uzak diyarların sürgünü, yaslı; kaldırımlarını süslerken derin yalnızlık. aşk; bir yok adı(n) saklarken içinde, terket bu şehri, zaten belki de hiç olmadı... şimdi sürgüne vur kendini, kaldırımları süslerken derin yalnızlığın... yâkûtî bir renge bürünürken gece; aşk can çekişiyor, sen kalabalıklara karışıyorsun... ve fakat; çilekeştir gece. boyarken rengini başka bir renge, ki; gece doğum anı gibi, acılı ve bir o kadar sancılı bir güne terkedecektir kendini. gecenin hüzünlere boyanmış başka bir renginde; ben hicret ediyorum, sen orada olmuyorsun... aşk; hüsrân ve aşk adına ne sölemişsem hepsi yalân... gelmediysen ve gelemediysen suçu değildir yolların. dövünmek vakti o an ve belki de ağlamaktır; kendini yalanlarıyla boyadığın, yalanlarına adadığın işte hayat! şimdi gözü yaşlı/yaslı; bir yalana daha inanıyorum, sen ağlıyorsun.... dövün; işte yalanlara bezenmiş hayat! bir dönemeç daha uzaklaşıp gitmekte. kim, ne demiş, heyhat; neler söylenmiş? doğrudur her yalan işte bir o kadar gerçek. vefâdır aşk için çekilen her çile ve çilesini kaybetmişse her soluk adımladığın aşk; bir kalemde silip gitme vaktidir o an / ve gözü yaşlı arkana bakarken bana uzaklaşan yollarda, ben herşey oluyorum, sen hiç kimse... bir şair yaşarken de ölürken de hiç kimse'sizdir... ki; bir o kadar kalabalıklardan uzakta yalnızlığa karışan ömrünün her noktasında hiç'liği yazarken bir o kadar herşeye karışmaktadır. şimdi öldürüp gitmek lazımdır aşkı / şimdi terketip gitmek lazım bu şehri / şimdi ölmek lazımdır / belki?...