Muhammed Barzanî-Şeyh Ahmed Barzanî-Barzanîlerin Türkiye Cumhuriyeti ile Savaşı

Konu, 'Türkiye Ve Türk Tarihi' kısmında megaster tarafından paylaşıldı.

  1. megaster
    Offline

    megaster Aktif Üye Üye

    Kayıt:
    17 Ağustos 2012
    Mesajlar:
    161
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    samsum
    Mühtedîlikten Osmanlı'ya, İngilizler'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne isyana...

    Yirminci yüzyilin baslarindan itibaren Kuzey Irak Kürtlerinin tarihinde mühim rol oynayan Barzanî aşireti ve bölgedeki ilk faaliyetleri hakkinda bizde ciddî bir araştırma yapılmamıştır. Son zamanlarda Mesut Barzanî'nin bazı açıklamaları ile bir kez daha gündemimize gelen bu ailenin tarihî serüveninin özeti, dikkate değer...


    Kuzey Irak'ın Hakkâri'ye yakın uç noktalarından birinde, dağlık bir arazide kurulan Barzan Köyü, çevre köylere hâkim bir noktada bulunmakta, Musul vilâyetine bagli "Zibar" nahiyesinin de merkezini teşkil etmekteydi. Osmanli Arşivi belgelerine göre 1909'da yine Barzan merkez olmak üzere üçüncü sınıf bir kazaya dönüştürülmüştü.[1] Bu kaza ve çevresinde Barzan, Zibar, Beçil ve Fakih Abdurrahman aşiretleri ayrı ayrı yerleşim birimlerinde yaşamakta ve çoğu kez de birbirleriyle "aşiret kavgası" yapmaktaydılar. Bu nedenle Osmanlı yönetimi bölgede güçlü askerî karakollar kurmuş ve önemli miktarda güç bulundurmak zorunda kalmıştı.[2] Aslında bu aşiretler çok büyük aşiretler değildi. Meşhur Kürt tarihçilerinden Mehmed Emin Zeki, "1931'de Barzan aşiretinin 2750 hane olduğunu, yerleşik hayata geçip bağcılık, tütüncülük ve hayvancılıkla ugraştıklarını" yazar.[3]

    Nakşibendîliğin Yayılışı

    Barzan Köyü'nün ne zaman kurulduğunu kesin olarak bilmesek de bu köyün kurulmasında ve gelişmesinde Barzanî Ailesi'nin rolünü biliyoruz. Bu aileden bilinen ve Barzan Kalesi'ni yapan ilk lider, Mesud'dur. Büyük Zap ırmağının sol kıyısında kurulan bu köye, başka bir yerden damat olarak gelen Mesud, oğlu Said'i bölgedeki meşhur medreselerde okuttu. Said'den sonra oğlu Mesud da benzer bir eğitimden geçti. Özellikle onun oğlu Taceddin, tasavvufa ilgi duyarak Barzan Köyü'nde bir tekke kurdu.[4] Bu yıllarda bölgede Kadirîlik ve Nakşîlik önem kazanmıştı. Bölgede Nakşibendîliğin ilk yayıcısı Mevlânâ Halid-i Bağdadî'dir (1777-1837). 1809 yilinda Hindistan'a giderek Abdullah-i Devlevî'den (ks.) hilâfet alan Halid, kısa sürede bölgenin en etkin şeyhi olmustu. Özellikle Hakkârili Abdullah Nehrî ve Palulu Ali Septî (Seyh Said'in dedesi) aracılığıyla Kuzey Irak ve Doğu Anadolu'da yayılan Halidîye, Barzanîleri de tesir sahasina almakta gecikmemişti. Nehrîlerden Seyyid Taha, Barzanlı Şeyh Taceddin'e hilâfet vererek Barzan'daki tekkenin aktivitesini hızlandırmıştı.[5]

    Şeyh Taceddin'den sonra yerine geçen oğlu I. Abdüsselâm, Seyyid Taha tarafindan fıkıh dersleri almış olmanın da avantajıyla ilişkilerini sıklaştırmış, hatta zaman zaman Halid-i Bağdadî'yi (k.s.) bile ziyaret etmişti. Kürt kaynaklarına göre I. Abdüsselâm bu ziyaretlerinin birinde Mevlânâ Halid'den bölgenin Nakşî halifesi olma iznini de almıştı. 1872'de şeyhliği oğlu Muhammed'e bırakarak vefat etti.[6]

    Siyasî Kürtçülerden M. Sıraç Bilgin, "I. Abdüsselâm, Osmanlıların mecburî iskânına ve zorla askere almalarına karşı ayaklanmış, görüşmelere gittiği Musul'da asılmıştı" [7] dese de elde ne Osmanlı kaynakları ne de konuyla ilgili Kürt kaynakları bu bilgileri doğrulamamaktadır.

