Sevgili okurlar, Bu öykü, internet sohbet programlarının birinde yaşanmaya başlanan gerçek bir olay anlatrılarak hazırlanmıştır. Olayın kahramanlarının gerçek isimleri kullanılmayacak, öyküde geçen kadın kahraman Güneş ve erkek de Can olarak adlandırılacaktır. Can 40 yaşlarında evli iki çocuklu bir erkek, Güneş ise 35 yaşlarında boşanmıs iki çocuklu, peri masallarında anlatılan prenseslere benzer, çok hoş bir hanımdır. Güneş, anadolu’nun çok şirin bir ilçesinde doğmuş, ilk ve orta öğrenimini aynı ilçede tamamladıktan sonra güzelliği ve çok cilveli oluşu ile dikkatleri üzerinde topladığından evlenme teklifleri yağmaya başlamış. Ailesi ise, biz bu kızı bir an önce evlendirelim başımıza iş açmasın diyerek evlendirmeye yeltenmiş ancak Güneş onların layık gördüğü koca adaylarını beğenmediğini ve evlenmek istemediğini söyleyerek onları oyalamayı düşünmüş. Aslında 18 yaşının verdiği o heyecanla kendisi de evlenmeyi çok istemektedir. Tam bu evlilik söylentilerinin konuşulduğu zamanlarda elini çabuk tutması gerektiğini düşünürken karşısına hoşlandığı biri çıkar ve onunla flört etmeye başlar. Kısa bir flört döneminden sonra ailesine evlenmek istediğini söyler ve çocuğu ailesi ile tanıştırır. Ailesi buna karşı çıkar, bu adamla evlenemezsin kim olduğu belli değil, yarın bir gün seni bırakır gider kendi haline kalırsın, diye ikna etmeye çalışsalar da başarılı olamazlar ve zorla da olsa evlenir Güneş. Evlilik güzel, evlenmek de ancak, önemli olan onu sürdürebilmek. Evliliğinin ilk bir iki yılı mutlu geçer ancak ilk çocuğunu doğuduktan sonra çekilmez hal alır, kocanın sert tavırları ve arkasından dayakları gelmeye başlar. Hatta hamileliğinde bile bir kaç kez dayağa maruz kalır. Buna rağmen evliliği sürdürmeye çalışır. Güneş cinselliği çok seven ve şehvetli bir kadındır, zaman zaman gündüz sevişmek istediğinde evde bir şeyleri bahane ederek kocasını eve çağırıp ona bakışlarıyla neler istediğini anlatmaya çalışır, ilk zamanlar koca bunu anlamaz ancak sonraları Güneş’ in bakışlarından isteklerini anlar, onun ihtiyaçlarını karşılar ve işine döner. Haftanın bir kaç günü bu şekilde geçer, ancak koca bu gidişe ayak uyduramaz ve bu işe bir son vermesini ister Güneş’ den. Koca dayağı devam ederken kocanın ailesi tafından da dışlanmaya başlar bu süre içerisinde. Bu arada Güneş ikinci çocuğunu da doğurmuştur. Uzun bir süreliğine çalışmak için yurtdışına gider kocası, sürekli telefonla görüşürler. Fakat koca orada rahat durmamış kendine bir sevgili edinmiştir. Bir gün Güneş kocasını arar orada olmadığı söylenir ve siz nereden arıyorsunuz? sorusunu duyunca Güneş bir başkası tarafından da kocasının arandığını anlar. Bu, onun için yıkım olmuştur. Sonraki günlerde kocasına bunun doğruluğunu sorar, doğru olduğunu öğrenir. Bundan sora yapacağı fazla bir şey kalmamıştır, bu kadar güzel, bir o kadar da çekici olan Güneş aldatılmıştır. Ailedeki huzursuzluk, bir de aldatılmak, Güneş’ i yeni bir hayata başlama yönünde düşüncelere sevk eder. Güneş bu zamana kadar ailesinden bütün bunları saklamış, mutsuz olduğunu söylememiştir. Artık boşanmaya karar vermiştir. Bir gün ailesine boşanmak istediğini söylemiş, bu zamana kadar olan yaşantısını ve ne kadar mutsuz olduğunu anlatmaya çalışmış ama yeterince anlatamamıştır. Anlatamamış mı acaba? yoksa anadolu kültüründe boşanan kadına iyi gözle bakılmayacağını düşünerek mi? ailesi buna karşı çıkmıştı bilinmez. Güneş’ in boşanmak istediğini duyan aile çok büyük tepkiler gösterir. ‘’ boşanırsan seni evlatlıktan redderiz, kendi başına kim olduğu belirsiz biriyle evlendin, büyük sözü dinlemedin, şimdi karşımıza gelmiş boşanmak istediğini söylüyorsun, bunu yaparsan buraya sakın gelme kabul etmeyiz seni’’ gibi kendisini tamamen yalnızlığa sevk eden sözler duyar. Oysa, ailesinin kendisine destek olacağını beklemişti. Güneş kararını vermiştir, boşanma davasını açar ve ilk celsede boşanır. Bundan sonra ki hayatını iki çocuğu ile geçirecektir, evli iken yaşadığı şehirde bir iş bulur, çalışmaya başlar. Genç, güzel ve çekici bir dul kadındır artık, herkesin gözü üstündedir. Duygusal yönden de boşlukta olduğu bir dönemdir. Bu denli istekli bir genç kadın yalnız yaşayamaz elbette bir yerde pes edecektir. Bunu farkeden biri Güneş’ i takibe alır ve ilgilenmeye başlar. İlk zamanlar adamın tekliflerini geri çeviren Güneş daha fazla dayanamaz ve kabul eder, adam bekar olduğunu söylemiştir Güneş’ e ve 20 yaş büyüktür. Bir süre beraber olduktan sonra evli olduğu ortaya çıkar ve adam terk eder Güneş’ i. Güneş artık orada da yaşayamaz ve İstanbul’ a taşınır. Hala İstanbul’ da yaşamakta, interneti sürekli kullanmakta ve anlaşıldığı kadarıyla zengin kişilerle ilgilenip kendini fazla ezdirmeden, ileride zengin olma düşüncesindedir.. Can ise yine anadolunun bir köyünde orta gelirli, mütevazi bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiş, ilk ve orta tahsilini orada yapmıştır. Lise ikinci sınıfta iken çevresi tarafından çok sevilen ve sayılan babasını kaybeder, akrabalarından bir kısmı, ailesine bakması için okulu bırakmasını ister ancak Can bunu kabul etmez hem ailesine bakar hemde okuluna devam eder. Üniversite sınavında iyi bir puanla çok istediği zıraat fakültesine Ankara’ da kayıt yaptırır, amacı ise zıraat mühendisi olup, doğduğu bölgeye gidecek oradaki çiftçileri eğitecek, bilinçli tarım ve hayvancılık yapmalarını sağlayacaktı. Ne var ki babasının erken ölümü Can’ ın planlarını altüst etmiştir, bir aylık ünivesite macerasına bazı nedenlerden dolayı son verir ve ailesinin yanına döner. Bundan sonra ki düşüncesi biran önce para kazanmaya başlayacak bir iş sahibi olmaktır. Ailesine, çevresine, vatanına karşı sorumluluklar duyan idealist bir kişiliğe sahip yetiştirilmiştir. Gösterişten uzak, sade yaşamayı seven ve her zaman, ya göründüğü gibi olmuş, yada olduğu gibi görünmüştü, ona göre karizma buydu. Neticede bir devlet işine girer ve iş hayatına başlar. Can bu zamana kadar aşk meşk işlerine zaman bulamamış veya aşık olabileceği biri çıkmamış karşısına, artık evlenme vakti de gelmiştir. Çevresinde hiç bir kıza başını kaldırıp bakmamıştır. Can için adam olmanın kriterleri vardır biriside hiç bir kadınla veya kızla bir tanıdığına görünmemektir. Bu düşüncede olan bir kişi olarak o da Güneş gibi cinseliği çok seven, hatta günlerce aç kalmayı göze alabilen ama kadınsız kalmayı düşünemeyen bir yapıya sahiptir. Gerek bekarlığı gerekse evli olduğu dönemlerde kaçamaklar yapmış, bunu hiç kimse ile paylaşmamış ve yakalanmamıştır. Öncelikleri hep farklıdır Can’ın fakat o da evlenme vaktinin geldiğini düşünerek beğenebileceği bir kız bakmaya başlamıştır. Diğer taraftan da annesi kız bakmaya başlar ama getirdiği önerileri kabul etmez Can. Bir gün, bir arkadaşının düğününde bir kız görür. Kız hoşuna gider, çevre küçük olduğu için kızla konuşma gibi bir lüksü yoktur. Konuşma girişiminde bulunsa, ya kız konuşmayacak yada bir sürü dedikodu çıkacaktır. Kızın kim olduğunu araştırır, ne yazık ki hoşuna giden kız o ilçenin, insanlara en yukarıdan bakan bir ailesinin kızıdır, hele de bir köylü isen o kızla evlenme şansın yoktur. Kızın ailesi kendileri dışındaki herkesi hakir gören, biraz da varlıklı bir ailedir. Can sert kayaya çarpmıştır. Ailenin böyle olması Can’ ı iyice kamçılar. Onun özelliği zoru sevmesidir, önemli olan zoru başarmaktır kolay olanı herkes yapabiliyor ve bu kıza kafayı takar. Uzun bir süre kızla konuşma fırsatı arar ve bunun için çok çaba sarfeder. Kız aslında çok cazip değildir, o zamanın ortaokul mezunu, biraz güzel hepsi o kadar. Can’ ın o zamanki düşüncesinde de; kadın itiraz etmeyecek, her söyleneni kabul edip yorum yapmayacak, her şeyi az bilen birisi olması gerektiği vardır. Bu düşüncelerin yanlış olduğunu sonradan anlamış ancak iş işten geçmiştir geriye dönüşü yoktur. Uzun uğraşlardan sonra kıza haber göndermeyi ve buluşma yerini bildirmeyi başarır. Kızla konuşur arkadaş olmaya ikna eder ama her zaman görüşme şansları yoktur, aracılar vasıtası ile bir süre haberleşirler ve evlenmeye karar verirler. Bunun böyle gitmeyeceğini düşünür ve kızı istemeye giderler, kızın ailesi bunun imkansız olduğunu söyler, pişman bir şekilde dönerler. Aradan üç yıl geçer, bu süre içerisinde bazen mektuplaşıp konuşurlar aynı zamanda da ailesi, kızın ailesini ikna çalışmalarını sürdürür ama fayda etmez. Bu konu çevrede biraz duyulunca Can ve ailesini tanıyan bölgenin ileri gelenleri aracı olup kızın ailesini ikna etmeye çalışırlar şöyle ki; ‘’Çocuğu ve ailesini tanırız çok iyi insanlar, çocuk da meslek sahibi. O çocuğun kızınızı istemesi sizin için bir şans, ondan daha iyi birine mi vereceksiniz? Kaldı ki kızınız ortaokul mezunu sıradan bir kız’’ gibi. Herkese karşı son derece iyi niyetlidir, kimseye kötülük düşünmez fakat korku duyguları yoktur Can’ ın, sadece utanma, onur ve gurur gibi manevi değerleri vardır, reddedilmeyi gururuna yediremez ve kızı kaçıracağını, bunada kimsenin engel olamayacağını söyler. Bu haber kızın ailesine çok çabuk ulaşır, onlarda bu süre içerisinde bir takım araştırmalar yapar ve kızı vermeye karar verirler. Nihayet kız istenir nişan yapılır ardından düğün ve Can’ ın çalıştığı şehre taşınırlar. Bunların evliliğinde de ilk yıl her şey güzeldir bir de çocukları olmuştur. Ama eşlerin birbirlerini anlama