Nedendir bilmem hep gece buluşur kağıt ve kalemim.. güneşin ışığına, aşina olmayan duygularım , karanlığın en kuytusuna sığınır.. seni düşünmekle geçen gecelerime gün hiç doğmasın isterim.. yine sensiz ve sessiz bir akşamdayım.. gün bitimi yerine, karanlığa teslim ediyor.. yıldızlar semaya serilirken, aklımda yine bir tek sen varsın.. gözlerin zifir karanlığı yarıp geçerken , yüreğimde deli fırtınalar kopuyor.. soğuk rüzgarların esintisiyle başlamıştı hüzünler.. yorgun yapraklar bir bir dallarına veda ederlerken , sen de onlara uymuştun.. uzun zaman oldu buralardan kopup gideli.. ama gözlerimin yaşı hala silinmedi.. ardından çok ağladım, yollarına baktım, gelmeni bekledim bir umut.. dönmeni, boynuma atılıp sevdanı haykırmanı bekledim.. vazgeçmeni, aşkın galip gelip, kör olası inadının yenik düşmesini bekledim.. ama sen yoksun ve dönmüyorsun.. nedendir bu ceza .. ayrılıklar neden, vedalar neden.. seni böylesine severken, sensizliğin acısı neden ? yalnızım işte yine.. gidişinle bulutlar bile yağmurlara küstü.. kuruyup kaldı gönlümdeki fesleğenler .. sahi dönseydin olmaz mıydı .. hem gittiğin yerlerde mutlu musun.. bana sevdanın yükünü, bir kambur misali yüklerken, olduğun yerlerin güneşi seni yakmaz mı .. beni böylesine kahredip, karanlıklara teslim ederken, hayatının penceresi güllerin aydınlığına bakar mı hiç.. ya senin beraber sevgimizi sunduğumuz yıldızlar, hala yanıp sönüyor mu.. demek her bakışında aklına düşen ben, şimdi hatırına gelmez oldum.. eL oldum demek.. aşkımıza şahitlik eden yıldızlar , hiç suçlamıyor mu seni.. yoksa senin bulunduğun yerlerde hiç mi yok.. ne geceler suçlu , ne de gökyüzünün yıldızları .. bütün küskünlüğüm sana , inadının ardına gizlenip umarsızca kayboluşuna.. aslında sana da kızmam yersiz .. zaten kızamıyorum da .. kızgınlığım kendime nokta.. onca sözün üzerine , kendimedir serzenişlerim.. bunca vefasızlığın ve terkedilmişliğim ardından seni hala seviyorum .. seni bu denli gönülden bir türlü söküp atamıyorum.. her 'unuttum' , kendime bir kez daha yenik düşüyorum.. olmuyor işte birtanem, olmuyor .. sen geri dönmesen de , bu gönül sensiz nefes alamıyor.. sensizliğin pazarında üç kuruşa satsam da gururumu sensiz olmuyor işte .. Kıramıyorum kalemi, bin celsedir böyle, cezanı verip asamıyorum seni.. İnanamadığım kanunların yargıcıyım gibi, aslında belki kölesi, Nedeyim böyle beni?? Her seferinde senin yerine beni asıyor, kesiyor. Kendi kalemimi kırıyor, cezamı veriyorum.. Bin celsedir böyle.. Köşeme çekiliyor, bekliyor, bekliyorum, elimde kalem. Yazmaz, kırılmaz.. Paslanmış yasalar, dört bir yanım yarasalar, sen sende deli, Ben de bahane, ucuz işe yaramaz yasaklar.. Kıramıyorum kalemi, Bin celsedir böyle, cezanı verip asamıyorum bir türlü seni.. Sana sımsıkı sarılmak istiyordum... Bir kez görsem, bitirsem içimdeki özlemini bu kadar zor gelmeyecekti senden, sevginden vazgeçmek... Nasıl olsa alışkınım ya seni görmemeye, galiba böyle de başarabilirim... “Ama eğer hissedersen hayatından çekildiğimi bana sana geri dönmemem için şans dile... “ Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen, tek yapabildiğim yazmak olduğundan gene yazıyorum işte! Seni daha öncede yazmıştım ama bu kez bir daha yazmamak üzere, seni beynimde, içimde bitirerek yazıyorum, ya da bitirmek isteyerek... Ne kadar sürer bilmiyorum ama ben senden, sevginden vazgeçmek istiyorum. Yine senden habersiz... Ben seni severken de senden habersiz sevmiştim. Belki de kendimden bile habersiz... Dünyaları etrafında döndürmek isteyen bir kalbi bilerek isteyemezdim. Kendimden ve senden habersiz “bir tane” olmuştun sen... Öyle ya; Sen bir taneydin; Yaşanmamış ve yaşamamış olsam bile Sen Özel’din... Aşk Özel’di.... Yağmurda Aşk Başkadır diyenlere gülüyordum ama bende yağmurda üşüyen ellerini severek başladım seni sevmeye... Önce