    I. Abdüsselâm'ın öldürülmesi olayı ile ilgili Hollandalı Kürdoloji uzmanı Martin Van Bruinessen oldukça farklı ve ilginç şeyler anlatmaktadır. Onun verdiği bilgiye göre, Seyyid Taha'nın kardeşi Şeyh Saleh'den hilâfet alan I. Abdüsselâm, şeyhinin ölümü üzerine kendisini şeyh ilân etti. Buna kızan Seyyid Taha'nın oğlu ve yeni şeyhi Ubeydullah, "Abdüsselâm ve müridlerinin delirdiklerini, şeytanın kurbanları olduğunu" ileri sürerek, ona savaş açtı. Şeyhlerinin yenilmesine rağmen Abdüsselâm'ın müridleri onu mehdi ilan ettiler. Abdüsselâm da korkusundan saklandı. Daha sonra da öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed, Şeyh Ubeydullah'a bağlılığını bildirdi. Fakat Ubeydullah'ın Hicaz'a sürülmesinden sonra bu kez de Muhammed Barzanî mehdiliğini ilan etti. Bu, bölge halkı tarafından benimsenmedi. Bölgede Barzanîler "divâne" olarak adlandırılmaya baslandılar. [8]

    Muhammed Barzanî

    Kürt kaynaklarina göre I. Abdüsselâm'in yerine geçen Muhammed, zâhid, aşiret ve kabile kavgalarından kaçanların sığınağı, aktif bir insandı. Osmanlıya yapılan şikâyetler sonucu Bitlis'e sürülmüs ve bir kaç yıl sonra da sürgünden dönmüştü. Ondan sonra da kimseyi kabul etmemiş ve 1903'de yerini oğlu II. Abdüsselâm'a bırakarak vefat etmişti.[9] Şeyh Muhammed'in oğlu Molla Mustafa Barzanî anılarında, "1903-1904'de bir gün köylerini basan Hamidiye Alayı mensuplarınca tutuklanarak, ailece Diyarbakır hapishanesine konduklarını, bir buçuk yıl kaldıktan sonra döndüklerini" anlatmaktadir.[10] Diyarbakır ya da Bitlis'te sürgün kalan ailenin bu felâketinde Osmanli Arşivlerindeki belgelere göre Osmanlı'nın tavrı değil aşiret ve tarikat kavgaları rol oynamıştı. 1888 başlarında Barzanî aşiretinin katıldığı bir kavgayı Osmanlı ordusu bastırmıştı.[11] Barzanî aşireti 1898'de Becil ve Fakih Abdurrahman aşiretleriyle siyasî, Eylül 1903'de Semdinanli Şeyh Muhammed Sıddık Nehrî'yle dinî nüfuz mücadelesi olarak değerlendirebilecek çatışmalar yaşamıstı.[12] Aslında Şeyh Muhammed ilginç bir insandı. Kekeme olmasi nedeniyle tam bir medrese eğitimi alamamış ve babasının daha onun medrese talebeliği döneminde vefatıyla henüz talebe iken; postuna oturmuştu. Rus Kürdolog Bazil Nikin'e göre, kaba yöntemlerle kendi nüfuzunu sürdüren Şeyh Muhammed, Şeyh Ubeydullah Nehrî'nin Osmanlı yönetimince 1880 Kürt isyani nedeniyle Hicaz'a sürülmesinden sonra bölgedeki nüfuzunu daha da arttırmış, civardaki aşiret liderlerine birer birer boyun eğdirmişti. Bundan sonra o da babası I. Abdüsselâm gibi mehdiliğini ilân etti. Mehdiliğini ilân etmekle kalmadı, Musul'a ve dolayısıyla Osmanlı'ya "cihad-ı mukaddes"(!) ilân etti. Mehdiliğini ve cihad çağrısını kabul etmeyenleri acı bir son, feci ölümler bekliyordu. Zibar aşireti liderlerinden Molla Perisey'in başına gelenler korkunç ve tüyler ürpertici idi. Molla parça-parça edilerek öldürülmüş, bu parçalar oyulmuş yaşlı bir ceviz ağacının gövdesine konarak yakılmıştı.

    Barzanîlere bağlı Becil Şeyhi Nehrili Şeyh Muhammed Sıddık'a yazdığı bir mektupta, "Burada adlarını bile ağza almak istemediğim bu rezil aşiretin ve bu kötü ruhlu ailenin bana ettikleri namussuzca işler, onur kırıcı işler de var ayrıca. Burada senin tarafsız kararını istiyorum. Bilirsin ki, onlar Kur'an-ı Kerim'e bile acımamış ve onun sayfalarını çöpe atmışlardır. Benim mescidimi kirletmişlerdir" diyordu.[13]

    Yahudi Barzanîler

    Kuzey Irak'ta asırlardır "Tat" diyelekti ile konuşan, ticaret ve küçük zenaatlarla uğraşan, bir çok kasaba ve köyde sayıları az da olsa bulunan Yahudilere rastlanmakta idi. Bunlar giyim konusunda da Kürtlere benziyorlardı. Kürtler arasında "Yahudî olmadım, olmayacağım" deyimi yaygın olarak kullanılsa da Yahudiler, Kürtler tarafindan hor görülmezlerdi.[14]

    Kürtçe konuşan Yahudilerle ilgili ilk ciddî çalışmaları, kendisi de Kürtçe konusan bir Yahudi olan Kaliforniya Üniversitesi İbranî Dili Profesörü Yona Sabar yapmıştı. Sabar, Tudelali Benjamin ve Haham David'in seyahatnamelerine dayanarak Kürtçe konuşan Yahudilerin tarihî ve etimolojik geçmişleri hakkında bilgi vermişti. Sabar'a göre, Kuzey Irak'ta onikinci yüzyıl ve sonrasında zaman zaman İbn Duği, David Al-roy ve Menahem gibi Yahudi önderlerin öncülük ettiği ve onlarin mesih (kurtarıcı) ilân edildiği Yahudi isyanlari görülmüştü.[15] Sabar'ın ilginç iddiasına göre bölge Yahudileri daha yoksullar arasında yer alırken, özellikle ünlü Barzanî ailesinden gelen hahamlar Kürdistan'ın bir çok yerinde dinî çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuslardı. Bu dinî merkezler, Mısır ve Filistin gibi uzak yerlerden bile öğrenci kabul ediyorlardı.[16] Sabar bu ailenin daha sonra ne zaman Müslüman olduğu konusu üzerinde durmamaktadir. Ancak daha ileride de aktaracagımız gibi özellikle Şeyh Ahmed Barzanî'nin söz ve tavırları Barzanî Ailesi ile ilgili sis perdesini yoğunlaştırmakta, özellikle gizli dinî kitapların varlığı, Müslüman, ehl-i sünnet ve Naksibendî aile görüntüsüyle çelişmektedir.

