Yapay fareler yörede yılan bırakmadı

Konu, 'Türkiye'den Haberler' kısmında Örnek tarafından paylaşıldı.

  1. Örnek
    Online

    Örnek Guest

    Nereye kadarı komplo teorisi bilinmiyor. Şurası bir gerçek ki Gaziantep'in ilçelerini istila eden "yapay fareler" bağlarda, bostanlarda ürün bırakmadı. Üzüm bağlarının kökünü kurutmaya başladı. Daha kötüsü ise yılanları bile parçalıyorlar.


    EYVAH YİNE GELDİM

    Sizce malum olduğu gibi 14-15 gündür ortalıkta yoktum. Fark etmişsinizdir.

    Hem kendimi dinlendirmek, hem de zaman zaman bizi bu sayfalarda görmekten haz etmediğini ifade eden okuyucularımıza -bir süreliğine de olsa- rahat bir nefes aldırmak için kaçıp gittim. Bulunduğum yerde internet olmadığı ve ikide birde şehre inme imkânım da bulunmadığı için, haber7.com’da yapılan değişiklikleri de görememiştim.

    ‘Eyvah yine gelmiş’ diyeceksiniz ama ne yapalım, evet yine geldik… Biz yazacağız, siz hoşunuza gitmeyince basacaksınız kalayınızı böylece hayat geçip gidecek işte…

    Ne ise, değişiklikler fena olmamış. Gazetecilik açısından bakılırsa yapılan düzenlemeye ‘iyi olmuş’ bile denilebilir. Çünkü insanlar ekseriyetle haber okumak için portala giriyorlar. Yazarların hüsnü cemalimizi görmek için değil. Bir yazarın okuyucusu, onu bulur. Ama haber okuyucusunun gözüne illa da yazarı sokmak hoş görünmüyordu. Sanırım Ünal Bey de aynı gerekçeyi gözetmiştir. Hayırlı olsun!

    Yapay Fareler Yılanları Tüketmiş

    Bilen bilir, ben İslahiyeliyim. Annem babam orada yaşarlar. Kendi topraklarından kopmak istemiyorlar. Hayli yaşlı oldukları için, sık sık ziyarete giderim. Yine öyle yapmıştım.

    Bizim oraların serçeleri meşhurdur. Sabahları uyutmazlar. Baktım hiç serçe yok. 10 gün boyunca iki üveyik gördüm, bir de sabahları sesini duyduğum bir siyahbaş. Anneme "Ne olmuş buralara böyle, kuşlarınız nereye gitti?” dedim. “Ben de bilmiyorum” dedi.

    Tevrat’ın eklenmiş bölümlerinden birinde okumuştum sanırım, “(Bela öncesinde) Şehirleri önce serçeler terk eder” deniliyordu. Veya buna benzer bir deyiş. Evet, serçeler şehri terk etmişti adeta. ‘Hiç serçe görmedim’ desem çok da abartı olmaz.

    Bir gün baktım, tavuklardan biri küçük bir yılan yavrusunu yakalamış. Diğerleri de onu kovalıyor. Anneme, “Senin tavuklar bir yılan yavrusu yakalamış” dedim, şaşırdı.

    Önce neye şaşırdığını anlayamadım. Sonra ‘Yılan var mıymış ki?’ deyince bu kere ben şaşırdım. Meğerse yılanlar yok olmuş.

    Efendim, bölgede, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir sıçan türü türemiş bu baharda. Adeta bir terminatör! Bütün bölge bu sıçanın elinde perişan... Amcamın oğlu, durumun vahametini anlayayım diye beni bağlara götürdü. Çünkü bu yıl bağ arasına kavun ekmiş ve daha bir tanesini yemek nasip olmamış. Bu ifadesi abartılı geldi bana. İnanmadığımı fark edince, motosikletini hazırladı ve beni bağlara götürdü. Kesinlikle bir hayvan eseri sayılmayacak kadar zekice tahribatları görünce aklım durdu.