güçlükleri ortaya çıkar. Konuşacak ortak bir konu bulup sohbet edemezler, her gün çok sıradan konular Can’ ı sıkmaya başlar. Can bu evliliğin bu şekilde yürümeyeceğini anlamış, boşanmayı düşünmüş ama bir kadın ve bir de çocuk var onların hayatını alt üst etmeye hakkı olmadığını ve onları oldukları gibi kabullenip, kendi hayatını feda etme kararı alır. Çünkü kadın çok gururlu, boşanmış olsa babasının evine gitmez, para kazanacak ne bir yeteneği ne de bilgi birikimi vardır. Can, çok idealist, dürüst biridir tüm insanlar onun için eşittir. Din, dil, ırk, zengin fakir ayrımı yapmaz herkese saygılıdır, ayrım yaptığı tek şey kendi kriterlerine göre terbiyeli ve terbiyesiz ayrımıdır. Kendini insanlara adamıştır artık imkanları ölçüsünde ihtiyaç Sahiplerine özelliklede yoksul öğrencilerin okul giderlerine yardımcı olur onlarla mutlu olmaya çalışır. Yaşantısı böyle giderken, aynı kaderi paylaşan Güneş ile tanışır ve bu güne kadar olan yaşantısını bir kalemde silip atar, artık çok değişmiştir. Eski Can’ dan eser yoktur. Can’ ı bu kadar değiştiren olay başlamıştır. Can, 2005 yılı başlarında altı ay süre ile yurtdışına göreve gider, gider gitmesine ama gittigi yer son derece tehlikeli ve sıkıcı bir yerdir. Ofisi ile yatakhanesi arası 50 metre her gün aynı şeyleri yapmaktan bıkan Can, hem zaman geçirmek hem de yeni şeyler öğrenmek için internete takılmaya başlar ilk başlarda Türkiye’den haberler okur, faydalı siteleri gezer bilgi edinmeye başlar ancak zaman geçtikce ondan sıkılır sohbet sitelerinde sohbet etmeye başlar. Amacı sohbet ederek zaman geçirmektir. Öyle bir ortamda karşında kim olduğunu bilmeden kişisel bilgilerin doğru verilemeyeceğini takdir edersiniz, bu yüzden Can, bütün kişisel bilgilerini yanlış verir tanıştığı insanlara. Can, bir çok arkadaş edinir, kimiyle seviyeli siyasi, ABD’ nin ortadoğu emelleri vb. konularda sohbetler, kimiyle gırgır geçer havadan sudan sohbetler ve böyle devam ederek geçer günler. Ve 09 Şubat akşamı yine sohbet edecek arkadaş ararken ona göre dünyanın en güzel kadını olan Güneş rastlamıştır. Kısa bir selamlaşmadan sonra Güneş konuşmayı kesmiş ve ayrılmış, Can yine her zaman ki gibi gırgır, şamata yapmaya devam etmektedir. Sonraki günlerde yine karşılaşırlar ortak noktada ve sohbetleri kısa hal hatır sormaktan öteye gitmez. Ama Can tuhaf duygulara kapılır ve onunla sohbet etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya kararlıdır. Aradan bir kaç gün geçer bu süre içerisinde Can’ ın günaydın, iyi akşamlar gibi sohbet girişimlerine cevap vermez Güneş ve Can buna çok bozulur, Can: Sana küstüm Güneş: Neden? ben ne yaptım ki sana Can: seninle konuşmaya çalıştıkca sen triplere giriyorsun, bulunmaz biriymişsin gibi. Güneş: hem çalışıyorum bu arada ve çok ileti alıyorum hepsine cevap veremiyorum. Can: bana cevap vermek zorundasın. Güneş: neden ki? Senin özelliğin ne? Can: uzakta olmanın avantajını kullanmak istiyorum. Güneş: nerdesin? Can: yurtdışında ve ilkel bir ortamda. Güneş: kıyamammm..! nasıl geçiyor günlerin? Can: rezalet Güneş: senin için yapabileceğim bir şey varmı? Can: Hayır teşekkürler Sohbet uzayıp gider ancak yine kişisel bilgilerini doğru vermez Can, nede olsa sanal bir ortam. Güneş ise Can’ ın bilmediği bir nedenle bütün bilgilerini doğru vermese de çoğunu doğru vermektedir. Bu kadar samimi ve içten cevaplar veren Güneş’ in kendisiyle dalga geçtiğini düşünen Can; “buldun benim gibi saf Anadolu çocuğunu dalga geçersin tabii’’ der. Güneş kızmıştır. Can: hem senin kadın mı erkek mi olduğunu nerden bileyim, belki de ikisinin ortasında birisindir. İyice sinirlenmiştir. Güneş: çabuk telefon numaranı ver seni arayacağım Can: bana ulaşamayabilirsin Güneş: Sen uzaydamısın? Can: hayır dedim ya yurtdışındayım ve ulaşmak biraz zor Güneş: sana telefon numaranı ver dedim. Can, 23 haneli telefon numarasını verir. Sinir katsayısı tavana vurmuştur. Güneş: böyle numaramı olur, benimle dalga mı geçiyorsun? Allahın belası. Can: aramayı dene ulaşabilirsin Arar ancak ulaşamaz , Güneş: böyle numara olmayacağını biliyorum, benimle dalga geçme. Benim numaram 0212 ........... çabuk ara beni. 5 dakika sonra arar Can, karsısında bir ses ki, o ses’ e aşık olmayacak bir erkek yeryüzüne gelmemiştir ve, Can: merhabalar, Güneş hanım? Güneş: Evet, Can mısın sen? Can: evet, Nasılsın? Güneş: İyiyim teşekkürler, sen? Can: bende iyiyiyim, teşekkür ederim, kızdırdığımın farkındayım özür dilerim. Güneş: Önemli değil, sen haklıydın Can: sağol, çok iyisin Güneş Güneş: çalışmam gerek, sonra görüşürüz Can: tamam, kolay gelsin Bu sempatık ses’ i duyan Can, uzakta olmanın verdiği özlem ve susamışlık hasretiyle Güneş’ i düşünmeye başlar. Bu arada yazışma devam ediyor MSN de; Can: nasıl birisin Güneş Güneş: 175 cm, 60 kg, sarışın, yeşil gözlü, sen? Can: 181 cm 78 kg, esmer, kara-kuru ve çirkin biri Güneş: olsun erkeğin çirkini olmaz, hem benim için tip değil yürek önemlidir. Can: Tanımadığın birine neden bu kadar iyi davranıyorsun, Güneş: Bilmem, içimden bir ses senin çok iyi biri olduğunu söylüyor sanki. Can: sağol, bende senin iyi birisi olduğunu hissediyorum. Can’ ın bulunduğu ülke ile Türkiye arasında 2 saat 30 dakika zaman farkı vardır ve Güneş için mesai bitmek üzeredir, Can’ ın bulunduğu ülkede saat 21.30 dur, zaten orada mesai mefhumu da yoktur. Güneş: Can ben çıkıyorum akşam evde olacağım, oradan da görüşebiliriz Can: tabii Güneş seni bekleyeceğim, şimdilik iyi akşamlar. Türkiye saati ile 20.00 de Güneş bilgisayarını açar ve sohbet yeniden başlar. Güneş: Canım ben geldim Can: hoşgeldin Güneş: Canım resmin var mı Gönderirmisin bana? Can: şimdi burada yok, ama dijital olarak temin edebilirsem gönderirim, senin var mı? Güneş: tabii ki var, gönderiyorum. Ve arka arkaya 4 resim gönderir Güneş, resimleri gören Can anlatılamaz duygular içinde ve artık yazamayacak durumda şok geçirmektedir. İki çocuk annesi, 35 yaşlarındaki Güneş’ i görünce şok olmuştur, 18 yaşında yeni podyumlara çıkan bir mankeni andıran fiziği buna ilave olarak o güzel, iç gıcıklayıcı sesi ve sürekli olumlu konuşmaları da eklenince Can ne yapacağını şaşırmıştır. Güneş: Can ordamısın? Neden konuşmuyorsun? Can beğenmedin mi beni? Birşey mi oldu, lütfen cevap ver aşkım. Aşkım kelimesi bir kez daha şok etkisi yapmıştır Can’ da; Güneş: Merak etmeye başladım ev telefonum 0212........ lütfen ararmısın? Can zorla da olsa, evet burdayım merak edilecek bir şey yok. Güneş: korkuttun beni Can: neden korktun ki? Güneş: sen uzaklardasın, kimsen yok orada birşey olursa diye korktum. Güneş: sana şimdiye kadar canım diyen oldumu? Can: hayır ilk defa sen diyorsun ve çok etkilendim. Güneş: seni görmedim bilmiyorum ama içimde sana karşı hakim olamadığım duygular oluşmaya başladı. Güneş: evlimisin? Can Can: ayrı yaşıyorum.... sen? Güneş: ben sekiz yıl önce boşandım, bir daha evlenmedim. Can: evlenmeyi düşünüyormusun? Güneş: Hayır Allah korusun, sen düşünüyormusun? Can: hayır Can zaten evlidir ve hayta yaşamayı seven biri, bunu söylemek istemez ancak içindeki o duygular kemirmeye başlar onu. Artık onu düşünmekten başka bir şey yapamaz aşık olmuştur ama temkili davranmak zorundadır, aşık olduğunu Güneş’ in bilmesini istemez. Güneş’ in resimlerini büyüyüp çerçeveletir ve odasına asar. Güneş: Can hiç aşık oldun mu? Can: hayır, sen? Güneş: Ben birine aşık oldum, 20 yaş büyüktü, bana bekar olduğunu söylemişti benim de boşlukta olduğum bir andı ve ayaklarıma kapandı bende inandım ona ama evli çıktı ve o şerefsiz beni terketti, yine de hala seviyorum onu. Belli ki çok üzülmüştü Güneş, Can beni ararmısın? Can Güneş’ i arar, Güneş ağlamaktadır bu olayla ilgili başından geçenleri anlatır, hem anlatır hem ağlar, Can üzülmüş, ne yapacağını bilmez bir şekilde teselli etmeye çalışırken bir yandan da olayı hatırlattığı için kendini suçlu hissederek özür diler. Can bu olaydan daha da çok etkilenerek ona olan hassasiyeti bir kat daha artmıştır. O akşam ki konuşma yaklaşık iki saat sürmüştür, vedalaşır ayrılırlar. Bu arada Can, Güneş’ in kendisine daha kolay ulaşmasını sağlamak için değişik arama yollarını öğretmiştir, her istediğinde hemen ulaşabilmektedirler birbirlerine. Bu zamana kadar yaşamadığı duygular ve onu bekleyenleri düşündükçe her şey biraz daha karmaşık hale geliyordu Can için. Artık Güneş’ le daha fazla görüşüp evi ile haftada bir görüşmeye başlayan Can iyice aşık olmuş, bunu gizlemeye çalışan bir dahi görünümü vermeye çalışırken eşiyle de arası açılmaya başlamış, telefonla sürekli kavga etmeye başlamışlardır. Güneş’ in işe başladığı saat 09.00 da, Can’ ın saati 11.30 u gösteriyordu, Can bu süre içerisinde çok sıkılıyor, zamanın bir an önce geçmesi için zamana yalvarırcasına zavallı duruyordu her gün, ta ki Güneş işe başlayıp ‘’ Aşkım, bebeğim günaydın, Gecen nasıl geçti’’ diyene kadar. O zaman Can için her şey normale dönüyor, içindeki alevler biraz olsun hafifliyordu. O güne kadar Can, Güneş’ e ne Aşkım ne de seni seviyorum demiştir, temkinli olmalıyım diye düşünmektedir. Bir gün; Güneş: Canım, ben hep sevdiğimi söylüyorum, aşkım diyorum, bebeğim diyorum sen beni sevmiyor musun? Can: Güneş çok erken değil mi? Ben bu güne kadar kimseye seni seviyorum demedim. Güneş: karına da mı? Can: hayır Güneş: olamaz Can: neden olmaz? Güneş: sana iki tane çocuk doğurmuş