    İkinci Abdüsselâm

    1903'de Şeyh Muhammed ölmüş ve geride bes oğlu kalmıştı. Abdüsselâm (II), Şeyh Ahmed, Muhammed Sıddık, Muhammed Babu ve Mustafa Barzanî. Bunlardan en büyüğü Abdüsselâm adıyla başa geçti. II. Abdüsselâm başa geçer geçmez bölgesinde sosyal ve iktisadî yönden hızlı bir atak başlatmıştı. II. Abdüsselâm bir şeyhden çok bağımsız bir siyasî lider gibi davranmaya başlamıştı. Toprak reformu yapmış, fakir gençleri zorlayan, mehirdeki taşkınlık kaldırılmış, toplumsal ilişkiler yeniden düzenlenmeye çalışılmış, güvenlik önlemleri arttırılmış, köylerde camiler daha aktif hale getirilmiş, sorunlar Osmanlı yönetimine aktarılmadan şeyhin atadığı imamlar tarafından çözülmüştü.


    İlk Kürt Bağımsızlığı Talebi

    Şeyhin 1907'de bölgedeki Kürt aşiret temsilcilerini toplayarak Bâb-i Âlî'ye müracaat ettiği söylense de [18] Osmanlı Arşivi belgelerine göre şeyhin isyanı 1909'da olmuştur. Muhtemelen 23 Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânından yararlanmak isteyenler gibi II. Abdüsselâm da "ayrılık" sevdasına tutulmuştu. Hemen Kürt aşiret ve örgütlerle irtibat kurarak onlarla bir toplantı yaptı. Kürt istiklâline meşru zemin hazırlamak için [19] Şeyh Nur Muhammed Berifkanî'nin evinde yapılan bu toplantıda II. Abdüsselâm'ın şu talepleri tartışıldı:

    1. Osmanlı, bölgede Kürtçe'yi resmî dil olarak kabul etmeli
    2. Öğrenim dili Kürtçe olmalı
    3. Bölgedeki yerel yöneticiler Kürt olmalı.
    4. Alınan vergilerin bir bölümü okul ve yol yapımı için bölgeye kullanılmalı.

    M. Sıraç Bilgin, meseleye dinî bir muhteva da kazandırmak için "Devletin resmî dini İslâm olduğundan, İslâm hukukunun da uygulanması" talebini ekliyorsa da bu doğru değildir. Bu, onun değil, Şeyh Said'in 1926'daki isyan gerekçesidir.

    İşin ilginç yanı, toplantıya katılanlar, şeyhin bu taleplerini ve ayrılıkçı tavrını onaylamadılar. Şeyhin aşiret-medrese ve Kürt aydınların ortak hareket edeceği teminatı da onları iknaya yetmedi. II. Abdüsselâm hazırladığı talepleri kendisi gibi ayrılıkçı olan Emin Ali Bedirhan, Seyyid Abdülkadir Nehrî ve Süleymaniyeli Şerif Pasa'ya da teyid ettirdikten sonra kendi adına Bâb-i Alî'ye gönderdi. Bâb-i Âlî hemen bölgeye Dağıstanlı Mehmed Fazıl Paşa komutasında bir ordu gönderdi. Bu ordu da iki ay içinde II. Abdüsselâm'ın bu ilk isyan hareketini bastırdı.[20]

    Şeyh II. Abdüsselâm'ın isyanları bundan sonra da birbiri ardına sürdü. Şeyh, Akra ve Hemund Aşireti ile birlikte Eylül 1909'da bir kez daha isyan etti. İsyana Kürdî ve Herki aşiretleri de katıldı. Osmanlı yönetimi 21 Eylül 1909'da "Barzanî Şeyh Abdüsselâm ve avanesinin yerel halk üzerindeki zulmünü ortadan kaldırmak" gerekçesiyle Barzan üzerine yeni bir operasyon baslattı. İsyanın Van bölgesine de yayılabileceği düşüncesiyle bölgeye gönderilen kuvvetlere Yemen için hazırlanan kuvvetler ve Revanduzlu Abdullah Pasa'nın da iştiraki kararlaştırıldı. Musul Valiliği operasyonu sürekli Bâb-i Âlî'ye bildiriyordu. 7 Ekim 1909'da Barzanîlerin bir daha toparlanmayacak şekilde tenkil edildiği, kaçmayı başaran Abdüsselâm ve bazı müritlerinin takip edilmekte olduğu bildiriliyordu.

    Ancak bu iş beklenildiği gibi çok da çabuk bitmemişti. 14 Ekim'de şeyh ve yanındakilerin Hakkâri'deki Nestûrî Tayyari Aşireti'ne sığındıkları öğrenilmiş, 20 Ekim'de Barzanîlerin köylerini ve evlerini nakledemedikleri, zahireleri yakarak dağlara firar ettikleri öğreniliyordu. Barzanî şeyhi ve yakınları, çok iyi bildikleri dağlarda sürekli dolaşıyor, ama bir türlü yakalanamıyorlardı. 23 Ekim'de Püreys Boğazı'nda Barzan âsîleri tarafından kuşatılan Osmanlı askerleri kurtarilmıştı.

