RACONUN FATURASI (Prof. Aysen Apaydın)

Konu, 'Türkiye Genel' kısmında toycan tarafından paylaşıldı.

  1. toycan
    Offline

    toycan Banlı Üye

    Kayıt:
    6 Haziran 2007
    Mesajlar:
    682
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Baş rolünü Marlon Brando'nun oynadığı Baba (The Godfather) filmini
    sanırım izlemeyen kalmamıştır.




    1930-1940 süreci, Amerika'da mafya çetelerinin cirit attığı dönemdir.
    Kumar, yasa dışı içki üretim ve satışı, kadın ticareti ve uyuşturucu
    bu çetelerin elindedir.

    İşte böyle bir süreçte, Sicilyalı Don Corleone Ailesi de New York'ta
    borusu öten güçlü mafya ailelerinin en önde gelenlerindendir. Marlon
    Brando'nun canlandırdığı Don Vito Corleone, bu güçlü mafya ailesinin
    başıdır, yani o "Baba"dır.

    Baba Don Vito Corleone, başı derde girip de yasal yollardan çözüm
    bulamayanları n ve doğal yollardan amaçlarına kavuşamayanların
    başvurduğu yüce bir kişidir. Kendisine gelip elini öpenleri, asla eli
    boşçevirmez.

    Baba, yaptığı iyilikler karşılığı para kabul etmez. Onların kendisine
    dost olmasını ister, sırası gelince onlardan bir 'ricada' bulunacağını
    söyler.

    'Baba' filminin hemen ilk açılış sahnelerinde işte bu ilişkilere tanık oluruz.

    Huzura önce şişman fırıncı Nazorine girer. Kızının ciddi bir ilişki
    içinde bulunduğu İtalyan genci, Amerikada kaçak olarak yaşamaktadır.

    Fırıncı, Baba'dan bu gencin Amerikan vatandaşı yapılmasını istemektedir.

    Baba, gerekenin yapılacağına söz verir.

    Peki, karşılığı ne olacaktır?

    Racon kesilir: Sırası geldiğinde Baba, ondan bir 'ricada' bulunacak, o
    da bağlılığını kanıtlayacaktır.

    İkinci olarak Baba'nın huzuruna, bir pizza lokantası açmak için paraya
    ihtiyacı olan genç An tony girer. Baba, gereken parayı verir.

    Peki, karşılığı nasıl ödenecektir?

    Racon kesilir: Günü geldiğinde Baba, Antony'den bir 'ricada'
    bulunacak, genç adam da duraksamadan hizmete koşacaktır.

    Baba, 'özel konukları' kabulü sürdürür.

    Bu kez karşısında, orta yaşlı Bonasera durmaktadır. Biricik kızı, iki
    kişi tarafından cinsel ilişkiye zorlanmış, kızcağız direnince de
    hayvanca dövülüp hastanelik edilmiştir.

    Bonasera önce yasal yola başvurmuş, ancak mahkeme saldırganları
    salıvermiştir. Şimdi, Baba'dan adalet istemektedir.

    Baba, adalet yerini bulacaktır, der.

    Peki, Bonasera bu adaletin karşılığını nasıl ödeyecektir?

    Racon kesilir: Bir gün Baba, ondan bu na karşılık bir hizmette
    bulunmasını isteyebilecektir.

    Mafya kurallarına göre, racon kesildikten sonra sözünü tutmayanın
    kafası kopartılır!

    Mafya örgütleri Amerika'da hiç eksik olmadı.

    Değişen dünya koşullarına ayak uydur an ve gelişen teknolojik
    olanaklardan yararlanan mafya örgütleri büyüdüler, güçlendiler,
    siyasetin içine girdiler, polis şefleriyle ve yargıçlarla çıkara
    dayalı sıkı bağlar kurup uluslararası üne ulaştılar.

    Bu örgütlerin bazıları öylesine güçlendi ki, birleşip, 'dünyayı
    yönetmek' isteyen bir "Küresel Çete"ye dönüştü ler! Bu küresel çetenin
    en başına da; CFR, Trilateral ve Bilderberg gibi yarı-gizli örgütleri
    oturttular.

    Bir de baktık ki, bu mafya örgütlerinin neredeyse tamamının
    yöneticilerini Siyonistler oluşturuyor! Ve bu kurna z Siyonistler,
    eylemlerini'lobicilik' adı altın da yürütüyor!

