Fenerbahçe'nin tecrübeli savunma oyuncusu Önder Turacı, son iki yılı unuttuğunu ve yeni bir sayfa açtığını söyledi. Sarı-Lacivertli futbolcunun Futbol Federasyonu’nun TamSaha dergisine verdiği röportaj şöyle: - Fenerbahçe’ye geldiğin ilk dönemde takımda banko oynayanlar arasındaydın. Hatta kısa süre sonra Milli Takım için düşünülen bir isim oldun. Ama birden seni yedek kulübesinde görmeye alıştık. Bu ani değişim seni nasıl etkiledi? “Yedek olmak hiçbir futbolcunun hoşuna gitmez. Doğal olarak benim de gitmedi. Geçtiğimiz iki sene benim için kötüydü. Ama bu da yaşamam gereken bir tecrübeymiş demek ki… Benim oynadığım bölgeye iki tane yabancı oyuncu transfer edilince, kendiliğinden bir ideal ikili oluşmuş oldu. Ben yine antrenmanlarda çalışmamı aksatmayıp, formayı kazanmak için azimli olduğumu hocalarıma göstermeye çalıştım. Gerisi teknik adamların takdirine kaldı.” - Futbolcu oynamayınca kendine güvenini yitirmiyor mu? “Yedek bekleyen oyuncu teknik direktörünün kendisine güvendiğini hissederse sorun yok. Oynamayan futbolcu kendine olan güvenini kaybetmez ama form grafiği olarak geri atabilir. Bir futbolcu ne kadar oynarsa o kadar iyi bir performans sergileyecektir.” - Yedek kaldığın süreçte ayakta durabilmek ve mücadele edebilmek için kendini nasıl motive ettin? Bana her an oynama fırsatı gelecekmiş gibi düşündüm. Çalışmalarımı bu şekilde yaptım. Böylelikle kendimi zinde tutmuş oldum, rehavete kapılmadım. Ayrıca, ilk on birde oynadığım dönemde takımın defansif istatistiklerine bakıldığında çok az gol yediğimiz görülecektir. Bu anlamda, takımın başarısına geçmişte katkı yaptığımdan emindim.” - Hiç kiralık olarak başka bir takımda forma giymeyi düşündün mü? “Yok, hiç aklımdan geçmedi. Çünkü oynamasam da Fenerbahçe’de olmaktan mutluyum. Tabii oynasam daha da mutlu olurum.” - Yurtdışında kariyerlerini sürdüren futbolcularla röportaj yaptığımızda çoğunlukla, “Avrupa’da Türk oyuncu olmanın zorlukları nedir?” diye soruyoruz. Sana bu soruyu, “Türkiye’de Türk oyuncu olmanın zorlukları ne?” diye sorsak… “Medyanın ülkemize transfer olan yabancı oyuncuları fazlasıyla ön plana çıkartmasının Türk oyuncuları zor durumda bıraktığını düşünüyorum. Onların her hareketi, her yaptığı takip ediliyor. Bu durum, yabancı oyuncuları kamuoyunda farklı bir yere getiriyor. Sonuçta olumsuz etkilenenler Türk oyuncular oluyor.” - Christoph Daum’un göreve gelişiyle birlikte senin açından ne gibi değişiklikler oldu? “Kendisi zaten benim Fenerbahçe’ye ilk transfer olduğum zaman da teknik direktörümüzdü. Şimdi onunla tekrar çalışma imkânı buldum. Onun yönetiminde Denizlispor maçıyla kaçırdığımız şampiyonluk hariç çok iyi bir dönem geçirmiştik. Daum’un gelişinden sonra sanki geçtiğimiz iki yıl benim için hiç yaşanmamış gibi. Tamamen yeni bir sayfa açtım. Onun gelişiyle birlikte ekstra motivasyon kazandım.” - Hem stoper hem de sağ bek olarak oynayabiliyorsun. Peki, tercih şansın olsa hangi mevkide oynamayı seçerdin? “Stoper oynadığım zaman kendimi daha rahat hissediyorum.” - Bazen oyunu kenardan izlemek oyuncunun taktiksel anlayışına katkı yapabiliyor. Farklı yönlerden kendisini geliştirmesini sağlıyor. Senin için de kenarda kaldığın süreçte böyle bir gelişme yaşandı mı? “Tabii, bazen insan kendisini teknik direktörmüş gibi hissediyor. Bazen, “Takım şöyle oynasa nasıl olur?” diye kendi kendime düşünürüm kenardayken.” - Fenerbahçe geçtiğimiz sezon kötü günler