    Barzanîlere İngiliz Desteği

    Osmanlı Devleti Barzan isyanını bastırmak, isyanın yayılmasını önlemek için her türlü önlemi alıyordu. Merkezi Barzan olmak üzere Zibar nahiyesi kazaya dönüştürülmüş, Sirvan nahiyesi Revanduz'dan ayrılarak Zibar kazasına bağlanmış, Revanduz'daki tabur Sirvan'a kaydırılmış, Barzan şeyhinin yakalanması için civar vilâyetlerle işbirliği yapılması kararlaştırılmıştı. İsyanın bastırılması ve Şeyh Abdüsselâm'ın takibinde gevşeklik gösterenler yanında Çal mütegallibesi Sadi Ağa gibi şeyhe kucak açanlar da cezalandırılmıştı. Van ve Musul vilâyetleri dışında İmadiye taraflarında da şeyh araştırılıyor, gerekli cephane ve Dördüncü Ordu'dan gerekli takviye yapılıyor, operasyonu yürütmekle görevli Muhyiddin Paşa basarısız bulunarak görevden alınıyordu. Bu arada teminat verildiği takdirde şeyh ve avanesinin de teslim olacağı haberi geliyordu. Bu arada "Lloyd Ottoman" vb. gazetelerde, Barzanîleri takip eden müfrezenin telef edildiği ve Akra kaymakamının da kaçtığı haberi yayınlanmıştı. Gerçekten de isyan gün geçtikçe yayılmış, Semdinan, Gevar, Hemund, Samir ve Dilim aşiretleri de isyana katılmış, isyana katılmayı reddeden Mizuri aşireti Reisi İsmail Ağa, üç çocuğu, eşi ve hizmetçileriyle birlikte katledilmişti. Başarısızlık, Bâb-i Âlî'yi kızdırıyordu. Musul Valisi Fazıl Paşa, Süleymaniye Mutasarrıfı, Zaho ve Dahok kaymakamlarıyla birlikte azledilmişti. Musul ve Süleymaniye'de kurulan Divan-ı Harpler, yakalanan isyancıları acilen yargılıyordu. Bu arada azledilenlere kötü yönetimi ve yolsuzlukları ile tanınan Akra Kaymakamı Ali Niyazi de katılmıştı.

    Bu arada isyanin ardındakı asıl güç de ortaya çıkmıştı. Şeyh Abdüsselâmla buluştuğu tespit edilen İngiltere'nin Musul Konsolosu'nun görev yerinin değiştirilmesi, 3 Şubat 1910'da İngiltere Hükümeti'nden istenmişti. Nisan 1910'da Barzanî Aşireti mensupları, hükümete itaat ve isyandan vazgeçme sözü vererek teslim oldular. Heriki, Hemund ve Sirvan aşiretleri de isyandan vazgeçtiler. Barzan Şeyhi Abdüsselâm ve Sirvan Ağası Ahmed de isyandan vazgeçtiğini açıklamıştı. Ancak henüz yakalanmamışlardı. Onlarca kişinin katili Molla Abdurrahman yakalanarak idam edilmişti. Osmanli Devleti, şeyhin takibini yavaşlatmış; Barzanîlerin bir çoğunu affettiği gibi 21 Mayıs 1910'da Barzan halkına, mağdur ve fakir olanlara Hazine'den, 1.000 lira dağıtılması kararlaştırılmıştı. 20 Mart 1913'de af dileyen sekiz arkadaşının takibinden geçici olarak vazgeçilmişti.

    Osmanli Devleti bu firsattan istifade, merkezi Barzan olan Zibar kazasının örgütlenmesini tamamlamış, Zibar ile Barzan yerleşim birimleri arasına, Zap Suyu üzerine bir köprü yapılmış, askerî güçler takviye edilmiş, telgraf ulaşımı sağlanmış, kaza bütçesine ilâve yapılmış, kazanın bütün yerel yöneticileri değiştirilmiş ve yenilenmiş, kaza mahkeme ve üyeleri vilâyet dışından tayin edilirken kazanın bağlı olduğu Musul vilâyetinden de Zibar'a (Barzan'a) bir komiser muavini ve yedi polis memuru gönderilmişti. Erkeklere mahsus hapishanenin bir odası kadınlara tahsis edilmişti. Bu arada Barzanîlere karşı Osmanlı ile işbirliği yapan Adramaz Nahiyesi aşiret reisi Sino Ağa vb. desteklenmişti.

