Adı: Galatasaray Spor Kulübü Kuruluşu: 1905 Sonbaharı Kurucuları: Ali Sami Yen, Asım Tevfik Sonumut, Emin Bülend Serdaroğlu, Celal İbrahim, Bekir Sıtkı Bircan, Reşat Şirvanizade, Refik Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver Kurulduğu Yer: Galatasaray Lisesi 5. sınıfı İlk Renkler: Kırmızı-Beyaz ( Sonradan Sarı- Siyah ve Sarı -Kırmızı) İlk Lokal: Galatasaray`da Bulgar Sütçü`nün Dükkanı İlk Amblem: Tobler Çikolatasındaki kartal İlk Başkan: Ali Sami Yen İlk Maç: Galatasaray- Kadıköy Faure Mektebi (2-0) İlk Spor Dalı: Futbol İlk Şampiyonluk: İstanbul Pazar Ligi Şampiyonluğu Kuruluş Hedefi: " İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak. Türk olmayan takımları yenmek."
Galatasaray Spor Kulübü, Türk Spor Tarihi'ndeki öncü olma özelliğini hiç kuşkusuz içinden doğduğu ve gene öncü bir kurum olan Galatasaray Lisesi'nden (Mektebi Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki koparılmaz bağ, yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır. Devlet adamı yetiştirmek amacıyla II. Beyazıt tarafından 1482'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur. Okul' un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim progr----- konur. Bu atılımlar gerçekten bir devrim niteliği taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde çalıştırdığı öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane'de bir idman Bayramı düzenler. Yıl 1870'tir. Bu etkinlikte başarı gösteren sporcular değişik ödül ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda öğrencilere "kuzulu pilav" verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka geleneğin başlangıcını oluşturur. Curel'den sonra görevi devralan yabancı spor hocaları (M. Moiroux, Signor Martinetti, Stangali gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra, değişik branşlara da eğilerek (yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir ilki daha başlatmış olurlar. Bu çalışmaların ürünü çok geçmeden alınmaya başlanır ve adı Türk Spor Tarihi'ne altın harflerle yazılan Faik Üstünidman'ın yanı sıra, Binbaşı Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve Ahmet Robenson kardeşler GSL'nde görev alıp, izcilik, tenis, hokey gibi spor dallarının öğrenciler arasında yaygınlaşmasını sağlarlar. Özellikle Üstünidman'ın ön ayak olmasıyla, öğrenciler futbolla tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden farklı olmayan ve kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama futbol GSL' nin Tören Kapısı'ndan adımını atmış ve tam bir salgına dönüşmüştür. 1901 yılında İstanbul'da yaşayan iki İngiliz, James Lafontaine ve Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurmuşlar ama 1903'te takımdaki İngilizler bir anlaşmazlık sonucu ayrılarak Moda Kulübü'nü oluşturmuşlardır. 1904 yılında ise bu kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla anlaşarak, İstanbul Futbol Birliği'ni hayata geçirmişler ve bugünkü Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın yerinde bulunan "Union Club-İttihat Spor" sahasında düzenli karşılaşmalar yapmaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu takımlar yabancı ya da azınlık takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin gerçekleştirdikleri bu ilk futbol karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem ilgilendirir hem de çok üzer. Artık onların amacı, kendi futbol kulüplerini kurmak, ölesiye sevdikleri bu oyunun kurallarını "hatmetmek" ve yabancılarla boy ölçüşmektir. Türk olmayan takımları yenmek Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen, "Ellinci Yıl" kitabında kuruluş öyküsünü şöyle anlatır: "1 Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil...gibi gençlerdi. Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe, Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakda mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için almıştı. "Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek." Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan "Galata Sarayı efendileri"diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun üzerine kurucular da ismi benimserler ve "Adımız Galata Sarayı olsun" derler. Kurucu Listeler 1905'ten 1919'a kadar Galatasaray Spor Kulübü'ne Başkanlık yapan, mektebin 889 numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, inci gibi elyazısıyla tuttuğu Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri'nin (Sayım-İstatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi şöyle sıralar: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülend Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-B. Nikolof; 6-Milo Bakiş; 7-Pol Bakiş; 8-Bekir Sıtkı Bircan; 9-Tahsin Nahit; 10-Reşat Şirvanizade; 11-Hüseyin Hüsnü; 12-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 13-Abidin Daver. 1905'te Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dernekler yasası bulunmadığından, Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913'te kurucu liste yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle gerçekleşmiştir: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülend Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-Bekir Sıtkı Bircan; 6-Reşat Şirvanizade; 7-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 8-Abidin Daver. Renklerin öyküsü Galatasaray Spor Kulübü'nün ilk renkleri kırmızı-beyaz'dır. Bayrağımızın renklerinden esinlenerek seçilen bu renkler, dönemin baskıcı ve paranoyak yönetimi tarafından kuşkuyla karşılanmış ve futbolcular sıkı bir takibe alınmışlardır. Bu nedenle, sarı-siyah renkler gündeme gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamış ve Galatasaray bugünkü renklerine kavuşmuştur. Bu renklerin öyküsünü Ali Sami Yen'den dinleyelim: "Birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu. Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de öyle oldu." Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu renklerin Gül Baba'nın II.Beyazıt'a verdiği sarı ve kırmızı güllerden esinlendiğini ileri sürer.
Galatasaray Spor Kulübü 100. Yıl Spor Şurası Galatasaray Spor Kulübü 100. Yıl Spor Şurası Galatasaray Üniversitesi'nde yaklaşık 500 kişilik bir izleyici ve katılımcı grubunun katılımıyla gerçekleştirildi. Üniversitenin Aydın Doğan Salonu'nda yapılan toplantıya Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Duygun Yarsuvat, Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Ali Atalay, Istanbul İl Gençlik ve Spor Müdürü Tamer Taşpınar, G-14 Birliği Genel Müdürü Thomas Kurth, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Togay Bayatlı, Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Özhan Canaydın ve Yönetim Kurulu üyeleri katıldı. Galatasaray Spor Kulübü üyesi ve eski basketbolcularımız Vildan Taştan ve Bülent Karpat'ın sunuculuğunda başlayan toplantıda önce Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile Galatasaray şehitleri anısına saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı söylendi. Toplantının açılış konuşmasını Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu üyesi ve Galatasaraylı Sporcular Derneği Başkanı Dr. Cengiz Özyalçın, "Galatasaray'ın eskisine ve yenisine bakmadan birlik ve beraberlik sürecini gerçekleştirdiğini, bir eğitim kurumundan kaynaklanan yapısıyla, sadece sportif açıdan değil Türkiye'nin ihtiyaç duydukları açısından da her zaman radikal ve yolaçıcı bir nitelik taşıdığını" söyledi. Özyalçın, kamuyonda yaratıldığı gibi kulüp içerisinde yapay ayrımlara yer olmadığını söyleyerek Galatasaray'ın ilklerin takımı olduğunu, 100. yılını yaşamış bir takımının pilot takımının da (Beylerbeyi) 5 yıl sonra 100. yılını kutlayacağını hatırlatarak, böyle bir olayın dünyada örneği olmadığının altını çizdi. Galatasaray Spor Şurası'nın 2.sini gerçekleştirildiğini belirten Dr. Cengiz Özyalçın organizasyonu üstlenen Sporcular Derneği'ne yardımlarından dolayı Başkan Canaydın'a teşekkür etti. Daha sonra kürsüye gelen Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Özhan Canaydın, "Galatasaray Spor Şurası'nı düzenlemek için aylardır çaba harcayan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum" diyerek başladığı konuşmasında şunları söyledi: "Bu şura, Galatasaray'ın geçen 100 yılda sportif çalışmalarının bir anlamda özetlenmesinin yanısıra, bu başarılara hangi koşullarda ulaşıldığının da altını çizecektir diye düşünüyorum. Ancak bugün, koşullar artık eskisi gibi değildir. Spor, amatörlük günlerini geride bırakmış, yerini endüstriyel bir sektöre terketmiştir. Değişen koşulların değerlendirilmesi, önümüzdeki 100 yıl içerisinde Galatasaray'ın sportif başarılara ulaşması için ihtiyacı olan kılavuzluğu sağlayacaktır. Şura'ya katılan tün konuşmacıların, bizlere bu konuda yeni ve önemli perspektifler sunacağından eminim." Atatürk'ün 1914 Tarihli Telegrafı Canaydın konuşmasında son günlerde "Atatürk ve Galatasaray" konulu tartışmalara da atıfta bulunarak şunları söyledi: "Sene 6 Nisan 1914. Merhum Kurucumuz Ali Sami Yen, Binbaşı rütbesiyle görev yapmakta olan Mustafa Kemal'i Galatasaray'ın Rumen karmasıyla yapacağı maça davet ediyor.. Mustafa Kemal kulübümüze bir cevap telgrafı gönderiyor. Biz Galatasaray terbiyesi ile bu telgrafın içeriğini açıklamıyoruz. Yüce Atatürk, telgrafında neler hissettiğini, kulübümüz hakkında neler düşündüğünü açıklamıştır. Inşallah 8 ay sonra açılacak Beyoğlu'ndaki Galatasaray Postanesi binasındaki Müzemizde bunu ve daha benzerlerini açıklayacağız." Daha sonra Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Ali Atalay kürsüye geldi. Şura'ya katılmaktan dolayı mutlu olduğunu söyleyen Atalay, dünyanın dört bir yanına gittiğini, Galatasaray'ın en çok tanınan ve taraftarı olunan bir bir kulüp olduğunu, dünyadaki bütün ezilen toplumların veya başarıya henüz ulaşamamış toplumların örneği olduğunu gördüğünü, Türkiye denilince akla Atatürk'ten sonra dünyada en çok Galatasaray'ın ve Galatasaraylı sporcuların geldiğini müşahade ettiğni belirtti. Atalay, konuşmasında Galatasaray'ın bugüne kadar yaptıkları ile Türkiye'deki kulüplere örnek teşkil ettiğni söyleyerek "Bu nedenle Sayın Özhan Canaydın'a Kulüpler Birliği Başkanlığı çok yakışıyor" dedi. Atalay konuşmasına şöyle devam etti. "Biz ülkemizde sporda da reformlar yapmaya kararlıyız. Birikimi olanlardan yararlanıp gençleri harekete geçirerceğimize inanıyoruz. Alınan her madalyada katkısı olan kulüplere teşekkkür ediyoruz. Galatasaray'ın futbol dışındaki branşlara yaptığı katkıyı unutmuyoruz. Pekin Olimpiyatları'na en az 200 sporcu ile gidebilmeliyiz. Yetenekli gençlerimiz var, yeter ki onlara imkanlar verlim. Bu Şura, Galatasaray'ın bilimle içiçe çalışıyor olmasının ne kadar güzel meyvalar verdiğinin güzel bir örneğidir. Galatasaray Kulüp Başkanlarının tümünün spordan gelmiş olduğunu bugün öğrendim. Galatasaray, bu konuda da örnek bir kulüp olmaktaadır. Bu Şura'dan alacağımız bilgiler, bizim yeniden yapılanmamıza da yardımcı olacak." Daha sonra başlayan ve Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Duygun Yarsuvat'ın yönettiği oturumda, G-14 Birliği Genel Müdürü Thomas Kurth ve Olimpiyat Komtesi Başkanı Togay Bayatlı birer konuşma yaptılar. Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Duygun Yarsuvat, oturumu açarken yaptığı konuşmada Galatasaray Üniversitesi'nin 13 yıllık olmasına rağmen 600 yıllık Galatasaray eğitim şemsiyesinin bir parçası olduğunu ve bir devlet kurumu olduğunu hatırlatan Yarsuvat, üniversite içerisinde bir spor bölümü oluşturma çalışmalarının başlatıldığını açıkladı. Bahçeşehir'deki arazide bir spor salonu, ilkokul ve Spor Akademisi kurularak büyük bir hamle yapacaklarını anlattı. Oturumda konuşan Olimpiyat Komitesi Başkanı Togay Bayatlı şunları söyledi. "Galatasaray, sadece futbolu değil, birçok spor branşını kurarak Türkiye'ye öğretmiş ve öncü olmuştur. Daha önemlisi Türkiye'de spora bilimi sokmuştur. Eğitim kurumuyla olan ilişkisi nedeniyle Türkiye'ye centilmenliği getirmiştir. Olimpiyat Komitesi'nin başkanlarının tümünün Galatasaraylı olması tedadüf değildir. Selim Sırrı Tarcan, Ali Sami Yen, Suat Eldel, Turgut Atakol, Jerfi Fıratlı ve Sinan Erdem Galatasaraylıydı. Bir aile kültürünün devamıdır Galatasaray." Sporda şiddet konusunda Galatasaray'ın yine öncülük etmesi gerektiğini belirten Bayatlı, TOK olarak gençlere yönelik bir yayın hazırladıklarını, gençlere Olimpizm'i öğretmek istediklerini söyledi. Daha sonra oturumda sözalan G-14 Birliği Genel Müdürü Thomas Kurth G-14'ü anlattı. G-14'ün 2000 yılında kurulduğunu anlatan Thomas Kurth, "G-14'ün bir kulüpler organizasyonu olduğunu, amacının üye kulüplerin, her alanda kendi uluslararası çıkarlarının gözetilmesi için iletişimde bulunmaları olduğunu söyledi. Thomas Kurth konuşmasında şunları söyledi. "Futbol kulüplere dayalıdır. G-14'ün kuruluşunun gerçek nedeni kulüplerin futbol organizasyonları nezdinde iyi temsil edilmediklerini düşünmeleridir. Futbol globalleşti. Bosman kararları da futbolun yapısını değiştirdi. Futbolculara verilen serbest dolaşım hakkı, futbol dünyasının istikrarını sarstı En çok karlı çıkan oyuncular oldu ama karışılığında da kulüplere fazlasıyla ödüyorlar. Futbol dünyasının profesonelleşmesi, pazarlama tekniklerinin gelişmesiyle birlikte kulüpler biraraya geldi, ortak çözümler geliştirdiler.. Kulüpler aynı gemide olduklarının bugün anladılar. Ulusal federasyonların işlevi azaldı. Çünkü artık futbolcular her ülkede oynuyorlar. Kulüplerin çıkarını kimse savunmuyor. Bir düzenleyici kurum olarak UEFA ve FIFA kuralları saptıyor. Bu doğrudur ama aynı kurum ticari bir düzenleyici olarak da işlev görüyor. Kendi çalıştıkları ticari kurumlar lehlerine karar veriyorlar. Biz bununla hemfikir değiliz. Kulüpler devasa haksızlığa uğruyorlar. Örneğin, bir ulusal maçta finalde oluşan bir sakatlık kulupleri zarara uğratıyor ve kulüpler tazminat alamıyor. Bunu çözmenin bir yolu olmalı. Oyuncu hizmetlerinin paylaşılması konusundaki çatışmada G-14'ün kaygıları var. Bizim fikirlerimiz sorulmadan kurallar konmamalı. Artık ulusal sınırlar futbolda yok.. Ama ulusal maçların sayısı da artmaya başladı. Kulüplere kimse fikrini sormuyor ama istendiğinde futbolcularını göndermek zorundalar. Dolayısıyla kulüpler kendi çıkarlarını savunmak için mücadele ediyor. Modern bir yönetişim modeli gerekiyor artık. Kulüplere karar verme organlarına katılma hakkı tanınmalı." (Thomas Kurth ile yapılan geniş söyleşiyi Galatasaray Dergisi'nin Ocak 2006'da yayınlanacak 40. sayısında okuyabilirsiniz) Thomas Kurth konuşmasında Galatasaray'ın G-14 Birliği'ne alınmasının gündemde olduğunu ancak Birliğin genişleme kararı almasının oybirliği gerektirdiğinin altını çizerek "genişleme çalışmaları için zemin yaratmamız lazım. Bu yıl düzenlediğimiz ve Galatasaray'ın da davet edildiği konferans, bu zamin hazırlama çalışmalarının bir parçasıdır. 2006'da bu konuda diğer konferans daha düzenleyeceğiz." dedi. Oturumun ardından, katılan konuşmacılara Galatasaray Spor Kulübü tarafından birer plaket verildi. Öğle yemeğinden sonra Galatasaray Branşlarının atölye çalışmaları başladı. Her branş kendilerine ayrılan odada sunumlarını hazırlamaya başladılar. Branş sunumları yarınki toplantıda izleyecilere aktarılacak.
