterdiğimiz bütün ihtiyat ve sağgörüye rağmen baş döndürücü bir zafer kazanmışlardır."

    Bahriye Nazırı Churchill 1 Ağustos 1930 tarihli "La Revue de Paris" dergisinde şöyle der: "Nusrat Gemisinin gizlice döktüğü 20 demir kap, İngilizler tarafından başarı ile başlanmış olan Çanakkale Harekatını durduran bir takım pisikolojik karışıklıklar doğurdu. Yalnız başına bu engeldir ki, Türkiye'yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden mağluplar kadar muzaffer Avrupa'da sarsıldı. Kendilerini Fransa, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey Italya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleri ile değil, 18 Mart sabahı Çanakkale'nin kuvvetli akıntısı altında, ağırlıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti."

    [​IMG]

    [​IMG]
     
  4. Ertan AKTEPE
    Offline

    Ertan AKTEPE
    UyduTürk
    Administrator

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    4.293
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    Uyduturk Merkezi
    BU DESTAN 18 MART 1915'DE BAŞLADI.ÇANAKKALE'Yİ GEÇECEĞİNİ SANAN DÜŞMAN BOUVET ZIRHLISININ PATLAYIP BATMASIYLA BİR GERÇEĞİ ANLADI...



    ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!!!!!





    ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI



    ANA BEN GİDİYOM DÜŞMANA KARŞI OF GENÇLİĞİM EYVAH
    ÇANAKKALE İÇİNDE BİR UZUN SELVİ
    KİMİMİZ NİŞANLI KİMİMİZ EVLİ OF GENÇLİĞİM EYVAH
    ÇANAKKALE İÇİNDE VURDULAR BENİ
    ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR BENİ OF GENÇLİĞİM EYVAH




    Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar​



    Mustafa Kemal ATATÜRK





    Her kuşakta bi defa insanların içlerine esrarlı bir savaş arzusu doğar...İçgüdüleri bunlara,istemedikleri alışkanlıklardan kurtulup ilerlemenin artık başka bir yolu olmadığını telkin eder.Bir memleketin bütün bir kuşağı,savaş ilanından bir hafta sonra kanlı bir şekilde yapılacak reformları bütün hayatları boyunca aranır,dururlar.Bunun başka bir yolu yoktur.Milletler büyük acılarla gelişirler...Tıpkı yılanın,artık bozulmuş olan derisini,yılda bi kere sırtından acı içinde çıkarıp atması gibi.....​



    Sir Ian Hamilton





    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,​


    Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
    Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

    Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
    “ Gömelim gel seni tarihe ” desem, sığmazsın

    Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
    Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;






    BU BİRLİK 18 MART 1915'DE KURULDU.BU BİRLİĞİ VATANI UĞRUNA GÖZÜNÜ KIRPMADAN ÖLÜME KOŞAN MEHMETÇİK KURDU.BU BİRLİK ASLA ÖLMEYECEK.ÇÜNKÜ ÇANAKKALE ASLA GEÇİLEMEYECEK....

    GEÇEMEDİLER, GEÇEMEYECEKLERDE..!!!
     
  5. Ertan AKTEPE
    Offline

    Ertan AKTEPE
    UyduTürk
    Administrator

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    4.293
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    Uyduturk Merkezi
    ÇANAKKALE CEPHESİNDE KADIN SAVAŞÇILARIMIZ
    .
    Çanakkale Savaşları�nın henüz araştırılmayı bekleyen bir çok siyasal, sosyal ve askeri yönünün daha olduğu bir gerçek. Örneğin; bu savaşların bizde belki de hiç bilinmeyen bir diğer yönü, Çanakkale�de bazı kadın Türk kadın savaşçılarının da, Mehmetçik ile birlikte çarpıştıklarıdır.
    Konuyla ilgili ilk belgesel bilgilere Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde, Anzac askerlerinin Çanakkale�de siperlerde yazdıkları günlük ve mektuplarda rastlanmaktadır. Örneğin, The Age adlı Avusturalya gazetesinde, 8 Eylül 1915 tarihinde şu başlıkta bir haber yer almaktadır.
    �Kadın bir keskin nişancı: ilk günkü çarpışmada vuruldu: J. C. Davies adlı bir asker annesine yazdığı mektupta şöyle demektedir: �... Vurulduğum 18 Mayıs günü, keskin nişancı bir Türk kızı vardı. Güzel, iri yapılı ve 19-21 yaşları arasında görünüyordu. Günün uzunca bir bölümünde sürekli olarak ateş etti. Gerçi bir çok adamımızı vurdu ama gün bitiminden önce Avusturalyalı bir asker tarafından vurulunca, gene de üzüldüm. Ölüsünü ele geçirdiğimizde yanında bir Türk erkeğinin cesedini de bulduk. Kadının vücudunda tam 52 kurşun vardı... Bu savaş korkunç�
    Arşivlerde aynı konuyu dile getiren birkaç mektup ya da günlük daha bulunmaktadır. Gerçi bu tür haberlerin Anzak askerlerinin, zor siper koşullarında, aylarca süren çarpışmaların yıpratıcı etkisinde geliştirdikleri hayal ürünü şeyler olduğu da düşünülebilir. Ancak, �Keskin nişancı Türk kadınları� ve �Türk kadın savaşçılarını� anlatan diğer asker mektupları da incelenip, birbirleriyle karşılaştırıldığında, anlatılanların doğru olma olasılığının çok yüksek olduğu söylenebilir. Kısacası, Çanakkale Savaşları�nın daha birçok yönü, genç araştırmacılarımızın çalışmalarını ve aydınlatılmayı beklemektedir.

    İlk Türk Hemşiresi: SAFİYE HÜSEYİN (ELBİ)

    [​IMG]


    Ahmet YURTTAKAL

    Dünyada modern anlamdaki hemşireliğin Kırım Savaşı (1854-56) sırasında, Florance Nightingale (1820-1910) ile başladığı kabul edilmektedir. Türkiye de; Üsküdar Selimiye Kışlası'nda dünyaca ünlü hemşire liderin verdiği hizmetlerle mesleğin doğuşuna tanıklık etmiştir.[1]

    F. Nightingale rahibelerden ve sivil hastanelerdeki kişilerden seçilen 38 kişilik bir hemşire kafilesi ve malzeme ile 1854 Ekimi'nde İstanbul’a gelmiş ve disiplinli çalışmaları neticesinde savaştan dönen yaralılar arasındaki ölüm oranını yüzde 42’den yüzde 2’ye düşürmüştür. F. Nightingale’in yaralı ve hastalara bilgi ve şefkatle bakması onun efsaneleşmesine neden olmuştur.

    Hemşirelik ve hastabakıcılığın ülkemizde nasıl başladığına kısaca değinecek olursak; hemşirelik, 1911 yılında Trablusgarp ve 1912 yılında Balkan Savaşları'nda yaralanan askerlerin büyük kayıplar vermesiyle ve bu askerlerin bakımı için duyulan gereksinimle başlamıştır.