    Fevzi (Çakmak) ve Barzanî

    Ancak Barzanîlerin sükûtu uzun sürmemiş, Şeyh II. Abdüsselâm, Aralık 1913'de yeniden isyan hareketini başlatmıştı. Hereki Aşireti'nin Mam fırkasına saldıran şeyh, adamlarıyla beraber İran'a kaçmıştı. Osmanlı Devleti'nin İtilâf Devletleri'yle savaşa basladığı bir dönemde, 30 Ağustos 1914'de, Şeyh II. Abdüsselâm'ın Hoy'daki Rus generali ile buluşup Osmanlı Devleti'nin nasıl parçalanacağını, Musul ve Van'da Kürtlerin Ermenilerle birlikte nasıl ayaklandırılacağının planlarını yaptıkları, Bâb-ı Âlî tarafından öğrenilmişti.[21] Daha önce çesitli ayrılıkçı Kürt grupları ile işbirliği yapan, özellikle Kürt Teâlî, Kürt Teavun ve Terakki, Kürt Hevi ve Kürt İstiklâl Cemiyeti vb. örgütlerle anlaşan Süleymaniyeli Şeyh Mahmud, Hakkârili Şeyh Ubeydullah Nehrî, İran Kürtlerinden İsmail Simko ile görüşmeler yapmış, İngiliz ve Rusların yardımı ile büyük bir Kürt ayaklanması planlamaya baslamıştı. 1913 sonlarında İran'a giden Şeyh Abdüsselâm, Urmiye yakınlarında Şeyh Muhammed Sıddık en-Nehrî'nin oğlu Seyyid Taha'yı "Rajan" Köyü'ndeki evinde ziyaret etti. Ardından İran Kürtlerinin liderlerinden İsmail Ağa Simko'yu ziyaret etti. Onunla birlikte Hoy ve Tiflis'e giderek Rus generallerle anlaştılar. Bu arada Osmanlı yönetimi de şeyhin başına ödül koydu. Dönüşte Simko'dan ayrılan Şeyh, Genegecin (?) köyünde Safi Abdullah'a (Ibrahim'e?) misafir oldu. Abdullah, Osmanli Devleti'nin vaadi olan ödülü alabilmek için gece uyurken şeyhi yakalayarak Osmanlı yönetimine teslim etti. O zaman genç bir subay olan Fevzi (Çakmak) tarafından Musul'a götürülen ve yargılanan şeyh, mahkeme kararıyla 14 Aralik 1914'de yakın yönetim kadrosuyla birlikte idam edildi. Siyasî Kürtçülere göre bu ölümden o dönem Musul Valisi olan Diyarbakırlı bir Kürt, sair Süleyman Nazif sorumlu idi. Siyasî Kürtçülere göre o, "Türklüğü ile gurur duyduğunu" açiklamisti. [22] Halbuki Süleyman Nazif, İttihatçıların aşiretlere yönelik politikasını tasvip etmediği için istifa etmiş, zorla bu göreve geri döndürülmüştü. O, Kürtlüğü'nü inkâr etmemekle birlikte Kürtlerin Türk milleti ile iç içe olduğuna ve ayrılmayacağına inanan bir aydın ve devlet adamıydı.
     
  2. megaster
    Offline

    megaster Aktif Üye Üye

    Kayıt:
    17 Ağustos 2012
    Mesajlar:
    161
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    samsum
    Şeyh Ahmed Barzanî

    Hollandalı Kürdolog Martin Van Bruinessen, Şeyh Ahmed Barzanî'yi şu cümlelerle değerlendirir:
    "Kardeşinin yerini almıştı. Dinî lider olarak sürekli Irak'ta İngiliz yönetimine ve yerine geçen monarşiye karşı ayaklanmıştı. Zibari ağalarıyla ve Bradost Şefi Şex Rsid Loran'la olan sürekli çatısmalarının yanı sıra, rakipleri onu domuz eti yiyip şarap içerek münafıklaşmakla suçluyorlardı." [24]

    Büyük kardeşi II. Abdüsselâm'ın Musul'da idamından sonra 18 yaşında ailenin başına gelen Şeyh Ahmed, Zibarî Aşireti'nden Faris Ağa'nın kızıyla evlenerek, bölgedeki gücünü sağlamlaştırdı. Barzanîlerin temsilcisi olan bir siyasî Kürtçü'ye göre, "Barzan şeyhleri artık ister istemez Kürtçülükte önde bir roldeydiler. Bundan dolayı Kürt liderlerle haberleşiyor ve onlarla bilgi alışverişinde bulunuyorlardı." [25] Kürtçülüğe ilgi duyan Fransız gazeteci Chris Kutscehera, yarı cahil ve kekeme bir molla olan ve ailesi tarafından "mehdi" kabul edilen ve İstanbul'da Osmanlı Sultanlarının tahtına oturması hayal edilen (?) Şeyh Muhammed'in 1903'de ölümü ile yerine geçen oğulları Şeyh II. Abdüsselâm, Şeyh Ahmed ve Molla Mustafa Barzanî'nin "tarih yapacak yetenekte" olduklarını ileri sürer.

    Şeyh II. Abdüsselâm'ın idamı sonrası Osmanlı ordusu Barzan'i işgal ettiğinden, Şeyh Muhammed'in üç büyük oğlu Ahmed, Babo ve Muhammed Sıddık Hakkâri'deki Guerdi aşiretine, küçük oğlu Molla Mustafa ise Şirvan'ın Bergiyef köyüne sığınmıştı.

    İngilizlere isyan

    Bir süre kaçak olarak yasayan Ahmed, Şeyh II. Abdüsselâm'in yakın dostu olan Molla Mahmud'un talebesi ve meşhur bir Nakşibendî Şeyhi olan bu zâtın halifesi olmuştu. Şeyh Ahmed'in adı, iki İngiliz istihbarat subayının öldüğü 1919 Behdinan İsyanı'na kadar pek duyulmamıştı. [26] Bölge, Birinci Dünya Savaşı sonucu İngiliz hâkimiyetine girince tüm Kürt ve Türkmen aşiretleri İngiliz Emperyalizmi'ne isyan eden Şeyh Mahmud Berzenci'nin çevresinde toplanmış, ona var gücüyle destek vermişlerdi. Bunlara biraz geç de olsa Barzan ve Zibar aşiretleri de katılmıştı.[27] Kasım 1919-Mart 1920 tarihlerinde Barzan ve Zibar aşiretlerinin Nesturi ve Ermenilerden olusan İngiliz kuvvetlerine karşı savastığı, hatta Türklerden yardım istediği Bâb-i Âlî tarafından da öğrenilmişti.[28] M. Sıraç Bilgin'e göre Şeyh Mahmud Berzenci, İngilizlere karşı tüm Kürt aşiretlerinden mektupla yardım istemiş, Şeyh Ahmed bunu olumlu bularak Behdinan aşiretlerine de Berzenci isyanını desteklemek çağrısı yaptıktan sonra Süleymaniye'ye biri Mustafa Barzanî komutasinda iki küçük birlik göndermis, ancak bu birlikler Süleymaniye'ye varmadan İngilizler, Şeyh Mahmud Berzenci'yi yaralı yakalayarak isyanı bastırmışlardı. Berzenci'ye yardım eden tüm Kürt aşiretleri gibi Barzanîlerin de üzerine yürüyerek, Barzan'a Asurîleri yerleştirmek isteyen İngilizler, nedense bu operasyondan "bir süreliğine" vaz geçmislerdi. Bu arada İngilizlerle iyi diyaloğu olan Türkiye'deki siyasî Kürtçüler de boş durmuyor, Seyyid Abdülkadir ve Şeyh Abdurrahman Şırnakî, Şeyh Ahmed Barzanî'ye mektuplar yazarak ona Kürtlerin liderliğini teklif ediyorlardi. O ise, bu liderliğin Şeyh Ubeydullah'ın torunu Şeyh Abdülkadir'e ait olduğunu düşündüğü için kardeşi Mustafa Barzanî'yi Muş'a göndererek Seyyid Abdülkadir ve Şeyh Said ile temas kurduruyor, ama bu ilişki nedense devam etmiyordu.