Galatasaray Lisesi talebelerinden Ayet Emin'in çizdiği Galatasaray amblemi, eski Türkçe şekli ile Galatasaray ' ın ilk amblemi, 333 Şevki Ege tarafından çizildi. Bu, ağzında futbol topu olan kanatları gerili bir kartaldı. "Kartal", Galatasaray'lıların üzerinde durduğu bir amblem örneğiydi. Ancak, kartal adı benimsenmeyince, Şevki Ege'nin kompozisyonu bir kenara itildi. Sonraları , GS amblemi doğdu ve benimsendi. Suat Başar,Galatasaray ambleminin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor: Yıl 1923… O yıl biz "cinquieme" da, yani lise 1' deydik. Arkadaşlarımızdan 74 Ayetullah Emin, sıra arkadaşı Şinasi (Şahingiray), ile birlikte her hafta "Kara kedi" %90 nispetinde Ayet'in inci gibi el yazısı ile yazılmıştır. Ayet, bir taraftan mecmuasının yazılarını temize çekerken, bir yandan da sahifelerini ve bilhassa kapak vazifesi gören ilk sahifesini süslerdi. Bir defasında bu kapakta hepimiz basit fakat zarif çizilmiş bir "Gayin -Sin" gördük. Kırmızı Gayin' ın içine sarı bir "Sin" oturtulmuştu. Hendesi çizgilerle ve muayyen ölçülerle resmedilmiş olan bu şekil , kulübümüzün, yalnız kulübün değil, bütün Galatasaray ' lılığın remzi olacaktı. Ama, her şeyden evvel bu şekli kulübün kongresine teklif etmek lazımdı. Bu teklifi kim yapacaktı? Tasarladığımız arkadaş çekingendi ve kongre günü yaklaşıyordu. Nihayet o gün geldi. 1923 yılında, bir gün mektebin resim sınıfında kalabalık bir kongre toplandı. Ne ateşli, ne heyecanlı bir kongreydi o. Kimler yoktu ki? Belli ki Galatasaray yeni hamlelere hazırlanıyor, spor sahasında yeni inkilaplar yapacak, memlekette yeni çığırlar açacak. Teklifler ve kararlar bibirini kovalıyor. Şinasi arkadaşımız Ayet'den "Gayin-Sin" resmini almış, kongreye teklif edecek, ama o da çekingen,arka sıralarda oturmuş bekliyor. Nihayet Şinasi'nin yanında oturan Dr. Namık (Canko) merhum , söz alıp ortaya çıktı ve: Arkadaşlar, genç kardeşlerimizden Şinasi Reşit, kongremize bir rozet şekli getirmiş, kulübümüzün remzi ven rozetimizin şekli olarak kabul edilmesini teklif ederim, dedi. Büyük bir resim kağıdına çizilmiş ve renklerimizle boyanmış "Gayin-Sin" i ortaya çıkardı. Teklif alkışlar arasında ittifakla kabul olundu. Ayet, yalnız eski harflerle "Gayin-Sin" çizmekle kalmamış, aynı uslupla bir de "GS" yaratmıştı. Bunların asılları Ayet'in Şinasi'nin yardım ile çıkardığı haftalık el yazısı "Kara Kedi" mecmuasındadır. "Gayın-Sin" ilk defa 1925 de kurulan Galatasaray talebe sandığının hazırladığı mektup, kağıt ve zarflarına basıldı. Yine, 1925 de kabul edilen lise kasketine ve daha sonra lise ceketlerine işlendi. Bazı imkansızlıklar, rozetin yapılmasını geciktiriyordu. Nihayet bunu da sıra gelince, şekiller o zaman eski İpek sinemasının kapısındaki dükkanlardan birinde Besim Koşalay ile birlikte tuhafiye mağazası açan Nihat Bekdik'e verildi. Bir aksilik eseri bunlar kayboldu. O zamanki İdare Heyetinin bastırdığı matbualarda ve yaptırdığı rozetlerde Ayet'in eseri biraz şekil değiştirdi. GS nin yaratıcısı Ayet Emin'i 29 eylül 1931 de toprağa verdik. Dr. Namık ağabeyimiz 1933 yılında aramızdan ayrıldı. Allah Şinasi Şahingiray arkadaşımıza uzun ömürler versin. GS yi gördükçe, her üçünü hatırlar, ebediyete tevdi ettiklerimizi rahmetle yadederim. Not: Maalesef, şu tatlı anıyı bize nakleden 550 Suat Başar ağabeyimiz de aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın...
BaşkanLar!.. Ali Sami YEN (1905-1918) (1925) Refik Cevdet KALPAKCIOĞLU (1919-1922) (1934) Yusuf Ziya ÖNİŞ (1922-1924) (1950-1952) Ali Haydar ŞEKİP (1925) Ahmet ROBENSON (1926) Adnan İbrahim PİRİOĞLU (1927) Necmettin SADAK (1928-1929) Abidin DAVER (1929-1930) Ahmet KARA (1930-1931) (1933) Tahir KEVKEP (1931-1932) Ali Haydar BARŞAL (1932-1933) (1933-1934) Fethi İSFENDİYAROĞLU (1933) Saim GOGEN (1936-1937) Sedat Ziya KANTOĞLU (1937-1939) (1944) Nizan NURİ (1939) Adnan AKISKA (1939) Tevfik Ali ÇINAR (1940-1942) Osman DARDAĞAN (1942-1943) Muslihittin PEYKOĞLU (1944-1946) Suphi BATUR (1946-1950) (1965-1968) Ulvi YENAL (1953) (1962-1964) Refik SELİMOĞLU (1954-1956) (1960-1962) Sadık GİZ (1957-1959) Selahattin BEYAZIT (1969-1973) (1975-1979) Prof.Dr.Mustafa PEKİN (1973-1975) Prof.Dr.Ali URAS (1979-1984) (1984-1986) Dr.Ali TANRIYAR (1986-1988) (1988-1990) Alp YALMAN (1990-1992) (1992-1996) Faruk SÜREN (1996-2001) H.Mehmet CANSUN (2001-2002) Faruk SÜREN (2002-...)
Anternörler: Nikolof (Futbolcu)-Bulgaristan Emin Bülend (Futbolcu) Horace Armintage (Futbolcu) Emin Bülend (Futbolcu) Sadi Bey Ali Sami Yen Necip Şahin (Futbolcu) Adil Giray (Futbolcu) Billy Hunter- İskoçya Nihat Bekdik (Futbolcu) Lamberg- Macaristan Fred Pegnam- İngiltere S. Pedeafoot- İngiltere Hans Baar- Avusturya Peter Szabo- Macaristan Peter Tandler- Avusturya Hayman- İngiltere C. Zaharczuk- Polonya Jhon Begget- İngiltere Miço Dimitriyadis J. Szweng- Macaristan Pat Molloy- İngiltere D. Lockhead- İngiltere Gündüz Kılıç Lazlo szekelly- Macaristan Gündüz Kılıç George Dick- İngiltere Remondini- İtalya Gündüz Kılıç- Çoşkun Özarı Gündüz Kılıç Eşfak Aykaç- Bülent Eken Kaleperoviç- Yugoslavya Coşkun Özarı Brian Birch- İngiltere Brian Birch- İngiltere Don Howe- İngiltere Mansell- İngiltere M. Allison- İngiltere Fethi Demircan Coşkun Özarı Turgay Şeren Brian Birch- İngiltere Özkan Sümer Tomislav İviç- Hırvatistan Jupp Dervall- Almanya Mustafa Denizli Siggi Held- Almanya Mustafa Denizli Karlheinz Feldkamp- Almanya Rainer Hollmann- Almanya Reinhard Safting- Almanya Graeme Souness- İskoçya Fatih Terim Mircea Lucescu-Romanya Fatih Terim Gheorghe Hagi Eric Gerets
Unutulmayanlar.. Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! (1921-1942) Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! (1925- ) Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !
Atatürk ve Galatasaray Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ü "bir takım taraftarı" yapmak çabaları, tarihin gerçekleri karşısında her zaman hüsrana uğruyor.Ulusların yaşamında çok az sayıda kişi önder niteliğini kazanmış ve tüm ulusa mal olmuştur. Bu nitelikteki kişilerin kayıtlı belgeler olmadan sözel tanıklıklara dayanarak birtakım alanlarda tüm ulusun aidiyetinden koparılıp bazı camialara mal edilmesi yanlış bir tutumdur. Bu kişiler tarihsel özellikleriyle, kişiler, topluluklar, gruplar ve camialar üstüdür. Bunun tersini savunmak kişi ve camialara bir öncelik kazandırmayacağı gibi, toplumsal boyutta da onarılmaz yaralar açar. Bunun bilincinde olan gerçek önderler de, toplumun tümünü kucaklamayan ve kurucusu olmadıkları ya da arasında yer almadıkları oluşumlara katılma konusunda büyük hassasiyet gösterirler. Mustafa Kemal Atatürk bu özeni göstermemiz gereken kişilerin başında gelir. Atatürk'ün Galatasaray camiasıyla olan ilişkisi, Galatasaray Lisesi'ni 2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki ziyaretleriyle somutlaşmıştır. Çok yakın bir tarihte yitirdiğimiz ve bugün örneğine pek rastlanmayan "dinozor" gazeteci Metin Toker' in sözleriyle "Hiçbir lise Atatürk'ten böyle bir ilgi görmemiştir...Galatasaray, sadece 'Türkiye'nin' Batı' ya açılan penceresi' değil, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden, belki de en önemlisi laisizmin kilometre taşlarından biri olmuştur. Nasıl Harp Akademisi, Harbiye ve Mülkiye sıradan eğitim müesseseleri sayılmazsa Galatasaray da sıradan bir lise sayılamaz." Evrensel bir sevgi Galatasaray camiasının Atatürk'e karşı duyduğu sevginin evrenselliği 956 okul numaralı Celalettin Som' un satırlarında çarpıcı bir biçimde dile gelir: "Galatasaray Lisesi 7. sınıftaydım. Sınıf, müdür merdiveni karşısında, ön avluya bakan, müdür odasından sonraki ilk sınıftı. Beyoğlu Caddesi'nin bütün gürültüsü duyulurdu. İlk dersimiz Fransızcaydı. Hocamız Monsieur M. Journé anlatıyordu...Birden bütün sesler sustu...Koyu sessizlikte mektebin önünde virajı alan tramvayın acı çığlık sesine benzeyen demir tekerleklerin raylara sürtünmesinden çıkan ses kulaklarımızda çınladı...M. Journé ders anlatmayı kesmiş, başını elleri arasına almış ağlıyordu!..Tarih 10 Kasım 1938 saat 9'u 5 geçiyordu...ATATÜRK vefat etmişti." İşte o günlerde evrensel ve toplumlar üstü bir devlet ad----- karşı duyulan evrensel sevgi budur. Galatasaray Lisesi'ni İlk Ziyareti 1930 yılında dünyanın ve Türkiye'nin, siyasal ve toplumsal konjonktürü oldukça hareketlidir. Atatürk 18 Kasım'da bir yurt gezisine çıkar ve İstanbul'a döndükten sonra bazı okulları ziyaret ve teftiş eder. Devletin resmi yayın organı Ayın Tarihi mecmuası bu olayı şöyle anlatır (cilt 23-24, sayı 79-81, sayfa 6630-6631): "3.12.1930; Reisicumhur Gazi Hz. saat ikide otomobille saraydan hareket ederek sıra ile Harp Akademisi, Mülkiye ve Harbiye Mekteplerini...buradan Galatasaray Lisesi'ni teşrif ettiler.(...) Galatasaray Lisesi'nde kütüphanenin hatıra defterini imzaladılar. Daha sonra müdür odasında bir müddet oturarak mektebin vaziyeti umumiyesi ve talebenin durumu hakkında konuştular. İmla, resim ve lisan derslerinde bulundular, mektep müdüründen uzun uzadıya izahat aldılar..." Şimdi devlet arşivlerinden edinilen bu kuru ve nesnel bilgilerin yanına çağdaş yazınımızın öykücülüğünün ve tiyatro yazarlığının bir klasiği olan, benzersiz kurgu işçiliğinin yanı sıra edebiyatımıza 'humour' denilen ince alayı ve gözlem gücünü de kazandıran ve bir Galatasaraylı olan ustanın kalemine, Haldun Taner'in gözlemlerine başvuralım ve bu ziyareti bir kez de onun anlatısından dinleyelim: Şarklıların Efsaneye Düşkünlüğü "Ya sekizde ya dokuzda idik. Demek ki otuz, otuz bire rastlıyor. Mektepte bir telaş, bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor, yıkık yerler sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. İdare her sınıfa Afet Hanımın, baskısı henüz bitmemiş Yurt Bilgisi kitabından üçer nüsha dağıttı. Talebeler kımlanıyor: 'Ah bir bizim sınıfa girse.' Hocalar başka gûna: 'Allah vere bizimkine girmese.' (...) Atatürk'e bakıyorum, resimlerinde sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst yelek cebine takmış, başı hafif öne eğik, çatık kaşları ve o meşhur bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz. Aklı başında insanlardan duymuştum: 'Bakılamıyor efendim,' diyorlardı. 'İmkânı yok gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.' Ben bunu duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün görebildiğim: Saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin ucu...Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte, şeytan dürttü. Ya herrü ya merrü deyip birden daha yukarı bakıverdim. A, ne kamaşma ne çarpılma, işte pekala bakılabiliyordu. Hatta müdür de bakabiliyordu. Hoca da bakabiliyordu. Bu Gözlerden Hiçbir Şey Kaçmaz Gerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama, şunu söylemeli ki, bu bakış pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi idiler. O gün, orada, onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam kandırılamaz, aldatılamaz. Bu adam mugalataya, laf cambazlığına pabuç bırakmaz. Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır(...) Atatürk mektepten ayrılmak üzere iken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık. Rahmetli, maiyetindeki mutat zevata bir şeyler söyledikten sonra talebe kalabalığının ortasına dalıverdi. O, tek başına, ortamızda, maiyetindeki zevat ise geride, çok geride, mektebin iki kanadı da açılmış cümle kapısına doğru yürümeğe başladık. Atatürk, yüzünü daha iyi görebilmek için yengeç gibi yampiri yampiri hatta gerisin geri yürüyen bir sürü çocuğun arasında, iki eli ceketinin iki yan cebinde, gururlu ve gülümser ilerliyordu. Büyük kapının önüne binlerce meraklı birikmişti. El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zaptediyorlardı. Karşı apartmanların her bir penceresinde ben diyeyim, on, siz deyin yirmi baş. Atatürk görününce bir alkış koptu. Aklımıza gelmiş gibi biz de onlara uyduk. Atatürk bu alkışlar arasında otomobiline bindi (...) Akşam, etütte yoklama yapılınca, o kargaşalıkta iki açıkgöz arkadaşımızın neharilere karışıp mektepten kaçtıkları anlaşıldı. Geçmiş zaman, kendilerine idarece bir ceza verildi mi idi, pek hatırlamıyorum. Galiba, bu tarihi günün yüzüsuyu hürmetine, Beyoğlu'nda sürtüp durdukları yanlarına kâr kaldı idi. E, artık o kadar da olmasın mı?" İkinci Ziyaret Mustafa Kemal, 28 Ocak 1932 Perşembe günü Beyoğlu'nda otomobille çıktığı bir gezinti sırasında saat 16'da Galatasaray Lisesi'ni ikinci kez ziyaret ederek onurlandırmıştır. Lisedeki tarihi Tevfik Fikret salonunda verilen bir müsamereyi izlemiş ve oyunda rol alan öğrencilere övgüler yöneltmiştir. Niyazi Ahmet Banoğlu'nun "Atatürk'ün İstanbul'daki Hayatı" adlı yapıtında bu ziyaret hakkında bilgi verilmektedir. Üçüncü Ziyaret Atatürk'ün Galatasaray Lisesi'ne üçüncü gelişinin tarihi 1 Temmuz 1933'tür. Gazi bu gelişinde öğrencilerin Tarih-Coğrafya-Yurt Bilgisi grubundan geçirdikleri orta mektep bakalorya sınavlarına bizzat katılmış ve çeşitli sorular sormuştur. Maiyetiyle (Riyaseticümhur Katibi Hikmet (Bayur), Başyaver Celal, Yaver Şükrü ve Cevdet Beyler ve Muallim Afet Hanım) Lise' ye gelen Atatürk talebenin alkışları arasında Müdürlük odasına çıkmış, burada müdür Tevfik Bey ve öğretmenlerle okul hakkında görüştükten sonra doğruca imtahan odasına girmiştir. İlhan E. Postacıoğlu'nun anılarından Gazi'nin imtahan odasına girdiğinde sınavdaki öğrencinin Bandırmalı Ahmet olduğunu öğreniyoruz. Ardından Serbest Fırka'nın kurucusu Fethi Okyar'ın oğlu Osman (Okyar) sınav odasına alınır. Sınavdan çıkan Osman Okyar'a Atatürk tarafından babasına selam söylendiği öğrenciler arasında hızla yayılır ve büyük bir memnuniyet uyandırır. Atatürk'ün Galatasaray Lisesi öğrencilerine yönelttiği bazı sorular şunlardır: Atilla'nın Romalılar'la ilk harbi; Sevr muahedesiyle, Lozan muahedesi arasında ne gibi farklar vardır?; Eti medeniyeti; Devletçiliğin ve fertçiliğin mukayesesi; Şimendifer siyasetimiz; Malazgirt Meydan Muharebesi; Din ve laiklik üzerine sorular; İspanya yarımadası; Mudanya Mütarekesi; Bizanslılarla Türklerin ilk temasları; Referandum ve halk oylaması vb. Sınavlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş ve Atatürk Galatasaray Lisesi'nden memnun kalarak ayrılmıştır. Dönemin okul müdürü olan Tevfik Ararat o günün izlenimlerini şu sözlerle anlatır: "1 Temmuz 1933, Galatasaray Lisesi'nin yaşadığı en büyük gündür; o gün Gazi Hazretleri, müessemizde beş saat bir çeyrek saat kalmışlar, ve birinci devre Tarih-Coğrafya-Yurtbilgisi mezuniyet imtahanlarına giren talebemizden dokuzunu imtahan etmek lütfunda bulunmuşlardır. Galatasaray Lisesi, bundan sonra, o unutulmaz günü her sene anmak ve tekrar yaşamak için aynı devrenin aynı imtihanlarını daima aynı güne koyacaktır." Bu yazı, "Dünden Bugüne Galatasaray" (Hazırlayanlar: Vefa O. Semenderoğlu-Osman Tamburacı), "Atatürk Önünde Tarih Bakaloryası" (İlhan E. Postacıoğlu), "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu; Ayışığında Çalışkur" (Haldun Taner), "Atatürk ve Galatasaray" (Galatasaray'ın 500. Yıldönümünü Kutlama Komitesi), "Galatasaray Tarihine Ait Belgeler:I (1868-1933) (Orhan Koloğlu) başlıklı kitap ve belgelerden Metin Pınar tarafından derlenmiştir. Galatasaray Dergisi`ne teşekkür ederiz.
Şehitlerimiz Bugünkü Galatasaray Lisesi'ne girer, ağaçların doğal bir koridor oluşturduğu yoldan ilerlerseniz karşınıza çıkacak olan Mektep binasının ana kapısına ulaşırsınız. İçeriye girin tüm Galatasaraylılar ve Galatasaraylı olmayanlar ve tarihin bir bölümüne tanık olun. İçerdeki bu taş ve mermer salonda sizi "VATAN" ve "GALATASARAYLILIK" sevgisi karşılayacaktır. Kapının tam karşısındaki bölümde yalın olmasına karşın görkemli bir anıtta vatan uğruna şehit düşen Galatasaray Lisesi öğrencilerinin listesi yer almaktadır. Bu anıtı gördükten sonra "fazla söze gerek olmadığını" siz de anlayacaksınız. Salonun, giriş kapısına göre sağ tarafında, Osmanlı İmparatorlu' ğunun 1910 senesi hudutlarını gösteren bir harita, haritanın her iki yanında ise şehit olan gencecik yurtseverlerin fotoğrafları sıralanmıştır. Ve haritanın üstünde bir ibare: "Galatasaray'ın bu kahraman evlatları, 500 yıllık bu vatan topraklarını kurtarmak için şehid düştüler." Bu bölümün tam karşısındaki duvarda ise Donanma Mecmuası'nın Ekim 1915 sayısının Spor İlavesi'nde yayınlanmış olan Galatasaray mensubu şehitlerin, yaralıların ve cephelerde vuruşanların listeleri "Şerefli İdmancılar" başlığı altında yer alıyor. Bu liste Donanma Mecmuası'nın büyük boyda yayımlanan haftalık dergisinin "İdman Sütunları ismi altında verdiği ilavelerin 118 ve 119. sahifelerinde yayımlanmıştır. Bu panoların yanındaki bir başka panoda, "Devrin en büyük gazetesi Tasvir-i Efkar'ın 13 Nisan 1913 tarihli ve 725 sayılı nüshasında çıkan resmin ve yazının bugünkü Türkçe'yle ifadesi" bulunuyor: '1913 Balkan Harbine Gönüllü Giden Galatasaray Talebeleri Hakkında' başlığıyla verilen yazıda, talebeyken savaşa gidenlerin haberi yer alıyor. Çoğu öğrenciyken gönüllü olarak katıldıkları savaşlarda şehit olan bu yurtseverler hiçbir zaman unutulmadı. Ruhları şâd olsun. Galatasaraylı Şehitler 1- Ahmet Muhtar Bey, mektep numarası 783; Sultaniyi bitirdikten sonra (1895 mezunu) asker oldu, İstanbul'da 31 Mart 1908 ihtialinde şehit edildi. Taksim, talimhanede şehid olduğu yerdeki sokağa adı verilmiştir. 2- İdris Bey, talebe iken 1911'de gönüllü olarak katıldığı Trablus Garb harbinde şehit oldu. 3- Fuad Bey, talebe iken 1912'de gönüllü olarak katıldığı Balkan Harbinde şehit oldu. 4- Arif İsmail Bey, Trakya'da zengin bir çiftçinin oğlu idi, Balkan Harbinde talebe iken Bulgarlara karşı gönüllü dövüşürken şehit oldu. 5- Ahmet Refik Bey, mektep numarası 119, mektebin 1911 yılı mezunlarından; Hammer mütercimi Mehmet Ata Beyin büyük oğlu, Dr. Galib Ataç ile yazar Nurullah Ataç'ın ağabeyleri, ihtiyat zabiti olarak katıldığı Çanakkale Muharebelerinde 1914'de şehit oldu. 6- Cahid Bey, mektep numarası 206, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu. 7- Cemil Bey, mektep numarası 64, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu. 8- Halid Fuat Bey, mektep numarası 134; müşir Deli Fuat Paşanın oğlu, 1911'de gönüllü olarak Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı ve Çanakkale'de şehit oldu.Paşanın harpte şehit olan dördüncü oğludur. 9- Muzaffer Bey, mektebi son sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu. 10- Vecdi Bey, mektebi son sınıfta terk ederek önce gönüllü olarak Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı, Çanakkale'de şehit oldu. 11- Hasnun Galib Bey, valiliklerde bulunmuş Galib Paşanın oğlu. Galatasaray Kulübünün en iyi futbolcularındandı, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu (1915). Kulüp binasının bulunduğu sokak onun adını taşımaktadır. 12- Mehmet Ali Bey, Kadıköylü Enver Paşanın oğlu, talebe iken gönüllü olarak önce Balkan Harbine, sonra Birinci Cihan Harbine katıldı ve 1915'de şehit oldu. 13- Aziz Ulvi Bey, şair Ali Ulvi Beyin oğlu, 1915'de mektebi son sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı 1. Cihan Harbinde şehit oldu. 14- Agop Elmasyan, askeri doktor olarak katıldığı Çanakkale Muharebelerinde 1915'de bombardıman altında yaralıları tedavi ederken vatanı yolunda öldü. 15- İbrahim Orhan Bey, mektep numarası 794, mektebin 1912 yılı mezunlarından; Dr. Sadık Beyin oğlu, Sadullah Paşanın torunlarından, gönüllü olarak hava subayı oldu, Çanakkale Muharebelerinde iki defa yaralandı. 1916'da uçağı ile Semadirek adası açıklarında denize düşerek şehit oldu, harpte düşen ilk havacımızdır. 16-Said Fuad Bey, son sınıfta iken gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu; mektebin ilk Keşşaflarından (izcilerinden) idi, Keşşaf Said diye anılırdı. 17- Neş'et Bey, mektep numarası 434, Bandırmalı Tevfik Paşanın oğludur, mektebin son sınıfında iken gönüllü olarak önce Balkan Harbine katılmış, 1. Cihan Harbinde şehit olmuştur. 18- Mehmet Refik Bey, talebe iken gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1914'de Kafkas Cephesinde şehit oldu. 19- Cevad Bey, mektep numarası 317, mektebin 1912 yılı mezunlarından, ihtiyat zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1916'da Kafkas Cephesinde şehit oldu. 20- Halet Bey, talebe iken Balkan Harbine gönüllü olarak katıldı, sonra orduda kalarak Birinci Cihan Harbinde Sina Cephesine gitti, "Fedai Hecinsüvar Birliği" kumandanı iken mektepten sınıf arkadaşı Memduh Beyle birlikte şehit oldu (1916). 21-Memduh Bey, mektep numarası 669, Halet Beyin sınıf arkadaşı, 1912'de yalnız Türkçe'den ehliyatname almış, bir ara mektepte muid (mubassır) olarak çalışmıştı, mektepte "Alişpaşazade" diye anılırdı, Birinci Cihan Harbinde ihtiyat zabiti olarak Sina cephesinde arkadaşı Halet Beyle birlikte şehit oldu. 22- Hasib Bey, mektep numarası 13, mektebin 1913 senesi mezunlarından, Almanya'da ziraat tahsilinde iken tahsilini yarım bırakarak gönüllü katıldığı Birinci Cihan Harbinde Kafkas Cephesinde şehit oldu. 23- Celal İbrahim Bey, mektep numarası 6, mektebin 1914 yılı mezunlarından ve Galatasaray takımının ünlü futbolcularından, ihtiyat zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917'de Irak cephesinde şehit oldu. 24- Ahmed Hamdi Bey, mektep numarası 117, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917'de Gazze'de şehit oldu. 25- Mehmed Ali Bey, mektep numarası tesbit edilemedi, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbi'nde 1917'de Sina'da şehit oldu. 26- Sadi Bey, Mektebi Sultani'den Harbiye'ye geçti, muvazzaf subay oldu, 1921'de Sakarya Muharebesi'nde şehit oldu. 27- Fatin Bey, mektep numarası 1073, mektepten 1920'de mezun oldu, askeri tıbbiyeyi bitirdi. 1932'de askeri tabib olarak katıldığı şark isyanı tenkil harekatında asiler eline düşerek vahşiyane şehit edildi. Menemen'in Kubilay'ı gibi, hatırası kutlanacak, Ağrı'ya yahut Karaköse'ye abidesi dikilecek bir şehittir*.