karından bunu nasıl esirgersin? Can’ a kurulmuş bir tuzak gibiydi yaşananlar ve konuşulanlar. Güneş kendine aşık etmek için elinden geleni yapıyor gibiydi. Ne yapmaya çalışıyordu, hem Can’ ı sevdiğini söylüyor hem de karısına sevdiğini söylemediği için sitem ediyordu. Bu çelişkiler Can’ ın kafasını yormaya devam ederken, çok güzel günler birbirini kovalar gider. Bir gün Güneş; Aşkım seni rüyamda gördüm biliyormusun, Can: meleğim beni hiç görmedin ki, nasıl gördün? Güneş: ben biliyorum sen rüyamda gördüğüm adamsın, hislerime güveniyorum. Can: evden resim istedim, gelince sana göndereceğim, Güneş:sabırsızlıkla bekliyorum Can’a resim gelmiştir ama avrupanın ünlü bir kentinde genç bir kızla çekildiği resim gelmiştir, tepki alacağını düşünerek bu fotoğrafı göndermek istemez fakat Güneş her gün sormaktadır, çaresiz gönderir fakat bir tepki görmez, sadece kim olduğunu sorar, oda; Cezayir’ li bu genç kızın fotoğraf çekilme isteğine hayır diyemedim aslında tanımıyorum sadece adının Asia olduğunu biliyorum. Güneş: ben sana söylemiştim, rüyamda gördüğüm sensin, biliyordum bebeğim, Can: ciddi olamazsın? Güneş: sana yemin ediyorum ki seni gördüm Bu arada, Can körkütük aşık olmuştur ve bunu artık saklayamaz ve onu sevdiğini, aşık olduğunu itiraf eder. Bundan sonrası daha farklı olmaya başlar bu iki aşık için. Bu defa Can rüyasında Güneş’ i görür, can için harika bir rüya ancak Güneş için hoş olmayabilirdi, Can: Güneş seni rüyamda gördüm biliyormusun? Güneş: hadi anlatsana Can: kızmak yok ama Güneş: tamam Sarıyer’ de sahilde balık ekmek aldık, taşların üzerine oturduk yerken bir taraftan da denize taş atıyorduk, hiç konuşmadan öyle denize bakıyorduk, önce ellerimiz birleşti ikimizde titriyorduk sonra dudaklarımız ve sonrasını tahmin ediyorsundur işte. Güneş: sonrasını da anlat hadi Sonra uzun uzun seviştik ve büyük bir zevk yaşadık. Güneş: aşkım sağsalim dönünce onu da yaparız, rüya gördüğün yere gideriz, o günü tekrar hatırlarsın, Can: o günü günü büyük bir özlemle bekleyeceğim. Her gün saatlerce telefon görüşmeleri olur hatta daha ileri gidilerek, gecenin geç saatlerinde bir telefon görüşmesinde; Can seni çok arzuluyorum der Güneş, böyle bir şey beklemeyen Can çok şaşırmıştır hatta o da çok arzulamaktadır, aynı karşılığı verir ve gerçek olmasa bile gerçeğe yakın bir sevişme sonucu ikisi de zevkin doruklarına ulaşırlar. Olaydan sonra Güneş’in morali bozulmuş, donuk ve sert bir sesle, Hadi git yat geç oldu senin için, sabah erken kalkacaksın, iyi geceler der ve telefonu kapatır. Ne olduğuna bir anlam veremez Can ve yatağına gider ancak uyuyamaz, sabaha kadar düşünür. Sabah, uykusuz ve bitkin bir halde ofise gelir, çalışmaya başlar ancak aklı hep Güneş’ te dir, saatin 11.30 olmasını bekler. Zaman bir türlü geçmek bilmez, Sana olan sevgim nasıldır bilirmisin? Susuzken o suyu içmek değil, uzaktan seyretmek, Toprağa gülü şefkatle dikmek, Sabretmek, hatta ölüme kadar beklemek, Şiir yazmak... veya.. Benim gibi hiç anlatamamak...hiç bir yere sığdıramamak. Nihayet o zaman gelir ve telefon çalar arayan Güneş’ tir ve ağlamaktadır, Can, akşam yaptıklarımızdan çok pişmanlık duydum kendimi kötü hissediyorum, ne olur bir daha görüşmeyelim der ve Can’ ın bir şey söylemesine müsaade etmeden kapatır telefonu. Yorgun, uykusuz birde bu olay Can’ ı yerle bir etmiştir, bunu isteyen kendisiydi şimdi suçlu benmişim gibi düşünmeye başlar, kendini yalnız hissetmektedir. Bir hafta arayıp sormazlar. Ben bir meleği sevdim.. Dünyaya bakışını, Konuşmasını, gülüşünü, Saflığını, Yaşama hevesini, Cesaretini, Ruhumu okşayışını, Aşkım deyişini, Ve ben onun çocuksu tavırlarını sevdim... Bu süre içinde Can perişandır ve acı çekmektedir. Evi ile arası bir hayli açılmış onların sevgisini kaybetmiş, oradaki işine de konsantre olamamaktadır. Arkadaşları konuyu bilmedikleri için bir anlam veremiyor sadece manevi destek olmaya çalışmakla yetinmektedirler. Bu arada şiirler yazmaya başlamıştır. Bir güzel düşürdü beni bu derde Beni sevenlerim şimdi nerede Acı çekiyorum hergün her yerde Bana hayran olan dostlarım nerde Bu derde düşüren bir yeşil gözlü Her ne söylese de sözleri özlü Cesur yüreklidir o, kara gözlü Adı Güneş’ tir onun, hep tatlı sözlü Hasret, ilk defa aşık olduğu birini kaybetme korkusu, oradaki tehlikeli ve monoton bir hayat, evi İle olan problemleri Can’ı iyice yıpratmış artık yemek de yiyemez duruma gelmiştir. Güneş’ e doğruları anlatmaya Karar verir ve bir akşam oturur uzunca bir elektronik posta yazar. Bu mektupta özetle; Sevgili Güneş, Senin daha fazla üzülmene dayanamıyorum sana buradan kendimle ilgili doğruları yazmak istiyorum, bunları okuduktan sonra umuyorum ki dost kalırız, Ben eşimden boşanmadım, sadece ayrı yaşıyorum, adım Can değil. Doğrusunu istersen senin de ne yapmak istediğini anlamış değilim, lütfen bana açık ol.’’ der ve yazdığı şiiri gönderir. Güneş, Can’ın eşinden boşanmadığını okuyunca bu mektubun tamamını okumadan siler. Ertesi gün MSN açıktır ve; Güneş: Can görüşmeyelim dedim, sen sözünü tuttun çok yürekli birisin belli, neden yalan söyledin bana. Can: ben sana yalan söylemedim sadece ayrıyım dedim boşandım demedim, şimdi terk mi edeceksin beni? Güneş: sen uzakta yalnızsın buna gönlüm razı olmaz ama eskisi gibi de olamayız en iyisi arkadaş, dost, sırdaş olalım. Bebeğim yazdığın şiiri okudum çok etkilendim ve duygulandım biraz ağladım. Biliyorsun ki seni ben sevdimmm.. Can: Ben sevmedim mi sanıyorsun? Can: Aşkım amacım seni ağlatmak değildi ağlamana dayanamam, sakın bir daha ağlama söz ver bana. Bundan sonra herşey eskiye dönmeye başlamıştır, ikisi de mutludur artık, ancak benden uzaklaşacak artık telefon konuşmalarımız eskisi gibi olmayacak diye düşünmeye başlar Can. Bir yandan da amacı ayrılmak olsa bu tarz konuşmalardan sakınırdı diye düşünür. 12 Mayıs’ ta 15 günlük iznini kullanmak için istanbul’ a dönmeye hazırlanır, ikisi de çok heyecanlıdır kavuşacakları günü iple çekerler, Güneş her gün takvimden bir gün karalar ve Can’ a kalan günlerini hatırlatır. Can’ın Türkiye’ ye dönmesine 15 gün kalmıştır yine bir akşam telefonla konuşurken, Güneş dayanamaz ve önce yaptığı gibi, şu anda yanımda olmanı çok isterdim, seni istiyor canım gibi laflar etmeye başlar, buna şaşıran Can, Güneş’ in konuşmalarından etkilenip titrek bir sesle konuşuyordu zaten bunu duyunca iyiden iyiyiye heyecanlanmış bunu hissettirmemeye çalişmaktadır, yapma Güneş’im sonra üzülüyorsun, benide üzüyorsun hem senin üzülmene dayanamıyorum lütfen kendine hakim ol diye yatıştırmaya çalışır. Fakat Güneş kafaya koymuştur, boşandıktan bu yana yaşamadığı kadınlık ve sevilme duyguları yeniden depreşmiş olsa gerek ki, ‘’ hayır üzülmek yok artık, üzülmeyeceğim senin de üzülmeni istemiyorum hadi başla sevgilim, aşkım, bebeğim’’ der. Ve birbirine aşk sözcükleri söyleyerek sevişmeye başlarlar bu sevişme çok uzun sürer ve ikiside çok zevk alarak heyecanın zirvesine çıkarlar, bu heyecan sırasında Güneş aşkım buraya gelince bunun gerçeğini yaşayacağız der, sonra bir süre daha konuştuktan sonra veda etmek isterler ancak bu veda bir saati bulur çünkü ikiside telefonu kapatmak istemez sonunda üçe kadar sayıp kapatmayı kararlaştırır ve uygularlar. Bundan sonraki zamanlarda birbirlerinin sesini duymadan yapamazlar ve her gün saatlece konuşur, şakalaşır bu sevginin nasıl doğduğunu, böyle bir segiyi yaşayan başka insanlar olup olmadığını tartışırlar. Hatta bu sevgi bir gün duyulduğunda iternette tanıştık demeyelim çok daha önce tanışmıştık diyelim diye de karar alırlar. Öyle candan birisi ki Güneş, Zaman zaman muziplikler yapar, amacı ise Can’ın orda iyi zaman geçirmesini sağlamak ve üzülmesini engellemektir. Bir gün yine muzipliği tutar.. Can’ ın İstanbul’ a dönüşüne üç gün kalmıştır ikisinde de heyecan doruktadır, artık birbirinden gizleyecekleri özelleri kalmamış, uzaktan karı- koca ilişkisi yaşamaktadırlar. Hatta aynı akşam Güneş arar ve sevinçle bebeğim üç gün sonra burdasın çok heyecanlıyım nihayet karşılaşacağız, sevinç nidalarını ‘’ heyyy herkes duysun gocam geliyor’’ diye ifade eder. Güneş, birtanem şimdi git odana resmimi kalbinin üzerine koy ve uyu, bak rüyanda beni göreceksin. Ertesi gün akşam yine konuşurken Can’ın beklemediği şekilde bir gelişme olur. Güneş: Can senden bir şey isteyeceğim, Can: iste canımı vereyim Güneş: Bunu yapmazsan beni görmedin zaten, hiç göremeyeceksin, Can’ ın eşinden ayrı yaşadığını bildiği için ‘’ lütfen eşini ara ve eve dönmesini sağla’’ Ne yapmaya çalıştığını anlamaz Can ve ‘’prensesim neler oluyor sana, ne yapmak istiyorsun’’ Güneş: Can dediğimi yapacakmısın? Çaresiz, ona karşı zayıftır onun her dediğini yapmak ister çünkü tapacak kadar bir sevgi yerleşmiştir yüreğine ve ‘’senin için yapacağım’’ der. Güneş: hadi şimdi kapatalım bir saat sonra seni arıyorum ve müjdeli haberini bekliyorum, öpüyorum aşkım. Ve senaryo gereği telefon edip eşinin eve dönmesini sağlamıştır Can. Yaklaşık bir saat sonra Güneş arar ve ‘’ selam aşkım dediğim şeyi yaptın değil mi? Can: yaptım, bu akşam İstanbul’ a geliyor. Güneş bunu duyunca, mutlu olmuş fakat ağlıyordur ‘’bunu çocukların için istedim onların annesiz büyümelerini istemedim annelerine en çok ihtiyacı oldukları zamandır, hiç olmazsa onlar mutlu olsun, benim çocuklarım da babalarına ihtiyaç duyuyorlar bunu çok