    Kızılhaç'ın Washington Kongresi'ne katılan Dr. Besim Ömer Paşa ve Dr. Nihat Reşat Belger, hemşireliğin bir meslek olduğunu ve branşlara ayrıldığını gözlemişler; yurda dönüşlerinde, Besim Ömer Paşa Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ni (Kızılay) uyararak, ülkenin hemşirelik mesleğine olan gereksinimini dile getirmiş ve bir hemşire okulunun açılmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir. [2]

    [​IMG]


    Türk tıp tarihinin önde gelen isimlerinden olan Dr. Besim Ömer Paşa (masada oturan), ilk hastabakıcılarımızdan Safiye Hüseyin (yanındaki)


    Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bu öneri üzerine ilk defa İstanbul’da Kadırga semtindeki hastanede 6 ay süreli gönüllü hasta bakıcı kursu açmış ve ilk dersi de Prof. Dr. Besim Ömer Akalın vermiştir. Balkan Savaşları ile birlikte Türk kadını hastanelerde çalışmaya başlamıştır.

    1913–1914 yıllarında üniversite konferans salonlarında tertiplenen kurslara çok sayıda öğrenci katılmış; bu öğrencilere hasta bakımı üzerine çeşitli bilgiler verilmiştir. Kursları bitiren Safiye Hüseyin (Elbi), Kerime Salahar, Münire İsmail gibi Türk hanımları; Çanakkale ve Balkan Savaşlarında gönüllü hasta bakıcılığı yapmışlar ve büyük fedakârlıklar göstermişlerdir.[3]

    1920 yılında, Amerikalılar tarafından, Amiral Bristol Özel Sağlık Meslek Lisesi açılmış ve öğretim süresi ortaokuldan sonra 2 yıl, 6 ay olarak belirlenmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk Hemşire Okulu 21 Şubat 1925 yılında açılan Kızılay Özel Hemşire Okuludur.[4] Daha sonra açılan hemşirelik okulları ise şöyle sıralanabilir:

    1955 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu

    1961 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu

    Florance Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu

    1977 Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu

    1982 Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu

    1985 GATA Hemşirelik Yüksek Okulu

    1992 Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu

    1992 Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu

    1994 Başkent Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu [5]



    [​IMG]

    1915 yılında Galatasaray Lisesi’nin bahçesinde hemşirelerimiz toplu halde...

    SAFİYE HÜSEYİN (ELBİ) (1881-1964)

    [​IMG]


    Safiye Hüseyin İngiltere’de denizateşeliği hizmetinde bulunan Ahmet Paşa’nın kızıdır. Öğrenimini Avrupa’da yapmıştır. Batı kültürüyle yetişen bu ilk hemşiremiz, saltanat döneminde Almanya ve İsviçre’de düzenlenen milletlerarası kongrelere katıldı. İlk defa ulusumuzu bu alanda temsil etti. Yabancı devletlerden iftihar ve takdir nişanları aldı. Cumhuriyetin ilanından sonra da tüm hayır kurumlarında ve derneklerde üstün bir feragatle çalıştı. hemşirelik mesleğiyle ilgili hayli yazılar yazdı ve konferanslar verdi. Ömrünün son gününe kadar mesleğinin tutkusu içerisinde yaş***** sürdüren ilk hemşiremiz Safiye Hüseyin, 1964 Temmuz’unda 83 yaşında, yetiştirdiği hemşirelerin kucağında gözlerini kapadı. [6]

    Safiye Elbi Çanakkale Savaşı'nda

    Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin gönüllü hastabakıcı olarak yazılmış; Balkan Muharebelerinde de hastabakıcı olarak görev aldığı için Reşit Paşa Hastane gemisine baş hastabakıcısı olarak verilmişti.

    Çanakkale Savaşları başladığında birçok vapur hastane gemisine dönüştürülmüştü. Reşit Paşa da bu vapurlardandı. Hastane gemileri Akbaş veya Kilya iskelesinden yaralıları alıp İstanbul hastanelerine, Hilal-i Ahmer ve Vatan hastanelerine yaralı sevk ediyorlardı.

    Reşit Paşa vapuru, Akbaş İskelesi'nde, gelen yaralılara ilk müdahalelerin yapılması için demirli vaziyette tutuluyordu. Gemiye sürekli yaralı taşınmakta, yüzlerce yaralı Mehmetçik deniz üzerinde günlerce acılar içinde kıvranmaktaydı. Gemi dolunca da bu alınan yaralılar Hilal-i Ahmer hastanelerine taşınmaktaydı. İstanbul’dan dönerken asker ve mühimmat taşıma görevini de üstlenen Reşit Paşa vapuru, bu nedenle yaralı taşıma işlemini yaparken de birçok defa rahatsız edilmişti.

    Çanakkale Müstahkem Mevki Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey, günlüğünde Reşit Paşa vapuru hakkında şöyle diyordu:

    "27 Nisan 1915

    Reşit Paşa vapuru İstanbul’dan asker yüklü olarak geldi. Nara Burnu'nda durduğu sırada düşman ateşine maruz kalmış ve yanındaki Üsküdar vapuru beş dakika içinde batmıştır. Bir çarkçı ve iki er şehit olmuştur. Diğerlerinde hamdolsun bir zarar olmamıştır...”[7]

    Çanakkale Savaşları'nı Safiye Hüseyin şöyle anlatmıştı: [8]

    "Evet savaşa da iştirak ettim Çanakkale’de uzun müddet kaldım. Çanakkale’de savaş başladığında Alman Salibiahmer (Alman Kızılhaçı) ile bizim Hilal-i Ahmer Cemiyeti birleşmiş, Reşit Paşa vapurunu hastane gemisi yapmıştık. Ben bu geminin hasta bakıcısı olmuştum. Reşit Paşa Çanakkale’ye gidecek, orada yaralıları tedavi edecek, yarası ağır olanları alıp İstanbul’a getirecekti.

    ….Vaziyet tehlikeli dediler… Ne vapuru olursa olsun… İster hastane vapuru ister Kızılay ister Salibiahmer, İngilizler ---- tutuyorlar. Ben aldırış etmedim. Zaten umumi harp başladığı zaman ben hastabakıcılık için gönüllü yazılmıştım. Gönüllü olarak gidiyordum… Peşinen şunu söyleyeyim ki hayatımda hiçbir zaman ölümden korkmuş değilim.

    Reşit Paşa’ya bindik. Çanakkale’ye geldik, Akbaş Mevkii'nde demirledik. Hastaları, yaralıları toplamaya başladık. Ne yaralılar, ne yaralılar. Şu parmakları görüyor musunuz? Ben bu parmaklarımla kaç delikanlının gözlerini bir daha açılmamak üzere kapattım. Kaç delikanlının…"

    ********************

    "Yaralıkları aldık, dönüyorduk… Birdenbire tepemizde bir uçak belirdi, güverteye çıktık. Süvari müthiş bir haber verdi:

    - İngiliz uçağı...

    Mamafih zerre kadar korkmuyorduk. Reşit Paşa gemisinin bir tarafında kızıl bir ay, bir tarafına da kızıl bir salip (haç) vardı. Belli ki hastane vapuru… İçimizden “dünyada bize ateş edemezler” diyorduk. Uçaktan kırmızı bir ışık yükseldi, ve üstümüze dehşetli gürlemeler oldu…

    Yine bir gün yaralıları aldık dönüyorduk. Etrafımızda müthiş gürlemeler oldu dehşetli gülle yağmurunun altında kaldık. Reşit Paşa ’nın sağına soluna gülleler yağıyordu, o zaman anladık ki bize ateş ediyorlar. Attıkları gülle bize o derece yakın düşüyordu ki tasavvur edemezsiniz.

