Anladım yine her şey yâdımdan silindi Hayalin gönlümün tepelerinde gezindi Bu bir serap olsa da hafakanlarım dindi Andım yine Seni her şey yadımdan silindi Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek Hicranla yanan gönlüm durmadan inleyecek İnleyip en taze hislerle hep bekleyecek Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam Ruhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam Kalbim bir güvercin gibi titrerken adından Ey kupkuru çölleri cennete çeviren Gül Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül Vaktidir ağlayan gözlerimi içine gül Ey kupkuru çölleri Cennet’e çeviren Gül Mecnun gibi arkanda koşan kulun olayım Bir kor saç içime ocaklar gibi yanayım Sensiz geçen bu acı rüyadan kurtulayım Mecnun gibi arkanda koşan kulun olayım Son demde hiç olmazsa gurubum tulû olsun Gönlün ufkunun en taze renkleriyle dolsun Her yanda tamburlar çalınsın neyler duyulsun Ne olur hiç olmazsa gurubum tulû olsun Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta Ruhuma sisli – dumanlı bir kasvet yaymakta Göster çehreni ki, Güneş guruba kaymakta Aklım uzaklarda kaldığı günleri saymakta...
Gönlümün Gülü Sen’i seven her ruh uludur ya Resûlallâh! Gönlü-gözü onun doludur ya Resûlallâh! Cemâlin pertevinden zerre şevk alan billâh, Kapının ayrılmaz kuludur ya Resûlallâh! Beklemez bir başka iltifât Sana erenler, Semtin iltifat buğuludur ya Resûlallâh! Gönül gözleriyle bir kere seni görenler, Onlar ruhların bir koludur ya Resûlallâh! Uçuşur ikliminde altın kanatlı kuşlar, Iklimin kuşların yoludur ya Resûlallâh! Cennet yamaçları gibidir orda ufuklar, Cemâlin bu ufkun tülüdür ya Resûlallâh! Sana ermek İmanlı gönüllerin rüyâsı, Seni bilmeyenler ölüdür ya Resûlallâh! Vuslatın, bu garip kıtmîrin her dem hülyâsı, Bu benim gönlümün gülüdür ya Resûlallâh!
Ay Doğdu Üzerimize Ay doğdu üzerimize Veda tepesinden Şükür gerekti bizlere Allah'a davetinden Sen güneşsin sen aysın Sen nur üstüne nursun Sen süreyya ışığısın Ey sevgili ey Rasûl Ey bizden seçilen elçi Yüce bir davetle geldin Sen bu şehre şeref verdin Ey sevgili hoş geldin Ey Rasûl sana söz verdik Doğruluktan ayrılamayız Sen ey esenlik yıldızı Senin sevginle doluyuz
Boynu bükük , pişmanlığım hıçkırıkta Secdeye eğilmiş bedenimle dilim duada Kapında divan durup ağlamaya geldim Tövbelerimi kabul eyle Gül- ü Muhammedim İçi boş hüzünler sarmış fakir ruhumu Gülizarlara sakladım sensiz açan umudumu Islak gözlerimle merhametine sığınmaya geldim Hakkı Yezdan' a kul eyle beni Canım Peygamberim Seher vaktinde şebnemde aradım o güzel adını Her an duyar gibiyim Bilal'in mübarek ezanını Gafletten uyanıp ilminde sabahlamaya geldim İlminle Nur' una kavuştur beni Efendim Bir an unuttum hilkati, daldım sefalete Günahımla gözyaşım buluştu dalalette Faniydim, hiçlikte ömrümü heba ettim Tövbe ettim, nefsimi af eyle İki Cihan Sermedim Kibir denizinde boşuna kaç kez kulaç attım Gözyaşlarımı ıssız çöllere bıraktım Benliğimi unutup İhlas'ına koşup geldim Bir kez Gül Cemalini görmeyi nasip eyle Peygamberim