aldırmadım seninle güzelleşen herşeye... Ne kadar gerçeksen o kadar yalandın... Ve ben her seferinde en baştan başladım... Yeniden bir sondayım ama bu kez yeniden başlayacak gücüm yok... Ben senden vazgeçmek istiyorum! ! ! ! Herkes gibi biri olmanı yada hiç kimse olmanı istiyorum... Sesini duymak için telefonlara sarılmaktan vazgeçmek, ismini duyduğumda içimin titreyip, gözlerimin dolmasından kurtulmak istiyorum... Senin benim için herhangi biri olman ne kadar zor bir bilsen... Zaten kolay olan ne vardı ki benim için; Sanki seni öldürmemle sevmem ararsında hiçbir fark yoktu... Ve ben hep sevgim yüzünden cezalıydım... Hiç sonu olmayan bir yolda seninle yürümek, yeni çıkan filmleri birlikte izlemek, saatlerce sana sarılı kalmak, sadece ama sadece bir kez olsun sana sarılıp uyumak, bir sabah gözlerimi açtığımda yanımda seni bulmak isterken, sen sevgimle utanmamı sağladığın için galiba gerçekten “bir taneydin”! İşte bu yüzden imkansızlığına hep inandım! Ben yalnız kalıp seni düşünmeyi deli gibi sever olduğumda, sen benim her şeyim olduğunda ben senin için hiç yoktum... Bu yüzden yalnızlıklarım, ağlamalarım, özlemlerim canını hiç acıtmadı. Benim tarafımdan sevilmek belki de hayatında önemseyeceğin en son şeydi... Sen beni hiç sevmedin! Ben Seni Seviyorum dediğimde Seni Seviyordum! Ben Seni Özlüyorum dediğimde Seni Özlüyordum. Ben Senin İçin Ölürüm Dediğimde ben senin özleminden zaten ölüyordum... Ve Ben Şimdi Senin Hayatından Gidiyorum! Başaramadım... Ben Kaybettim... Sen Kazandın! Artık sesimi duymayacaksın... Sana sımsıkı sarılmak istiyordum, kokunu içime yıllarca bana yetecek kadar çekerek, sana sımsıkı sarılmak istiyordum.... Gelmedin! Gelsen yapabilir miydim bilmiyorum... Ben artık gidiyorum Bal’ım... Eğer hayatından çekildiğimi hissedersen, bana sana geri dönmemem ve seni yeniden deliler gibi sevmemem için şans dile... Ve Lütfen, Aralık’ta yağmur yağdığında İstiklal’e gelme... Çöllerden yağmur çağırıyorum... Sana giden kelimeler arıyorum şimdi. Aşkı incitmeden. Geceyi ürkütmeden. Yüreğimin en kuytusunda sakladığım kelimeler. Aşkın en sıcak ikliminden devşirdiğim. Ellerimle beslediğim, gözlerimle büyüttüğüm. Gecelerde bir sır gibi sakladığım. Ve yine sana ellerimle ördüğüm kelimeler. Duyuyor musun beni? Anlayabiliyor musun? Ağlamadan yazıyorum. Islatmadan gözbebeklerimi. Ama istiyorum ki gözbebeklerine düşünce kelimelerim, yüreğinin en ücrasındaki ırmaklar dile gelsin ve sana ıslak şiirler okusunlar gözbebeklerinden. Gözbebeklerinden dünyaya açılsınlar ve bileyim ki yankısını bulmuştur kelimelerim. Ve bileyim ki "aşk" tek kişilik kalmamıştır ilk defa. Avunayım gözlerinden süzülen incilerle. Onları bir hatıra diye taşıyayım yüreğimin üst başında. Hiç bu kadar zor olmamıştı susuşlarına katlanmak. hiç bu kadar acıtmamıştı ağızsız dilsiz kelimelerin. Hep başka yöne bakıyordu çözmek için aradığım gözbebeklerin. Çözemediğim, açamadığım, damıtamadığım, arıtamadığım cümleler kaldı ellerimde bir kibrit kutusundan arta kalan kırık çöpler gibi. Fark ettim ki hep bana kalmış kırık çöpler. Hep ben çekmişim ve hep bana kalmış ucu yanmaya hazır yalnızlıklar. Gözlerinden gönlüne giden yollardaki barikatları bir aşabilseydim, alabilecektim ordaki "sabır taşını" ve başımı vuracağım bir taş bulmuş olmanın hazzıyla geri dönecektim..... Bana bu defa kumdan kaleler yapıp rüzgarından korunmak düştü. Ve yağmurları çağırmak için yeni kelimeler bulmak. Ki yeşersin çöller, o çöllerde güller yetiştireyim seni anlatan. Ve sana çıkan yollar inşa edeyim sağlı sollu gülleri olan. Ve yürüdükçe yorulmadığım ve yürüdükçe seni hatırladığım ve sana ulaşmanın tadıyla yürüdüğüm. Sana anlatamadım, çünki anlamazdın, seni ağlatamadım çünkü çöller ağlamazdı. Sana ırmaklar getirdim yıka suskunluklarını diye, sana kumdan kalelerle geldim bir bakışınla fethet diye…