    Yaralı gaziler vapurlara taşınırken…

    Fakat bütün bu tehlikelere rağmen korkmak için vaktimiz olmadı. Çünkü hastalar bizi bekliyorlardı. Ameliyat edecek, yaraları sarılacak yüzlerce hasta vardı. Bunlardan biz kendimiz için korkacak vakit bulamıyorduk.

    Bundan sonra düşman adet edinmişti. Ne zaman Reşit Paşa vapurunu görseler tepemize İngiliz işaretli bir tayyare dikiliyor, düşman topçusuna bizim bulunduğumuz yeri işaret ediyor. Bundan sonra o dehşetli gülle yağmuru başlıyordu. Her defasında ölüm tehlikesi geçiriyorduk.

    Hele bir keresinde müthiş bir bombardımana tutulmuştuk. İstanbul’a “Reşit Paşa vapuru battı” diye haberler gitmiş. İstanbul’a döndük ki, herkes vapur batmış zannediyordu. Akrabam matem içinde, İstanbul’a adeta ahretten döner gibi döndüm. Hayatımda işte böyle bir ahretten döner gibi döndüm. Hayatımda işte böyle bir ahretten dönüş faslı vardır."

    En tesirli kelime: Su, su...

    "Bir gün bir İngiliz yaralısı bulduk, gemiye getirdik. Zavallı çiçek gibi bir delikanlıydı. Başından aldığı bir yara ile gözlerini kaybetmişti. Gözlerinin üstüne siyah uzun bir sargı sarmıştık. Ağzına damla damla su akıttık. Yaralıların sayıkladıkları en tesirli kelimelerden biri de budur. Su…

    Hiçbir ağır yaralının susuz ölmemesine son derce dikkat ederdik. Bir İngiliz yaralısının da ağzına su akıttık. Çok üzgündü, İngilizce mütemadiyen “öleceğim” diyor, arkasından nişanlısının ismini söylüyordu. Ölüm halinde bulunan adama son vazifemi düşündüm… Ve onun düşman askeri olduğunu bir an için aklıma getirmeyerek kendisini İngilizce, kendi ana dili ile teselli ettim:

    - Katiyen ölmeyeceksin, yaşayacaksın… Bütün bu korkulu günler geçecek. İyi olup memleketine gideceksin, nişanlına kavuşacaksın…

    Bu İngilizce teselli onun öyle hoşuna gitti ki, bir müddet sonra yüzünde müsterih, hatta memnun çizgiler peydahlandı ve öldü…

    Biz öleceğini bildiğimiz bütün umutsuz hastaları böyle teselli ederdik.

    Ölmeyeceksin daha çok yaşayacaksın diye diye kendilerini bazen buna inandırırdık. Adeta yaşayacaklarına inanmış oldukları halde ölürlerdi.

    Gördüğüm en müthiş yaralılar gözlerini kaybedenler. Bunların halleri pek feci oluyor. İçin için eriyorlar... Günden güne sönüyorlar.

    Gözlerinin yarası iyi olmak ihtimali bile olsa kendilerini kurtulamıyorlar… Ölüyorlar. Gözlerini kaybedenlerin hali kadar feci bir şey yoktur.

    Biz bu Reşit Paşa hastane gemisinin ne kahırlarını çektik. Bazen haftalarca savaş boylarında kalıyorduk. Hele bir keresinde aç kaldık, bite boğulduk. Kömürümüz bitti. Soğukta kaldık."

    Son sözleri: Anne !!!

    "Yüzlerce yaralının önümde öldüğünü gördüm hemen hemen hepsi de aynı kelimeyi, bu sözü sayıklayarak, “Anne ” diyerek öldüler.

    Vapurda muhtelif milletlere mensup yaralılar vardı. Almanlar, Avustralyalılar, cepheden topladığımız İngiliz yaralılar ve bizim yaralılarımız… Hepsi kendi dilleri ile ekseriya tek bir kelime sayıklardı,

    — Anne !..."

    Bir hastabakıcı arkadaşım...

    "Bir Alman doktor vardı. Genç karısı Avusturyalı iyi bir hastabakıcı kadın. Bir gün Reşit Paşa vapurunun üstüne gülle yağmuru yağarken:

    — Beni deniz tutuyor, dedi. Hastanede çalışmak istiyorum.

    Kendisini cepheden biraz gerideki hastaneye tayin ettirdi. Bu küçük bir cephe hastaneydi. Bir müddet sonra haber aldık ki, hastane büyük bir uçak bombardımanına tutulmuş, tahrip edilmişti. Arkadaşım bombaların altında can vermişti. Bizden de 8 şehit vardı.

    İşte bu benim en acı hatırlarımdan biridir. Bu hastaneye ben de gitmek istemiştim. Hatta gönderiyorlardı da… Gitseydim muhakkak ki bugün bulunamayacaktım."

    Bekir Çavuş: Kumandanım emrinizi yapamadım!...

    "Reşit Paşa vapuruna bir gün Bekir Çavuş isminde bir ağır yaralı getirdik. Onun cephenin ön saflarında bulmuştuk. Bir ayağı kangren olmuştu. Hemen Reşit Paşa vapurunda ameliyat masasına yatırdık.

    Ayağını kestik. Bir tek ayağı ile kalmıştı ama vaziyeti çok tehlikeli idi. Kangren çok ilerlemişti. Aynı zamanda pek fazla kan kaybetmişti. Adeta ölmesini bekliyorduk.

    O gece sabaha karşı kamaramın kapısı hızlı hızlı vuruldu. Kalktım dışarıda bir ses:

    Çanakkale Menzil Hastanesi'ndeki Türk yarılaları...

    — Başhemşire… Başhemşire… diye bağırıyordu….

    Hemen giyinip fırladım, genç bir Alman hastabakıcısı:

    — Hani ayağını kestiğimiz yaralı yok mu?

    — Bekir Çavuş mu?

    — Evet.

    — Ne oldu peki?

    — Kendisine bir hal geldi hemşire, tek bacağıyla ayağa kalktı. Odanın içinde dolaşmak istiyor.

    Hemen koştum. Bekir Çavuş yaralarından kanlar aka aka ayağa kalkmıştı. Yanına koştum. Bileğinden tuttum, müthiş ateşi vardı.

    — Aman Bekir Çavuş dedim, Ne yapıyorsun? Bu hal ile ayağa kalkılır mı?

    Bekir Çavuş kendini kaybetmiş bir halde idi.

    — Aman dedi, Ne diyorsun? Emir geldi, emri yerine getirmek lazım.. Tabii kalkacağım.

    Ve sabaha karşı Bekir Çavuş kollarımız arasında dünyaya gözlerini büsbütün kapadı. Bu adamcağız son dakikasına kadar kumandanın emrini, kendisine verilen vatan vazifesini yapmaktan başka bir şey düşünmüyordu. Son dakikasında bile ne annesini ne sevdiğini düşünüyordu.