Haberin yok mu Ey İnsanoğlu! Zifiri karanlıklar arasında bir nur doğdu. …Ötenin ötesinden… Mahvolmuş,cehaletle kavrulmuş bir asırda Ummanlarda,yedi kıtada esti o muazzam kasırga Haykırıyordu yer,gök geldi “Muhammed-ül Emin” Ayakları altında eriyordu dağ,taş,zemin Mevsim…dört mevsimden farklı Mekan-ı İslam aydınlatıyordu tüm âfâkı Enginlerde ki sır kapısında peygamberim çilingir Dilinden gönüllere uzanan nağme “Allah Bir” …Ey Sevgili Nebi… Sürme çektiğin o gözler vahşete perde Allah’ı anan kalpler daim siperde Varlığın Resulüm ezelde ve ebediyet de …Sana olan bu aşk sayfalarla olunmaz ifade…
Biri görünüyor uzaklardan... Hava sisli ve puslu, seçilmiyor hiç bir suret... Gözlerim efendime hasretliği anlatırcasına nemli... Bakıyorum uzaklara, görünmeyen sureti seçmek için... Gözlerimi kısıyorum, kısdıkça nemler tomurcuk olup dökülüyor bir bir.. İki cihanın efendisine akıyor ne de olsa diyorum ve bir tomurcuğa bile dokunmuyorum. Biri görünüyor uzaklardan... O göründükçe içim titriyor, yüreğim ısınıyor... Etraf nurlanıyor ve gözyaşlarım her saniye daha da artıyor. "Bu efendim mi acaba" diyorum ve koşmaya başlıyorum . Koşuyorum, koşmasına ama bir adım bile yaklaşamıyorum ona... Yoruluyorum ve düşüyorum sahra çöllerinine doğru... Biri görünüyor uzaklardan.... Yiğit mi yiğit birine benziyor, beyaz bir atın üzerinde... Öyle uzaklardan bana bakıyor, sanki bakışları nakış nakış içime işliyor. Ben ise eteklerimin kenarlarını sıkarak ve gözyaşlarımla; "Efendim beni de al yanına, bu gözler sana hasret" "Bir kere olsun göreyim o cemaailini, nurundan kör olacaksa olsun bu gözlerim Bir kere bile şikayet etmem sana"..... Biri görünüyor uzaklardan.... Sahra çöllerinde bir ben, bir de efendimiz var sadece... Kolunu kaldırıyor ve parmağıyla beni gösteriyor. Ayağa kalkıyorum, ama öyle yorumlmuşum ki ayakta duramıyorum. Su yolunu gösteriyor bana, ezan sesleri geliyor o anda her bir yanda... Sanki abdest al da, namazını kıl der gibi... Biri görünüyor uzaklardan... Öyle namaz kılına kadar beni izleyen biri o... Namazım bitiyor, sisli ve puslu hava biraz durulaşıyor... "Evet" diyorum, gözyaşları içinde.... "Bu efendimiz" diyorum gözyaşalarımın her bir damlası dudklarımda.. Selamlar olsun sana Ey Resul...Selamlar olsun sana Ya Nebi"... Şükürler olsun sana Ey Rabbim, gözlerim kör olacaksa olsun artık bu saatten sonra... Gözlerim bu hasretliği yok etti ya ne de olsa... Anam da, babam da, bu gözlerim de feda olsun ona".... Biri görünüyor uzaklardan... Selamıma cevap verircesine el sallıyor... Nedense yüzünde peçe var ve hiç konuşmuyor. Beyaz atını şahlandırıyor ve kayboluyor sahra çöllerinden... O gidiyor, o her gittikçe "dur, beni de al efendim" diyorum. Belki de beni duyuyor, ama zamanını bekliyor. Yer de bir kağıt var uçuşur gibi.. Neyin nesiydi ki az önce yoktu ortalık da... Galiba efendimizden bana kalan tek şeydi bu kağıtta yazılan yazı... Bakıyorum yazıya ve gözyaşlarına boğuluyorum o anda... İçinde şu Hadis-i şerif bulunmakta: 'ALLAH'ı anarken, ALLAH korkusu ile gözünden yaş akana, kıyamette azap olmaz.' HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