    Artık 1940'ların Baba Don Vito Corleone'l eri tarihe karışmış, yerini
    çok güçlü Siyonist Lobiler almıştır.

    Mafya örgütleri çağ atlamış, ama temel ilke değişmemiştir. Günümüzün
    en güçlü mafya örgütleri olan Siyonist Lobiler de, tıpkı 70 yıl öncesi
    gibi, kendileriyle iş tutanlarla racon kesmektedi rler.

    Buraya kadar anlattıklarımın Türkiye ile ne ilgisi var?

    Son 60 yıldır Türkiye'yi yönetmiş olanların büyük bir bölümü, sırayla
    bu Siyonist Lobilerin tezgâhından geçtiler, racon kestiler!

    Kimler miydi bunlar?

    Hem başbakanlık hem de cumhurbaşkanlığı yapmış olan Süleyman Demirel,
    Turgut Özal ve Abdullah Gül racon kesmiş olanların en başta
    gelenleridir!


    Ancak ben bu yazımda size, Siyonist Lobilerle en son racon kesmiş
    başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ı anlatacağım.

    Baba'ların huzuruna çıkabilmek hiçte kolay değildir. Baba, öyle her
    isteyenle görüşmez!

    Yukarıda söylemeyi unuttum, Baba Don Vito Corleone'nin huzuruna türlü
    isteklerle çıkanların hepsi İtalyan'dır ve Baba'nın uzaktan da olsa
    tanıdığı kişilerdir.

    Baba, ya uzaktan da olsa tanıdığı, ya da güvendiği kişilerin
    önerdiklerini huzura kabul eder.

    Bu durum, zamanımızda da aynen geçerlidir.

    Öyle her ipini koparan New York'a koşup Siyonist Lobilerin önüne çıkamaz!

    Önce, kişinin kendisini onlara 'güvenilir' olarak sunacak desteklere
    ihtiyacı vardır.

    Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı sürecinde
    (27.03.1 994-12. 12.1997) önce ABD Başkonsolos u ile sıkı ilişkiler
    kurdu. Kendisini ona beğendirdi. New York'taki Siyonist Lobilere ilk
    olumlu sinyal o zaman gönderildi: "Recep Tayyip Erdoğan ile iş
    yapabilirsiniz!"

    Recep Tayyip Erdoğan, yine belediye başkanlığı döneminde, İstanbul'da
    kurulu "Türkiye Musevileri Cemaati" ile çok içli-dışlı oldu. Onların
    bir dediğini iki etmedi. Kendisini onlara beğendirdi.

    Şu çok önemli gerçeği anımsatayım.

    *Tüm Siyonistler, Yahudi'dir.*

    *Aman dikkat: Yahudilerini tümü Siyonist değildir.*

    Bu nedenle, elbette Türkiye Musevileri Cemaati yöneticilerinin
    Siyonist* *olduğunu söylemiyorum! Ama şu gerçeği bilerek vurguluyorum:
    New York'taki Siyonist Lobiler, Türkiye Musevileri Cemaati
    yöneticilerinin sözlerine hep çok değer vermişlerdir. Onlardan gelen
    hiçbir isteği geri çevirmemişlerdir. İşte size örnek bir
    olay.

    Günümüz CHP'sinin 'ağır toplarından' İstanbul milletvekili Şükrü
    Elekdağ anlatıyor: [1]


    "Ben ABD'de büyükelçi iken zora girdiğimde Jak Kamhi'ye telefon
    ederdim. 48 saat içinde uçağa atlar gelirdi. Washington'da,
    Kongre'de Kamhi, Yahudi Lobisi'yle mücadele eder, Yahudi Lobisi'ni
    bizim lehimize seferber eder, harekete geçirirdi. O bakımdan çok büyük
    yardımları ol muştur."


    Türkiye Musevileri Cemaati'nden de New York'taki Siyonist Lobilere
    Recep Tayyip Erdoğan hakkında çok olumlu bilgiler gönderildi, "Recep
    Tayyip Erdoğan ile iş yapabilirsiniz!" denildi.

    Artık Recep Tayyip Erdoğan için, ABD'deki Siyonist Lobilerin kapısı
    açılmıştı. O, bu kapıdan bir gün gireceğini ço k iyi biliyordu.

    Nitekim 4 Temmuz 2001 tarihinde aldığı özel bir davet üzerine
    ABD'ye giden Recep Tayyip Erdoğan, Siyonist Lobilerin huzuruna
    çıktı.