iyi bilirim, çok teşekkür ediyorum Can, sen mükemmel bir insansın, beni çok sevindirdin Allah’ da seni sevindirsin’’ Can çok üzgündür, bir anda herşeyin bittiğini düşünüyor, o an Güneş’ in konuştukları onu fazla ilgilendirmiyordur artık, bunu farkeden Güneş, ‘’aşkım üzüldüğünü biliyorum ama geldiğinde buluşup, her şeyi daha detaylı konuşma fırsatı bulacağız, şimdi gül hadi güldüğünü duyayım bende rahat edeyim yoksa bu gece uyuyamam’’ Can’ da gülecek hal kalmamıştır ve konuşmaya devam eder Güneş,Güneş: Can beni bilerek üzermisin? Can: Nerden çıktı bu, neden üzeyim ki seni? Güneş: Biliyorsun başımdan geçen olayları, evli bir adama aşık oldum bıraktı evine döndü bunun acısını hala yaşıyorum, tam kendimi toparlamışken sen çıktın karşıma. Geldiğin zaman sana karşı koyamam. Can: Aşkım ne demek istriyorsun anlamadım Güneş: Ben evli biriyle beraber olamam, bu konuda bana yardımcı olurmusun? Yine aynı acıları yaşayamam, öyle bir şey yaparsam beni kimse toparlayamaz ve benliğimi kaybederim. Can bir kez daha yıkılmıştır aynı gün bu kadar ağır konuşmaları kaldıramaz, durumu kötüye gider ama belli etmez çünkü çok güzel hayaller kurmuş, onları hayata geçirmek için sadece iki günü kalmış ve böyle bir olumsuzlukla karşılaşıyor ancak Güneş’ in üzülmesini de istememektedir. Güneş: Ben dayanamazsam beni engeller misin? Bana kıymazsın değil mi? Aşkım. Can istemeyerek de olsa; birtanem sen nasıl istiyorsan öyle olsun, yeterki sen üzülme. Güneş: işte beni sana aşık eden bu, senin ne kadar yürekli olduğunu biliyorum, seni çoooook seviyorum. Cuma günü buluşuyoruz değil mi? Can, üzgün bir şekilde; çok büyük bir aksilik olmazsa buluşuruz. Can dönüş için hazırlıklara başlamıştır, hediyeler alınmış, kirli çamaşırlar valizlere konmuş, öyle hazırlanmış ki, bir dakikalık hazırlıkla uçağa binecek seviyededir. Olan bitene bir anlam verememiştir. Son günlerde yemek yemez, uyumaz, akşamları bara gider birkaç bira içer yatağa uzanır bir iki saat dinlenir ve gecenin bir yarısı ofise gider çalışır. Ne varki son konuşma ve sonrası ona kabus dolu günler getirecektir. Büyük kaygılarla beklemeye başlar. Can’ ın ailesi, yakınları ve çevresi şikayetçidir bu soğuk tutumundan, huyları tamamen değişmiş, onlarla konuşmaları bir iki saniyelik hal hatır sormaktan öteye gitmemekte, çok işim var diyerek bir an önce telefonu kapatıp Güneş’ ten telefon beklemek veya onu aramak olmaktadır. Bir adım karşımda, bin ışık yılı uzağımdasın Can uçaktan iner ama Güneş yoktur. Hemen iş yerini arar ve oradan da ulaşamaz kendisine, aldığı cevap ise Güneş hanım bir iş için ofis dışına gitti. Artık Can’ın kaygıları gerçek yüzünü göstermeye başlamıştır, halbu ki varınca önce Güneş’ ini görmeyi hayal etmekteydi. Bu arada Can eşinden iyice soğumuş, hatta görmek bile istememektedir. Sadece çocuklarını görüp hasret gidermekti hayali. Üzgün, düşünceli ve ağlamaklı bir halde evine yönelir, arkadaşları evlerine kavuşmanın sevincini yaşarken o evine üzgün gitmektedir, tüm arkadaşları görev süresince ne oduğunu, neden bu kadar değiştiğini anlamaya çalışmış, hatta ailevi sorunları var diye de yakıştırma yapmışlardı. Can evine gelir, kardeşleri, yakın dostları karşılamak ve hoş geldin demek için evinde toplanmışlardır ve evde bir bayram havası vardır. İçinde bulunduğu durumu belli etmemeye çalışsa da bunu başaramaz ve herkes ne olduğunu sorar. ‘’ çok özür dilerim çok yorgunum buraya gelecek olmanın heyecanı ile iki gündür uyumuyorum belki ondandır’’ der tabii bu konuşma oraya yakışmamıştır yanlış anlamalara sebep olmuştur, bir anda öyle bir kurtuluş yolu aramıştır. Sonra durumu düzeltmek için ‘’ hiç önemli değil ben haftalarca uyumasam da demir gibiyim, böyle bir günde zaten uyuyamam’’ der ve herkese ayrı ayrı hal hatır sorar, geldikleri için çok mutlu olduğunu söyler, hasret giderir. Hala aklında Güneş vardır, dalar gider sonra uyandırılır konulara fransız kalır bazen de zor duruma düşer bunu şakalarla geçiştirmeye çalışır. Misafirlerini yolcu ederken bir yandan da plan yapmaya başlar, arabası olmayan misafirleri evlerine bırakmak ister amacı ise dönüşte yalnız kalıp bir şekilde Güneş’ e ulaşmaktır, ısrarlara dayanamaz misafirler ve kabul ederler, dönüşte evini arar Güneş’in ve yarın buluşacaklarını bir kez daha teyid eder. Biraz olsun rahatlamıştır. Rahatlamış fakat yinede endişelerden kurtulamıyordur, önce Cuma günü buluşacaktık, sonra karar değişti Perşembe günü havaalanından alacaktı almadı yarın işyerine gideceğim ya seni tanımıyorum, sen kimsin diye bir şey söylerse ne yaparım diye düşünmeye başlar. Gitmeye kararlıdır, her şeyi göze almıştır. Eve döner çocukları ile ilgilenir, onları öper koklar ve sabırsızlıkla sabah olsun ister. Nihayet sabah olur, evden yalnız çıkmak için yine plan yapmaktadır arkadaşlarını bahane eder, Güneş için aldığı hediyeleri arkadaşının emaneti gibi göstererek onları bir an önce sahibine ulaştırması gerektiğini söyler bu arada da geldiğini duyan arkadaşları sürekli arayıp hadi gelmiyormusun özledik seni gibi davetlerle bilmeden plana yardımcı olurlar. Güneş saat 19.00 de işten çıkacaktır o zamana kadar diğer arkadaşlarını ziyaret eder, zamanı geçirir ve buluşmak için yola çıkar, önceden kararlaştırıldığı gibi Güneş’in çalıştığı iş merkezinin birinci katındaki restoranda beklemeye başlar, böyle bir heyecanı ilk defa yaşıyor, bu güne kadar hiç yaşamamıştır, bunu yazıya yansıtmak ustalık ister profesyonel olmak lazım. Gözü Güneş’ in çıkacağı kapıdadır dakikalar geçtikçe dayanılmaz oluyor her şey, nihayet Güneş gürünür kapıda, yüreği yerinden çıkacak olur, yerinden fırlar ve kapıya yönelir Güneş görmüştür ve sarılırlar sımsıkı, yıllarca kavuşamayan sevgililerin kavuştuğu gibi. Güneş kulağına fısıldar buradan gidelim, beni takip et, arabalarına biner ve oradan uzaklaşırlar, tam idealindeki kadındır, nasıl dayanacağını düşünmektedir çünkü söz vermiştir dokunmayacaktır ona, verdiği sözler için büyük pişmanlık duymakta fakat sözünden caymayı da kendisine yakıştıramamaktadır, kaldı ki böyle bir kadına o istemediği takdirde bir şey yapılamaz diye düşünür. Güneş bildiği çok güzel bir parka götürür onu, Can hala inanmamakta, rüya gördüğünü sanmakta, normal davranışlarından uzak hareketler sergilemektedir, bunu farkeden Güneş onu yatıştırmak için ‘’bak artık beraberiz, sakin ol, biliyorum çok acı cektin lütfen toparla kendini’’ der ve parkta tekrar sarılırlar birbirlerine, yanaklardan bol bol öpüşürler Yanlışlıkla sana geldi demiştir. Can anlamış ve zaten hediye alıp gidecektir, ona layık güzel bir takı seti alır ancak setin parçalarını ayrı ayrı paket yaptırır çünkü tanıdığı Güneş değerli hediye kabul edecek biri değildir. Düşüncesi ise önce küçükten başlayıp yavaş yavaş hepsini kabul ettirmektir. Yine restoranda bekler nihayet Güneş işten çıkar ve takip etmesini söyler. Yine aynı parka giderler çok güzeldir orası, oturur çay içer, havadan sudan konuşurlar, o arada can aldığı hediyenin yüzüğünü verir ama Güneş kabul etmez çünkü hediyenin küçük olduğu kutusundan bellidir, Güneş’ in bakışlarından ve konuşmalarından büyük bir şey olsaydı kabul edecekti diye yorum çıkarır Can. İnanmak istemez ve sonra bunu daha iyi anlarım diye aklından geçirir. Can: almazsan bunu orada çalışan kıza vereceğim veya denize atacağım. Güneş: öyle bir şey yaparsan bir daha yüzümü göremezsin, onu karına götüreceksin. Can: peki neden kabul etmiyorsun? Güneş: böyle bir hediyeyi kabul edemem, kaldı ki sen benim kocam değilsin ki Ve hediye konusu bu şekilde kapanır. Can: Aşkım güzel bir yere gidip yemek yiyelim. Güneş: gerek yok, bak güzel gözleme yapıyorlar ben gözleme yemek istiyorum. Bir yerde oturup gözleme yerken; Güneş: seni en sevdiğim bir yere götüreceğim, Can: tamam sen nasıl istersen, bir taraftanda bu iyi bir işaret diye düşünür. Kalkıp arabalarına binerler yine Güneş önde Can arkada yüksek bir yere çıkarlar, oradan deniz çok güzel görünmektedir. Güneş’ in arabasında otururlar. Güneş: moralim bozuk olunca buraya geliyorum bir süre denizi seyredip toparlıyorum kendimi. Can: gerçekten güzel bir yer. Burası yüksekte bir yer alt tarafında ve yan tarafında villalar var yemyeşil bir doğa harikası. Can için çok zor bir durum karmaşık duygular içerisinde, deliler gibi sevdiği Güneş’ i yanıbaşında ve ona dokunamıyor sadece boynuna sarılıp yanaklarından öpmekle yetiniyor. Ve Güneş konuşmaya devam ediyor. Sen evlisin Can seninle bir geleceğimiz yok bunu anlamanı istiyorum, ben evli biriyle beraber olamam.Can: neden ki, hani evliliği düşünmüyordun? Güneş: düşünmüyorum ama sen evlisin seninle olamam. Benim erkeğim bana ait olmalı, sen birazdan kalkıp evine gideceksin, ben yine yalnız kalacağım. Güneş bakışlarını Can’ a çevirmiş aklından neler geçtiğini tahmin etmek çok zor, bakışlarıyla kocasına anlatmak istediği gibiydi, biraz şehvet dolu, biraz acıma duyguları ile, konuşmadan ve gözlerini kırpmadan bir süre öyle baktı. Can ise gözleri dolmuş, erimiş, tükenmiş dört kat olmuş bir şekilde koltuğa yapışmış, bir yaprak gibi titremektedir, artık düşünemez hale gelmiştir. Bir süre sonra, ne düşünüyorsun bu konuda Can, Hiç bir şey İkiside çok üzgün ve yine sessizliğe bürünür ortam. Konuşmadan uzunca bir süre denizi seyrederler. Can arabadan iner ön tarafta bulunan duvarın üzerine oturur, biraz sonra Güneş de arabadan iner ama başı dönmüş sendelemektedir, Can bir hamle yapar onu düşmekten kurtarmak için ve duvara oturmasına yardımcı olur. Güneş: biliyormusun ben hastayım, bu ortamlar beni iyice sarsıyor, çok üzgünüm. Yine sessizlik devam eder, bu arada Can biraz toparlanmış ve son kararını açıklamak ister. Beni beğenmediğini biliyorum, zorla güzellik olmaz ayrılalım. Güneş de, çocuklarımın üstüne yemin ediyorum ki beğenmemezlikten değil, lütfen anla beni. Ben her istediğimde yanımda olabilecekmisin? Ve arabasına yönelir Can, hemen ayrılır oradan Güneş’ i daha fazla dinlemeden. En yakın çöp konteynırının yanında durur, canından çok sevdiği Güneş’ i için aldığı hediyeleri çöpe atar, ne var ki dünya yıkılmış Can altında kalmıştır. Onun için artık hiçbir şeyin önemi yoktur. Aklı başında değildir, dikkati dağılmış arabayı kullanmakta zorluk çekerken, büyük bir kazayı kıl payı atlatır, hemen bir yerde durup aklını toparlamaya çalışır. O anki düşüncesi en yakın bir bara gidip sarhoş olana kadar içki içmektir. Düşündüğünü yapar ve sarhoş olana kadar içer, Güneş’ in yokluğunu düşündükçe kahroluyor, çare bulamayınca kendine işkence yapıyordur. Güneş çok iyi, çok zeki, çok anlayışlı biridir fakat bir o kadar da cin dir. Can’ ın oraya gideceğini tahmin eder ve onu kontrole gider, Can farkında değildir.