    Kansız beyaz dudaklarından çıkan en son cümle:

    — Emri yapamadım, oldu.

    Fakat ben ona kani idim ki Bekir Çavuş vazifesini son derece yapmıştı."

    Safiye Hüseyin Anafartalar'da...

    "… Maydos’a (Eceabat) gittim. Sonra Anafartalar’a doğru ilerledik. Tepemize iki düşman tayyaresi peydahlandı. Bize adım attırmıyorlar, mütemadiyen bombaları yağdırıyorlardı. Üç saat yürümüş, fena halde yorulmuştuk.

    Ölüm muhakkaktı. Tayyareler adamakıllı alçalıp bizi bombardıman etmeye başlayınca gözümün iliştiği bir sıçan deliğine girdik. Üzerimizde epey dolaştıktan sonra gittiler. Biz de karargâha geldik. Tepeden düşman donanması çanak gibi görünüyor. O zaman geçirdiğim bütün tehlikeleri unuttum. Bir kadın için işte bu görülebilmesine ihtimal olmayan bir manzara idi…"

    *****************************

    KAYNAKLAR

    [1] Yrd.Doç.Dr. Huriye VURAL- Hemşireliğin Tarihsel Gelişimi.

    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !


    [2] a.g.e.
    [3] a.g.e.
    [4] Sevcan BALAN - Dünden Günümüze Hemşireliğin Tarihçesi..
    M. Güven Karahan - Bandırma Devlet Hastanesi (

    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !

    )
    [5] Emel ARMUTÇU - Semahat Arsel ile röportaj 15 Mayıs 2000 (

    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !

    )
    [6] Yakın Tarihimiz - Fasikül 25, Milliyet Gazetesi Kültür Eki s.395
    [7] Binbaşı Nazmi Bey - Çanakkale Deniz Savaşları Günlüğü s. 61-62
    [8] Safiye Hüseyin, Çanakkale savaşları hatıralarını 12 Haziran 1935 tarihinde gazeteci Hikmet Feridun Es’e anlatmıştır. Bu Röportaj Aziz Kaylan'ın "Çanakkale İçinde Vurdular Beni" adlı eserinde de yer almaktadır. Hatıralar hazırlanırken o eserden yararlanılmıştır..
     
