Elli iki gece sevdim İstanbul’u. Sonra… hep bildiğimiz masalların sonu gibiydi işte Yıkık ve sancılıydı! ‘’ Ağrısı yeni dinmişken acılarımın Yeni ağrılar arıyorum kendime. Uzaktaydı o, Hiç sahip olamadığım şehrin tek ağrısıydı. İçimin en katı yerinde adının katilliği sıralanmıştı Ben hüznümle yüzümü kirletiyordum O ise şehrin tenhalığına kaçan otobüs camlarına kazıyordu /kahramanlığını… Ellerinin buğusuna binlerce kez sürmüştüm saçlarımı, Ama o hep giden olmuştu, Bense defalarca kalan… Islak mumun alevi çözüyordu karanlığın katılığını. Nelere yürek gerek germiştim bir zamanlar. Bir zamanlar ölümün gergefine asmıştım sesimi. Şimdiyse hiç kimsenin konuşmadığı dillerde susmayı deniyorum. Bütün kelimeler düşlerime takılıyor. Avaz avaz yokluk tüketiyorum. Maviye dönüşüyorken umutlarım, Vesikalık acılara sığdırıyordum yüzümün koyuluğunu. Aklıma astığım adreslerin hiç biri ona çıkmıyordu. Ona çıkan bütün yollar bana kilitliydi. Ona kaçarken kendimden düşüyordum Ölüyordum satır satır Büyümüşlük söküyordum şairlerin gürültü sessizliğinden. Boşluğumdan kaçan trenlere yükledim kimse’sizliğimi Gözlerimden sızdı kentin bütün küflü yağmurları. O gidendi kahramanlığıyla Bense, kalandım sahte şairliğimle! Yasemin Yıldırım