(bunu sonradan kendisi söylemiştir.) Can İstanbul’daki günlerini sürekli alkol alarak ve sabahlara kadar gizli gizli ağlayarak geçirir. Evlilikleri süresince Can’ ı anlayamayan eşi Olayın ciddiyetini anlamış olmalı ki ona yardımcı olmak, bu durumdan kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmaya başlamıştır. Fakat Can için yaşamın anlamı yoktur, her şey anlamsızlaşmış, Dünya ile ilişiğini kesmiştir. Can’ ın görev yerine dönme zamanı gelmiştir yine akrabaları ve yakın dostları yolcu etmeye gelmişler ne var ki Can’ ın durumu geldiği zamanki durumundan çok daha kötüdür, o saygın, kişilikli, özgüveni tam olan Can gitmiş yerine basiretsiz, gurursuz, otokontrolünü sağlamaktan aciz başka birisi gelmiştir. Akrabalarından bir kısmı oraya gitmemenin bir yolu yok mu? Ne gerekiyorsa yapalım yeterki gitme, Can kararlıdır gitmeye zaten alternatif bir hal tarzı da yoktur. Havaalanına doğru yola çıkarlar orası Güneş’ e çok yakındır Can’ ın gözü hep civarda Güneş’ i aramaktadır ‘’Acaba bir yerden gidişimi izliyormudur’’ ama yok. Can sekiz saatlik ucak yoculuğu süresince tek kelime konuşmamış sürekli düşünmüştür. Güneş’ in bir başkasıyla olabileceği aklına geldikçe dualar eder uçağın düşmesi için, bir yandan da diğer insanların suçu ne, tek suçlu var o da ben, o halde uçak düşsün sadece ben öleyim. Türkiye’ ye kesin dönüş için iki aydan fazla bir süre vardır bu süre nasıl geçer burada onun hesaplarını yapar ancak yapacak bir şey yoktur. Aklında hep o, başka düşünebildiği bir şey yok, bu duruma düşebileceğini kırk yıl düşünse aklına gelmezdi, çünkü idealist, ailesine, çevresine, vatanına faydalı şeyler yapmak isteyen ve üstün liderlik vasfı olan birisidir. Nasıl düştü bu duruma? sanırdı ki beni kimse alt edemez, en fazla üzüldüğü nokta da buydu zaten. İtibarını kaybetmişti, bu onun için çok şey ifade ediyordu. Aşk için, ayrılık için yazılmış bütün yazılar, şiirler sanki kendisi için yazılmıştı, her şeyden etkilenir olmuş, hassaslaşmıs, duygulu, garip bir hal almıştır. İnternette bulduğu ve yazarını bilmediği bir şiir onu çok etkiler; Ağladığımı kimseye söyleme anne...! Onlar beni güçlü biliyor.. Onlar beni en zor günümde bile ayakta biliyor Ben aslında gülerek geçirdiğim her günün akşamı evde ağlarken, Onlar içimin sızladığını, yüreğimin yandığını bilmiyor... Ağladığımı kimseye söyleme anne...! Onlar beni kral belliyor... Onlar beni kızdım mı dünyayı yakacak insan belliyor. Ben aslında onun gözlerine bakmaya bile kıyamazken, Onlar benim bir kadın uğruna üzüleceğimi tahmin bile edemiyorlar... Ağladığımı kimseye söyleme anne...! Onlar beni ağlamaz biliyor... Onlar beni üzüldüm mü bulunduğum şehri bulutlar kaplar biliyor... Ben aslında odama kapanıp sitem duygusuyla bir köşeye sinerken, Onlar beni hiç bir şeyin sarsacağını akıllarının ucundan bile geçiremiyorlar.... Ağladığımı kimseye söyleme anne...! Onlar bunu hiç bilmiyor... Onlar için ben en sağlam köprüden daha sıkı bağlıyımdır hayata... Ben aslında ölümle yaşam arasındaki ince çizgide bir o yana bir bu yana giderken, Onlar hala benim için, hayatın büyük bir hayal kırıklığı olduğunu bilmiyorlar...! Artık tamamen yalnız kalmıştır, onu yalnızlıktan sadece Güneş’ in sesi kurtarabilir. Sesini duymayalı on günden çok olmuş, onun özlemi yüreğinin derinliklerine kadar işlemiştir. Ben seni görmek için sınırlarımı zorlarken, Senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından, Ya da senden vazgeçerim diye korkup, Önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım... Oysaki ben hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı, Bu kadar iyi davranmamıştım, Severdim özgürlüğümü, asi olmayı, Kimseye hesap vermemeyi... Bir bunları severdim bir de seni sevdim, Sevgilin değil sevdiğin olmayı isterdim, İlk defa sen benden hesap sor istedim, Beni sorgula, duygularımı sorgula istedim.. Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz, Tabii ki bocaladın, emindin düzgün insan olduğumdan, Emindin, seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden, Nedenleri, niyeleri mertak etmedim inan, Bu kadar sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim, Onu merak ettim, bir de benim için ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü.... Doğrusu, sendeki beni merak ettim... İnternetten alınmıştır Can’ ın yapacağı bir şey yoktur artık sadece Türkiye’ ye dönmeyi bekler ve şiir yazar Yıllar alacak seni senden, Bir gün toprak olacak o beden, Dönüp baktığında geriye, Hiç bir şey kalmamış olacak o eserden.. Sanmaki bu dünya sana kalacak, Güzelliğin şimdilik kilitleri açacak, O güzellik gidecek bir gün geç olmayacak, Bitecek her şey, caziben işe yaramayacak.. Yine bir akşam biraz alkol aldıktan sonra, Güneş’ in yeni bir arkadaş edinmiş olabileceği hissine kapılmıştır, ağlamış sızlamış, kendini paralamıştır. Aynı akşam rüyasında Güneş’ görmüş, o panikle uyanmış aşağıdaki şiiri yazmıştır Mum ışğında gördüm seni rüyamda, Ellerin başka avuçlarda, ümitsiz bakışlarla, Lal olmuş dilin, boş bakan yeşil gözlerin, İçinde hüzün, yine bir avcının pençesine düşmüş ceylan misali, Sessiz... ürkek ve korkulu o anda... Bu yıl benden bir çok şeyi götürdü, Gençliğimi aldı beni bitirdi, Bir sevdiğim vardı onu öldürdü Aydınlık dünyada zındana attı... Kocaman derya iken gölete döndüm, Yoluna gülleri değil kalbimi serdim, Ayrılık bumuydu, bilene sordum, Eğer buysa ayrılık ben çoktan öldüm... Ben seni, Kendini sevdirdiğin gibi sevdim Bir gün beni terkedeceğini bildiğim için sevdim Söylediğin yalanları bilerek sevdim Benimle oynadığını bildiğim gibi sevdim Yanımda olmayacağını, seni özleyeceğim ihtimalini düşünerek sevdim, Ve ben seni, Uğruna şiirler yazdığım gibi sevdim.... Gökyüzünden baktın hep, insanlara, Bir gün yere ineceğini düşünmedin mi? Ben seni görmek için hep yukarı bakarken, Sen aşağıya bakmaktan usanmadın mı? Benden fazla seven olurmu seni? Sen de biliyorsun imkansız olduğunu, Allah şahidim olacak ki, Bir gün sen de anlayacaksın beni.. Bu süre içerisinde Can, ona olan sevgisini ve aşkını anlatmak için yazdığı şiirleri, internetten bu aşkı ve ona olan bağlılığını anlatan güzel yazıları bulur gönderir. Güneş çok anlayışlı bir kızdır Can’ ın içinde bulunduğu durumu anlar, arasıra telefon eder halini hatırını sorar, psikolojik durumunu anlamaya ve teselli etmeye çalışır, havadan sudan konuşurlar ama her konuşmanın sonunda lütfen artık görüşmeyelim diye de söz verirler birbirlerine, fakat aradan iki gün geçmeden can’ ın özlem sancıları tutar dayanamaz ve yine arar Güneş’ i, bu elinde değildir, temmuz’ un sonuna kadar böyle gider. Hatta Can fiziken bitmiş artık, ayakta duracak hali kalmamışken arkadaşları farkeder ve dispansere götürüp serum taktırırlar iki gün yatar orada. Bir gün Can’ ın eşi arar ve telefonla rahatsız edildiğini, surekli tehdit edildiğini anlatır, Can buna inanmamış fakat eşinin de yalan söyleyebiliceğini aklından geçirmediği için doğru olabileceğini düşünür ve o hırsla Güneş’ e mailler gönderir. Güneş yine telefon açar ve ağlar ben neden yapayım bunu ben senin aileni toparlamak için çok çaba sarfettim biliyorsun der ve çocuklarının üstüne yeminler eder. Can bunu araştıracağını söyler ve olay kapanır. Sonradan araştırma ihtiyacı duymamıştır. Bu süre içerisinde Can, ona olan sevgisini ve aşkını anlatmak için yazdığı şiirleri, internetten bu aşkı ve ona olan bağlılığını anlatan güzel yazıları bulur gönderir. Güneş çok anlayışlı bir kızdır Can’ ın içinde bulunduğu durumu anlar, arasıra telefon eder halini hatırını sorar, psikolojik durumunu anlamaya ve teselli etmeye çalışır, havadan sudan konuşurlar ama her konuşmanın sonunda lütfen artık görüşmeyelim diye de söz verirler birbirlerine, fakat aradan iki gün geçmeden can’ ın özlem sancıları tutar dayanamaz ve yine arar Güneş’ i, bu elinde değildir, temmuz’ un sonuna kadar böyle gider. Hatta Can fiziken bitmiş artık, ayakta duracak hali kalmamışken arkadaşları farkeder ve dispansere götürüp serum taktırırlar iki gün yatar orada. Uçağa binmeden gömmeliyim duygularımı buraya, Anıt olur belki bir gün, Gömülecek duygumudur sana olan bu sevgim, Aşkı bilenler saygı ile eğilecek önünde bu yüce anıtın. Sen değilmiydin aklımı aldın diyen, Sen değilmiydin dünyamı aydınlattın diyen, Sen değilmiydin gocam, goncam diyen, Bu sahte sevgine nasıl inandım? Oynadın benimle Neden? Can, bu kadını unutmak zorundayım çok yoruldum, çok yıprandım diye düşünürken, Türkiye’ ye dönünce İstanbul’ da kalmamak üzere ailesi ve kendisi için bir program hazırlar. Fakat gönlüne söz geçiremez. 