Galatasaray Müzesi Galatasaray Spor Kulübü’nün kurucusu Ali Sami Yen 1905 yılında Kalamış’da ilk Galatasaray Müzesi’ni açtı. Müzede o güne kadar kazanılmış madalyalar ve kupaların yanı sıra tarihi fotoğraf ve belgelerle forma ve şiltler bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı sonunda spor anılarımıza el konulacağı haberini alan kurucumuz Ali Sami Yen müzeyi 15 Mayıs 1919 tarihli Genel Kurul kararıyla Galatasaray Lisesi’ne taşıdı. Türkiye’nin ilk spor müzesi niteliğini taşıyan Galatasaray Müzesi’nin müdürlüğünü şu an Ali Oraloğlu yapmaktadır. Müze her Çarşamba saat 13.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açıktır. Müze’de Galatasaray Spor Kulübü’nün kuruluşundan bu yana kazanılan kupalar, şilt ve formaların yanı sıra Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü olarak katılan 200 lise öğrencisinin kılıç, karabina silahları da bulunmaktadır. Ayrıca müzemizde kulüp arşivi, 97 yıllık resim koleksiyonu, başta Atatürk olmak üzere Türk ve Yabancı Devlet Başkan’larının imzalı fotoğrafları ve 2000 yılında kazanılan UEFA Kupası ve Süper Kupa ile birlikte 3000 adet kupa bulunmaktadır. Ulaşım Bilgileri; Galatasaray Müzesi Galatasaray Lisesi Beyoğlu-İstanbul Tel: 0 212 249 11 00
BAŞKANLAR VE KUPALAR ALİ SAMİ YEN 1905-1918: 4 kupa (Pazar Ligi 3, Cuma Ligi 1) 1925: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) R. CEVDET KALPAKÇIOĞLU 1919: 1 kupa (Cuma Ligi Şampiyonluğu) AHMET ROBENSON 1926 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) A. İBRAHİM PİRİOĞLU 1927-1928: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) NECMETTİN SADAK 1928-1929: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) M. TAHİR KEVKEP 1931-1932: 1 kupa (İstanbul Ligi Şampiyonluğu) SEDAT ZİYA KANTOĞLU 1937-1939: 1 kupa (Milli Küme Şampiyonluğu) TEVFİK ALİ ÇINAR 1940-1942: 1 kupa (İstanbul Kupası Şampiyonluğu) OSMAN DARDOĞAN 1942-1943: 1 kupa (İstanbul Kupası Şampiyonluğu) SUPHİ BATUR 1946-1950: 6 kupa (Pazar Ligi 3, Cuma Ligi 1) 1965-1968: - Federasyon Kupası (2), TSYD Kupası (2), Cumhurbaşkanlığı Kupası REFİK SELİMOĞLU 1954-1956: 2 kupa (İstanbul Profesyonel Ligi Şampiyonluğu) SADIK GİZ 1957-1959: 1 kupa (İstanbul Profesyonel Ligi Şampiyonluğu) ULVİ YENAL 1962-1964: 5 kupa (Lig Şampiyonluğu-2, Federasyon Kupası-2, TSYD Kupası Şampiyonluğu) SELAHATTİN BEYAZIT 1969-1973: 9 kupa (Lig Şampiyonluğu-3, TSYD Kupası-2) 1975-1977: (Federasyon Kupası-2, Cumhurbaşkanlığı Kupası-2) MUSTAFA PEKİN 1973-1975: 2 kupa (Lig Şampiyonluğu, Başkanlık Kupası) PROF. DR. ALİ URAS 1977-1986: 5 kupa (TSYD Kupası, Federasyon Kupası-2, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Başbakanlık Kupası Şampiyonluğu) DR. ALİ TANRIYAR 1986-1990: 6 kupa (Lig Şampiyonluğu-2, TSYD Kupası, Cumhurbaşkalığı Kupası-2, Başbakanlık Kupası Şampiyonluğu) ALP YALMAN 1990-1996: 10 kupa (Lig Şampiyonluğu-2, TSYD Kupası-2, Başbakanlık Kupası-2, Türkiye Kupası-2, Cumhurbaşkanlığı Kupası Şamp.-2) FARUK E. SÜREN 1996-2001: 14 kupa (Lig Şampiyonluğu-4, Türkiye Kupası-3, TSYD Kupası-3, Cumhurbaşkanlığı Kupası-2, UEFA Kupası, Süper Kupa Şampiyonluğu) H. MEHMET CANSUN 2001-2002 (8 ay): - ÖZHAN CANAYDIN 2002-2004: 1 kupa (Türkiye 1. Süper Ligi Şampiyonluğu) 2004-2006: 2 kupa (Süper Lig Türkiye Şampiyonluğu ve Türkiye Kupası)
GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ 1992 yılında Galatasaray Eğitim Vakfı’nın rehberliğinde, Fransız-Türk kültür anlaşmasının imzalanmasıyla kurulan Galatasaray Üniversitesi programlarını ve öğrenci sayısını aynı anda her yıl genişletmeyi başardı. François Mitterand ve Turgut Özal’ın sayesinde, iki cumhurbaşkanının katılımıyla kurulan yegane yüksek eğitim kurumu olan Galatasaray Üniversitesi Türk eğitiminde büyük bir önem kazandı. Öğretim programı Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nden uyarlanan üniversite hem lisans hem de lisansüstü düzeyinde yaklaşık 2500 öğrenciye ev sahipliği yapmaktadır. Boğazın kıyısında Çırağan Sarayı’nın yanında bulunan Galatasaray Üniversitesi beş fakülte, iki enstitü, üç araştırma merkezinin yanı sıra lisansüstü ve doktora programlarından oluşmaktadır. Fakülte, enstitü ve araştırma merkezleri aşağıdaki gibidir: •Hukuk Fakültesi •İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi •İletişim Fakültesi •Mühendislik ve Teknoloji Fakültesi •Fen Edebiyat Fakültesi •Fen Bilimleri Enstitüsü •Sosyal Bilimler Enstitüsü •Avrupa Birliği Araştırma Merkezi •Stratejik Araştırmalar Merkezi •Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma Merkezi Ulaşım Bilgileri: Galatasaray Üniversitesi Çırağan Cad. No: 102 Ortaköy- İstanbul Tel: 0 212 227 44 80 (16 Hat) Fax: 0 212 259 29 21 Rektör: Prof. Dr. Duygun Yarsuvat web site: Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !
GALATASARAY LİSESİ Galatasaray Lisesi 1481 yılında II. Bayezid tarafından kuruldu. Mekteb-i Sultani’nin temel amacı, tüm Osmanlı topraklarında yaşayan Müslüman ve gayrimüslim çocuklara seçkin bir eğitim verebilmekti. Lise, 1868 yılında eğitim dilinin Fransızca olarak saptanmasıyla batı dünyasına açılan bir pencere haline gelerek çarpıcı bir dönüşüm geçirdi ve de Osmanlı modernleşme hareketinin simgesi oldu. Bugün okul Fransız hükümetinden, Galatasaray Vakfı’ndan ve çoğu Türk toplumunun önde gelen üyelerinden oluşan mezunlarından güçlü bir destek almaktadır. 14 Nisan 1992 tarihinde Galatasaray başka bir dönüm noktasına ulaştı ve de 1952 tarihli Türk-Fransız kültür anlaşmasına yeni bir madde eklendi. Buna dayalı olarak Galatasaray Eğitim ve Öğrenim Kurumu kuruldu. O günden itibaren Galatasaray, ilkokuldan üniversiteye dek eğitim sunan bir organizasyon haline geldi. GEOK 1996 yılında resmen ‘Galatasaray Üniversitesi’ haline geldi. Bu bağımsız kurumun ilkokul ve lise eğitimi Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayınlanan kurallar ve mevzuatla uyumlu bir biçimde yürütülmektedir. Üniversite de Türkiye’deki diğer yüksek öğrenim kurumlarında uygulanan kurallara ve akademik yönetmeliklere uyulmaktadır. Öğretimde araç olarak kullanılan temel dil Fransızca’dır. Gerektiğinde Fransızca yüksek öğrenim müfredatı da kullanılmaktadır. Galatasaray Lisesi’nden mezun olan öğrenciler yüksek öğrenimleri için bir çok seçeneğe sahiptirler. Galatasaray Lisesi öğrencileri ÖSYM sınavında elde edecekleri başarı sonucunda Galatasaray Üniversitesin`de okumaya hak kazanacakları gibi, Fransızca yapılan kurum içi bir sınavı geçtikten sonra da Galatasaray Üniversitesi’ne devam edebilirler. Ayrıca, 1952 tarihli Fransız-Türk kültür anlaşmasına göre, bir Türk üniversitesine kabul edilen Galatasaray mezunları Fransız Bakalorya sınavına girmek zorunda kalmadan doğrudan bir Fransız Üniversitesi’ne kayıt olma hakkına sahiptirler. Galatasaray Lisesi mezunlarının Fransa’da bulunan Sorbonne Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimlerini alma şansları vardır. Galatasaray Lisesi Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı, Fransız Hükümeti ve Galatasaray Vakfı’nca resmen tanınmış bir kurumdur. Galatasaray Lisesi bünyesinde her biri otuz öğrenci kapasiteli 54 sınıf, iki multimedia merkezi, her biri kırk öğrenci kapasiteli iki resim atölyesi, iki müzik odası, biri 250, öbürü 350 öğrenci kapasiteli iki toplantı merkezi, 30 bilgisayarlı bir bilgisayar laboratuarı, bir tennis kortu, üç jimnastik salonu, bir futbol sahası, 15 kişilik revir, 250 kişilik kız öğrenci yurdu, 675 kişilik erkek öğrenci yurdu, her biri 400 kişilik üç büyük yemekhane yer almaktadır. Fransızca ve İngilizcenin yanısıra, İtalyanca ve Latince de öğretilmektedir. Galatasaray Lisesi’ne on dört yaşında giren öğrencilerin ilk iki yılı yoğun bir Fransızca eğitimi programıyla geçer. Lise programı 10, 11 ve 12. sınıflara denk gelen üç yıllık bir programdır. Galatasaray İlköğretim okulunda eğitim sekiz yıl sürer. Sekizinci yılın sonunda gerçekleştirilen bir seviye tespit sınavıyla öğrencinin lisede Fransızca eğitime devam etme kapasitesi saptanır. Öğretim yılı ilki Eylül`ün başından Ocak`ın sonuna, diğeri de Şubat`ın ortasından Haziran`ın başına kadar uzanan iki eğitim döneminden oluşmaktadır. 1999 - 2000 öğretim yılında okula devam edilen gün sayısı 180’dir. Ulaşım Bilgileri: Galatasaray Lisesi İstiklal Cad. Beyoğlu- İstanbul Tel: 0 212 249 11 00 (2 Hat)/ 293 97 29 Fax: 0 212 252 35 99/ 293 97 13 Müdür: Gün Kut web site: Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !
GALATASARAY İLKÖĞRETİM OKULU 14 Nisan 1992' de Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ile 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında, Uluslararası ikili anlaşmalar esasına göre imzalanan bir protokolle, ilkokul, lise, üniversite ve lisansüstü eğitimini de kapsayan Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu (GEÖK) hayata geçirildi. Söz konusu anlaşmanın iki ulusun Bakanlar Kurulu Kararı ile kesinlik kazanması ile birlikte, tarihi Galatasaray Lisesi, Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu'na bağlandığı gibi 1993-1994 ders yılından itibaren Galatasaray İlkokulu ve Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu fiilen faaliyete geçmiş oldu. Galatasaray İlkokulu, faaliyetlerini 2 yıl boyunca Ortaköy' de, önceki adı ile Galatasaray Eğitim ve Öğretim Kurumu, şimdiki adı ile Galatasaray Üniversitesi bünyesinde sürdü. Ancak, bir taraftan Üniversitenin diğer taraftan Galatasaray İlkokulu'nun büyümesi, gelişmesi ve sınıf sayısının artması sebebiyle ilkokulun bu bünyeden çıkarılma ihtiyacı belirince , 1995 yılı yaz aylarında, Suna ve İnan Kıraç, Şişli’de bir bina satın alarak, Galatasaray ilkokulu' nun kullanımına sundular. Milli Eğitim Bakanlığı' nın 8 yıllık Kesintisiz Eğitim Kanunu ile Galatasaray İlköğretim Okulu adını alan okulumuz, 1995-1996 ders yılından itibaren eğitim ve öğretim faaliyetlerine Şişli’de devam etmektedir. Eşit Temsilli Türk-Fransız Komitesi’nce benimsenen kontenjanlara göre İlkokul birinci sınıfa her yıl noter huzurunda yapılan kura ile belirlenen 50 öğrenci alınır Ulaşım Bilgileri: Galatasaray İlköğretim Okulu Meşrutiyet Mahallesi Kevser Sok. Şişli/ İstanbul Tel: 0 212 291 45 45/ 291 45 46 Fax: 0 212 233 08 39 Müdür: Gülnur Görgün web site: Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !
GALATASARAY TV Erik Gerets GS TV’ye Konuştu Galatasaray Teknik Direktörü Erik Gerets, Galatasaray TV’deki Teknik Yorum programında yine önemli açıklamalar yaptı. Çaykur Rizespor karşılaşmasında takımın mücadele anlayışının kendisini çok memnun ettiğini vurgulayan Gerets, matematiksel olarak şansları devam ettiği sürece şampiyonluğu kovalayacaklarını söyledi. Gerets, ilk olarak Rizespor galibiyetine değindi ve “İki devrede de takımın arzusu ve isteği üst düzeydeydi. Tabi 2. yarıda goller de buna eklenince, bu bölümde takım daha iyi gözüktü. Ama mücadele anlayışımız açısından 1. devrede hiç fena ayılmazdı” dedi. Adnan Polat’ın “Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın futboluna bakınca bulunduğumuz yere daha çok üzülüyorum” açıklaması ile ilgili olarak Gerets, “Bir konuda tabiî ki haklıdır. Bizim burada hediye ettiğimiz puanlar var. En son Erciyes maçında bıraktığımız puanlar tabi ki acı ama mesela Beşiktaş kötü futbol oynamıyor. Onlar da iyi bir kadroya sahipler ve aldıkları puanları onlara kimse hediye etmedi. Ama biz çok daha iyi bir yerde, onların yerinde olabilirdik” şeklinde konuştu. Gerets, Erciyes maçının bir kırılma noktası olup olmadığıyla ilgili olarak, “Erciyes maçında hepimiz biliyorduk ki eğer şampiyon olmak istiyorsak böyle maçları bilhassa kazanmamız gerekiyor. Maalesef orada bir kazaya uğradık ama biz hala bu yarışın içerisindeyiz. Matematiksel olarak şansımız devam ettiği sürece sonuna kadar kovalayacağız. Kendi maçlarımızı kazanıp rakiplerimizin ne yaptığını bekleyip göreceğiz.” dedi. Mehmet Topal ve İnamato’nun uyumuyla ilgili olarak ise, “İkisi de onlara söylediklerimizi sahada yaptılar. İkisinden birinin devamlı ataklara katılmasını, bilhassa İnamato’nun daha serbest, daha ofansif oynamasını istemiştik. İkisinin de iyi futbol oynadığını söylemeliyim. Mehmet’i daha önce sakatlığı sebebiyle oynatamamıştım. Mehmet, henüz gelişme döneminde. Çok iyi toplar kazanıyor, ileride daha iyi bir futbolcu olacağı da ortada ama her şey çalışmasına bağlı. Biz şimdilik kendisinden memnunuz” diye konuştu. Gerets, forvet oyuncularıyla ilgili olarak, “Sezon başında dört forvetten maalesef bir forvetimiz ameliyat olmuştu, diğeri sakattı. İlk başlarda yine pozisyonlara girmemize rağmen gol vuruşlarımız maalesef o zamanlar yeterli değildi. Şu anda şans da golcülerimizin yanında ve böylece evvelki sezonun başarılı performanslarıyla son haftalarda yine sahnedeler” dedi. Gerets, Aykut’un maç öncesindeki sakatlığıyla ilgili olarak, “Aykut, Rize maçından önce sakat değildi. Ayağında biraz ağrı hissediyordu. Ama zaten bir sakatlık durumu söz konusu olsaydı oynatılmazdı”. Basında çıkan transfer iddialarıyla ilgili olarak ise, “Basın yazıp çizmeye devam etsin lütfen, çünkü biz burada hangi futbolcularla ilgilendiğimize dair bir açıklama yapmayacağız.” Sabri ve Cihan’ın cezalı olması konusunda, “İliç’in cezasının bitmesi nedeniyle onu orta sahada nasıl kullanacağımızı düşünüyoruz. Çünkü sitemi bozmak istemiyoruz. Ama sağ bekte de orada bir değişiklik yapmak zorundaysak, Mehmet Güven orada oynayabilir. Tomas oraya çekilebilir.” Gerets, Sakaryaspor maçının seyircisiz oynanacak olmasıyla ilgili olarak, “Bunu bir avantaj olarak görmüyorum çünkü seyircisiz oynamak her zaman için iki taraf için de cezadır” dedi. Gerets ayrıca, bu haftaki maçlarla ilgili olarak ise, “Önemli olan bizim üç puanı hanemize yazdırmamız. Ondan sonra rakiplerimizin neler yapacağı ikinci önem taşıyor” dedi.
GALATASARAY PROFESYONEL FUTBOL TAKIMI 2006/07 SEZONU KADROSU Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Faryd Aly Mondragon Forma No: 1 Mevki: Kaleci Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Stjepan Tomas Forma No: 2 Mevki: Defans Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Rigobert Song Forma No: 4 Mevki: Defans Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Orhan Ak Forma No: 5 Mevki: Defans Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Okan Buruk Forma No: 7 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Hakan Şükür Forma No: 9 Mevki: Forvet Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Necati Ateş Forma No: 10 Mevki: Forvet Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Hasan Şaş Forma No: 11 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Aykut Erçetin Forma No: 12 Mevki: Kaleci Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Mehmet Topal Forma No: 14 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Marcelo Adrian Carrusca Forma No: 16 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Fevzi Elmas Forma No: 17 Mevki: Kaleci Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Ayhan Akman Forma No: 18 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Cihan Haspolatlı Forma No: 19 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Emre Aşık Forma No: 21 Mevki: Defans Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Saşa İliç Forma No: 22 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Junichi Inamoto Forma No: 23 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Mehmet Güven Forma no: 24 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Ferhat Öztorun Forma no: 25 Mevki: Defans Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Aydın Yılmaz Forma no: 26 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Tolga Seyhan Forma No: 28 Mevki: Defans Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Sabri Sarıoğlu Forma No: 55 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Hasan Kabze Forma No: 58 Mevki: Forvet Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Arda Turan Forma No: 66 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Ergün Penbe Forma No: 67 Mevki: Orta saha Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Ümit Karan Forma No: 99 Mevki: Forvet
Mekteb-i Sultani GALATA SARAYI ENDERUN OKULU 1481-1826 Fatih, Avrupa'daki Rönesans hareketinin farkındaydı, Enderun Okulları (Saray Mektepleri) Rönesans'a ayak uymak amacıyla kurulmuştu. 2. Bayezit, güzel bir raslantı ile Galata'da, Tophane'nin sırtlarındaki demir madenleri civarında Gül Baba'ya rastlayıp konuşması sonucu Galata tepesinde Galata Sarayı Enderun Okulu'nu yaptırdı ve Gül Baba da ilk hocalardan biri oldu. Gül Baba'nın bektaşi dedesi olması, Bektaşi kültür ve felsefesinin Galatasaray'da daima etkin olmasına yolaçmıştır. Gül Baba, Kanuni Sultan Süleyman devrine kadar yaşamış, Budapeşte'nin fethinden sonra orada vefat etmiş, cenazesi muhteşem olmuş, Sultan Süleyman tabutunu taşımış iç organları Budapeşte'deki zaviyesine yaptırılan bir türbeye, tahnit edilen vücudu da istanbul'a getirilerek Galatasaray'ın altındaki zaviyesi yanındaki mezarına tevdi edilmiştir. Mektep binası bugünkü şekliyle (ön avludaki yan kollar hariç), Sultan Süleyman tarafından, kanunnameleri yenilenerek, Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. 1907 yangınından sonra Galatasaray mezunu Mimar Vedat ve o zamanki Ermeni başmimar tarafından bugünkü haline getirilmiştir. GALATA SARAYI TIBBİYE-İ ADLİYE-İ ŞAHANE 1831 - 1862 Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından sonra Galata Sarayı 2. Mahmut tarafından Tıbbiye Mektebi olarak açılmıştır. Öğretim Fransızca, Fransız hocalar tarafından yapılır olmuş. O zamanki dış kapı farklıdır ve bugünkü dış kapı Sultan Abdülaziz zamanında Galatasaray Sultanisi 1868'de açılırken yaptırılmıştır. GALATA SARAYI SULTANİSİ 1867 - 1923 Galata Sarayı, Sultan Abdülmecit zamanında, Tıbbiye Gülhane'ye taşındıktan sonra boş kalmış, bir ara askeri idadi olarak kullanılmıştı. 1867'de Abdülaziz'in Avrupa'yı ziyaretinde 3. Napolyon ile yapılan görüşmeler sonucu Sadrazam Âli Paşa, Fuat Paşa ve Saffet Paşa'nın gayretleriyle bina tamir ettirilmiştir. Bugünkü ana giriş kapısı da o zaman yaptırılır. Fransa'dan hocalar, ders araçları getirilmiş, mektep binası alnına Fransa'dan getirilen büyük saat konulmuş, böylece Türkiye'de ilk alafranga saat uygulaması Galatasaray'da başlamıştır. 1 Eylül 1868 günü Mr. De Salve müdürlüğünde Fransızca öğretim yapmak üzere Galata Sarayı Sultanisi açılır. Çok kıymetli Türk hocalar da Türkçe dersleri vermek için mektebe gelirler. Bu tarihten sonra Galatasaray, Türkiye'de bir ilkler kurumu haline gelmeye başlar. 1871'de Fransa'daki 3. Napolyon'un Alman yenilgisi ve Paris Komünü olayları mektep tarafından yakından takip edilir. Önce Fransa'daki bu karışıklıklar, sonra Balkan, 1. Dünya ve İstiklal savaşları mektebi oldukça etkiler. Pek çok Galatasaraylı şehit ve gazi olurlar. Atatürk'ün Galatasaray'a ilgisi 1914-15 yıllarında başlar. 1923'de Cumhuriyetin ilanında Galatasaraylı izciler, başlarında oymak beyi Adnan Akıska ile Ankara'ya giderler, Atatürk de 1930 ve 1933 yıllarında iki defa Galatasaray'ı ziyaret ve teftiş ederek kutlar ve imzalı resmini hediye eder. Gül Baba'yla Bektaşi kültürünü, Tevfik Fikret'le çağdaşlık ve batılılığı, Fransız kültürüyle özgürlüğü benimseyen Galatasaray, Atatürkçülüğün de sarsılmaz kalelerinden biri olmuştur. RUŞEN EŞREF ANLATIYOR GALATASARAY'DA İLK FUTBOL VE MISIRLI MEHMET ALİ Mektebin üçüncü sınıfına gelmiştik. Oyun bahçemiz sınıfların arka tarafına gelen büyük bahçe idi. Burada mektebin mutfağına açılır bir küçük kapı olduğu gibi, müdürün bahçesinde bir yol vardı. Üç arkadaş ben, Ali Rauf ve Küçük Ali -sonradan Kabak Ali diye meşhur olan Galatasaray kulübünün meşhur oyuncularındandı- bir tenis topu almış, aramızda oynardık. Bazı arkadaşlar gelirler, bizim kedi yavruları gibi, atlaya, zıplaya sağa sola koşa dolaşa, hatta bazan da düşe kalka oynaşımızı seyrederlerdi... Bir gün, hemen daima, iki eli pantalonunun iki cebinde gezen, yaz kış palto giymeyen Mısırlı Mehmet Ali de yanımıza geldi. Mehmet Ali kısa boylu, geniş göğüslü, çelik pazılı bir gençti. Gençti diyorum, çünkü çocukluk çağını çoktan geçirmişti. Bir gözü kör olduğu için siyah gözlük kullanırdı. Arkadaşları arasında da 'Kör Ali, Kör Mehmet Ali' diye anılırdı. Ama bun kimse yüzüne karşı söyleyemezdi. Diyebilirim ki, mektebin en kuvvetli genciydi. Tabii hallerinde çok sakin, hatta hareketsizdi. Mütalaa salonunda ve sınıflarda yeri en son sıra idi. Orada başını önüne eğer, okur mu, düşünür mü, uyur mu? Kimse bilmezdi. Kimseyle konuşmazdı. Şakayı sevmezdi. Gece, yattığı demir karyolanın bütün demirlerini kırar, koparırdı. Bu onun için bir jimnastik, bir ekzersizdi. En çok sevdiği ders, kuvvetini gösterebildiği jimnastik dersleriydi. Deli lakabiyle müştehir jimnastik hocamız Faik Bey'in de pek sevgilisi idi. Mehmet Ali'nin, jimnastik salonunda, büyük bir muvaffakıyetle kullanamadığı alet yoktu. En ağır gülleyi o kaldırır, hem de zahmetsizce kaldırırdı. Barre fixe, barre parallèlle'de asma merdivende, asma sütunlarda yapmadığı marifetler yoktu. Çift koluyla, tek koluyla kuvvet gösterileri yapar, herkesi hayret, Faik Beyi de meserret içinde bırakırdı. Bu sakin, bu sessiz delikanlının bir mubassırı dövüp hapse girmediği gün de yok gibiydi. Kendisine cezası bildirildiği zaman fesi arkasına atılmış, gömleğinin ön düğmeleri çözülmüş, kendisi de yere çakılmış bir çelik heykel gibi dimdik, sessiz