asr-ı saadet efendimizin yıllarıdır zaman en nurlu yıllarını yaşamıştır mücahitler savaşmıştır müzeyneler kızgın çöllerden yürümüştür her birini ağzından çıkan tekbir Semayı titretirmiştir gelin bu zamanın en nurlu en sevilen yerlerin ve göklerin sahibi olan Allahın elçisi HZ Muhammed'i(s.a.v) en güzel sözlerimizle bu dünyadan bir kez olsun analım ridasını toplayıp ayağa kalkardı her sözünün başında besmele vardı ne fazla uzun ne de fazla kısaydı geçtiği sokaklarda peygamber kokusu yayılırdı kısa ve net konuşurdu kimseye kızmazdı ağlamazdı ağlasa kimse duymazdı zorda kaldığında rabbine sığınırdı kimseye alınmazdı işte biz böyle bir peygamberden emanet aldık dinimizi kimseye vermeyiz vallahi tektir efendimin amberi vallahi islamdan yoktur ötesi
çölden nurlar yağdı çölde güller açtı aminenin evinde aleme nurlar saçtı bütün bulutlar selam götürdü aşkıyla neyi kanunu ötürdü birkez de olsa sevindi sensizliğin beni öldürdü kadiriler nakşiler seni zikretti bir ben değil tüm alem varlığını kabullendi ve aleme bir nur indi habibullah geldi ya rab yeryüzü asr-ı saadeten beri dertlere dert ekledi ya rab insanlık senden merhamet istedi ya rab bu insanlık senden RESULALLAH'ı bekledi biz göremedik ya rab görenlerden eyle
bu gönlüm seni andığı zaman inleyecek inyeleyip içimdeki tekbiri tüm aleme dinletecek içimde kopan fırtınalar bile hep seni zikir edicek kararsa bile bu gönlüm aşık olduğum yerlerde hep beni bekliyecek dermanımı verde medineye varayım o güzel ravzana yüzüm gözüm süreyim pervaz edeyim arkandan ayaklarına dolanayım bir kor saç içime aşkınla kıvranayım semaya baktığımda seni düşüneyim mecnunlar gibi çöllerde senin aşkından delireyim veysel karani gibi kızgın kumlarda seni zikir edeyim son deminde bile sana kavuşayım sana sarılayım derdimi sana söyleyip dermanımla sana yöneleyim
Cenab-ı Hak, Resulünü gönderdi, Kelam-ı kadimi ona indirdi. İsmi söylenecek dillerde ebet, Müslümanlar Ona eder muhabbet Her iki cihânın serveridir O, Cennet yolunun rehberidir O. Odur kâinatın kâmil insanı, Odur Hakkın bize yüce ihsanı. Hem yerde, hem gökte fahr-i âlemdir, Ona inanmamak sonsuz elemdir. Onun yolundadır bütün evliya, Ümmet olmak ister Ona enbiya. Sünnetine sarılmalı Müslüman, İhsana kavuşur Resule uyan. Bir adı Mahmut, bir adı Ahmet, Oldu bütün âlemlere rahmet. Beddua etmedi düşmana bile, Emindi yapmazdı kimseye hile. Nuru ile aydınlandı kâinat, Onda görülmüştü pek çok mucizât. Harikalar verdi Ona yaradan, Temiz sular aktı parmaklarından. Bir gece Kudüs’e vardı, Mekke’den, Bir ânda gökleri Odur seyreden. Onu tasdik eden yüce Kur’andır, Peygamberliğine kâfi burhandır. Resulullah Sultanlar sultanı Peygamber iken, Yaratılmamıştı hazret-i Âdem. Hak katında Onun kıymeti çoktur, Şerefi, izzeti, rağbeti çoktur. Nebilerin, resullerin mâhıdır, İlm-i zâhir, ilm-i ledün şâhıdır. O teşrif edince değişti insan, Ona iman etti putlara tapan. Kusursuz olarak yaratıldı O, Güzel huylar ile donatıldı O. Sadık idi, ondan herkes emindi, Bütün ataları birer mümindi. Sen rahmetsin diye, Rabbi övüyor, Habibimdir diyor, Onu seviyor. Kur’anda Rabbi ona salat ediyor, Ümmete siz de salat edin diyor. Yetim diye bakar nasipsiz ona, Bu yüzden gelmedi kimi imana Peygamber bilene edildi ihsan, Köle iken oldu ebedi sultan. Her an ümmetine kucak açıyor, Karanlık dünyaya ışık saçıyor. Her derde devâdır, her ruha şifa, Gözlere sürmedir, kalblere cila. Herkesin seyyidi başlara taçtır, Bütün insan ve cin ona muhtaçtır. Aşkı