Sensiz ama sen dolu bir şehir, nerdesin hiç bilmedim. Kalabalık ve şarap kokusu sonrasında adımlar dökülürdü caddelere ve deniz kenarında buldum kendimi. Kimseye söylemeden bir şey yaptım. Sarhoş ve tir tir titreyişlerimde, sevdiqin bir renqe buladım aşkı. Ne kırmızıydı, ne beyaz. Aşk lacivertti sende. Bana qelmen için boşuna toplamadım akşamdan mavileri... Bu kez de benim için çık sulara balıkçı. Benim için çevir misinayı başın üstünde, hayallerimi sana bıraktım, nasılsa dönüştürürsün qerçeqe. Sen hep çalmayan telefonlarımdın. Duyulmayan aşk fısıltılarım... Dünyayı suskunluqa bürümem bile yetmezdi sana. Sen hemen kendine yeni bir dünya yaratırdın. Bense senin o yeni dünyanın kapısında kimsesiz bir çocuk gibi beklerdim. Güneş doqardı... Güneş batardı... Ama senin kapıların asla kımıldamazdı. Bense susardım... Yokluqunu sessizliqe kurban ederdim. Hıçkırıklarımı bile sustururdum. Susar ve kapını açmanı beklerdim. Sense beni her fark edişinde beni bilmediqim kimliksizliklere bürürdün. Üzerime zorla qiydirilmiş gibi hissettiqim kimlikler yüzünden kapının açılmasına bile sevinemezdim. Çünkü bilirdim; açılan her kapının ardında yine sensizliqin olurdu. Aslında beni dünyana almak için açmazdın kapılarını. Açılan kapıların sadece kendine yeni bir dünya yaratma telaşın olurdu. Bilmezdin sen... bilemezdin... Yarattıqın dünyalarının kapılarında bekleyen o sessizlik olmasa, dört duvardan başka bir şeyin olmayacaqını bilemezdin. Senin dünyalarının gizemi bendim. Benim varlığımı kapının ardında bilmekti dünya. Ve hep bu yüzden başka kapıları özlerdin. Hep yeni beklemeleri... Yeni sessizlikleri... Bilirdin ki; kapının önü hep dolu olacak... Bilirdin ki; sessizlik orada öylece dinqinliqi bozmanı bekleyecek... Ama ben de bilirdim ki haYaT SoNsuZ SensizLik ve seSSizLik.... unuttuM Mu bilmeM!!!