ve hareketsiz dururdu. Onun bu acı kuvvetini adamakıllı tatmış oldukları halde, yine kendilerini tutamıyan talebesi arasında gösteriş yapmak istiyen, külhanbeyi tabiatlı Rum maitre d'étude'ler surveilant'lar da vardı. Bunların da ekserisi palikarya Rumlardı. Mehmet Ali bizim top oyunumuzla ilgilenmeye başlamıştı. Bir ara o da iştirak etti. Biz üç arkadaş, imkanı yoktu onun ayağından topu alamıyorduk. O, çeki taş gibi ağır adam, fare ile oynayan bir kedi çevikliğiyle topu önümüzde fırıl fırıl döndürüyordu. Bir gün bize: 'Bir küçük futbol alınız da, size futbol oynamayı öğreteyim!' dedi. Biz o zamana kadar futbolu bilmiyorduk. O zaman, spor edevatı satan bir İngiliz mağazası vardı. Oradan bir topla bir pompa aldı. Futbol başlamıştı. Biz üç arkadaş ve Mehmet Ali top oyununa girişmiştik. O bize ayakların nasıl kullanılacağını, ayağın iç ve dış yanları ile topun nasıl idare edileceğini, havadan hızla gelen topun derhal yerde nasıl durdurulacağını, o hızla inen topun ufkî bir şekilde, derhal, kaleye nasıl atılacağını, karşınıza gelen muhasımın elinden topun nasıl kurtarılacağını, ya iki tarafındaki arkadaşlardan birine, yahut ileride hatta bazan da gerideki arkadaşa nasıl aktarılacağını, öndeki topu ayak vasıtasiyle kaldırıp başla nasıl vurulup ileri atılacağını, havadan hızla gelen topu arkadan topukla vurarak nasıl öne alınacağını, hasılı, futbolla ilgili binbir oyunu bize öğretiyordu... Bazan biz kalede duruyorduk, o şut atıyordu, tutmak ne mümkündü? Bazan o, kalede duruyordu, biz şut atıyorduk. Geçirmek ne mümkündü. Mehmet Ali topa elle hemen hiç dokunmazdı. Hatta kaleden atarken bile ayağının ucuyla usulca kaldırdığı topa öyle bir vuruş vururdu ki, top gülle gibi fırlar giderdi. Karşısında durmağa kimse cesaret edemezdi. Bize, topa vuruşun çeşitli şekillerini gösterip öğrettikten sonra tek kale teşkil etmemizi söyledi. Yeni katılan birkaç arkadaşla tek kale kurduk. Kendisi kaleye geçti. O çeviklikle kalece pek, pek az bulunurdu. Topu öyle idare ediyordu ki, biz hayrette kalıyorduk! Hem de tek gözüyle... Bazan da bizlerden birimiz kaleye geçiyorduk, o bize şut atmanın tekniklerini gösteriyorduk. Fakat onun attığın şutun karşısında kim durabilirdi? Top kaleciyle beraber ağlara takılır... Gün geçtikçe top hevesi artmağa, yeni yeni oyuncular katılmaya başladı. Fakat çığırından da çıkmıştı. Bir kör döğüşü halini almıştı. Oyundan çekilen ve bir zamanlar, oynayanları uzaktan seyreden Mehmet Ali oyundan tamamiyle çekilmişti. Ondan sonra da onun ne olduğunu hatırlayamıyorum. Ya mektepten çıktı, yahud da çıkarıldı. Fakat, ondan yadigar kalan futbol şekillenmeye başladı. Doğrusunu söylemek icap ederse oyunlar onun gösterdiği nizam ve intizamdan usul ve kaideden uzaklaşmıştı. Önceleri bir curcuna haline gelen oyunlara iştirak eden ve bir zenci Abdülmuttalib vardı ki, gözlüklüydü. Son derece miyoptu. Topa vuracağı zaman gözlüğünü eline alır, gözlerini kapar, Allah'a sığınır, bir domuz topu gibi kaldırır kendini boşluğa atardı. Artık tekme kimin kısmeti ise ona rastgelirdi. Çok zaman top yerine, karşısına çıkanın çenesini bulurdu, çenesi kırılan, bacağı sakatlanan haline şükrederdi. Oyunlar öyle bir hal almıştı ki, tasvir ve tasavvuru mümkün değildi. Ne rüzgar, ne yağmur, ne kar bu çılgınlar fırtınasını dindiremezdi. Derslere, hatta yemeklere toz, toprak, çamur içinde girer, bunda da hiçbir mahzur görmezdik... Nihayet, sabah, öğle ve akşam, büyük teneffüslerde, kunduracının yanına koşar, ayakkabılarımızı, pantolonlarımızı değiştirir, bahçeye öyle fırlardık. Başka çare bulamamıştık... Sonraları Bazar Alman'da satılmaya başlanan defter sabunlar imdadımıza yetişmişti. Oyun biter bitmez, çeşmelere koşar, defterden kopardığımız birkaç yaprak sabunla elimizi, yüzümüzü yıkardık. Allah yıkamak eylesin!... Hiç olmazsa çamurun kabası giderdi. Futbol gittikçe genişliyor ve kuvvetleniyordu. Fakat biraz da tatonmant'larla... İleride Galatasaray kulübünü teşkil edecek olan elemanlar da görünmeye başlamışlardı: İç Robensonlar, Kürt Celal, Sütlaç Bekir, Emin Bülend, Küçük Ali, Ali Sami, Ayı Nikolof, Sütçü Milo. Robensonların en büyüğü Yakup hakikaten de, sade yaşça değil, boyca da en büyükleri idi. Fakat çapaçulca bir gençti. Gençti diyorum, çünkü çocukluk çağını çoktan geçirmişti. Ortancaları, Abdürrahman, en ağır başlıları idi. Küçükleri Ahmet Robenson en sevimli, en cana yakın en hareketlileriydi. Daha küçük kardeşleri olduğu da söylenirdi. Ben onu hiç tanımıyorum. Bunlar aslen İngilizdiler. İhtida etmiş, Türkleşmişlerdi. Belli idi ki, futbola da bir dereceye kadar vakıftılar... Kürt Celal, çok canlı, çok şirin, çok sevimli, çok da kuvvetli bir arkadaştı. Oyunda daima ileri, daima ileri giderdi. Gerilediği görülmemişti. Topu ayağıyla karşısındakini de omuzları veya gödesiyle sürer götürürdü. Zaten, söylediğim gibi, bu ilk toplu oyunlar intizamlı, tertipli, kaideli birer oyun olmaktan ziyade, sür gitsin oyunlarıydı. Kürt Celal, yazı hocamız Kürt Ahmet Efendinin küçük kardeşi idi. Ahmet Efendi, ne kadar karanlık, ne kadar ağır, ne kadar durgun idiyse Celal de o kadar neş'eli, o kadar çevik, o kadar hareketli idi. Biçare, Balkan harbinde şehit olan fedakar, vatanperver arkadaşlarımızdandı. Sütlaç Bekir, müdür Abdurrahman Beyin odacısı Mehmet Ağa'nın küçük oğluydu. Çiçek bozuğu olduğu için arkadaşları kendisine Sütlaç Bekir derlerdi. Çok mûnis, çok uysal, çok sevimli, çok hatırşinas, çok candan bir arkadaştı. Güçlü, kuvvetli ve gürbüzdü. Emin Bülend, Macar Ömer Paşa'nın oğlu veya torunuydu. Çok mert, çok kuvvetli, sporsever, yüksek sesli, hareketli, kızıla çalar sarışın renkli, çok terbiyeli bir arkadaştı. Vakit vakit şiir de yazardı. Galatasaray ilk futbol takımının kıymetli elemanlarındandı. Mektepten mezun olduktan sonra, Tevfik Fikret merhumun mektep müdürlüğü zamanında, Galatasaray'da, bilhassa ilk başlıyan çocuklara hoca olmuştu. Orada tekrar buluşmuştuk. Son derece idealist, son derece milliyetperver, ateşli bir gençti. Küçük Ali Çerkezdi. Çevik, süratli, kuvvetli bir arkadaştı. Mehmet Ali ile çalıştığımız zaman o da beraberdi. O, sonradan kulübe girmiş ve esaslı bir eleman olmuştu. Zaten saçsız denecek kadar seyrek saçlı olduğundan başını ustura ile traş ettirirdi. Ali Sami ile karıştırılmaması için Küçük Ali denirken arkadaşları arasında adı Kabak Ali kalmıştı. Ali Sami, koşmak, oynamak, bağırıp çağırmaktan hoşlanmaz, zayıf uzunca boylu, çok nazik ve terbiyeli bir arkadaştı. Oyununda iş yoktu. Mektepteki oyunlarda birkaç defa kaleci durmuş, büyük bir iş görememişti. Fakat idare hussunda muvaffakiyetliydi. Arkadaşları bir araya getirir, nizam ve intizam temin ederdi. Nitekim, Galatasaray Kulübü teessüs ettiği zaman da idareciliği ile temayüz etmiş, kulübün reisi olmuştu. Denizciliğe de maildi. Kulübün denizcilik kısmında, gemicilerin kullandıkları ip düğümlerinin çeşitlerini gösterir koleksiyonlar yapmıştı. Beni, müzelerini gezmeye çağırdığı zaman, bütün bunları ve aldıkları kupaları göstermişti. Mektepte iken, biz onunla öğle tatilleri bir saat kadar süren Cuma günleri oynamak için, anfiteatr'da yapılan din derslerinde futbol dikerdik. Mektepten çıkmaya müsaade etmedikleri için, yeni futbol alamaz, eskilerinin işe yarar kısımlarını ayırır, çifte dikişle, yani kunduracı dikişiyle, birbirlerine ekleyip dikerdik ve oynanılabilecek bir futbol meydana getirirdik. Ayı Nikolof, Bulgardı. Hakikaten de ayıya benzerdi. Hemen hemen hiç boynu, yok gibiydi. Kafası boyunsuz olarak gödesine yapışmış hissini verirdi. Geniş omuzlu, çıkık göğüslü, domuz gibi kuvvetli, fakat korkak bir gençti. Kürt Celal onun celladı idi. Hiç arkasını bırakmaz, rastgeldiği yerde yan yan çarparak itip kakıştırmaktan anlatılmaz bir zevk alırdı. O da hem gözleri, hem sözleriyle yalvarır, Kürdün elinden yakasını kurtamaya uğraşırık. Futbolu fena oynamazdı. Sütçü Milo, Karadağlı idi. Çocuklar kendisine Sütçü lakabını koymuşlardı. Uzun boylu, kuvvetli, yüzü gülmez bir gençti. Bu da Celal'den Şeytandan yılar gibi yılardı... Daha sonradan oyuna katılanlar çok olmuştu. Bu suretle de bir iki tim meydana gelmiş bulunuyordu. Galatasaray futbolu, lise hudutları dışına da taşmıştı. Biz o zamanlar daha , teşekkül eden kulübe iştirak edememiştik. Yeni vazifeler, bizi bu iştirakten alıkoymuştu. Mektepte iken futbol bir ihtiras halinde bütün talebeye sirayete başlamıştı. Tatil günlerinde harice taşan bu sirayet, mektep zamanlarında bir hastalık halindeydi. Top lastikleri patlayıp tamir edilemez hale gelince mektebin duvarlarından aşıp yeni bir lastik veya bir top tedarik edilemeyince meşin topun içine paçavralar doldurularak oynamaya kadar varılıyordu. Hele yağmurlu zamanlarda... Kurşunla doldurulmuşa benziyen topa vurmaya çalışan ayakların, bacakların, onu tutmaya çalışan kolların, hele öpüşme felaketine uğrayan yüzlerin iler tutar, görür, görülür hali kalmıyordu. Karşılıklı tekme düelloları yüzünden ayaktan, bacaktan mahrum kalmak, hatta tahammülü olmayan birkaç arkadaş da hayatlarını kaybetmek bedbahtlığına uğramıştı... En çok keyfimize giden zamanlar tatil zamanları ve cuma günleri öğle teneffüsleri idi. Bu teneffüsler cuma namazı münasebetiyle bir saat devam ederdi. Ama camiye gitmek mecburiyeti çok zaman oyundan da mahrum ederdi. Bu namaz işlerine bakan, pek de okur yazar takımından olmadığı için Necip Ağa diye anılan ihtiyar, fakat dinç ve inatçı bir adamcağızdı. Arkadaşlar onu her seferinde yeni bir oyunla faka bastırdıklarından hiçbir şeye de inanmaz olmuştu. Kah hastalık, kah medh ü sena ederek binbir sebep icad ederek izin koparmak çareleri ararlardı. Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Bir Cuma günü, arkadaşımız Feyhaman, yağlı boya ile koluna büyük, kanlı, irinli bir yara şekli yaptı. Boyalar da tamamen kurumadan kocaman bir bezle sardık, iki arkadaş da kollarına girerek Necip Ağa'nın önüne kadar götürdük. Feyhaman yüzünü, gözünü buruşturarak ıstırap alametleri gösteriyor biz de kendisine acır bir halde görünüyorduk. Bu halde ne namaz kılabilmesine, ne de hatta abdest alabilmesine imkan olmadığını söyledik. Feyhaman ahlar, oflarla sızlanıyor, büyük ıstırap çekiyormuş gibi görünüyordu. Necip Ağa bu gibi oyunlarla kaşarlanmış, hiçbir şeye inanmaz olmuş, ihtiyar bir kurttu. Şüpheli bir sesle: 'Açın bakayım! deyince biz hemen büyük teessürler ve ihtimamlarla yaranın sargısını açmaya başladık. Sargı sona gelince kandan, irinden berbad hale gelmiş yara meydana çıkıverdi. Necip Ağa manzaradan fenalaşmıştı; ona 'Kapa! Kapa!', bize de 'Götürün!' diye bağırdı. Keyfimize pâyan yoktu. Oyunumuz tamamiyle muvaffak olmuştu. İyi ama yara Feyhaman'ındı. Onun yanında bulunan biz iki arkadaşın mazeretimiz neydi? Necip Ağa bunu düşünebilecek kafada değildi. Hemen onun yanından ayrılır ayrılmaz, Feyhaman kolundaki bağı çözüp attı. Boyaları çakı ile sıyırdı. Deli gibi kendimizi bahçeye attık.. Biraz sonra idi. Feyhaman havadan gelen topa yetişip tekmeyi savurmak üzere alabildiğine koşarken, kontrol için bahçe kapısından giriveren Necip Ağa ile kucak kucağa gelmez mi? Ağzı hayretten yarı açık kalan Necip Ağa 'Bre kafir! Hani yara?! Yara ne oldu?' deyince, biz yetiştik 'Görmüyor musunuz hocam! Çocuk can acısıdan, nasıl deli gibi sağa sola koşup duruyor. Bir türlü yerinde duramıyor!' dedik. Feyhaman çoktan kaçıp gitmişti. Biz de ayrıldık. Bu işe hiçbir mana veremiyen Necip Ağa, bir müddet aptal aptal baka kaldı... GALATASARAY’DA İLK FUTBOL GALATASARAY LİSESİ’NDEN DOĞAN FUTBOL GELENEĞİ Güven Sayın Hepimizin, branşta isminden iftiharla bahsettiği Lisemizin, Türk futbolunun kuruluşunda oynayacağı önemli rolü, zamanının en iyi futbolcularından sayın hocamız Bekir Bircan'dan belirtmesini rica ettik. Kendisi bizi nezaketle karşıladı ve suallerimizi cevaplandırdı. Aşağıda da görüleceği gibi, Türk olarak, Türkiyede ilk futbolu Galatasaray Lisesi talebeleri oynamış ve geliştirmişlerdir. İşte Hocamızın bu mevzuda anlattıkları: - Galatasaraya futbolu ilk defa olarak 1900'de Kadıköy'deki ' Frère 'lerden gelip mektebimizin lise kısmına giren 425 Mustafa Bedri getirmiştir. O zamanın futbolu, bugünkünden çok farklıydı. Her oyundan sonra bir sürü arkadaş hastanelik olurdu. Adeta Rugby oynar gibi!.. Okulda dolayısıyla Türkiye'de ilk futbol oynayanlar : 407 Ali Rana (Eski... milletvekili ve Tekel Bakanı),1085 Hasan Fikret (Galatasaray müdür-" sanisi, merhum), 65 Hüseyin Münir (merhum), 159 Mustafa Hayri (Banka Müdürü, merhum), 364 Refik Cevdet (eski Galatasaray öğretmeni), 889 Ali Sami (merhum). Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Bu futbol iki sene kadar devam etti. İdare bu oyunu daima yasak ediyordu. Oyunlar yine Grand Cour'da oynanırdı. Oraya girmek haylice zor bir işti. Zaten orası bir spor merkezi olduğu kadar bir Forum'du da. Mektebin edebiyatçıları, matematikçileri orada toplanır, gizlice gelen gazeteler orada okunur ve fikir beyan edilirdi. Bu bakımdan dışarıda kulüp kurmak gerekiyordu. 1903'te Ali Sami'nin teklifi üzerine kulüp kuruldu. İlk içtima Farisi Hocası merhum Macit Efendi'nin dersinde, anfide sıraların altında oldu. Biz de başkasınıflardan kaçıp oraya geldik. Reis Ali Sami Yen; Katip Emin Bülent (merhum, şair); Kasadar Asım Tevfik oldu. İdareden korkularak kulübe Galatasaray ismi verilemiyordu. Arkadaşların bazıları Glorya, bazıları Odaks, bir kısmı da Kartal ismi üzerinde duruyorlardı. Sonunda Kartal ismi galip geldi. Kulübün ismi Kartal oldu. Bir kartalın açık ağzında bir top; damgamız da bu idi. İlk aidatımız olan yüzer parayı bununla topladık. Dışarıda egzersizlere ayrı ayrı giderdik. Zira Abdülhamid'in devrindeydik ve hür türlü toplantılar yasaktı. Bu idmanları şehir haricinde kırlarda yapardık. İlk renk milli renkti: Kırmızı-beyaz. Fakat sonra hükümetin şiddetinden korkarak Sarı-siyahı kabul ettik. Toplantı yerlerimiz mektebin karşısındaki Bulgarın sütçü dükkanı, Kadıköy Kuşdili'nde muhallebici Anton'un dükkanı, bugünkü Fener stadının karşısında Lazar'ın kahvesiydi. İlk egzersizi Kurbağalı derede yapıyorduk. Yanımıza iki kişinin yaklaştığını gördük. İlk önce hafiye zannederek korktuk. Fakat iyice yaklaşınca bunların o zamanki Moda-İngiliz kulübüne mensup adamlar olduklarını anladık. Onlar bize futbolun nasıl oynanacağını izah ettiler, ilk dersimiz bu oldu. İkinci egzersizi kağıthane sırtlarında yapmak istedik. Arkadaşlardan Emin Bülent o hafta mektebe gelmemişti. Çamlıca'daki evine telgraf çektik. '-Pazar günü toplantı var, gel.' Bu telgrafı o zamanın sansürü derhal saraya bildirmiş. Nitekim top oynarken hafiyeler tarafından sarıldık. Durumu okul müdürü Abdurrahman Şeref Bey kurtardı. Saraya giderek bizim hakkımızda şefaatte bulundu. Bir gün yine Kuşdilinde Moda İngiliz kulübünde bir antreman yaparken bu defa Kuşdili Komiseri polislerle oyun sahasına girdi. Biz Türkleri oyundan menederek kararkola götürdü. Karakolda katibimiz Emin Bülent Polisleri korkutmak için saraya mensup olduğumuzu söyleyerek onları tehtid etti. Böylece serbest bırakıldık. O zaman hiçbir Türk kulübü ve seyircisi yoktu. Mevcut kulüpler Moda-ingiliz kulübü, İmojen isminde İngiliz sefaret gemisinin tayfalarından mürekkep bir takım Kadıköy isminde Rum ve İngilizlerden kurulu bir diğer takım, nihayet tamamen Rumlardan teşekkül eden Elpis (esperans) idi. Bunlarla yaptığımız maçlarda daima yeniliyorduk. O vakitler İstanbul'da çıkan Levant-Herald adlı bir İngilizce gazete bu maçların kritiğini yapıyordu. Fakat isim ve takımımızdan bahsedemez 'another club' diye yazardı. 'Saray' kelimesinden korkuluyordu. Bize Galatasaray isimini daha sonra halk taktı. Moda'dan Horest Armitach isimli oyuncu bizim kulübe kaptan olarak geldi ve bize futbolu bütün incelikleriyle öğretmeye başladı. İlk maçında Kadıköy'e 11'e karşı 8 golle yenilen Galatasaray nihayet, azimli çalışması sayesinde aynı takımı 4-0 kazanmaya muvaffak oldu. Bu arada mevcut bütün kulüpleri de yenerek şampiyon çıktı ve bunu üç sene devam ettirdi. (1908). Kulübün resmen tesisi 1905'tedir. Bir gün, bir cumartesi, İstanbul tarafında geçmiştik. Şişman Yanko'nun mağazasının vitrinlerinde renkleri sarı ve kırmızı olan ve birbiri üzerine atılmış iki kumaş duruyordu. Hepimiz çok beğendik bu iki rengi... Fakat Emin Bülent'i bir türlü vitrinin önünden çekemiyorduk. 'İlle bu renkleri alalım. Sarı-kırmızı renk yeşil sahanın üzerinde! Bundan alası olamaz...' diyordu. Onun bu ısrarı üzerine kumaşları satın aldık ve diktirilmesi için de Ali Sami'ye devrettik. O da bunları ablalarına diktirdi. İşte Sarı-Kırmızı rengi alışımızın hikayesi...' Bundan sonra Bekir Hoca'dan şu mahut 7-0'lık maçı nakletmesini rica ettik. Dudağında o zarif gülümseme ile anlatmaya başladı: '-Yavaş yavaş başka kulüpler de kurulmaya başlamıştı. Fenerbahçe de bunların arasındaydı. Bir fırtınalı havada Fener'le Kadıköy'de maçımız vardı. Vapurlar güçlükle işliyordu. Çayıra vardığımızda takımda sadece yedi kişinin orada mevcut olduğunu gördük. Fener'e bu maçı tehir etmemizi rica ettik; kabul etmediler. Oynamazsanız bir seramonimizi yaparız, dediler. Kaptan Emin Bülent yedi kişilik takımı kurdu. O gün sakat olan Ali Sami'yi kaleye aldık. Saha çamurlu ve berbattı. Fakat bu mühim maçı, top kalemize bir kere gelmemek üzere, 7-0 gibi açık bir farkla kazandık... Galatasaray İstanbul şampiyonu olduktan sonra, Türkiye'de ilk defa olarak, yabancı bir takımı, Macarları, Temaşvar Üniversitesi Futbol Takımını davet ettik. Ve yine Türkiye'de ilk defa olarak dışarıya çıktık.Başlarımızda feslerle yaptığımız bu seyahatte önce Bükreş'te Romenleri rahat rahat yendik. Fakat Maceristan'da iki mağlubiyetin yanısıra sadece birberaberlik koparabildik. Hele Peşte'deki son maçımızda 7-1 gibi acı bir mağlubiyete uğradık... Avdette takımı kuvvetlendirmek için yeniden teşkilatlandırdık. Yine Galatasaray Kulübü Türkiye'de ilk olarak deniz sporlarını, hokey, halat çekme, boks, izcilik, aletli ve aletsiz jimnastiği getirmiş, memlekette ilk idman müsameresini vermiştir. Bu kulübün elemanları da yine ilk defa olarak Türk Futbol Teşkilatını kurmuşlardır.' Okulumuzun, dolayısiyle Galatasaray Kulübünün futbol tarihçesini en yetkili bir ağızdan dinlerken, biz de o devri yaşar gibi olduk. Muhterem hocamıza mecmuamız adına teşekkür edip ayrılırken, dünkü futbolcularımızın muvaffakiyetini bügünkü arkadaşlarımızın hakkiyle devam ettirdiklerini düşünerek büyük bir haz duyduk. GALATASARAY FUTBOL (SPOR KULÜBÜNÜN KURULUŞU) 1- Kulübün kurucusu, 1 numaralı üyesi Ali Sami Yen; onbeş günde bir çıkan İdman Mecmuası'nın 15 Mayıs 1329 (1913) tarihli 1'inci sayısında kulübün kuruluş ve kuranları anlatırken memleketimizde ilk türk futbol kulübü olan Galatasaray 03.1321, 1905 teşrinievvelinde (Ekim) Sultanide talebeden Ali Sami Yen'in teşebbüsü ile Emin Bülent Serdaoğlu Asım Sonumut Bekir Bircan Bey'lerin muavenetleri ile beş on kişilik bir heyet olarak vücut buldu denmektedir... 2- Bekir Bircan hocamız Galatasaray Mecmuasında kendisiyle yapılan röportajda kulübün kuruluşunu anlatırken, 'Bir kulüp kurmak gerekiyordu. 1903'de Ali Sami'nin teklifi üzerine kulüp kuruldu. İlk içtima farisi hocamız merhum Mecit efendinin dersinde Anfi'de sıraların altında oldu. (burası eskiden Grand Cour'a bakan Büyük anfi olsa gerek, sonradan müdür Ali Teoman tarafından iptal edilerek mutfağın üzerine inşa edilen yeni yerine taşınmıştır.) Bizde başka sınıftan kaçıp oraya geldik. REİS : ALİ SAMİ YEN KATİP : EMİN BİLENT SERDAROĞLU KASADAR : ASIM TEVFİK SONUMUT oldu. İdareden korkularak Galatasaray ismi verilemiyordu. .....ilk aidatımız olan yüzer parayı topladık..... Gizli toplantı yerlerimiz mektebin karşısındaki Bulgarın sütçü dükkanı, kuşdilinde muhallebici Andon'un dükkanı, bugünkü fener stadının karşısında Lezarın kahvesi. Grand Cour'da futbolla ilgilenenler 425 Mustafa Betri 407 Ali Rana Tarhan 1085 Hasan Fikret 65 Hüseyin Münir 159 Mustafa Hayri Refik Cevdet idiler. 1908 yılı mezunu 581 Ord. Pr. İsmail Hikmet Ertaylan Arkadaşlarıyla kurmuş olduğu Tevfik Fikret derneğinin yayın organı Düşünce dergisinin içinde ayrıca forma halinde yayınlanmış bulunan YETMİŞ YILIN MASALI 83- 84- 87'inci sayfalarda, aynı dönemde mektepte bulunan İsmail Hikmet Ertaylan, futbol ile Galatasarayın tanışması ve kulübün kuruluşunu anlattığı yazısındaki isimler şunlardır: Mısırlı Mehmet Ali, Ali Rauf, Üç Robenson Kardeşler, Kürt Celal (şehit olacak), Sütlaç Bekir (Bekir Hoca, yüzünde çiçek bozuğu izlerini bize hocalık yaparken 1940'ta da taşıyordu), Emin Bülent Serdaroğlu, Küçük Ali (Ali Sami'ye göre küçük olduğundan), Ali Sami Yen, Ayı Nikolof, Sütçü Milo. Galatasaray kulübü 1903'te kurulmuştu. Devir Abdülhamit'in saltanat sürdüğü Mutlakiyet devri. Kulüpte Mecit efendinin dersinde sıraların altında gizlice kurulmuştu. Galatasaray ismi verilemiyordu. O zaman kurulu ekalliyet ve yabancılardan oluşan, Moda, Kadıköy kulüpleriyle maç yaparken halk tarafından ilk Futbol kulübüne Galatasaray dendi. Merkezi yoktu. Yazılar Galatasaray Lisesi'ne yazılıyor ve Ali Sami Bey'e Secraitaire diye hitap ediliyordu. 3 Mayıs 1909 tarihli yazıda görüldüğü gibi hafta tatili Pazar olduğu için Cuma günü talebenin mektepten çıkamıyacağı bildiriliyordu. Kulübün kuruluşu 3 teşrin-i evvel 1321 (Ekim 1903). Lokal; Mektep Gayri resmi sütçü Andon Andon, lezarin kahvesi İstiklal Cad. 91 Kalamışta Baux rivages (ev) 1913 Tescil Müze Üsküdar 1321 1903 Tescil Müze Beyoğlu 1329 1911 Tescil Vesika İsküdar 1331 1913 Basılı nizamname 1341 1923 Galatasaray 1923'e kadar Mektep takımıdır. Buna rağmen ekte görüldüğü gibi Nizamnamesi mevcuttur. 1903'ten beri aza giriş defter ve kara defterleri tutulmuştu. Yani Galatasaray kulübü hukuken Taazzuvlaşmış yeni müesseseleşmiştir. 1908 hatta 1910 yılına kadar kayıtları Fransızca tutulmakta, yazışmalar Fransızca yapılmaktadır. 1908 yılında ilk defa Şampiyon olmuş, bu nedenle mektep müdürü TEVFİK FİKRET'le şampiyon takım resmi çıkartmıştır. 15.08.1913 tarihli bir yazışmayla zamanın maarif vekili Ahmet Muhtar Bey (Galatasaray mezunu ve cemiyet kurucularından) Galatasaray Sultanisi ile İstanbul Sultanisi arasında kürek yarışı yapılması dileğini bildirir. Ali Sami Bey İngilizlerden birini bulur kürek çekmesini talebe çalışır ve 15.08.1913 pazar günü yarışı ilk Türk Kürekçileri Galatasaylılar kazanır. Kupayı Yusuf İzzeddin Efendinin elinden alırlar. Kupa müzede Galatasaray kulübü bölümünde diğer kupalarla birdir. 