    Gizli kitap

    İngilizler 1922'de Barzan'a saldırmışlar, Ahmed Barzanî ve Zibari Aşireti lideri Faris Ağa, Barzan'ı terk ederek dağlara kaçmak zorunda kalmışlardı. Bu operasyon bir süre için Barzanî Aşireti'ni sindirmiş, inzivaya çekilmelerine neden olmustu.[29] Kanaatimizce bu inziva, şeyhin dinî itikatlarını yeniden gündeme getirmişti. Daha 1922'de Barzanilerin ileri gelenlerinden biri, "Biz Barzanîler Tanrı'ya ve insanın temiz olması gerektiğine inanıyoruz. Fakat Kur'anı anlamıyoruz. Arapların kitabıdır. Atalarımızın önceleri Hrıstiyan olduklarına inanıyoruz. Ve biz Barzanîler dua etmiyoruz. Kur'an okumuyoruz, Ramazan'da oruç tutmuyoruz" diyordu. Molla Mustafa Barzanî'nin yakın dostu İngiliz diplomat Edmonds'un kitabında anlatıldığına göre Barzanîlerin elinde; şeyhten şeyhe gösterilen gizli ve gizemli bir kitab bulunmaktaydı. Kutschera, hâlâ Mesud Barzanî'nin elinde bulunan kitaptan söz etmektedir. Şeyh Ahmed de kendisinden önceki Barzan şeyhleri gibi aşırı derecede yüceltilmiş ve kutsallaştırılmıştı. Dahası Şeyh Ahmed, Hrıstiyan olmakla ya da yeni bir din kurmakla suçlanıyor, onun domuz eti yeme yasağını kaldırması da bunun delili olarak kabul ediliyordu. Şeyh Ahmed 1927'de ilk defa Bağdat yönetimiyle karşı karşıya kalmış ve bu tarihte onun sapık dinî iddiaları gündeme getirilerek üzerine sefer düzenlenmişti.[30] Bu iddiaların İngiliz emperyalizminin yalanları olduğu da düşünülebilir. Ancak Muzaffer İlhan Erdost, "Şemdinli Röportajı'nda" bölgedeki Kürtlerin de bu sapkınlığı teyid ettiğini açıklamaktadır. Şemdinlili Seyyid İslâm Geylânî, "Dedeleri Molla Muhammed temiz adamdı. Namaz kılardı. Öbürleri eskiden beri böyledir. Namaz kılmazlar, kâfirdir onlar" derken; Barzanî Aşireti mensupları da, "Bize kâfir diyorlar, dinsiz diyorlar, domuz eti yiyor diyorlar" diyerek bölge halkının kendileriyle ilgili kanaatini belirttikten sonra bunları reddediyorlardı.[31]

    Barzanîlerin T.C. ile savaşı

    Kürt ayrılıkçıların Ermeni ayrılıkçılarla birlikte 1927'de kurduğu "Haybun" örgütü, özellikle "silahli isyanlar" çıkararak, bağımsızlık propagandası yapmaya çalışıyordu. Haybun ve Ermeni Taşnak örgütü tek bir amaçta birleşmişti: Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu Türkiye'den ayırmak ve sonra da bölüşmek.[32] Haço'nun Çaldıran, Cemilpaşaoğullarının Midyat ve Mazıdağı, Resul'ün Erun isyanları ve Şeyh Barzanî'nin Oraman baskını bu isyanlar arasında yer alıyordu.[33] Haybun'un örgütlediği en önemli isyan ise 1930 Ağrı isyanı idi. İsyancıların ele başılarından Kör Hüseyin Paşa, Türk güvenlik güçleri karşısında zor durumda kalınca, oğlunu Barzan'a göndererek Ahmed Barzanî'den yardım istemiş, o da Molla Mustafa Barzanî yönetiminde 500 kişiyi Oramar bölgesine göndererek, Türk ordusunun gücünü bölebilmek için yeni bir cephe açmıştı.