yaşadı. Şampiyonluk yarışından erken koptu, Türkiye Kupası’nda finalde yenildi. Geçen sezon takımda ters gidenler neydi? “Teknik direktörle oyuncular arasındaki iletişim yeterince kuvvetli değildi. Bu nedenlerden bir tanesi olabilir. Bir de Aragones’in antrenmanları çok verimli geçmiyor gibiydi. Şimdi Daum’la yaptığımız idmanların geçen senekinden epeyce farklı.” - Daum’un gelişiyle birlikte agresif, savunması güçlü ve atak varyasyonları gelişmiş bir Fenerbahçe izlemeye başladık. Kısa sürede gelen bu değişikliği neye borçlusunuz? “Daum’un çok cana yakın bir kişiliği var. Antrenmanlarımız da çok eğlenceli geçiyor. Mesela maçlarda gol yemişsek, ertesi gün yapılan idmanda tüm takıma şınav cezası veriliyor. Kendi aramızda maçın adamını seçiyoruz. Takım içerisinde çok güzel bir elektrik var. Başarılı olmak için sahada herkes için bir görev ve sorumluluk bölüşümü yapılması önemli. Verilen görev her birimiz tarafından en iyi şekilde yapılırsa başarı gelir. Hangi taktikle oynadığımızın çok da önemli olduğunu düşünmüyorum.” - Takım kadrosunu değerlendirdiğin zaman bu sezonki hedefleri ne olarak belirlediniz? “Türkiye’de tabii ki şampiyonluk, Avrupa Ligi’nde de gidebildiğimiz kadar yolumuza devam etmek.” - A Milli Takım için oynadığın ilk maçı hatırlıyor musun? O karşılaşmadan hatırından neler kaldı? “A Milli Takım özel maçlar yapmak için Japonya ve Avustralya’ya gidecekti. Ben de bu maçların kadrosunda yer aldım ama sakatlığım nedeniyle oynayamadım. Mayıs-Haziran aylarındaki bu maçlardan sonra Ağustos 2004’te Belarus ile Denizli’de oynanan özel maçta ilk kez A milli oldum. Müthiş heyecanlanmış ve ay-yıldızlı formayı giymekten çok mutlu olmuştum.” - Fakat sonrası gelmedi, çünkü Belçika Futbol Federasyonu’nun yapmış olduğu başvuru sonrası FIFA kurallarına göre senin Türk Milli Takımı için oynayamayacağın tespit edildi. “Maalesef. Tunus ile yapılacak özel maç için yine kadroya davet edilmiştim. Ancak FIFA’nın talimatı üzerine kadrodan çıkarıldım. Çünkü 21 yaşımı doldurmadan hangi ülkeyi tercih edeceğimi belirleyememiştim.” - Belçika’nın sana olan ilgisi nasıldı? Seni kendi milli takımlarında oynatmak için çaba sarf etmediler mi? “Belarus maçında sonra, Belçika Milli Takımı Teknik Direktörlüğüne getirilen Rene Vandereycken, beni milli takımın başındaki ilk maçı öncesinde aday kadroya davet etti. Ama Türkiye’deki ilk milli olduğum maç beni çok mutlu etmişti ve Belçika formasını giymeyi hiç istemedim. Belçika doğduğum, büyüdüğüm yer ama ne de olsa ben Türk’üm. Telefonla görüştüğüm sportif direktöre hislerimi anlattım. Ancak nezaket gereği Belçika’ya gidip bir kez de hocayla yüz yüze görüşmek istedim. Vandereycken’e kararımı bildirdim ama galiba o bunu biraz ters karşıladı.” - FIFA, senin durumundaki oyuncularla ilgili talimatı geçtiğimiz Haziran ayında Bahamalar’da yapılan kongresinde değiştirdi. Böylelikle sana Türkiye için oynama şansı tekrardan doğmuş oldu. “Benim için müthiş mutluluk verici bir gelişmeydi bu. Gerçekten onlara minnettarım. Şu an kendimi rüyada gibi hissediyorum.” - Eğer milli formayı giymek için bir engelin olmasaydı ve düzenli olarak A Milli Takım’da oynasaydın, belki de Fenerbahçe’de yedek kalmazdın. Sen de dersin? “Evet, Milli Takım için oynayabilseydim kulübümde her şey benim için daha farklı olabilirdi. Ancak bunun tam aksi de olabilirdi. Yani durumumda hiçbir değişiklik de olmayabilirdi.” - A Milli Takım için oynama yolun açıldığına göre, artık senin adına “milli rekabet”ten söz edebiliriz. Servet ve Gökhan Zan gibi iki önemli oyuncu defansın ortasında uzun süredir ideal ikiliyi oluşturuyor. Onlarla nasıl rekabet edeceksin? “Burada olan herkesin kalitesi bellidir. Tercih inisiyatifi ise Fatih Hocamızdadır. Ben herkes kadar forma giyme şansım olduğunu düşünüyorum.” - Kısa ve uzun vadeli kariyer hedeflerin neler?