ile yanan, bağrı kanayan, Bâtıla sapar mı onu tanıyan. Bu aşkın sırrını gafil anlamaz, Bid’at ehli olan onu tanımaz. Bütün dertlilerin dermanıdır O, Aşkla yanan gönlün fermanıdır O. Müminin arzusu, emeli odur, Hakiki imanın temeli odur. Habibullah Bir kimse ki olsa birine âşık, Eğer bir de olsa aşkında sadık. Feda eder ona bütün malını, Hem de esirgemez asla canını. Daha kıymetlidir sevdiği candan, Can ne ki, üstündür iki cihandan. Reddetmez, mahbubun hiçbir sözünü, Peki, der ekşitmez asla yüzünü. Onun her zahmeti rahmettir ona, Onun her hizmeti minnettir ona. Sever sevdiğinin sevdiğini de, Hem sever köyünün köpeğini de. Onun düşmanına hep düşman olur, Onu biraz üzse çok pişman olur. Kul kulu sevince, olursa böyle, Yâ Mevlâ severse, ne olur söyle. İşte yüce Mevlâ izzeti ile, Sevdi Resulünü kudreti ile. Onu kendisine habib eyledi, Hasta gönüllere tabib eyledi. Dünyada ne kadar deniz var ise, Mevlâ hepsini de mürekkep etse, Melek, ins ve cinne verse kalemi, Kağıt yapsa on sekiz bin âlemi, Yıllarca yazsalar, onun methini, Yine yapmazlar binde birini. Ona yakın olmak büyük nimettir, Ayağının tozu cana minnettir. Vasfına olamaz kimse tercüman, O olmasa idi, olmazdı cihan. Yâ Rabbi habibinin hürmetine, Kavuştur bizleri şefaatine.
Putlar devrildi yüz üstü Efendimiz doğduğu gün Yıkıldı tağutun büstü Efendimiz doğduğu gün Hemen secdeye eğildi Ben Peygamberim dedi Sünnet edilmiş görüldü Efendimiz doğduğu gün Kâinat nur ile doldu Şeytanlar sararıp soldu Çok garip olaylar oldu Efendimiz doğduğu gün Kurumuştu Save gölü Bin yıl yanan ateş söndü Kâfirler şaşkına döndü Efendimiz doğduğu gün Büyücüler âciz kaldı, Sihrini yapamaz oldu, Kisra’nın köşkü yıkıldı Efendimiz doğduğu gün
Kimsenin gücü yetmez, Rabbin seni övüyor Sana habibim diyor, herkesten çok seviyor Melekler, hem de kendi sana salât okuyor Seni bizzat övüyor, Kur'an ya Resulallah Nisan yağmuru oldun, rahmet saçtın âleme Sabrı cemil gösterdin, her ezaya, eleme Güzel ahlakın gelmez, yazı ile kaleme Vasfını kim anlatır aman ya Resulallah Yetim gözüyle baktı, nasipsiz kimse sana Ebu Cehil bu yüzden, kavuşmadı imana Resulullah bilenler, kondu büyük ihsana Bedevi köle oldu sultan ya Resulallah Seni seven köleler, birer sultan oluyor Gönlü huzur buluyor, sıkıntısı gidiyor Feyizlerle doluyor, nurlu ışık saçıyor Göremez bunu bâtıl olan ya Resulallah Her derde deva sensin, her ruha şifa sensin Göze sürme, başa taç, kalblere cila sensin Seyyid-ül beşer sensin, her şeyden a’lâ sensin Kurtulmuştur aşkınla yanan ya Resulallah Enbiyanın serveri, ulemanın rehberi Evliyanın mürşidi, Hakkın son peygamberi Teşrifin sevindirdi, yedi kat gökle yeri Bulunmaz senin gibi canan ya Resulallah Seni seven müminin, kalbinde imanı sen Hüznü sen, elemi sen, âhı sen, figanı sen Derdinin dermanı sen, gönlünün fermanı sen Kavuşur senden medet uman ya Resulallah Yâri sen, nigârı sen, arzusu, emeli sen Gözü sen, kulağı sen, ayağı sen, eli sen Her şeyi sana muhtaç, ruhunun temeli sen Senin için halk oldu cihan ya Resulallah