  6. Ertan AKTEPE
    Offline

    Ertan AKTEPE
    UyduTürk
    Administrator

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    4.293
    Beğenilen Mesajlar:
    19
    Şehir:
    Uyduturk Merkezi
    TÜRK EDEBİYATINDA ÇANAKKALE ZAFERİ
    Çanakkale yüzyıllar boyu insanlık tarihinin en önemli harbe ve mücadelelerine sahne olan Boğazlar bölgesinde şirin ve güzel bir şehirdir. Bu şehir her yönüyle yaşayan bir tarih, Türklerin Avrupa'ya geçmeleriyle süre gelen ve yurdumuzun her köşesinden her Türk ailesinin ve atalarından bir veya birkaç erini gömdüğü şehitler beldesi bugün de üniversite şehridir.
    Çanakkale şehri, aynı adı taşıyan boğazın Anadolu yakasında ve bu Boğazın en fazla darlaştığı kesimde düz bir alanda kurulmuştur. Çanakkale kuruluşu pek eski dönemlere inmeyen ve temeli Fatih Sultan Mehmet zamanında atılmış olan bir 15. Y.y. şehridir.
    Burada yerleşim birimlerin mazisi Truva ile başlar. Truva'nın kalıntıları eski Tunç Çağına kadar inmektedir. Truva şehri M.Ö. 13. Asırda Akalıların eline geçmiştir. M.Ö. 6. Asırda Lidyalıların elinde olan şehir bundan sonra İran hakimiyetine girmiştir. Daha sonra Atina hakimiyetine giren şehir bu kez Atina Isparta mücadelelerine sahne olmuştur. M.Ö. 334 baharında Asya'yı fethe çıkan Büyük İskender Boğaz'dan geçmiş ve Granikos'ta(Bıga çayı) İran ordusunu bozguna uğratmıştır. Daha sonraki asırlarda Anadolu'ya geçen Romalılar buraları hakimiyeti altına almışlardır. Roma'nın parçalanmasıyla Doğu Roma imparatorluğunun eline geçen şehir 14. Asırda Aydınoğlu Umur Beyin akınlarına sahne olmuştur. Sonra Osmanlıların eline geçen şehir Türklerin Avrupa'ya geçişinde önemli bir yer edinmiştir. Nitekim Orhan Bey zamanında Türkler Gelibolu'ya geçmiş Yıldırım Bayezid zamanında Gelibolu önemli bir şehir olmuştur.Fatih döneminde Haçlıların Boğazdan geçmesini engellenememiştir. İstanbul'u fethetmek isteyen Fatih Boğazdan geçişi engellemek Boğaz'ın en dar yerine karşılıklı iki kale yaptırmıştır. Bunlardan Anadolu yakasındakinin adı Fatih'in oğlu Sultan Mustafa tarafından yaptırıldığı için Kal'a-i Sultaniye(Batı yazarları buraya Dardanos demişlerdir.) Avrupa yakasındakine ise Kilitbahir(denizin kilidi anlamında) adı verilmiştir.Artık bundan sonra şehir Türk hakimiyetinde kalmıştır.
    Çanakkale stratejik konumu itibariyle çok önemli bir şehirdi.19.y.y. da Osmanlı devletinin Avrupa devletleri karşısında zayıflamasıyla beraber şehrin önemi daha da artmış küçülen Osmanlı Devletinin bu şehri koruması Boğaz'ların ve İstanbul'un güvenliği için çok önemli olmuştu.
    18.yüzyılda şehirde İsveç Konsolosluğunun bulunması şehrin önemini ortaya koymaktadır.
    19.yüzyılın sonlarında ve ikinci yarısında Çanakkale Boğazı'nın kıyılarında Mecidiye,Hamidiye,Mesudiye,Namazgah,Yıldız,Ertuğru l ve Orhaniye adlı yeni tabyalar oluşturulmuştur. Bu tabyalar ve onların kahraman bekçilerinin dünyanın en büyük filosunu geri çevirdiklerini göreceğiz.
    Çanakkale yöresi stratejik konumu bakımından önemli bir yer işgal ettiğinden , 19.yüzyılın son çeyreğinde İngiltere,Fransa,Yunanistan ve Rusya birer konsolosluk açmışlardı.Bunlara 1872 Şubatında Almanya konsolosluğu ilave edildi.
    1906'da İngiliz İmparatorluk Müdafaa Komitesinin yaptığı araştırmalar Çanakkale'nin yalnız deniz kuvvetleriyle geçilemeyeceğini bir kez daha ortaya koymuş,1911-1912 Türk-İtalya ve 1912-1913 Türk Balkan Devletleri savaşında İtalya ve Yunan Kurmay heyetleri de aynı sonuca varmışlardır. Nitekim İtalyan filosu 18 Nisan 1912'de Boğazın dış tabyalarını bombardımanla yetinmiş, 19 Temmuz1912'de de sekiz muhripten kurulu İtalyan filolitası, Boğaz dahiline başarısız bir gece akınında bulunmuştu. Balkan Savaşında da Boğaz'a karşı ciddi bir hareket olmamıştı.
    1.Dünya Savaşı'na katılmamızdan 10 gün sonra İngiltere Boğazlar Meselesinin müttefiki olan Rusya'nın lehine halini kabul etti. Üçlü İttifak Devletleri bu konuda anlaşmaya vardılar.
    Merkezi devletler yanında savaşa giren Osmanlı Devletini saf dışı bırakmak amacıyla İtilaf Devletleri tarafından düzenlenmiş olan Çanakkale Harekatı, 1. Dünya Savaşı'nın en önemli askeri faaliyetlerinden birini oluşturmaktaydı.
    18 Mart 1915 sabahı Boğaza giren ve tabyaları topa tutan İngiliz ve Fransız Filoları Çanakkale Boğazının iki yakasındaki mevzilerden açılan yoğun ateş ve Karanlık Limana dökülen mayınların etkisiyle, mevcutlarının % 35 ini kaybedip geri çekilmek zorunda kaldılar.
    18 mart bozgunu , İtilaf Devletlerine karadan destek olmaksızın yalnız deniz kuvvetleriyle Boğazın geçilemeyeceğini gösterdiğinden General Hamilton 'un emriyle bir Çıkarma ordusu hazırlandı. Çıkarma Harekatı 25 nisan 1915 günü sabaha karşı başladı. Sarp bir kıyı olan Arıburnu bölgesine çıkan düşman kuvvetlerini 19. Tümen Kumandanı Mustafa Kemal karşıladı. Kıyıya çıkan İngiliz ve Fransız kuvvetleri geri püskürtüldü. Bundan sonra her iki cephede de siper savaşları sürdürülmüş özellikle 21 Haziran Kerevizdere, 28 Haziranda da Zığındere çarpışmaları çok şiddetli geçmiştir. Bunun ardından İtilaf kuvvetleri kesin bir sonuç almak amacıyla 6-7 Ağustos gecesi başlattıkları Harekat dört gün sürdü. Bu kuvvetler Yarbay Mustafa Kemal tarafından Conkbayırı'nda durduruldular. Böylece Birinci Anafartalar Zaferinden sonra İtilaf kuvvetlerinin yaptığı bütün taarruzlar sonuçsuz kaldı. Ancak 21 Ağustosta yeni bir saldırı başlattılar. İkinci Anafartalar Muharebesi denilen bu Harekat da başarılı olamayınca Muharebeler günlerce süren siper savaşlarına dönüştü. Bu çarpışmalarda Türk askeri Çanakkale'nin geçilmez olduğunu ispatladı. İtilaf kuvvetleri 19-20 Aralık gecesi Anafartalar ve Arıburnu Cephesinden 8-9 Ocak 1916' da Seddülbahir'den çekildiler.
    İtilaf Devletlerinin başarısızlığı ile sonuçlanan Çanakkale Muharebeleri Birinci Dünya Savaşının seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu gibi Çarlık Rusya'sının çöküşünü hazırlamış ve İngiltere'de Hükümet değişikliğine yol açmıştır.
    Çanakkale Savaşları sonuçları sebebiyle dünyaya Türk'ün yenilmezliğini, Mehmetçiğin azim ve iradesini ve de centilmenliğini göstermiştir. Bununla birlikte bu savaşlar sırasında bir komutan parlamıştır. Mustafa Kemal! Daha sonra milleti arkasına alıp Türk'ün haklı davasını sürdürecek ve başarıya ulaşarak yeni bir devlet kuracaktır. Ayrıca bütün dünya onun dehasını takdir edecektir. Mustafa Kemal ise bir şeyin farkındadır. Bağımsızlığı ve namusu söz konusu olunca Türk askerinin nasıl ölüme koştuğunu bilmektedir. Yeter ki onu idare edecek dahi bir komutan olsun. İşte o da Mustafa Kemal idi. Siz hiç ölmek için can atan asker gördünüz mü? İşte Çanakkale Savaşlarında Türk askeri!Atatürk'ün bu konudaki hatıralarından birine değinelim.
    Bir buluşma esnasında Mısır Devlet Başkanı Atatürk'ü takdir ettiğini söyler ve ekler;
    -" Ekselans benim milletimin de sizin milletiniz gibi hürriyete ve istiklale ihtiyacı var. Bunu nasıl temin edebiliriz? Tıpkı sizin Çanakkale Boğaz Savaşında Düvel-i Muazzama Ordusuna karşı kazandığınız zafer gibi bizim de böyle bir ordu ve stratejiye ihtiyacımız var. Bize bu konuda yardım edebilir misiniz? " Sorusuna Mustafa
    Kemal:
    -" Vatanı için şehit olacak bir buçuk milyon Mısırlı genciniz varsa bu işi yapabiliriz. Bunun haricinde olmaz! " deyince Mısır Devlet Başkanı
    -" Maalesef bizim öyle ölecek bir buçuk milyon Mısırlı gencimiz yok." Der. Mustafa Kemal de:
    -" O zaman sizin de hürriyet ve istiklale hakkınız olamaz." Deyiverir.
    İşte bu söz her şeyi açıklamıyor mu?...
    TÜRK EDEBİYATINDA ÇANAKKALE SAVAŞLARI VE ZAFERİ
    İLGİLİ; MENKIBE,DESTAN, ŞİİR, ANEKDOT, VE EFSANELER:
    1-)MENKIBELERDE ÇANAKKALE ZAFERİ

