Z/amansız sus/ma ömrüm...

Konu, 'Şiir Cafe' kısmında LeyL tarafından paylaşıldı.

  1. LeyL
    Offline

    LeyL
    Yetkili
    Emekli Admin

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    3.089
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Şehir:
    İstanbul-Mersin
    [​IMG]



    "-susmak aşkımın dilidir- diyen sevgili
    konuş şimdi, kelimelerine ihtiyacım var…"

    Parça tesirli sancılar düşüyor kalbime…
    düştükçe uçurum, sancıdıkça aşk…
    ve aşklaştıkça kalp
    daha çok parçalanıyor hayat
    yaklaştıkça daha bir özlüyorum
    kabul ediyorum,galibimsin
    ve ben her şeyini savaş alanında bırakan
    mağlup bir komutan gibiyim şimdilerde..
    tüm zaferlerimi sende yitirmişim
    kör bir şahinin gözleriyle yol arıyorum kendime
    sana çıkmayacağını bildiğim yolları görmekten korkuyorum belki de kim bilir?..

    çıkmaz sokaklarda kısır kalıyorum döngülere..
    ve ben dönemezken kendime
    labirentlerinde kaybolmuşken,
    sağım sen, solum sen, yolum sen, yönüm sen olmuşken,
    senden gayrısına yok,yokluğuna râm olmuşken,
    susma ömrüm!...

    yol kesil cehenneme...


    keskin bir virajsın içimde bir türlü alamadığım..
    ne zaman geçmeye kalksam senden,
    ya bir uçurum boşluğu, ya bir şarampol oluyor sonum..
    uzanan elleri tutmuyorum..
    yüreğime taktığın alyans tutuyor içimi,
    içini bırakmıyorum..
    dul bir hasrete yâd/igar kalıyorum ötelerde
    Yar dediğimi ağyar, yaban dediğimi yar sanıyorlar..
    Sancılanıyorum sessizliğine
    Tam vakti;
    susturucu takılmışken yüreğime,
    haykıramazken,
    her kurşun içimi parçalarken,
    infilak ederken isyanlarım sensizliğe,
    ve akarken gözümden ırmak ırmak,
    susma ömrüm!...

    ateş kesil cehenneme...


    tüm piyonlarım tükendi.
    Elimde bir şah…
    nereye koysam kendine mat çekiyor..
    Cemreler ihanet ediyor adına,
    Aslı hükümsüz..
    kendini bile ısıtmıyor..
    adım lâl kalıyor zemheri ayazlarına..
    (d)üşüyorum..
    muhaciri değilim gayrı bu Arafın..
    ne cennet kokabiliyorum, ne cehennem yanabiliyorum..
    kendimsiz bir kent kuruyorum yokluğunun sokağına..
    baykuşlara sakinlik yapıyor kentimin ıssızlığı…
    sesine parazit yapan bir sesle yıkılıyorum
    uğraşma aşk..!
    kaldıramazsın;
    kumdan kaleler gibi bir rüzgarlık değil, bir cümlelik yıkımlarım..
    bilmem ki hangi rihter ölçer sarsıntılarımı..
    artçı sellere verirken sitemimi,
    sana “sus”arken,
    ölüme “su”sarken,
    müptelâsıyken kahramanı bıçaklanmış masalların
    aşk için aşıkları ezip geçmişken,
    susma ömrüm!...

    şehâdet getir cinnetime...


    öznesi sen olan bir ömre verdim adını,
    ki ölüm yar olana kadar tek yâr dediğim ol diye..
    sana geldim, ölüme yâr etme diye.
    Susma diye çırpınışlarımın tek müsebbibisin..
    Biliyorum aldırmıyorsun
    Dönmeyeyim istiyorsun sultanlığına
    Ve aslında aşk’tan korkuyorsun
    Zulmetin sırtımda yama olurken yar’alarıma

    Hani olur da geldiğimde bir gün
    kapanacaksa yüzüme şehrinin kapıları,
    her lisanı lâl bırakan bakışlarım anlamını yitirecekse eğer
    ve el elini tutacaksa ellerin,
    Elimde değil yanacağım

    O vakit gülüp geçeceksen yangınlarıma,
    Sarmayacaksan,
    Benimle kınanıp, benimle yanmayacaksan,
    Cennetten kovulmayı göze almayacaksan,
    Bir sözüne çölde vaha gibi susarken
    öyle umarsız susacaksan…
    sen de sus ömrüm!...


    Sus!..
    Sus ki, ölüm bana yâr,
    ben ölüme Yâr olayım…
    sen toprak kesil cesedime…
     

Sayfayı Paylaş