    Recep Tayyip Erdoğan, isteğini bildirdi: Beni Türkiye'nin başbakanı yapın!

    Bu istek kabul edildi.

    Peki, Recep Tayyip Erdoğan bunun karşılığını nasıl ödeyecekti?

    Racon kesildi: Başbakan olduktan sonra sırasıyla şu 'ricaları' yerine
    getirecekti:

    Kıbrıs, Rumlara verilecek. (*Bu istek yerine getirildi*).

    Ermenistan ile sınırlar açılacak, sözde Ermeni soykırımı tanınacak.
    (*Açılım başlatıldı*).

    Güneydoğu Anadolu'da bir 'Federe Kürt Devleti' kurulmasının önü
    açılacak. *('Kürt Açılımı' ve daha sonra 'Demokratik Açılım' adı
    altında girişim başlatıldı*).

    Yeni Osmanlı' kavramı altında, Türkiye eyaletlere bölünecek.
    (*Siyonist Lobilerin medyadaki 'tetikçileri' propagandayı başlattı*).

    Türk ordusu yetkisiz ve etkisizleştirilecek. (*'Tetikçi' yazarların
    * *yuvalandığı Taraf gazetesinin önderliğinde medyada saldırılar sürüyor *.)

    Türklerin elindeki tüm fabrikalar, işletmeler, bankalar, hava ve
    deniz limanları, madenler ve tarım toprakları, 'özelleştirme' adı
    altında; ABD-AB-Siyonist İsrailli yabancılara yok pahasına satılacak.
    (* Bu yönde yolun yarısı geçildi*).

    Başta Fırat ve Dicle nehirleri üzeri ndeki barajlar olmak üzere,
    Türkiye'nin tüm su kaynakları ve dağıtım şebekelerinin denetim ve
    yönetimi, ABD-AB-Siyonist İsrailli kurumlara devredilecek.
    (* Siyonist İsrailliler, GAP* *bölgesinde çok yoğun çalışıyorlar*).

    İstanbul'da Heybeliada Ruhban Okulu açılacak, Fener Kilisesi
    Başpapazı 'ekümenik' kabul edilecek ve onun başkanlığında İstanbul'da
    bir 'Ortodoks Din Devletinin' kurulmasının önü açılacak. (* Girişime,
    Ruhban Okulu'ndan başlandı*).

    İran 'hâlihazır düşman', Rusya ise 'potansiyel düşman' olarak
    kabul edilecek. (*İran düşmanlığı dayatılmakta*).

    Bir kez daha tekrarlayalım: Mafya kurallarına göre, racon kesildikten
    sonra sözünü tutmayanın kafası kopartılır!

    Kafa kopartma, her zaman fiziki anlamda uygulanmaz.

    Siyonist Mafya, başbakanlık koltuğuna oturttuğu kişiyi, raconu
    bozduğunda, alaşağı edip siyasetten silerek de kafa kopartmış olur!

    İşin özü şudur.

    4 Temmuz 2001 tarihinde ABD'de Siyonist Lobilerle racon kesen Recep
    Tayyip Erdoğan bugünlerde çok sıkışmıştır.

    Bir yanda, Siyonist Babalar, artık 'ricalarının' daha fazla
    geciktirilmeden yerine getirilmesini istemektedir.

    Diğer yanda, tüm baskı, kuşatma ve dayatmalara rağmen ulusalcılar
    direnmekte, teslim olmamaktadır.

    İşte bu koşullarda, Recep Tayyip Erdoğan; Anayasa, Anayasa Mahkemesi,
    Yargı, Yargının Bağımsızlığı, Basın Özgürlüğü, İfade Özgürlüğü gibi
    temel kurum ve; kavramları hiçe saymaktadır. Çünkü ya Siyonist
    Mafya'nın 'ricalarını' yerine

    getirecek, ya da 'kafası koparılacak', yani koltuktan alaşağı edilecektir!

    Bu gerçek fotoğrafı göz ardı ederek medyada sözde uzmanların yaptığı
    tüm yorumlar, analizler, irdelemeler, saptamalar ve saatlerce süren
    oturumlar, paneller, birer gölge oyunundan başka bir şey değildir,
    halkımızı uyutup oyalamaktan başka hiçbir işlevi yoktur.

    PROF. AYSEN APAYDIN
     

Sayfayı Paylaş