    Menkıbeler, birtakım mahalli adetlerin, insani birtakım tasavvurların dini muhteva içinde hatıralardır. Bu bakımdan karanlık devirleri aydınlatmada tarih kadar kıymetli belgelerdir. Çanakkale Savaşları sırasında bir çok menkıbe yazılmıştır. Bu menkıbeler, bize Türk milletinin zihninde Çanakkale Savaşlarının ne kadar derin
    izler bıraktığını göstermesi açısından önemlidir.
    Çanakkale Savaşları etrafında teşekkül eden menkıbeleri şöyle sıralayabiliriz.
    A)TARİHİ-EFSANEVİ ŞAHSİYETLER ETRAFINDA OLUŞAN MENKIBELER
    Milletlerle olan savaşlarında Allah'ın Türkler'e yardım ettiğini pek çok menkıbede görürüz. Bunlardan birisi de Mustafa kemal hakkında
    anlatılanıdır
    1) GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA:
    Türkler'in başka. M. Kemal'in Omega saatinin parçalanması suretiyle kendisine hiçbir şey olmamasıdır. Bu olay, Anadolu'nun pek çok yerinde, farklı şekilde anlatılır. Bu olay' yazılı olarak en güzel şekilde Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Mustafa Kemal ile Mülakat" adlı eserinde şöyle verilir:
    "Buraya kadar muhaveremizi sakin bir vaziyette dinleyen Yüzbaşı Cevat Bey, Paşa'nın yaveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle:
    _"Bu şarapnel parçasından biri Paşa'nın göğsünü okşamıştır!"dedi.
    _Nasıl? Dedim.
    Paşa, tespihi ile oynuyordu. Cevat Bey, parlak çizmelerindeki mahmuzları şıkırt yaparak, göğsünün sol tarafındaki nişan kurdeleleri sırası ve ipek kordonu kabaresine şöyle anlatıyordu:
    -Bulunduğumuz yer tamamen muhacimlerin arası idi.Paşa da ilerleyen efradımızı seyrederken göğsüne bir şeyin kuvvetlice çarptığını duymuştur.
    -Evet sağ taraftan ceketimde bir kurşun yeri gördüm.Yanımda bulunan zabit(Rahmetli Nuri Canker Bey)"Efendi,vuruldunuz" dedi.Ben böyle bir söz şuyu bulursa askerimizin kuvve-i maneviyesi üzerinde yapacağı tesiri düşündüm.
    Elimle zabitin ağzını kapadım.
    "Sus" dedim.
    Cevat Bey devam ediyordu.
    -"Bir şarapnel misketi,göğsünün sağ tarafını tamamen Omega saatinin bulunduğu cebe isabet etmişti.Saat, parça parça oldu, fakat o darbe,Paşanın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan ileri geçmemiştir."dedi.
    -O saat sizin için tarihi bir saattir.Görebilir miyim efendim?dedim.
    Paşa:
    -"O saatin enkazını,bu muharebeden sonra Liman Paşa hatıra olarak aldılar.Bana da kendilerinin aile-i asalet armasını havi bulunan saatlerini verdiler.
    Cevat Bey saati gösterdi.Omega markalı siyah bir saat.Arkasında bir taç ve "L.2." markaları ve Paşanın kırılan saatide Mekteb-i Harbiyeden beri sakladığı Omega markalı kuvvetli bir talebe saati imiş.Cevat Bey Zenınnth marka bir bilezik saatini gösterdi ki onu Mustafa Kemal Paşaya o kurşunun değdiği esnada yanında bulunan genç Mülazım vermiş.
    Askerin bu kadar yanında giden, onlara ön ayak olan bir Kumandana en zorlu düşmanların bile dayanamayacağına aklım eriyordu.
    Omega saati,Türk milleti için kendini feda etti,Komutan Mustafa Kemal'i kurtardı. Türk ordusunun Kumandanını,Türk milletini,Ortadoğu'yu, insanlığı kurtardı.
    2)SEYİT ALİ ONBAŞI:
    Çanakkale Savaşları'nda Deniz Savaşları sırasında Seddü'l- bahir açıklarında bulunan düşman gemileri Morto Koyu ile Seddü' l- bahir tepesini sürekli bombardıman altına almışlardı. Türk mukavemeti gittikçe azalıyordu. Kendilerini Allah' ın koruyuculuğuna bırakan Türk birlikleri şehitlik mertebesine ulaşmayı arzu edercesine, kaçmak yerine son gayretleriyle mücadele ediyorlardı.
    Bu sırada bir İngiliz gemisinden atılan büyük bir bomba Morto Koyu sırtlarındaki bir topçu birliğimizi toptan imha etti. İçlerinden yalnızca Seyid Ali Çavuş kurtulmuştu. Çavuş etrafındaki manzara karşısında duyduğu ızdırap ile dünyada eşine az rastlanacak bir olay gerçekleştirdi.
    Duyduğu acı ile normalde üç kişinin zor taşıdığı 257 kiloluk bombayı yerinden tek başına kaldırdı, taşıdı, topun namlusuna sürdü ve ateşledi. Bu mermi gideceği yeri de biliyordu. Queen Elizabeth gemisinin bacasından içeri girdi ve gemi ortadan ikiye ayrılarak battı.
    Burada, 257 okkalık bir mermiyi kaldırarak olağanüstülük gösteren Seyit Ali Onbaşı ile ilgili menkıbeyi Mehmet İhsan GENİŞÇAN, eserinde şöyle anlatıyor:
    " Ne hikmetse bataryada tek top ayakta kalabilmiş, fakat onun da vinci kırılmış olduğundan mermileri namluya sürülemiyordu. Yüzbaşı Hilmi Bey , etrafından birilerinden yardım alabilmek düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı sırada Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve perişan ne yapacaklarını düşünüyorlardı.
    " Ulu ve yüce Allah' tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur. " duası Seyit' in ağzından nûr tanesi gibi dökülmeye başladı.
    Seyit Ali, bu duayı defalarca okudu. Bu yakarış şüphesiz hiç kimseninkine benzemiyordu. Aşk ile kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bir oldu. Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit ' in göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet içinde kalıyordu. Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi savaşın kaderini böylece değiştiren olayı yaratmış ve İngilizler' e ait "Ocean" isimli zırhlı, bu merminin isabetiyle korkunç yara almıştır.
    Aynı gün geç saatlerde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, ödül olarak Seyit' e onbaşılık rütbesini verdi. Merminin bir defada kendi huzurunda kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Seyit Onbaşı, Cevat Paşa' ya şu cevabı verdi:
    " Ben bu mermileri kaldırırken gönlüm, Allah'ın feyziyle doldu. Ancak bu kuvvetin sırrı o anda bana Allah' ın ihsan ettiği bir vergi idi. Bu ağırlığı kaldıracak kadar bir makam varmışsam bu dua ve rıza ile olmuştur. Ancak şimdi kaldırmam mümkün değildir kumandanım"
    3)YAHYA ÇAVUŞ VE TAKIMI
    Çanakkale Muharebelerinin en ateşli saldırıları sırasında Morto Koyu' ndan çıkartma yapan bir İngiliz birliğine karşı Seddü' l- bahir tepesinde bulunan Yahya Çavuş ve takımı (15 kişi) büyük bir inançla engel olmaya çalışıyorlardı. Karşılarında bulunan bir birliğe karşı 15 kişi gönülden savaşarak engel olmaya çalıştılar. Tam üç gün ve üç gece bir birliğe bir takım olarak karşı geldiler. Onları durdurdular. Gelibolu Yarımadası' nın içlerine girmelerine 15 kişilik bir kuvvetle engel oldular. Sonunda yardımcı kuvvetlerin gelmesine yakın hepsi Allah' ı arzu ettiler. Şehitlik mertebesiyle Allah' a ulaştılar.
    Bundan başka "Hasan ve Mevsuf", "Sıhhıye Başçavuşu Hüseyin Hikmet Başaran", "Bayraklı Baba Menkıbesi" ve "Kaşıkçı Dede Menkıbesi" hakkında anlatılan menkıbeler vardır.
    B)Dinî ve Tarihî Şahsiyetler Etrafında Teşekkül Eden Menkıbeler
    1)CONKBAYIRI ÜZERİNDEKİ BULUTLAR :
    Çanakkale' de en çok anlatılan menkıbe şudur:
    Conkbayırı' nda kara savaşları sırasında 57 tümen her gün çamaşır değiştirir. Kirlilerini yıkar çalılara asar ve ertesi gün için kurumuş. Sebebi ise eğer şehit olurlarsa Allah'a temiz kıyafetlerle varmaktır. Savaşa çıkmadan önce namazlarını kılar ve ibadet ettikten sonra savaşa başlarlarmış. Maneviyatı kuvvetli bu insanlar Conkbayırı' ında düşman tarafından kıstırıldıkları anda gökten beyaz-gri bir bulut kümesi 57. Tümenin üzerine inmiş ve bulut yok olduğunda düşman askerleri ne olup bittiğini anlayamamışlar. Zira ortada tek bir Türk askeri bile yokmuş. Gemiden bu olayı seyreden İngiliz Amirali Hamilton daha sonraki savaş anılarında da bu olayı anlatmaktadır.
    2)BULUTUN KORUMASI
    Menkıbelerde bir başka mucizevî yardım da bir İngiliz Alayının bulutların içinde kayboluşu biçimindedir. Olay şu şekilde anlatılmaktadır;
    " O gün Kraliyet Alayı taze kuvvetlerle bu saldırıda görev aldı. Sağ cenahta yer alan bu alay, daha az bir mukavemetle karşılaştığı için hızla ilerlemeye başlamıştı. Alay, Azmak Deresi' nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağrılı mevkiinden Damakçı Bayırı'na doğru yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Tepenin üzerinde garip, soluk renkte bir bulut durmaktaydı.alay, sol taraftaki Ağıl Dere' ye inmeden tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldular. Yâni alanda askerlerin Mestan Tepe' den şaşkın bakışları arasında 7-8 değişik bulutla daha birleşerek Trakya istikametine doğru uçup gittiler. Orada bulunan 267 İngiliz askerinden hiçbirinin izine bir daha rastlanamamıştır."
    3)NUSRET MAYIN GEMİSİNİN MUTLAK YAKALANIŞTAN KURTULMASI
    Nusret Mayın Gemisi Çanakkale savaşına noktayı koyacak olan görevine çıktığı gece Karanlık Liman ile Seddülbahir arasındaki mayınları toplayıp yerini değiştirirken O''nu koruyan Anadolu Feneri de bir İngiliz Gemisi üzerine projektörleri dikmiş ve gemiyi takibe almıştı. Fakat birden Anadolu Feneri arıza yaptı. Nusret Mayın Gemisi telaşla ışıklarını söndürdü. İngiliz gemisi bu sefer kendi projektörleriyle denizi taramaya başladı. Geçen dakikalar içinde Nusret Mayın Gemisi tam yakalanacağı anda birden Anadolu Feneri tekrar çalışmaya başladı. İngiliz gemisinin projektörleri üzerine kendi projektörlerini dikti ve iki ışık arasında kalan Nusret muhakkak bir hezimetten kurtuldu. Görevini yerine getirip geri döndüğünde bu heyecana kalbi dayanamayan gemi kaptanı ,Hakkı Bey' in naşını da karaya çıkardı. Anadolu Feneri' nin hiçbir tamirat yapılmadan kendiliğinden çalıştığını öğrenen gemi komutanı Nazmi Bey, bu olayın bir mucize olduğunu daha sonraki günlerde yazdığı günlüğünde bildirmektedir.
    Bundan başka bulutun koruması ile ilgili anlatılan iki menkıbe daha vardır. Yine "Uçan Türkler" adlı anlatılan bir menkıbe daha vardır.
    II- DESTANLARIMIZDA ÇANAKKALE ZAFERİ
    Türkler, pek çok özelliğin yanı sıra, destan yaratan bir millet olarak da tarihte hakettiği yeri almıştır. Alp Er Tunga Destanı,Şu Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Ergenekon Destanı, Bozkurt Destanı, Genç Osman Destanı, Plevne Destanı, Estergon Destanı, Şeyh Şamil Destanı, Girit Destanı, Kars Destanı, Silistre, Cezayir, Varna, Budin destanları bu milletin yarattığı destanlardan sadece bir kaçıdır. Tarih boyunca yaratılan destanlar zincirinin altın halkalarından biri de hiç şüphesiz "Çanakkale Destanı" dır.
    Çanakkale Zaferi öyle büyük bir zaferdir ki, halkın vicdanında öyle derin izler bırakmıştır ki, pek çok şair tarafından - halkın da hislerine tercüman olunarak- destanlar vücuda getirilmiştir. Türk' ün bu zaferini en mükemmel şekilde Mehmet Akif destanlaştırmıştır. Edebiyat tarihinin Akif' in;
    "Çanakkale Şiiri" hakkındaki hükmü şudur:
    "Bu şiiri Mehmet Akif yazmadı; kağıda dökenle, toprağa kanını dökenler birleşerek yazdılar."
    Çanakkale Savaşı ile ilgili yazılmış pek çok destan mevcuttur. Başta Mehmet Akif' in eseri olmak üzere seçilmiş birkaç destanı verelim.
    1-MEHMET AKİF ERSOY - ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ
    Bu eser, yıllardır hepimiz tarafından zevkle okunmuş ve ezberlenmiştir. Burada Akif harbin vahametini, vahşetini anlatırken, bu uğurda şehit olanların da yalnız kalmayacaklarını, onları Hz. Peygamber' in şefkatle beklediğini müjdelemektedir. Bu şiiri başlı başına Türk' ün Destanıdır. Anlatılmaz yaşanır.
    Prof. Dr. Mehmet Kaplan, bu destanın estetik kıymeti hakkında şu kanaati ifade eder:
    " Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale Savaşını tasvir eden şiiri yazıldığı tarihten bu güne kadar bütün nesillere o savaşın heyecanını yaşatmış ve onun tarihî, derin ve büyük manasını hatırlatmıştır. Bunun sebebi de hiç şüphesiz, bu şiirin taşımış olduğu estetik değerdir."
    Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara' ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
    Ne hayasızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
    Nerede- gösterdiği vahşetle "Bu: bir Avrupalı"
    Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
    Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer,
    Kanıyor kum gibi, tufan gibi hakikat mahşer mi mahşer
    Yedi iklimi cihanın duruyor karşıda
    Ostralya' yla beraber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;
    Sade bir havadis var ortada: vahşetler denk.
    Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...
    Hani tâûna da zuldûr bu rezil istila!...