“Öncelikli hedefim bu sezonda Fenerbahçe ile şampiyonluk yaşamak. Daha önce şampiyonluk kupası kaldırmış bir oyuncu olarak, son iki sezon benim için iyi geçmedi. Uzun vadede ise İngiltere Premier Ligi’nde oynamak diyebiliriz.” - İstanbul’un hep futbolcular için zor bir kent olduğu söylenir. Senin için de durum böyle oldu mu? “Tabii ki İstanbul’a ilk geldiğimde kente alışmak zor oldu. Kendime yeni bir hayat kurdum ve yeni arkadaşlıklar edindim. Her ne kadar memleketim Türkiye olsa da daha önce hiç gelmemiştim. Sonuçta ilk defa Liege’den dışarı çıkıyordum. Gece hayatına gelirsek, oraya gidip eğlenmek her futbolcunun hakkı. Bunun için de uygun zamanlar var. Futbolcu kendine bakmalı. Düzenli bir hayat yaşamalı, yediğine, içtiğine dikkat etmeli. Kısacası profesyonelliğin gereklerini yerine getirmeli.” - Futbol dışında geçen vakitlerini nasıl değerlendiriyorsun? “Arada sinemaya gidiyorum. Alışveriş yapmayı seviyorum. Takım arkadaşlarımla yemeğe gidiyorum.” - Futbolcular genellikle kapalı bir hayat tarzını benimsiyorlar. Kendi arkadaş gruplarının dışına pek çıkmıyorlar. Bunun nedeni ne sence? “Oyuncuların etrafında onlardan çıkar sağlamaya çalışan bazı insanlar oluyor. Bu art niyetli kişiler nedeniyle futbolcular tanıştıkları insanlara kolay kolay güvenemiyorlar. Kapalı hayat tarzının nedeni bu olabilir.” - Milli Takımımızın Estonya ile yapacağı maç öncesinde iki takım arasında bir karşılaştırma yapabilir misin? “Futbolda artık büyük-küçük takım ayrımı yapmak zor. Çünkü fizik güçler gelişti. İdman stilleri birbirine yaklaştı. Estonya da katı defansif anlayışla çözülmesi çaba gerektiren bir rakip. İki takımın oyuncuları arasında mukayese yaptığımızda tabii ki Türkiye ağır basıyor. Siyah ile beyaz gibi. Yine de Estonya’yı küçümsememek gerekir. Birçok takım onları yenerken zorlandı.” - Kadir Has Stadı’nda oynanan ilk maçta Kayserispor ile Fenerbahçe karşılaştı. Sen de oradaydın. Stadyumun ambiyansını gördün. Milli maçta nasıl bir atmosfer bekliyorsun?“Stadyumu çok beğendim. Taraftarlar coşkuyla Milli Takımımızı desteklerse, harika bir ortam olacağını düşünüyorum.” - Ekim ayında Belçika ile deplasmanda kritik bir maç yapacağız. Belçika Milli Takımı ile ilgili bir değerlendirme yapabilir misin? “Teknik direktörlüğe Dick Advocaat getirildi ama 2010 yılına kadar göreve başlamayacak. Bu süreçte takıma emanetçi teknik adamlar bakacak. Belki bu bir avantaj olabilir. İstanbul’da oynanan ilk maçta bize karşı bir beraberlik bile almayı beklemiyorlardı. Bu onlar için de bir sürpriz oldu ve bize karşı dirençleri artabilir. Belçika futbolunda jenerasyon gençleşiyor, bu milli takım için de geçerli. Bir kıpırdanma içindeler. Olimpik Takım, Pekin Olimpiyatlarında başarı elde etti. Benim eski takımım Standard Liege iki senedir şampiyon oluyor ve yaş ortalaması 21-22.” - Belçika’nın içinde olduğu bu kıpırdanma bizi durdurmaya yeter mi? “Aramızda bir kalite farkı olduğu belli ama dikkatli olmalıyız. Gol yemeden gol atmaya özen göstermeliyiz.”