    16 Temmuz - 10 Ekim 1930 tarihlerinde ortaya çıkan Oramar İsyanı, Mustafa Barzanî tarafindan rakımı 2.000-3.500 metre arasında değişen yolsuz, sarp ve yalçın kayalarla aşılması güç bölgede, Şemdinli yakınındaki Oramar'ın basılması ile başlamıştı. Oramar hudut bölüğü âsîler tarafından kuşatılmışsa da bu kuşatma hava kuvvetlerimiz ve komşu hudut bölüklerinin yardımı ile kırılmış, İran'a doğru kaçan Barzanîler ve onların Oramar'daki işbirlikçilerinden oluşan âsîlere büyük kayıplar verdirilmişti.[34] Haybun örgütü bu isyanı da bir propaganda malzemesi olarak kullanmış, uydurma rakamlarla "Olayda Türk birliklerinin 4.000 kayıp verdiğini, Türk hükümetinin 500 köyü yıkıp 12.000 kişiyi öldürdüğünü" ileri sürerek bunu Ermeniler aracılığı ile temas kurduğu Amerikan kamuoyuna da duyurmuştu.[35]

    İngiliz uçaklarının bombaları

    Türkiye'nin ardından bir yıl sonra Alimed Barzanî ile Irak'ı yöneten İngilizler arasında da çatışma basladı. İngiliz Sir A. Wilson'a göre İngilizlere bağlı Irak Hükümeti Kürtlere, otoritesini kuvvet zoruyla kabul ettirmeye çalışmış ve İngiliz Hükümeti de bölgedeki bütün askerî gücü, özellikle uçakları ile bu operasyona destek vermişti. Bir aşiret kavgası gerekçe gösterilerek Temmuz 1931'de çatismalar baslamış, Irak hükümet güçlerinin Barzanîler karşısındaki başarısızlığı, İngiltere'nin takviyesi ile başarıya dönüştürülmüştü. İngiliz uçaklarından Kürtlere atılan bildirilerde "Uygar" İngilizlerin çağdaş gaddarlığının itirafları yer almaktaydı:

    "Barzanli Şeyh Ahmed ve taraftarlarına!...

    Madem ki daha önceki emir ve beyanları hesaba katmak istemiyorsunuz, bu defakiler size uçak saldırılarının şiddetleneceğini bildiriyor. Siz, köyleriniz ve sürüleriniz mitralyöz ve bomba ateşine tutulacaksınız. Bu bombalardan bazıları hemen değil, bir kaç saat sonra patlayacaktır. Kadınlarınızı ve çocuklarınızı güvenli yerlere koymanız tavsiye olunur. Bu harekâtlar, her türlü direnme ve muhalefetin sona erip şeflerinizin dize gelmelerine dek sürecektir. Dikkatli olun! Hükümet, direnmenizle etkilenmeyecek kadar güçlüdür. Her türlü direnme boşunadır. Ne diye bir daha insan kanı dökelim?"

    İngiliz belgelerine göre İngiliz uçakları 79 köyü bombalamış, 2382 evden 1365'ini yerle bir etmişti.[36] Şeyh Ahmed Barzanî, Kasım 1931'den Nisan 1932'ye kadar aralıklı, Nisan'dan Haziran'a kadar sürekli ve şiddetli olarak İngilizlerin saldırısına uğruyordu.[37] Aralık 1931, Şubat 1932, Mart 1932, Nisan 1932 ve Haziran 1932'de tam beş kez Irak ve İngiliz güçlerince bombalanıyor, Barzanîler özellikle İngiliz uçaklarının bombalarını beyinlerinde hissediyorlardı. Irak Hükümeti'nin kara saldırılarını yer yer püskürtseler de uçaklara karşı direnmeleri mümkün değildi.


    Türkiye'ye sığındılar

    Sonunda, 21 Haziran 1932'de Şeyh Ahmed Barzanî, 400 kadar adamıyla sınırı geçip Türk yetkililerine sığınacaktı.[38] Çok ilginçtir ki, İngiliz kaynakları Kasım 1931'de onun "Kendimi İngiliz uşaklarına teslim etmektense açık düşmanlarım olan Türklere teslim olmayı yüz kere yeğ tutarım" dediğini bildiriyordu.[39] Şeyh Ahmed ve adamlarını; aşiretin diğer mensupları izledi. Üç komutan ve toplam 1.700 kişilik mülteci grubu, Binbaşı Şükrü Kanatlı yönetimindeki Türk ordusu tarafından çok iyi karşılandı. İki yıl önce Oramar'da Türk ordusunu arkadan vuranlar, bu sefer misafirperverlik ve "teslim olana" dokunmama geleneği ile karşılanmıştı. Bunu ylılar sonra Molla Mustafa Barzanî de itiraf ediyordu: "Biz Türkiye'de asılmayı bekliyorduk. O tarihlerde İngilizlerle Türkler ve Iraklılar iyi ilişkiler kurmuşlardı. İngilizlerin talebi üzerine Türkiye bizi asabilirdi. Ancak biz seve seve Türkiye'de ölüme gelmiştik. Fakat Türkiye'de beklediğimiz akibet bizi karşılamadı. Nitekim orada iyi muamele gördük. Bizi şehirden şehire alıp götürdüler. Daimî bir yerde oturtmadılar. Büyük ağabeyim Şeyh Ahmed'i Erzurum'a gönderdiler. Bizi birbirimizden ayırıyorlardı. Herhangi bir harekette bulunmamızdan endişe olunuyordu. Bunu seziyorduk. Bize iyi muamele ettiler."[40]