    Bundan başka Boyabatlı Mustafa'nın "Çanakkale Destanı" adlı eseri vardır.
    III- ŞİİRLERİMİZDE ÇANAKKALE ZAFERİ
    Çanakkale Zaferi ile ilgili, menkıbe, destan yanında münferit şiirler de yazılmıştır. Mehmetçik, harbe giderken sâkin ve sevinçli olarak anasından, babasından, yavuklusundan, sılasından ayrılmıştır. Hatta *******, yavuklusunu bir daha göremeyeceğini bilerek yola revân olmuştur. Bu duyguyu şu mısralarda görebiliriz.

    ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
    Çanakkale içinde vurdular beni
    Ölmeden mezara koydular beni
    Of gençliğim eyvah.
    Çanakkale içinde Aynalı Çarşı
    Ana ben gidiyom düşmana karşı
    Of gençliğim eyvah
    Çanakkale içinde bir uzun selvi
    Kimimiz nişanlı kimimiz evli
    Of gençliğim eyvah

    BİR YOLCU' YA
    Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
    Bu toprak bir devrin battığı yerdir.
    Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
    Bir vatan kalbinin attığı yerdir

    Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
    Gördüğün bu tümsek Anadolu' nda
    İstiklâl uğrunda, namus yolunda
    Can veren Mehmet' in yattığı yerdir.