Efendim "güllerin ve gönüllerin efendisi resul-i ekrem'e!..." Güzellik şahikası,nübüvvetin çerağı Yürek semalarının dalgalanan bayrağı Mazlumların gür sesi,acizler sığınağı Ruhuma âb-ı hayat sensin derman efendim Tutuşan gönüllere katr17;i ferman efendim Güllerin en irisi,çöllerin rayihası Nesiller yetiştiren bahçelerin en hası Ezanlar yankılanır,silinir yürek pası Aşkına meftun kalbim,sana hayran efendim Hakkr17;a varmayan vuslat bize hicran efendim Kisra saraylarını dize getiren sendin Küfrün kalelerini yıktı mübarek bendin Gurbete veda edip aslî yurduna döndün Ahmedsin,muhammedsin gül û reyhan efendim Batıla kâbûs oldun,hakkr17;a burhan efendim Gönül sermayesini gayri yükledik ata Çileyi azık ettik,yol verdik saltanata Sırtımızda ağır yük,revan olduk sıratr17;a Bîçare ümmetine şefkat ihsan efendim Hüsnünü vasfetmede aciz lisan efendim Bu gönül şehrimizin koca sultanı sensin İçimizi kavuran derdin dermanı sensin Ruhlara hayat veren aşkın ummanı sensin Mahbûb-i hüdar17;sın sen cana canan efendim İsmailr17;in olurum,bu can kurban efendim Sararmaya yüz tutmuş gülşenime can düştü Hercaî yüreğime kor gibi sevdan düştü Bedenim sırılsıklam,düşüme figan düştü Seni düşünmeyen kalp yıkık,viran efendim Didârına müştâkım ruhum üryan efendim Çatlayan yüreklere nur yağmurları yağdır İmana pusu kuran bu ne yüzsüz bir çağdır O habib-i kibriya gözümüzde bir dağdır Kâinat vecd içinde eder seyran efendim Bulutlar kucak kucak sana giryân efendim Ayağının altında toprağın ben olsaydım Sâyebân niyetine yaprağın ben olsaydım Tecellinle müşerref nur dağır17;n ben olsaydım Azgın bir küheylandır,nefsim tuğyan efendim Sana dair olmayan sözler ziyan efendim Her bir yağmur damlası inci,gevher çöl için Bülbülün yakarması sevdiceği gül için Arşın cümle kapısı açılır resûl için Gökler gözyaşı döker,ağlar cihan efendim Hilkatin sebebi sen,nur-i yezdan efendim Efendim,halâskârım,gül-i ruhsâr rehberim O mübarek alnından iştiyakla öperim Nebiler ordusunda ben gönüllü askerim Sen yoksun ya âlemde yürek hazan efendim Ümmetin akıbeti billah hüsran efendim Hicranın yüreğimi kavurdu resulullah Külümüzü dağlara savurdu resulullah Can evimi kasırga,sel vurdu resulullah Hasretinle bin parça olsun bu can efendim Zikrinden aciz diller bize düşman efendim Dikenli bahçemizde hasret gülleri açar Mechûle revan olup nice civanlar göçer Resuller sözde ölür,âleme ışık saçar Gidince garip kaldı cümle mekân efendim Kalpler huzura erer senle her an efendim Kokuna hasret kaldı insanlık gideli sen Gece gün intizara razıyım kapında ben Dünya cadı kazanır30;ey resul nurunla dön!... Gönüllerin sultanı,tayy-ı mekân efendim Girsen rüyalarıma olsan mihman efendim Ne ağır zemheriler geçiriyor ümmetin Günah galerisinde öksüz kaldı sünnetin Müminin kokusuna şimdi hasret cennetin Bu ne garip asırdır ahir zaman efendim Bizi bize bırakma,kayır aman efendim
Gel ey, güllerin efendisi!.. Gel ey, konuşurken dudaklarına tebessümler karışan,yüzüne üzgünlerin üzüntüsünü dağıtmak yaraşan!.. Gel ey, âteş-i aşkına yanmak için âşıkları birbiriyle yarışan!.. Gel ey!.. Önce kendine çektin, sonra mugaylan dolu beyabanlarda dermansız koyup bizi bir başımıza gittin dönmemek üzere. Ve dudağının dokunduğu çeşmeler de gitti. Gittin ve vecd ile kendinden geçen zamanlar, sensizlik bunalımlarının gelgitleriyle kör kuyulara gömüldü. Gittin ve tenha elvedalarda düğümlendi