    Türkiye, sadece Barzanî ordusunda, onunla birlikte Türkiye'ye sığınan 10-15 Türkiye Kürdünü cezalandırmıştı. Türkiye, 1932 sonlarında Şeyh Ahmed, kardeşleri Muhammed Sadık, Molla Mustafa ve adamlarının Barzan'a geri dönmesine izin vermiş, ancak Irak Hükümeti onlara karşı Türkiye'den operasyon talebinde bulunmuştu. Türkiye böyle bir operasyonu yapmadı. Fakat Barzanî ailesi 1934'de yeni Irak Hükümeti'ne teslim oldu. Mart 1936'ya kadar Halil Hosevî ve Alu Bey önderliğinde Barzanî Aşireti'nin Irak Hükümeti'ne karşı isyanı sürmüştü.[41] 13 Mayıs 1934'te Irak Hükümeti genel bir afla Barzanî Aşireti'nden tutuklananları serbest bırakarak Barzan'a gönderdi. Ancak Ahmed, Muhammed Sadık ve Mustafa Barzanî, Basra yakınlarındaki Hille'ye sürülmekten kurtulamadılar. Barzan dağlarından Hille çölüne sürülen Barzanîler burada çok sıkılıyordu. Geleceğin lideri Molla Mustafa, 1935'de Hille'den kaçarak Halil Hosevî'ye katıldı ve yönelttiği milis güçleri ile Revanduz'u ele geçirdi.[42]

    Camiler kapatılıyor

    1936'da Barzanîler, yakalanan Molla Mustafa ile birlikte bu kez Süleymaniye'de sürgünde idiler. Aşiret yönetiminde ipler Seyh Ahmed'den Molla Mustafa Barzanî'nin eline geçmisti. Abdullah Nehrî, Şeyh Said Pironî, Şeyh II. Abdüsselâm Barzanî, Şeyh Rıza ve Ahmed Barzanî'nin dinî kaynaklı hareketlerinin aksine Molla Mustafa Barzanî dinî motiflerden yararlanmakla ve ailesinin dinî nüfuzunu kullanmakla birlikte ırkçı bir bakış ile Kürtlerin bağımsizlığı kavgasını başlatmıştı.[43] Şeyh Ahmed Barzanî ise ikinci dereceye düşmüş olmanın hırçınlığı ile Barzan ve çevresinde kendi inançlarını kati bir şekilde uyguluyor, bu nedenle de sık sık tepkilere neden oluyordu. 12 yıl Irak hapishanelerinde kalan, sürgünlükler yaşayan, liderliği kardeşi Molla Mustafa'ya kaptıran Şeyh Ahmed, aşireti üzerinde yeniden nüfuz kazanmak için dinî konumunu kullanıyordu.

    1961'den 1969'a kadar Şeyh Ahmed, Barzan köyünde oturarak Irak rejimine bağlı bir şekilde yaşadı. 1958'deki yeni Irak rejimi ve uygulamaları onu tatmin etmiş, serbest bırakılmakla kalmamış, tarihî merkez Barzan'da oturmasına da müsaade edilmişti. Şeyh Ahmed, ömrünün son yıllarında belki de gizli kitabın gereği olarak Peygamberliğini ilan etmiş, ibadeti yasaklamıştı. Kendine bağlı imamlara gönderdiği talimatta söyle diyordu:

    "Camiler kapansın! Kur'an-ı Kerim okumak, namaz kılmak yasak. Radyo dinlemek kâfir işidir. Bütün radyolar evden kalksın. Gök Tanrısı Allah, yer Tanrısı benim! Sizin manevî huzurunuzu ancak ben sağlarım. Gösterdiğim yoldan gidin. Benim için ağlayın. Emirlerim ilahî bir emirdir. Ben size emretmekle kutsal görevinizi yapmanız için ikazda bulunmuş oluyorum."

    Şeyhin bu istekleri, domuz eti yenmesi ve şarap içilmesi için verdiği izin, bazı aşiret mensuplarınca uygulansa da aşiretin çoğu tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Hatta bizzat Molla Mustafa Barzanî de buna çok tepkili ve kızgındı. Ama hiç bir sey yapamıyordu. Ağustos 1967'de Molla ***** ve yirmi adamı Ahmed Barzanî'nin baskısından huzursuz olarak Türkiye'ye sığınmışlardı. 1969 başlarında Şeyh Ahmed Barzanî'nin ölümü, Barzan halkına büyük bir nefes aldıracak, ama onun yolunu devam ettirenler daha sonra da varliklarini sürdüreceklerdi.[44]

    Barzanîlerin Hizbullah kolu

    Şeyh Ahmed Barzanî'nin oğlu Şeyh Muhammed Halid Barzanî, 1975'ten sonra sürgün yaşadığı İran'da Molla Mustafa ve oğullarının gölgesinde oldukça önemsiz biri olarak yaşadı. Humeyni Devrimi'nden sonra yeni İran yönetimi ile iyi ilişkiler kurdu ve 1980 ortalarında "Kürt Hizbullahı" adıyla ve sol düşünceyi silmek söylemi ile Kuzey Irak Kürtlerinin yeni liderlerinden biri olarak ortaya çıktı. Şeyh Halid'in peşmergeleri İran'da Barzanî ailesine yakın Kürt mülteciler arasından devşirilmişti. Barzanîler Kürdistan Demokrat Partisi'ni desteklemeyi sürdürse de Irak Kürtleri arasında Tahran'ın çok daha kolay kontrol edebileceği İslamî partiler kurmayı da ihmal etmiyorlardı. Gazeteci Cevdet Korkmaz'a göre Şeyh Halid Türkiye'deki kanlı terör örgütü Hizbullah ile de işbirliği içinde idi. Kürdolog Martin Van Bruinessen, bunu inandırıcı bulmasa da İran'ın Barzanî ailesinin laik, milliyetçi kanadına karşı İslamcı kanadı güçlendirdiğini, böylece İran devrimini ihraç etmeye çalıştığını kabul eder.[45]

    Tarih ve Düşünce Aralık 2002

    NOT: kaynağından eksiksiz olarak alıntılanmıştır.
     

Sayfayı Paylaş