    Bu tümsek koparken büyük zelzele,
    Son vatan parçası geçerken ele
    Mehmet' in, düşmanı boğduğu sele
    Mübârek kanını kattığı yerdir

    Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin
    Yaptığın bu tümsek amansız, çetin
    Bir harbin sonunda bütün milletin
    Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
    Necmettin Halil Onan(Çakıl Taşları)
    Çanakkale Savaşları öyle bir savaştır ki Türk Milletinin ruhunda ve zihninde silinmeyecek etkiler bırakmıştır.Bu yüzdendir ki bir çok destana, şiire ve romana ve de tarihin tozlu yapraklarına konu olmuştur. Yüz binlerce şehidin verildiği bu savaşlar öyle silinecek bir yazı değildir. Bu savaşlar Türk milletinin onurunu, kahramanlığını ve centilmenliğini bütün dünyaya ispatlamıştır. Bu sebeple bu savaşları çok iyi algılamamız gereklidir.
    KAYNAKÇA
    Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, "Türk Edebiyatında Çanakkale Zaferi", 1994.
    Ruşen Eşref Ünaydın, " Mustafa Kemal ile Mülâkat", Ank. 1981
    Mehmet İhsan Gençcan, " Çanakkale Savaşları ve Menkıbeler", İst. 1994.
    Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, "Çanakkale Savaşları", 1994
    Mehmet Kaplan, "Mehmet Akif ve Çanakkale Savaşı; Mehmet Kaplan' dan Seçmeler" (Haz: Enginün- Zeynep Kerman) K.T.B. Yay. .Ank. 1988.
     
  7. CaDaVRa
    Offline

    CaDaVRa Kıdemli Üye Üye

    Kayıt:
    1 Haziran 2007
    Mesajlar:
    362
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    Yer6
    :praying: ruhları şadolsun
     
  8. gas89
    Offline

    gas89 Üye Üye

    Kayıt:
    30 Nisan 2007
    Mesajlar:
    88
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    Kocaeli
    paylaşım için saol
     
  9. tarzan
    Offline

    tarzan Yeni Üye Üye

    Kayıt:
    29 Ekim 2008
    Mesajlar:
    49
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    almanya
    emegine saglik ruhlari sagolsun
     
  10. korfez41
    Offline

    korfez41
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    12 Nisan 2012
    Mesajlar:
    9.846
    Beğenilen Mesajlar:
    341
    Şehir:
    izmit
    Çanakkalede Şehadet

    [HR][/HR]

    Conkbayırında kaldın elbet sana felaket
    Bir bilseydin burası bizim memleket
    Türk tür Türk e tek rakip devlet
    Hep dışardan destekli büyük hiyanet
    Yedi düvel hepsi birden önümde
    Unutmayız anarız seni Anzak gününde
    Barıştan yana oldu Çabamız
    Yurtta sulh, Cihanda sulh diye öğüt veren Atamız
    Tarihten alsaydık ibret
    Türkü, Kürdü bir Millet
    Buna şahittir Çanakkale de şehadet
    Toprak rengi kızıllara boyandı
    Yedi düvel hepsi birden dayandı
    Bin yıl oldu bu topraklar bize yazıldı
    Her göz dikene, gürzle mezar kazıldı
    Çanakkale benim güzel vatanım
    Fedadır sel olsa akan kanım
    Ayrılık en büyük gaflet
    Türkü, Kürdü bir Millet
    Buna şahittir Çanakkale de şehadet

    “Tarih sayfalarına 18 Mart Çanakkale Zaferi olarak geçen ve işgal altındaki vatan toprağını canları pahasına savunan Anadolu insanının verdiği mücadelenin yıldönümünde; bu zaferin mimarlarından Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını saygıyla anıyoruz.
     
  11. MEST
    Offline

    MEST
    Yetkili
    Moderator

    Kayıt:
    20 Şubat 2010
    Mesajlar:
    3.369
    Beğenilen Mesajlar:
    131
    Şehir:
    ist.
    [video=youtube;ybMWu2_8tTQ]https://www.youtube.com/watch?v=ybMWu2_8tTQ[/video]
     
  12. MEST
    Offline

    MEST
    Yetkili
    Moderator

    Kayıt:
    20 Şubat 2010
    Mesajlar:
    3.369
    Beğenilen Mesajlar:
    131
    Şehir:
    ist.
    Şehidlerimizi Rahmetle Anıyoruz.. Ruhları Şad Olsun...
     
  13. coscos1222
    Online

    coscos1222 Guest

    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
    Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın..
    Zaferimizin 100. Yılı Kutlu Olsun! Şehitlerimizin Ruhları Şad Olsun!
    Çanakkale Geçilmez
     
  14. korfez41
    Offline

    korfez41
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    12 Nisan 2012
    Mesajlar:
    9.846
    Beğenilen Mesajlar:
    341
    Şehir:
    izmit
    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın! Çanakkale Zaferi’nin 104. yıl dönümünde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.”



    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !

     
    AspavA bunu beğendi.
  15. kaptan-8
    Offline

    kaptan-8
    Yetkili
    Vip

    Kayıt:
    25 Ekim 2008
    Mesajlar:
    853
    Beğenilen Mesajlar:
    51
    Şehir:
    Adana
    Ordu Yok! dediler, Kurulur! dedi. Para Yok! dediler, Bulunur! dedi. Düşman çok! dediler, Yenilir! dedi. Ve dediklerini yaptı. O, Atatürk’tü! 18 Mart Çanakkale Zaferi Kutlu Olsun.


    [​IMG]
     
    AspavA ve coscos1222 bunu beğendi.
  16. coscos1222
    Offline

    coscos1222 Süper Üye Üye

    Kayıt:
    20 Ocak 2016
    Mesajlar:
    18.943
    Beğenilen Mesajlar:
    936
    Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım. (Mustafa Kemal Atatürk)
     
    AspavA bunu beğendi.
  17. AspavA
    Offline

    AspavA Süper Üye Üye

    Kayıt:
    18 Mayıs 2016
    Mesajlar:
    4.945
    Beğenilen Mesajlar:
    118
    Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur. (Mustafa Kemal Atatürk)
     
  18. korfez41
    Offline

    korfez41
    Yetkili
    Super Moderator

    Kayıt:
    12 Nisan 2012
    Mesajlar:
    9.846
    Beğenilen Mesajlar:
    341
    Şehir:
    izmit
    Bir ülkenin topraklarını işgal edip, onları vatanlarından yurtlarından edenler her zaman yenilmeye mahkum olmuşlardır. Ülkemizi dünya coğrafyasında vazgeçilmez kılan boğazları ele geçirmek isteyenler de bu akıbete uğramışlardır. 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında kara ve deniz savaşları yapılmıştır.

    Çanakkale Muharebeleri ya da Çanakkale Savaşları denilen bu savaş dünyanın en yıkıcı savaşlarından biridir. Düşman kuvvetleri sayıca çok ve üstün silahlarına rağmen emellerine ulaşamamış, çok büyük kayıplar vermek durumunda kalmışlardır. Bu savaşlar bizim için şanlı bir zafere dönüşürken, düşman için kabus olmuştur. 18 Mart Çanakkale Zaferi Türk Milletinin bağımsızlık ve vatan için yapabileceklerini göstermesi açısından çok büyük ve önemli bir mesajdır.
     

Sayfayı Paylaş