sevinçlerimiz; durmuş çarklara sıkışıp kaldı çığlıklarımız. Sen gidince yanlış hesaplarında önce pazarlar kurduk köhne dünyanın, sonra köhne hesaplarıyla mezada çıkarıp aşklarımızı dünyalıklara sattık. Gittin de savrulan umutlarımızı ektik yollarına; sabrımızın gözlerine çekilen milleri çelik masıyetlerle mıhladık. Gerilmiş yaylarımız kepade düştü hoyrat ellerde, uykulu oyunlarda şahlarımız mat oldu; ve bileyli kılıçlarımız pas tuttu karanlık kınlarında. Ak kor olduk... Nemrudî alevlere soktular başlarımızı, hakikat, ak kor olduk... Vurdular durmadan dinlenmeden... Örslere konuldu başlarımız, hakikat vurdular dinlenmeden durmadan. Ağlattılar ağladıkça biz... Çeliğe su verelim diye ağladıkça ağlattılar bizi... Heyhât! Tutturamadık kıvamını suyun, isabet ettiremedik gözyaşlarımızın damlalarını çeliğe ve ilk çalışta kırıldı kılıçlarımız kara keçelere. Yenildik, yorulduk, yığılıp kaldık çıkmaz sokaklarda. Bütün sorularımızın cevapları cevapsız kaldı; bütün hayallerimizin hayali hayal oldu. Tel tel arzulara mahkûm edildi nefislerimiz ve ruhlarımız tül tül alevlerde yandı. Gizemli bilinmezliklerimizin iksirlerini gizli dünyalara gizlediler bizden. Gel ey!.. Hani dostların vardı, kimi aşk okuyan Kitaplar Kitabı'ndan; kimi ilham dokuyan hitaplar hitabından. Kimine köşkler düşmüştü cennetten, kimi cennette köşklere düştüydü hani. Kiminin ateşlerine rengi düşerdi gülün de; kimi güllere rengini düşürürdü ateşin. Kimine yıldızlar düşerdi göklerden, kiminin yıldızına düşerdi gökler ya... Hani sen "Yıldızlarım," demiştin, "hangisine uyarsanız doğru yola ulaşacağınız yıldızlarım!.." Sen gittin efendim ve hasretin yıldızlarını da çekti senden yana. Şimdi kim varsa yıldızlaşmaya yüz tutan, gökleri üzerine kapatıyor ehremenler. Bizler yanıyoruz, yanmamakta direniyor gökte yıldızlarımız... Güllerimiz küle durmakta yokluğunda, sultanlarımız kula dönmekte... Gel ey!.. Ayrılığında çoğalan alevleriyle arınalım aşkının; yanalım yandıkça ve yandıkça yanalım. Aşk yüzünden elbisesi yırtılan da, Hak uğruna gözlerini kurutan da seni arzulamakta şimdi. Bizi kendine madem yine sensin bağlayan ve ayrılığının derdine yine sensin ayrılıkla derman olan, o hâlde gülümse bize efendim, bize gülümse. "Allah onları sever; onlar da Allah'ı sever" sırrına ermekte rehberimiz ol, tut günahkâr ellerimizden; günahkâr ellerimizden tut. Sen ey!.. Gelsen hayallerimize bir kez... Ve üzerine sepet sepet güller döksek biz. Gelsen düşüncelerimize bir an... Ve baharları sersek ayağına çiçek çiçek, mevsim mevsim, ıtır ıtır... Dolunaylar yerine doğsan dünyamıza bir vakit... Ve zatını gündüz değilse, hayalini gece göstersen bizlere. Girsen ansızın düşlerimize, şefkat parmaklarınla okşasan başımızı ışık ışık... Ve ışığına düşsek pervaneler gibi; pervaneler gibi ışığına düşsek. Gel efendim... Bir kez doğ içimize de isterse kaybolsun dolunaylar, güneşler... Gir gözümüze de bir nefes, isterse silinsin tûtyâlar, sürmeler... İlham olup ak gönlümüze bir anda, isterse yitirilsin uçtan uca naatler ve gazeller, beyitler ve dizeler uçtan uca yitirilsin isterse... Gel efendim, dostluğuna muhtacız; umutsuz ve çaresiz bırakma çaresizlerini. Gel yeter ki, hakkımızda verilecek her hükme razı olalım. Gel ey, bitir bitmeyen hasretini içimizde! Gel ey, onsuz mutluluk bulamadığımız!.. Gel ey, kendisine layık olamadığımız!.. * Gel benim efendim, bir kez olsun dokun yüreğime, yüreğime dokun bir kez olsun... Yüreğim kanıyor efendim, kanıyor yüreğim!.. Çığlık çığlığa beşeriyet, çiğnenmiş reyhanlar misali hep seni arıyor. Uyandır zindanlara koyduğumuz Yusufî sevdalarımızı efendim. Uyandır bahtını üftadelerinin... Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Uyarır halkı efgânım kara bahtın uyanmaz mı?
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelseEğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı... Biliyorum ama Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı, Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını, Ve inandırmaya çalışacağınızı, Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı; Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı. Fakat söyleyin bana, Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde, Onu kapıda mi karşılayacaksınız? Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle, Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp Yerine Kur'an’ı mı koyacaksınız? Peki hala Amerikan filmlerini seyredecek misiniz televizyonda? Yoksa kapatmaya mi koşacaksınız aceleyle, O size kızmadan önce ? Kim bilir ? Belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz, Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi... Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak misiniz? Ve bunun yerine ortalığa, Kitaplığınızın raflarında tozlanmış, Hadis kitapları mı çıkaracaksınız ? Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? Yoksa telaşla ne yapayım diyerek, Sağa sola mi koşturacaksınız ? Merak ediyorum: Eğer Peygamber Efendimiz, Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yasasa, Yapmaya devam edecek misiniz, Her zaman yaptığınız şeyleri ? Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mi? Her yemekten sonra sofra duası etmeyi, Yine zor mu bulacaksınız ? Hiç yüzünüzü asmadan, Oflayıp puflamadan, Her vakit namazınızı kılacak misiniz? Ya sabah namazı için, Sıcacık yatağınızdan, Erkenden fırlayacak misiniz? Peki ya yine mırıldanacak misiniz, Her zaman söylediğiniz şarkıları ? Ve okuyacak misiniz, Her zaman okuduğunuz kitapları? Peki bilmesine izin verecek misiniz, Aklinizin ve ruhunuzun beslendiği şeyleri ? Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? Şöyle diyelim yada: Gideceğiniz her yere götüre bilecek misiniz Peygamberi de ? Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız? Tanıştırmaktan onur duyacak misiniz en yakın arkadaşınızı onunla ? Yoksa hiç karsılaşmamalarını mi umardınız, Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? Simdi söyleyin açık yüreklilikle, Onun kalmasını ister misiniz sizinle? Sonsuza dek, hep birlikte... Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, Ziyareti bitip gittiğinde ? Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi? Bilmek ve düşünmek, Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse Yapacağımız şeyleri... Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse, Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı, Merak ediyorum neler yapacağınızı ..