27 Temmuz Güneş’ in doğum günü, aynı zamanda Can’ ın dönüş günüdür, doğum gününde İstanbul’ da olacak fakat bir aksilik olur da göremezsem diye ona, önceden bir hediye paketi hazırlar kargoya verir ayrıca İstanbul’ dan bir arkadaşını arar adresi verir ve o adrese bir gül göndermesini ister. Yıldızlar ağladı benim için, Benimle birlikte gece saat üç’ te, Gökyüzü yas tuttu, Gözyaşlarımı bulutlar sakladı, Zamanı gelince ıslatmak için seni, Ve her ıslandığında hatırlaman için beni..... 26 Temmuz akşamı Can yine her zaman yaptığı gibi barda biraz içer ama bu kez fazla içer ve saatin 24.00 yi geçmesini bekler ki Güneş’in doğum gününü ilk kutlayan kendisi olacaktır. Bu arada Türkiye’ de saatlerin değişmesi nedeniyle saat farkı 1saat 30 dakikaya inmiştir. Saat 01.35 de Can Güneş’ i arar alkolün de etkisiyle ağlamaktadır, doğum gününü kutlar. Güneş çok memnun olmuş, ağlamaması için yalvarmaktadır Can’a ve aşkım doğum günümü ilk kutlayan sen oldun biliyormusun der, can bir kez daha mutludur. Uzun zaman oldu aşkım kelimesini kullanmamıştı çünkü. Uzun uzun konuştuktan sonra kapatırlar telefonu. Can ona çiçek ve hediye gönderdiğini söylememiştir. Aynı gün Can uçağa binecektir, ne var ki Amerikalı bir pilot yüzünden uçak bir gün tehir edilir, bu olay Can için bir yıkım olmuştur orada bir gün daha kalacaktır. Oysa kendini psikolojik olarak gitmeye hazırlamış, iner inmez de Güneş’ e gidip doğum gününü yüz yüze kutlayacaktır. Ofiste kara kara düşünürken telefon çalar, arayan Güneş, ‘’Can bana çiçek göndermişsin çok teşekkür ederim, ilk defa aşkım dediğim birinden çiçek alıyorum üstelik doğum günümde, çok mutluyum. Çok mükemmel birisin tekrar teşekkür ediyorum’’ Biraz konuştuktan sonra Can ona sevdiğini söylüyor, o da ‘’bende’’ diyordu sadece. Can anlamıştı artık Güneş’ in kendisini gözden çıkardığını ve her konuşmalarında Güneş’ e sen kazandın diyordu. Çünkü Can teslim olmuştu ona, onu üzmemek için istemediği hiç bir şeyi yapmasını istemiyordu. 28 Temmuz’ da istanbul’ a iner ve hiç bir yere uğramadan doğru evine gider ancak gördüğü manzara çok iç açıcı değildir, eşi bir deri bir kemik kalmıştır, komşularının yardımıyla ayakta durmaktadır. Can izinden göreve döndükten sonra eşi, kimseyle görüşmemiş, kendini eve hapsetmiş, sadece alışveriş için evin 50 metre ilerisindeki markete gitmiş gelmiş hatta bu işi çok zaman da komşularına yaptırmıştır. Can bu durumun sorumlusunun kendisi olduğunu biliyor, zaten bozuk olan psikolojisi iyice bozuluyordu, bu kez yakın dostları, akrabaları da karşılamaya gelmemişti, düşüncesi ise, ertesi gün Güneş’ e gidecek görüşecek, hediyelerini verecek ve sonraki gün tatile gidecektir. Neyazık ki evdeki hesap çarşıya uymaz, Güneş’ i arar ve aldığı cevap ‘’ne oldu’’ olur, birşey yok der ve telefonu kapat.. Hemen uçak biletini alır ve ayrılır İstanbul’ dan. Memleketine gidince yaptığı ilk iş babasının mezarını ziyaret etmek olur ve babasıyla dertleşir hem de ağlar;Babam.... Bir kez daha huzurundayım... Sen mangal yürekli, Sen sevecen, Sen lider, Sen şefkatli, Sen dürüst, Sen adam gibi adamdın.... Ben, hep seni örnek aldım, senin gibi yaşadım ve bende çevremde en az senin kadar sevildim, beni böyle yetiştirdiğin için teşekkür ediyorum, nur içinde yat. Ama huzuruna bu kez suçlu çıktım beni affet, benim suçumu biliyorsundur ama benim ağzımdan duymanı istedim. Ben, Güneş diye birini sevdim, o çok güzel, o sevecen kısacası bende olan bütün özellikler onda da var, öyle asil biri. Ne varki birlikte olmamız imkansız, ben evliyim ve yuvamı bozamam. Onu çok seviyorum. Evet baba ben böyle bir suç işledim, hem ailemi hem de çevremi üzdüm, ben zaten yaşamıyorum. Aramızdan erken ayrıldığın için bunu yapmamayı öğrenemedim lütfen affet beni baba, çok yalnızım baba... sana çok ihtiyacım var, seni çok seviyorum. Yaklaşık 7 gün orada kalır ve döner görevine başlar. Güneş’ i unutamıyor, her gün biraz daha eriyordu. Şimdi daha iyi anlıyorum yalnızlığı Sabah olmadı bu gece, boş bir oda, bilgisayar ve ben Yazdım.. yazdım.. yazdım, yazdıklarım bile anlamadı beni, Temmuz sıcağını ve kışı birlikte yaşadım İçim yanıyor ama üşüyorum, içim kanıyor ama gülüyorum Ben kimim..? yaşıyormuyum…? Ben seni senden çok severken Sana olan sevgimi anlatamadım Söylerdin ya hep, seni ben sevdim diye Ne yazık ki, ben sana sevgiyi öğretemedim Kalbimden söküp atabilsem seni Sana inat tekrar sarılacağım hayata sımsıkı, Unutamıyorum ki... unutamıyorum.... Beynime kocaman bir yuva yaptın, kutsal, Bozamıyorum işte.... bozamıyorum... Yüreğime derin çizgilerle çarpı koydun, Gözyaşlarımla onarıyorum çatlakları Unutamıyorum... Nasıl biri olduğun önemli değil, gönlüm aktı bir kez, Unutamam, unutamam, benden isteme bunu yapamam.. Rahmetli Barış ne güzel de söylemiş, Gözlerimde yaş, kalbimde sızı unutamam seni, unutamam.... Aradan uzun zaman geçer Şeker Bayramı yaklaşmıştır. Can’ ın aklına bayram çıkolatası göndermek gelir, çikolataları temin eder ancak o her şeyini feda etmek istediği prensesi için sadece çikolata olmaz diye düşünerek, daha önce konuşmalarda geçen kolye gelir aklına ve hemen kuyumcuya gider, Güneş’ ine çok yakışacağını düşündüğü güzel bir kolye ve küpe alır, kargo ile gönderir. Aynı şeyi Kurban Bayramı ve yılbaşında yapar, ama Güneş’ den haber yoktur. Yılbaşından bir gün önce MSN den Güneş ileti gönderir. Biliyormusun, gönderdiğin kolyeyi yılbaşında takacağım, Can: iyi günlerde kullan Güneş: çok teşekkür ederim Can: sana çok yakışacağını düşündüm Güneş: çok anlayışlı, mükemmel birisin biliyorum ama ben bunları haketmiyorum lütfen bir daha gönderme. Can: sen çok daha iyi şeylere layıksın bunu unutma. Ve aynı gün Güneş telefon eder konuşurlar bu konuşma çok duygu doludur ve konuşmanın sonunda yine tek taraflı görüşmeme kararı alır Güneş. Güneş: Can biliyorum ki beni senden daha fazla sevecek biri daha olamaz, bende seni seviyorum ama bizim sonumuz yok bunu anla lütfen. Can, tam düzeliyor diye düşünürken bu konuşma canını sıkar fakat yapacağı bir şey yoktur. Gece kayan yıldızlar gibi kaydın elimden, Sanmaki unutulur çıkarsın gönlümden, Bu dünyada olduğu gibi ahirette bile gözümde, Canlanacak gülüşün, gözlerin ve hayalin Can, onu kaybetmemek için sürekli planlar yapar, bunlardan biriside; son duygu dolu konuşmanın üzerinden birkaç gün geçer, bir bayan arkadaşından yardım ister, planda bayan arkadaşı Güneş’ i arayıp Can’ ın trafik kazası geşirdiğini söyleyecek ve onunla bir daha görüşmeyecekti. Can da bu sırada iş yerindeki arkadaşlarını tembihler, cep telefonunu kapatır internet’ i kullamaz. Güneş bunu duyunca korkar, Can’ ı cep telefonundan arar ulaşamaz, iş yerini arar orada olmadığı ve uzun bir süre gelmeyeceği cevabını alır, istanbul’ daki tüm hastahaneleri arar, bulamayınca Can’ ın ev telefonunu bulur ve evi arar. Yine aradan zaman geçer ama bu, uzun ayrılıklıklardan biri olmuştur Can için, Can’ ın özlemi dayanılmayacak kadar artmış, sabrı kalmamıştır artık. Bir gün Güneş’ e haber vermeden işyerine gider, giderken yine çam sakızı çoban armağanı bir hediye ve çiçek alır, oraya vardığında hava kararmıştır, arabayı Güneş’ in arabasının hemen yanına park eder, çiçekleri Güneş’ in arabasının ön camına bırakır ve arabada beklemeye başlar. Güneş, Can’ ın yeni arabasını tanımamaktadır, bir süre sonra bir kız arkadaşı ile birlikte çıkar arabaya bindiğinde çiçekleri farkederler ve sağa sola bakınmaya başlarlar, yandaki arabada Can’ı görürler fakat tanıyamazlar, Güneş Can’ ın geleceğini tahmin etmemiştir. Hareket ederler, Can da arkalarından hareket eder, biraz ileride Güneş yavaşlar arkadaki arabanın kim olduğunu anlamaya çalışır, Can da onu geçer ve durur arabadan inerler uzun süredir görmemişlerdi birbirlerini, uzun uzun sarılırlar, birbirlerini özlediklerini söylerler ve Can’ ı arkadaşı ile tanıştırdıktan sonra Güneş; beni takip et arkadaşı evine bırakalım sonra çıkarız der ve arkadaşını evine bıraktıktan sonra Güneş’ in arabasını da bir yere park eder Can’ ın arabasıyla giderler. Onun için asla kötü bir şey düşünmemektedir Can, Güneş’ in yanında fikrini beyan etmiyor, ona karşı kayıtsız şartsız teslim olmuştur o ne isterse onu yapmaktadır sürekli olarak, bunun nedeni ise Güneş’ in kendine göre kolay olanı seçmesini, rahat olabileceği bir yere gitmesini ve ona güvenmesini sağlamaktır. Can, arabayı Güneş’ in kullanmasını ister ve oradan ayrılırlar, yolda giderken Can yine bunalıma girmiştir, ilk hareketleri Güneş’ ten beklemektedir, bunu kendiside yapabilir fakat onun kırılmasını istemediği için kendine hakim olmaya çalışır. Bunun farkına varan Güneş, Can’ ın elini tutar rahat olmasını, artık beraber olduklarını yöyleyerek onun rahat olmasını sağlamaya çalışmaktadır. Can, o erişilmesi zor