    Kavunun zarar gördüğünü anlayamıyorsunuz. Çünkü bütün kavunlar alttan, yani toprağa gelen taraflarından delinip içi oyulmuş. Sayısız teyeği (bağ kökü) kökünden yiyip kurutmuşlar. Gündüzleri yerin altına hayli derinde saklanıyorlar.
    Söz arasında, ziraattan yılan istediklerini söyledi, ama yılan yokmuş. Çünkü bu sıçan, kışın yerin altını oyup yılanları buluyor ve tümünü yok ediyormuş. İslâhiye’nin Boğaziçi beldesi ovasında, leçesinde tek yılan kalmamış. Abartmıyor. Köylü, bulsa yılan yumurtasını kuluçkaya yatıracak.

    Efendim bu fareler bilindik fareler değil. Tortop, yuvarlak, kuyruğu kısa ve Piranha gibi mahlûklarmış. Müthiş bir tünel açma kabiliyetleri var. Amcamın oğlu, çok sevdiği bir teyeğinin kuruduğunu görünce hırsından, köpürmüş onu ne yapıp yapıp bulmuş ve çıkarmış deliğinden. “Kesinlikle bildiğimiz fare edil. İnsan gibi düşünüyor adeta. Kuyruğu kısa, tortop tüylü bir şey. Sesi de ****lik” diyor.

    Köylüler, bu sıçanın yapay olduğuna inanıyor. İsrail tarafından kasten bölgeye bırakıldığını, topraklarının işe yaramaz hale getirilmek istendiğini söylüyorlar. ‘Bu kadar komplo teorisi aydınlarda bile olmaz’ dedimse de iddialarını sürdürdüler. (Sanırım sayın Maranki ile İbrahim Saraçoğlu hocalarımız konuyla daha farklı ilgilenirler).

    Diyorlar ki, “Bizim bağcılığımız tamamen eski usul.. Modern bağcılık yapanlar tat, lezzet ve kalitede bizimle yarışamıyorlar. Bu fareler, hem kök yiyor, hem dal yiyor hem üzüm. Bu, yapay bir bela! İsrail ürünü. Bölgede birden bire görülüp hızla çoğalmaya başladı. Tarımı ve özellikle de bağcılığı yok ediyor. Bu yıl bölgede verim tam yarı yarıya düştü. Böyle giderse iki üç yıl içinde bu fareler, bölgedeki tarımı yok edecek”

    Kendi gözlerimle de gördüm. Bir metre kareye düşen delik sayısı dört, beş hatta altıyı bulabiliyor. Bütün arazi delik deşik... Bu fare, köstebek dahil, kendinden başka canlı bırakmamış. İlaçlık bir yılan yok. Son ölü bulunan bir yılanın karnında 25 fare çıkmış. Fakat o da fareler tarafından parçalanarak öldürülmüş.

    Bölgesel tarım uzmanları henüz bir çözüm önerememişler. Bir tür zehir kullanılıyormuş ama bunun da kuş ve diğer canlılar için nasıl bir yıkıma sebebiyet verdiği henüz bilinmiyor.

    Yani bu ‘dabbetül arz’ (yerin yaratığı/insan eliyle tasarlanmış yaratık) türü hayvana nasıl dur denileceği bilinmiyor. Ben ilgililerin dikkatini çekmek için yazıyorum ve diyorum ki, Kilis Karası, Hatun Parmağı –ki dünyada sadece İslahiye’de yetişir. İtalya’nın Po Ovasında da bir benzeri var- Mahrabaşi, Kabarcık türü üzümlerimiz tehlikede. Bu terminatör fareye dur denmezse ne yılan kalacak, ne porsuk kalacak, ne kuş, ne tarım!

    Annemin hayreti ‘çok şükür, demek ki hala yılan varmış!” cinsinden bir hayretmiş. ‘Keşke kurtarsaydın onu tavuklardan’ dedi…
     

Sayfayı Paylaş