Ey Muhammed Yoldaşım Ol Cümle candan özgesin sen yok ki bir tek benzerin Öyle sevdim ta gönülden oldu aşkın ezberim Secdegahtır gittiğin yol sözlerindir servetim Ey Muhammed yoldaşım ol nurla dolsun makberim Bed fikirmiş bed zikirmiş cismi her dem mahveden Su-i zandan kurtulurmuş şevkle ismin zikreden Her şeyimsin bendenim ben rehberimsin gel diyen Ey Muhammed yoldaşım ol nurla dolsun mahşerim. Vay dönersem kıbleden vay rahmetinden sunma hiç Etmemişsem çok inayet yok şefaat kılma hiç Kalp kirinden soy arındır düşlerimden çıkma hiç Ey Muhammed yoldaşım ol nurla dolsun cevherim. Zerresinden verse Rabbim mağfiretsiz kalmasam Ahiretten yüz çevirmiş kullarından olmasam Kam alıp ol hasletinden mutluluktan ağlasam Ey Muhammed yoldaşım ol nurla dolsun şeblerim.
Ey Nebi EN SEVGİLİ Seni anmadan durulurmu? Seni anmadan olurmu? Ey Nebi! Sevgililer sevgilisi Güllerin efendisi Beni beklediğini,biliyorum. Ben sancağının altını arzularken Şefaatını dilerken. Sana gelmeden bu aciz kulun gideceği hiç bir limanı yoktur. Ümmeti ümmeti diyen sevgili... Ey Nebi! Bu el kalem tutarda; Aşkınla yanan SEVDALI YÜREK Metiyeler düzmezmi? Ah sevgili, Salavatın dilimin zikri sevgili... En dar anımda sığındığım Tek merci Resulum Sevgili...Sevgili...Sevgili... EN SEVGİLİ...
Seni seviyorum ey güzel insan Ne değişir siyah veya beyazsan Irkın ne olursa adam ol adam Seni seviyorum ey güzel insan Dinin dilin farklı diye ayırmam Hepimiz toprağa gömülmez miyiz Bir yar tarafından sevilmez miyiz Seni seviyorum ey güzel insan Adem'in evladı biz değil miyiz Benden uzak olsan sen de bir cansın Ya doğuran ana, ya da babasın Seni seviyorum ey güzel insan Misafir de olsan bu dünyalısın Muhammed Mustafa, İsa ve Musa Adem Babamızdan Meryem Ana'ya Seni seviyorum ey güzel insan Milattan öncesi, yeni çağlara İster zenci, ister kızılderili Kadını erkeği, ihtiyar genci Seni seviyorum ey güzel insan Sen de sevmelisin seni seveni
SONSUZ ZİYAFET Daha gidecek yolun, hedefin var. Her an üzerine, yağsa da yağmur, kar. Daha yolun başındasın, uzun yolculuğun var. Rehberin oldu senin, yüce Resul ve Ensar. Senin olduğun yerde, şerlerde olacak. Bunlar elbet, seni kamçılayacak. Belki bu yolda, kanında akacak. Ruhun hak yolunda, sonsuza uçacak. Kâinatın efendisi, hazreti Muhammed(asm) Hak yolunda, cennete çağırıyor, ediyor davet. İnananlar için kurulmuş, sonsuz bir ziyafet. Ayrılırsak onun yolundan, bekliyor bizi felaket.
Nur Muhammed S.A.V Bu nurlu yol bu nurlu yol Bu yolda sen şuurlu ol Ol resulden gelen bu kol Bu yola sende tabii ol Nur Muhammed Nur Muhammed Salli ala seyyidina ve selamet Bu yol senin bu yol benim Hep birlikte yürüyelim Yönümüz kıbledir bizim İman ile yönelelim Nur Muhammed Nur Muhammed Salli ala seyyidina ve selamet Mekke derken ve Medine Varabilsek ol resule Yüz sürmek nasip olurmu O gezdiğin beldelere Nur Muhammed Nur Muhammed Salli ala seyyidina ve selamet Salat selam o habibe Muhtacız biz bir tabibe Rabbim ikramı bol verir Rızasının talibine Nur Muhammed Nur Muhammed Salli ala seyyidina ve selamet