güzel duygular içerisinde onu öpüp okşamaya başlar ve o yolun bitmesini istememektedir. Bir süre sonra güzel bir yerde dururlar ve oturur birşeyler yer içerler sohbet eder ve dönerler. Dönüşte hediyesini verir, yine ısrarla bunu hak etmediğini söyleyerek kabul etmek istemez Güneş, bu arada sitemli konuşmalar geçer aralarında fakat Can kabul ettirir hediyeyi, zaten Güneş’ in de hediyeyi almadan gitmek gibi bir niyeti olmadığını anlamıştır. Sevseydin bir kez beni Göklere çıkarırdı sevgim seni Ahirette bile sorgu olmazdı Melekler kaplardı her yanımızı 13 Şubat günü Can, Güneş’ i arar ve ona gideceğini söyler, Güneş de sevgililer günü münasebeti ile böyle bir şey beklemektedir zaten ancak Can için beklenmedik bir gelişme olur ve işi ile ilgili bir problem çıkar, Ankara’ ya gitmesi gerekmektedir, Güneş’ e bir mesaj çeker ve durumu anlatır ne var ki Güneş’ ten gelen cevap onu deliye döndürmüştür ‘’Yalancı sahtekar gelmeyecektin neden geliyorum dedin’’ Can’ ın morali bozulmuş, bir çıkar yol arar ve arkadaşı ile görüşüp Ankara’ ya gitmeye ikna eder ve hemen Güneş’ e gitmek için yola çıkar. Yine iş çıkışı buluşur önce arabada oturup kavga ederler sonra Güneş bir öneri getirir. Bulunduğumuz yerden çıkalım, ben arabayı bırakayım beni takip et. Takip eder Can, arabayı Güneş’ in evinin yakınlarında bir yere bırakırlar ve Can yine arabasını Güneş’ in kullanmasını ister, amacı bellidir, sevgililer günü akşamıdır Güneş ona bir sürpriz yapar belki, iyi bir otele giderler hem eğlenir hemde geceyi orada geçirler diye düşünmektedir Can. Güneş sürekli gidiyor o da sormuyordu nereye gittiğini, sehirden çok uzakta bir yerde durur Güneş ‘’güzel bir restorana benziyor burda yemek yiyelim sonra ne yapacağımıza karar veririz’’ orada yemek yerler, Güneş içkiye karşı olmasına rağmen Can’ a rakı içmesini söyler. O da kırmaz ve bir duble rakı içer. Konuşur sohbet ederler. Can sevgililer günü için aldığı hediyeyi sevdiğinin boynuna takar hoş bir ortamdır. Güneş teşekkür eder ve devam eder konuşmaya; Biliyormusun Can bu gün geleceğini tahmin ediyordum, her zaman pantolon giyerdim, senin için etek giydim yakışmış mı? Güneş: Can sen yurtdışındayken telefonla sürekli konuşurduk, ne güzeldi o günler hatırladın mı? Can, titrek bir sesle: unutulur mu? Hiç, onları yeniden yaşamak için neler vermezdim. Güneş, Can’ ın elini tutar: onları yaşayamayız, işi zora sokarız içinden çıkamayız. Can, Güneş’ in de kendisi gibi titrediğini farkeder ve hala onu üzmemek için elinden gelen gayreti gösterir, Güneş’ inde dikkati dağılmış arabayı kullanırken zorlandığını görür Can ve son bir cesaretle; Sana birşey söylemek istiyorum ama üzülmek yok. Güneş: tamam, beni üzecek birşey yapmazsın bilirim Can: bu söyleyeceğim farklı birşey Güneş: olsun söyle Can: bunu hep senden bekledim, daha önce de söz verdiğim gibi ama senden gelmedi. Seni ne kadar arzuladığımı biliyorsun daha fazla sabrım kalmadı seninle sevişmek istiyorum. Güneş’ in de bunu istediği açıktı fakat Can’ ın niyeti acele etmeden onun isteği ile olmasını bir de sözünü tutmak ve güven sağlamaya çalışmaktı. Güneş’ in iyiyden iyiye dikkati dağılmış, trafiği yoğun olan yolda kaza yapma olasılığı neredeyse % 90 lara ulaşmıştı ki; Can: aşkım bir yerde dururmusun Güneş nefes nefese bir sesle, aşkım işi zora sokarız. Can bu kadar istekli görünen bu kadının hala nasıl direndiğini düşünmektedir. Bu arada Güneş, ıssız bozuk ve karanlık bir tali yola girer, biraz gittikten sonra Can; Ne diyorsun Güneş seni çok istiyorum. Güneş kısık bir sesle tamam der ve orada durdurur arabayı, ışıkları södürür ve arabanın içinde sevişmeye başlarlar artık telefonda konuştukları gerçek olmuştur ikiside çok zevk almış sonunda ikiside koltuklara uzanmış bir süre konuşmadan dinlendikten sonra Can; Güneş’ in kendisini kötü hissetmesini engellemek için boynuna sarılır, öper, onun için güzel şeyler söyler ama nafile Güneş çok kötü hisseder kendini ve başlar ağlamaya, masum bir ses tonuyla hadi geç direksiyona beni götür. Yola çıkarlar ve Güneş’ ten sitemli sözler gelmeye başlar ‘’amacına ulaştın mı? Siz erkekler hep aynısınız, hepinizin Allah belasını versin’’ Can çok üzgündür özür diliyor sadece yapacağı bir şey kalmamıştır, olan olmuştur ve geriye dönüşü yoktur artık. Onu arabasına bindirir hareket edip, oradan ayrılıp gözden kaybolana kadar arkasından şefkatle bakar sonra da kendisi eve gitmek üzere hareket eder. Çok üzülmüştür o gece uyuyamaz ve sabah olunca iş yerini arar sekretere nasıl olduğunu sorar, iyi olduğu haberini alınca biraz olsun morali düzelir ama hala kendini sorgulamaktadır. Günün ortalarına doğru bir mail gönderir ve tekrar özür diler. Güneş de artık unutalım bunu der, sorun ortadan kalkmıştır şimdilik. Can yaşadığı o müthiş gecenin bir arabanın içinde olmasından çok hoşnut olmamış, keşke herşeyi ona bırakmasaydım ben onu alıp istediğim güzel bir yere götürseydim ve daha rahat, daha lüks bir yerde yaşasaydım diye de hayıflanır fakat rahat ve güzel bir ortamda o hazı ve o heyecanı duyabilirmiydi o da tartışılır. 18 Şubat günü Can görevdedir Güneş onu arar, telefon alacağını ve kendisine yardımcı olmasını ister. Can’ ın kafası karışmıştır, benden ayrılmaya çalışıyor simdi benden yardım istiyor, bu ne anlama geliyor? Can izin alır iş yerinden ve Güneş’e gider, onu aldıktan sonra arabada konuşurlar; Güneş: Can bana yalan söylemedin değil mi? Can: hangi konuda? Güneş: her konuda özelliklede, kaza yapma olayında Can’ ın sıkıntıları başlamıştır, yalan olduğu ortaya çıkacak mahçup olacaktır. Can: biliyorsun ki seni kaybetme korkusu her şeyi yaptırıyor bana. Güneş: bana telefon eden bayan arkadaşınla beni tanıştırırmısın? Can anlamıştır Güneş’ in birşeylerin peşinde olduğunu ama bu yalanı daha fazla sürdürmenin anlamı yok diye düşünür ve; Can: tabii neden olmasın? Yolda Güneş, yaşadığımız şeyler çok güzeldi, şartlar ne olursa olsun bunu çirkinleştirmeyelim aşkım der, Can da neden çirkinleştirelim, bunun için bir neden var mı? der. Yine bir gün arabayla gezerken dinledikleri bir şarkıya eşlik ediyordu ve Can’ a o herzamanki sevimli haliyle bakarak ‘’ sen ağlarken ben güleceğim’’ diyordu. Can, Güneş’ in kendisiyle bir daha görüşmeyeceğini düşünerek şimdi plan yapma sırası bende diye düşünür ve hemen uygulamaya koyar. Bir hafta önce yaşadığı o müthiş geceyi tekrar yaşamak ister ve; Biliyormusun Güneş? Biz bir daha gürüşemeyiz, bunu anlıyorum. Güneş: evet görüşmesek iyi olur aşkım Can: o halde son bir kez benim olmanı istiyorum. Güneş: nasıl istersen Ve Can’ ı perişan eden hareketler sergiler hatta bir ara yoldan çıkacaklarını farkeder Can ve son anda kurtulurlar kaza yapmaktan. Can en yakın tenha bir yerde durur ve önce ki gibi arabanın içinde sevişmeye başlarlar, sonra Güneş’ in evine yaklaşınca Can tekrar etmesini ister ve orada da aynı şeyi yaparlar, yine biraz dinlendikten sonra Güneş evine bırakmasını ister, yolda giderken, Can bundan sonra Güneş’ i göremeyecek olmanın sıkıntısı ile ağzını bıcak açmaz şekilde düşünürken, Güneş, Can’ ın iyi olmadığını farkeder ve aşkım iyimisin? lütfen konuş, Bana ilk dokunduğunda neler hissettin? Can: bunu nasıl anlatayım ki, neler hisettiğimi sana yazarım. Geçilmesi gereken bir kavşak kapatılmış, Can o kadar dalgın ki ters yönden geçmeye çalışır, buna Güneş engel olur ve arabayı kendisi kullanır. Bu kadında Can’ ı çeken bir şeyler var sanki, ondan hiç ayrılmak istemiyor ama çaresiz. Güneş her seferinde Aşkım iyimisin, ne olur konuş diye yalvarıyordu. Can için yine kabuslar başlamaktadır bunu iyi biliyor, o olmadan yapmayacağını anlıyordu sanki. Dünya Güneş’ in üstüne kurulmuştu sanki. Bu kadar sevgi dolu iken Can, Güneş’ in sevgisizliğini anlayamıyordu. Bundan sonra ne yapacağını düsünecekti artık, bir karar vermesi gerekiyordu. Ayrılma vakti gelmişti. Güneş: buraya kadarmış aşkım. Can:.................. Güneş: biliyormusun geçen akşam beraber olduğumuzda.... anla işte.. Yine uzun uzun sarılırlar birbirine ve Güneş arkasını döner biraz gittikten sonra bir ara geriye bakar, Can ise öylece kalakalmış, Güneş’ inin gidişini donuk gözlerle izliyordur. Ayrıldıktan hemen sonra, Can’ a mesaj çeker; ’Bilmem alışırmı yalnızlığa bedenim de ruhum da, seni hiç unutmayacağım, hoşcakal’’ Can her zaman takıldığı bar’ a gelir kardeş de abisinin oraya geleceğini tahmin ederek önceden oraya gitmiş abisini bekliyordur. Beraber oturur bu konuyu konuşurlar ve Kardeş söze başlar, Güneş dün kendisini rahatsız ettiğini söyledi ancak Güneş’ in dünkü tavırları ile bu günkü tavırları arasında çok fark vardı, seninle olan konuşmaları ve hareketleri dün bana söyledikleri gibi değil, hem rahatsız edildiğini söylüyor hem de sana cilve yapıyor ben o kadından birşey anlamadım. Can artık kararını vermişti Güneş hakkında, O da ne yaptığını bilmiyor aslında, gerçekten de Güneş ne yapmak istiyordu, kimse çözememişti. Konuşma sürüp gidiyordu, kardeş hem Güneş’ i hem de abisini karalayıp duruyordu, Can kendisi için söylenenlere aldırmıyor ancak Güneş için söylenenlere dayanamıyordu, Güneş nasıl biri olursa olsun onun Güneş’i idi. İki gün sonra Can’ ın doğum günüdür ve Güneş yine mesaj gönderir; ‘’Can doğum gününü kutluyorum, bundan sonraki yaşantının da yüreğin gibi temiz olmasını diliyorum, kendine iyi bak’’ Sonraki günlerde, şimdiye kadar abisinin açığını bulamayan, ona gizli gizli kin besleyen, onun her şeyini kıskanan ve onun gibi olmaya çalışan kardeş için bu durum bulunmaz bir fırsattı, abisinin bu durumundan istifade eder ve aile içerisinde her yerde ballandıra ballandıra anlatır, yukarıda da bahsettiğim gibi kendini ön plana çıkarmak için bu sefer abisini karalama kampanyasına başlar ve başarır, bu Can için en kötü olandır. Can kendini savunma ihtiyacı duymaz ve onun seviyesine inmemek için mesafe bırakır, hiç kimse ile görüşmez. Artık tamamen yalnız kalmıştır. Bayan arkadaş da Güneş hakkındaki görüşlerini Can’ a söylemiş, oda Güneş’ in tutarsız davranışlarına bir anlam verememişti. Bundan sonra Can dünya ile ilişiğini kesmiş, antisosyal, yaptığı yegane şey gündüz işine gidip çalışmak, akşam içki içip sızıp uyumaktır. Güneş’i bir iki saniye unutunca suçluluk duygusuna kapılır.. Yıldız gibi kaydı elimden bir yıldız Kalbi yıldız, yüzü ay, pırlantadan da beyaz Okyanusları andıran yeşil gözleriyle Aldı beni benden tek başına ve yalnız… Bu gün 13 Nisan güzel bir bahar günü.. Ağaçlar yine yeşerdi, yine yaprak açacak, Yine güz gelecek ve ardından kış, Hazırlık yapacak bütün canlılar, Ama bende kış hiç bitmeyecek, Dalsız kalmış bir ağaç gibi, yeşeremeyeceğim, Yaz ortasında bile kışı yaşayacağım yokluğunda her zaman.... Gökkuşağı renkleriyle baktım dünyaya hep, sen varken, Sen varken, binbir türlü çiçekle konuştum yanımdayken, Aydınlığa inat, uykularımı sessiz karanlıklara bıraktım, Karanlıklara gömdüm ruhumu, Ruhum seninle ama ya bedenim.... Sevilmemenin ve unutulmanın acizliğini yaşıyor, alışmaya inat… Önceden bir melektin, şeytan mı girdi beynine, Sevdiğim Güneş gitti de, sen mi geldin yerine Yaşadığı son bir yıl Can’ ı çok yıpratmış, en az on yıl ihtiyarlatmıştı. Can’ dan, ailesinden ve yakınlarından çok şey götürmüştü. Can, bir yılı aşkın bu sürede yaşadıklarını bir film şeridi gibi gözünden geçirir ve ne idim ne oldum, bu hale nasıl düştüm, nedenleri ne idi? Gibi sorular sormaya başlar. Bunun birinci nedeni teknolojinin iletişim alanindaki inanılmaz gelişmeleri, ikinci nedeni yurtdışında yalnız oluşu, üçüncüsü ise eşiyle olan iletişimsizliği idi. İletişimin kolay olması, internette adını bilmediğimiz sayısız sohbet programı bulunmakta bunun en yaygın olanları ICQ ve MSN’ dir. Türkiye’ de bu programları kullanan milyonlarca insan olduğu düşünülürse, karşısında kim olduğunu bilmeden sohbet edilmekte bu sohbetlerin büyük bölümünü de, karşı cinsten bir arkadaş bulup, gerçekte yaşayamadığı bastırılmış duyguları (cinselliği) orada yaşamayı hedefleyenler oluşturmaktadır. Bu sohbetlerin çoğu da yalanlarla dolu, kandırmaca sohbetlerdir. Böyle bir program olmasaydı Can, Güneş’ i nasıl tanıyacaktı, imkansız gibi görünen bu olay ne kadar da kolay olmuştu, Güneş dışında bir sürü insanla da tanışmıştı ama kimseyle görüşmemişti. Bu programların yaygın kullanılmasının Türk insanının sadeliğini, safllığını ve dürüstlüğünü bozmaya başladığını, teknolojik yozlaşmaya ve ahlaki çöküntüye uğrattığını düşünmekte idi Can. İnternetin bilgi edinme dışında kullanılmasının her yaş grubuna büyük zararlar verdiği de herkes tarafından bilinmektedir. İnternetin sayısız faydaları da var bunların en önemlisi de bilgi tekelini kırmış olmasıdır., Amacına uygun kullanıldığı takdirde her konuda bilginin sağlanabileceği en faydalı teknolojidir. Can artık cep telefonunu saat niyetine kullanır, Güneş’ i olmadığı için kimseyi aramaz, onu da kimse aramaz , hala ümitle bir gün Güneş’ in arayacağını bekler durur. Yüreğimde gürül gürül akan su gibisin Hep seni dinler yüreğim Ve coşar çocuklar gibi Ne yazık ki uyanır rüyadan Fayda etmez son çırpınışlar Vakti gelmiştir, gidecektir sonsuzluğa tüm umutlar... Özledikçe bileylenir yüreğim, Dokununca parçalayacak keskin bir kılıç, Ya da.... Dokununca parçalanacak hassas bir pırlanta gibi, Özledikçe yok olur benliğim, Mevsimlik bir çiçek , Ya da..... Üç gün ömrü olan bir kelebek gibi.... Şimdi ayak izlerini arıyorum gezdiğimiz yerlerde Sesini arıyorum konuştuğumuz mekanlarda Özlüyorum aşkım deyişini Gözyaşlarını arıyorum ağladığımız yerlerde Ve döneceğin günü bekliyorum sabırsızlıkla. İnsana, insan tarafından yapılan zulme karşı olsamda, Senin bana yaptığın zulmü kadehime koyuyorum. Bu işkence ki, yakıyorsa her yanımı, Zevk veriyor bana, acılar içinde kıvransam da.. Çabuk çürür insan yüreği, Anlatılan sen olunca, Sallanır rüzgarda, kuru bir yaprak gibi bedenim Sahte sevgi sözcüklerinin şuursuzca harcandığı an... Örümcek ağı gibi sardın benliğimi, Esir ettin tüm varlığımı, Melekler ile bir tutarken seni Bitiş çizgisine gönderdin, tutsak bir halde beni Oysa özgürlüğüme düşkündüm Ve özgürlüğüm kadar sevdim seni... Onurumla yaşadım hep, gurur duydum İnsanları insan oldukları için sevdim, insanca Yırtık ayakkabılı bir çocuk görsem gözlerim dolardı Yürümeye çalışan bir yaşlı görsem içim acı Soruyorum... cevabı yok sorularımın Attığın her adımda, Konuştuğun her kelimede, Acıttın içimi, Neden.....? Neden....? Hiç kimseye seviyorum demedim Demeyeceğim bundan sonrada Yolun sonuna kadar da demeyeceğim Sen varsın ya işte.... bir tek seni sevdim Seni yaşatmak isterken ben, ne kötülük yaptım sana? Sadece.... Kendini sevdirdiğin gibi sevdim ....... Şafakta parlayan bir yıldız olmak isterdim Hep seni seyretmek için Oysa, çölde suya hasret bir kum tanesi oldum Güneş vurdu kavruldum.. rüzgar vurdu savruldum Ya sen.....? Sen vadiler boyunca nazlı nazlı kıvrılarak akan mavi bir nehir gibisin Yeşiller arasında uğradığın her yere hayat verirken Susuzluktan ölmek üzere olduğumu unutmuşcasına İnadına gelmiyorsun bana Susuzluğumu giderir, hayat verir, can verirsin diye... Neden bilmem? Ağlamak geliyor içimden, Yüreğim kabarıyor, içim acıyor, Kaybettiklerimi düşündükce... Unutmak geliyor içimden, Yaşadıklarımı hatırladıkca... Özlemin dayanılmaz oluyor, Suçluluk duygusuna kapılıyorum, Bir saniye unutunca Yıllar oldu sanki, Sesini duymayalı, ay yüzünü görmeyeli, Sığmıyor kabına özlemim, Şafakları karşılıyor gözlerim, Bu hasret ki.....! anlatması zor gülüm, Çorak toprakların bulutları ağlatıp, gözyaşlarını içmek için Bulutlara yaktığı ağıtlar gibi, İsyankar... asi.. ve duygulu Ben de ağıtlar yakıyorum, Sadece sadık dostlarım duyuyor beni, ağaçlar, Bu karanlık yolda yürümeye başladıktan beri Sevdiğim bile duymadı, sevdiklerim duymamış çok mu? Dünyı verseler neye yarar İçinde o olmayacaksa...... Yaşadıkca hep yalnızlık.. hep hüzün... hem de keder... O bir selamını esirgedikçe.... Vefasız olsa da sevilir Hayırsız olsa da merak edilir Bilmelisin ki... Uğrunda ölüme bile gidilir, Çünkü...... Can dediğin ölüme kadar sevilir.... Kim bilir..? hangi sermayecinin kollarında Mutluluk rolleri oynuyorsun Göbekli, ter kokan vücutlara aldırmadan Özel gülüşünle.... gözlerine, Paraya bakar gibi bakıyorsun.. Görmem.... Bilmem.... Senin için üzülerek yaptığım son değerlendirmede, Beş yıldızlı otellerin yemek salonlarında pahalı yemekleri tercih ettin, Sahilde bir liraya balık ekmek yemeye.. Bilirmisin..? Bir liralık ekmek arası balık yemenin mutluluğunu, Bir de yanında bir bardak şalgam suyu olunca, Bilirmisin....? Karnım tok... Sırtım pek... Başım dik...diyebilmenin insana verdiği huzuru..... Elbette bilirsin, Lüks otellerde para babalarıyla takılmanın dayanılmaz cazibesini, Ve insana fiziken kilo aldırdığını, Bilirmisin..? Seni, sen olmaktan çıkardığını, Zayıflatıp, yavaş yavaş öldürdüğünü Ve sonunda yok ettiğini, bilirmisin....? İçinde ki farklı bir insanla ömür boyu yaşayamayacağını, Ve bilirmisin...? Sonra kendinle hesaplaşacağını..... Kızıyorum halime bazen... ağlıyorum sonra, Bazen de soruyorum Nedir bu yaşadıklarım.. nedir çektiklerim...? Ne kadar dayanabilirim bu acıya...? Ne kadar yaşayabilirim bu acıyla...? Sevgimin karşılığımı bu...? Neyin diyetini ödüyorum...? Çok acı çekiyorum, Seninle geçirdiğim her dakika Yaşadıklarıma, acılara değer biliyorum Sormak istiyorum Neden ben..? ne istedin benden...? ne yaptım sana..? Madem gidecektin neden sevdirdin kendini bana...? Ne olduğunu bilen var mı? Aşk mı..? sevgi mi..? Giden canımdan bir parça mı? Yoksa benliğim mi? Yüreğimi de götürmüş olmalı Bu zulmün tanımını yapacak biri var mı...? Adam gibi sevdim ben, saf ve temiz, Sen de biraz sev, yüreğin pas tutmasın.. Unutamam ben, Sen de unutma, Ara sıra sor Yaşıyor mu? Öldümü? Yaşamaksa, nefes alıyorum.. Azrailin nefesini ensemde hissediyorum... Sen hep yalnız olduğunu söylüyorsun, Ama ben değilim artık İki dostum var yanımda Bir kadehim, bir de gecenin gölgesi Seni anlatıyorum onlara her günün karanlığında, Aydınlanmıyor dünya Asi gözyaşlarımın isyan ettiği zaman.... Bundan sonra ki yaşantıları eskisi gibi olamayacaktır, belki de Can’ ın yuvası dağılacaktır ki zaten temel çürümeye yüz tutmuştur artık. Kökü çürüyen bir ağaç ne kadar yaşayabilir ki? Evet, internetin lüks olduğu dönemlerde bu tür olaylar ve aile depremleri az da olsa üst kademelerde yaşanıyordu ve bir çok ailenin dağıldığı da günlük gazetelerde yer almıştı. Şimdilerde internetin yaygınlaşması ile birlikte insan hayatının vazgeçilmez bir parçası olmuş, alt kademelere doğru bu depremler şiddetini arttırarak devam etmekte ve hatta internette yapılan sohbetler eşler arasında boşanma gerekçesi haline gelmiştir