1923'e kadar alınan bütün kupalar böyledir. 1923'de Büyük Millet Meclisi hükümetinin yazısında izcilikle ilgisi yönünden buraya konmuştur. 24 Ocak 1914 3. sayılı kararı ile Galatasay kulübü Galatasaray Mezunin-i kadime cemiyeti riyasiyetine bir mektup yazıp iki derneğin aynı yerde kalmasının temini isteniyor, ikinci Reis Yusuf Razi Beyin menfi cevabı üzerine cemiyet reddedince Sosciata Operata İtalina binası cemiyete veriliyor ve kulüp Kalamış'taki kendisine tahsis edilen binaya yerleşiyor. Burayı da 21 Mart 1918'de sahibine bırakıp eşyaları toplayıp mektebe getirip teslim ediyordu. Böylece 1913'te tesis edilen Galatasaray Müzesi asli yeri olan mektebe bir daha çıkmamak üzere dönmüş oluyordu. Galatasaray futbol kulübü 1903'de kuruluşundan beri geçen senelerde 1908 devrimini görmüş, ardından Harpler başlamıştı. 1913 Balkan, ardından 1914-18 Birinci Cihan harbi ve bunun sonunda işgal. Sonra İstiklal Harbi'nde takımın oyuncuları şehit ya da gazi olmuş, Cumhuriyet kurulmuştu. İlk başlarda Salih Arif'e kadar kulüp bir mektep takımı ve müdürler kulübün hakiki başkanlarıydı. 1923'de Tevhidi Tedrisat ile Kulüp nizamnamesi de neşredilmiş mektep müdürleri kulüp yönetim kurulunun tabii bir üyesi olmuştu. Yalnız İstanbul'un işgalinde müze eşyaları kulübe teslim edilirken kulüp ve mektep iki ayrı entite olarak düşünülmüştü. 1920'de Ali Sami Yen Türkiye'ye gelmiş, kurulan futbol federasyonunun başına geçmiş ve o zamanda Galatasaray'ın Lozan'a gitmesini fırsat bilerek Türkiye'yi F.İ.F.A'ya üye kaydetmişti. Bu karışıklıkta bazı yanlışlar yapılması kişiler arasında kırgınlıklar olması pek tabii idi. Petit Lancy le 23 jeuillet 1921 Au Galata Serai sporting club Monsieur le président et Messieurs la F.İ.F.A vient de nous informer que la Fédération Turque de Football a demandé son admission auprés de la Fédération İnternationale de Football Association et que par consequent celle ci autorisé provioirement les matches que les clubs dèpendents de votre association pourraient conclure avec les clubs des autres Fédérations Nationales affilliés ˆ la F.İ.F.A. Par conséquant nous autorisons le match que vous avez prévu pour fin août contre le lausanne sports ˆ Lausanne.Nous vous présentons monsieur le président nos salutations les plus distinguées pour le délégué international secrétaire general. K. Gassmann Buraya kulübün kurucularını, sonra başkanlarını ve Galatasaray futbolu ve sonradan futbol kulübüne Grand Cour'dan gelenleri yazarak bu kitabı bitirmek istiyorum. Kulübün kurucuları 1- Ali Sami Yen, Başkan 2- Emin Bülent Serdaroğlu, Katip, sonradan futbol kaptanı 3- Asım Tevfik Sonumut, veznedardır. Bir de Bekir hoca gibi küçük sınıflardan gelip sıra altlarında içmimaya iştirak edenler vardır. Refik Cevdet Kulüp kurulduğunda mektepten mezun olmuştur ve kulübün kuruluşunda bulunması mümkün değildir. Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Halen meri olan Tüzük yapılırken Süphi Batur ısrarla kulübün 3 tescil vesikalarından birinde imzası bulunanların kurucu olarak yazılmasını istiyordu. Halbuki tescil 1913'de kulüp ise 1903'te kurulmuş, şampiyon olmuş, kupaları resimleri, yazışmalar mevcut dedimse de karmaşık bir heyet olan Tüzük tadil komisyonunda olay çıkmasın diye Suphi Batura uyduk sonra Nizamname Kabul Genel Kurullarında ben başkanlık ettim. Böylece kaldı. Refik Cevdek Kalpakçıoğlu Kulübün kuruluşunda bulunmamıştır. Kurucular 3 kişidir. Ali Sami, Emin Bülent, Asım Tevfik Sonumut. 1918'de Ali Sami Müze eşyalarını Mektebe teslim ederken Kulübün de kapanmasını istemiş ve 1918-1920 arası kaybolduğunda Galatasaray Kulübü üyeleri kulübün kapanmasına razı olmamışlar. Refik Cevdet Kalpakçıoğlunu Başkan seçerek köprü altında kahvelerde toplanarak fedakarlıklarla kulübün devamını sağlamışlardır. Bu yönden hizmeti büyüktür. Takdire değerdir, fakat kurucu değildir.
GÜL BABA Her büyük kuruluşun başlangıcı çok defa kesin belgeye dayanmayan efsanelerle anlatılır. Galata Sarayı'nın başlangıcı hakkında da Gül Baba Efsanesi vardır.. Ama Gül Baba gerçektir. Galatasaray Lisesi’nin koltuk kapısı yanından Yeni Çarşı Caddesi’nden yokuş aşağıi Tophane’ye doğru inerken, eskiden merdivenli, şimdi dik yokuşun ortasında sağ tarafta, birkaç ağacın bulunduğu açıklıkta Gül Baba’nın mezarı vardır. Kitabesinde; "Tarikat-ı aliyye meyayık-ı kiramından GÜL BABA hazretlerinin Türbe-i Şerifi ' ’ittisalinde Acı Çeşmeli Akdemce 1285 senesi tarihinde türbedarı bulunan merhum Pirinççi Tahir Efendi namına bina ve inşaasına olup, muahharen dahi zaman himmetiyle çeşme-i harap, mail-i turap olduğundan, türbedarı mümailleyhin mahdumu Pirinççi İbrahim Efendi berdi himmet ederek müceddeten bina ve ihya edildiği hayratıdır. Sene 1287 - Miladi 1870" yazmaktadır. Bu kitabe, 1968 yılında mektebin lise olarak kuruluşunun yüzüncü yıl kutlamaları sırasında, Galatasaraylılar Derneği tarafından tesis ve teşvik edilen Yüzüncü Yılı Kutlama Derneği tarafından lahtin bakım ve tamiri sırasında tespit edilmiştir. Galata Sarayı'nın başlangıcı hakkında Gül Baba Efsanesi vardır. Tarihlerin 2. Beyazit zamanında belirttiği, yukarıda türbesinin olduğu yeri belirtilenden başka, bir de Macaristan’da, Budapeşte’de Gül Baba Türbesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın, muhteşem bir merasimle cenaze töreninde hazır bulunduğu Gül Baba’nın Kanuni’nin büyükbabası 2. Bayezit zamanındaki Galata Saray'ının kurulmasına amil olan Gül Baba ile aynı kişi olup olmadığı belli değildir. Yalnız Budapeşte'de muhteşem cenaze merasimi yapılan Gül Baba'nın fevkalade yaşlı ve Kanuni Sultan Süleyman'a ata yadigarı bir ulu kişi olduğu kesindir. GALATA SARAYI’NIN TESİS VE İCADI Asrı Bayezit Han-ı saniye kadar, Galata, Perşembe Pazarı’nın VOYVODA KONAĞI’ndan yukarısı sayd-ü şikare çesban, cebeli cengelistan olmasıyla Bayezid Han-ı sani hazretleri avene-i civanide (avda) mevsim-i şitada bu şahsarı vehalzarda bir gün tesayyuda tasaddi buyurduklarında, esna-i tek-u püde tesir-i şideti bad-ü bertten bihuzur olarak, teshini vücud edecek bir mahal cüstücusunda iken, Tophane'den Beyoğlu'na doğru çıkan ve Galata Sarayı'nda canibinde Boğazkesen sahrasında bulunan bir kulübe derununda taze gül fidanları içinde bir aziz-i mütabbidin aram-ı meşduu hümayunları cihetiyle, ülfet-ü azizden mahzuniyet hasıl olarak, azizi müşarün-ü leyhe (Gül Baba) bir dilhahınız var mıdır? buyurduklarında cevaben: "Padişahım şu zirveciğe bir mekteb-i irfan tesis-ü tertip buyur da orada okuyup yazanları, hizmet-i hümayununda istihdam eyle vakten minelevkat devletine lazım olur " cevabıyla, eliyle gösterdiği otuz bin zira’dan ziyade olan arsanın etrafına duvar çekilerek bir cami-i şerif ile ikişer yüz adamı istiab eder üç koğuş ve her koğuşa birer hamam ve zabit dairesi ve mutfak inşa ve... Galata Saray ağası nasp ve tayin... Ve bidayet dersleri hocalığına müşarün-ü leyh Gül Baba'yı tayin eder... Ve Galata Saray'ı Enderun-u Hümayun'a ikinci ve Saray-ı Hümayundaki küçük oda birinci Mekteb-i İdadi ittihaz ve bakiye-i kanunlarının İKMALİNE ASR-I SÜLEYMAN-I HANİ de ikmaline ağaz olunmuştur. (Tarih-i Ata’dan anlaşıldığına göre Kanuni Sultan Süleyman, Gül Baba’nın Budapeşte’de vefatında, kendisine tarihlere geçecek bir cenaze töreni yaptırarak GALATA SARAYI’ nın varoluş ve yönetim kurallarını koymuştur.) Galata Saray’ı bir enderun okuludur. İdadi, yani orta öğretim yaptıktan bir de Edirne Sarayı vardır. Buralarda yetişen öğrencilerden başarılı olanlar Topkapı Sarayı’ndaki Enderun’a alınır, oradaki tahsillerini tamamlayınca askeri ve mülki görevlere tayin olunur veya Merkezi hükümette, Saray’da görev alırlardı. 2. Mahmut zamanında vaka-i hayriye denilen yeniçeriliğin kaldırılmasına kadar devletin yönetim elemanları bu okullardan yetişirlerdi. Galata Sarayı’nda eğitim, anlamı 18. yüzyılda Fransız ihti-lalinde tanımlanan, LAİK idi. Evliya Çelebi meşhur "Seyahatname'sinde İstanbul'un madenlerini anlatırken, GÜL BABA'dan bahsetmiştir. "Madeni isna aşer, Tophane kasabası ensesinde Galata Sarayı namıyla mevsuf ve maruf saray-i padişahının altında eski İslambol namıyla muttasıl madenden hasıl olur ki cemi dünyada eski İslambol demiri deyu meşhur olmuştur. Amma mekanından bir ferdin dahi haberi yoktur. Ta! Vizendon nam kralın zamanında hazreti Hızır Ayasofya'nın mimarı iken anın ilkasıyla bulunup Ayasofya'nın cemi hadid (demir) mühimmatı ve levazımatı ve tavuk pazarındaki dikili taşın bentleri, bilcümle mazkurun haddi İslambol'dur. Ta ki Bayezid-i veli zamanında raygan olup hüddamları haddi halis ihraç ederlerdi. (halis demir çıkarılırdı.) Sultan Bayezid-i veli derviş nihad padişah-i ebuteslim olmakla bu maadine her bar gelip abu havasından hazzedip bir kaç kere habir muallimler ile ol cayu mahudda yatıp bir kaç defa o mahalli latifte Hazreti risaleti menamında görüp hazreti risaletin talimiyle anda bir dar-ı şifa ve tahsil-i ulum için bir medrese inşa edip her kim anda bir kerre bismillah dediyse müfessirin ve muhaddisinden ulu kimseler olurdu, ahir-ı kar sarayı has olup hüddam ve gımana has kılınıp...." Evliya Çelebi'nin pek belirgin olan mübalağa sanatını ve olayları bazen çarpıtıp kendi görüşüne göre anlatmasını hoş görürsek, burada önemli olan, İstanbul'daki madenlerden bahsederken konuyu Galata Sarayı'na getirmesidir. Semte adını veren GALATA ismi yakın zamanlara kadar açıklanamamıştır. İngiltere, Southampton Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nde Dr. Anne Ross'ın çalışmaları konuya açıklık getirmiş CELT-KELT'ler ve, veya yayıldıkları Avrupa'da aldıkları isimlerle GAUL'ler, GALCYA'lılar, GALAT/aianlar hakkında kesin bilgiler sahibi olmamıza olanak sağlamıştır. Galatasaray Lisesi ön bahçesi... Atatürk'ün okulumuza imzalayarak verdiği resmindeki GALATA SARAY'a yazısında SARAY kelimesi Osmanlılarda süslü, içinde padişahın haremiyle yaşadığı yer anlamında değil, hükümet işlerinin görüldüğü, idare yeri anlamındadır. Nitekim Fatih'in yaptırdığı Topkapı Sarayı; Kanuni Sultan Süleyman, Haremi buraya taşıyıncaya kadar yalnız devlet işlerinin görüldüğü idare merkezi ve yüksek derece Enderun okuluydu. Edirne Sarayı ve Galata Sarayı orta derecede (idadi) Enderun okullarıydı. Böylece Atatürk'ün okulumuza imzalayarak verdiği resimde yazdığı gibi; GALATA SARAYI adının ne olduğu açıklanmış bulunuyor. GÜL BABA Sultan bu ya ,pek fazla sıkılmış bir gün, Durmuş bakınıyorken sarayından göğe üzgün, Sadrazamı hürmetle eğilmiş önünde, -Sultanımızın neşesi pek yoksa bugün de , -Sis örtüleri altında o haşmetle uyurken, Seyreylesek İstanbul'u yüksek tepelerden, Eğlenceli olmazmı çıkıp kırda gezinsek! Vaktiyle , o Türk aslanı Sultanımızın,pek Çok sevdiğibir kır atı varmış,ona binmiş, Geç vakte kadar kırda veziriyle gezinmiş. Lakin,yarı sarhoşluğa düşmüş birden, Sultan çok uzaktan dolu dizgin geçerken, Dizginleri çekmiş ve durup şöylece bir dem , Sadrazama sormuş: -Nerden geçti ki meltem , Mest olmuş eserken,ediyor insanı sarhoş, Bir kokla geçen rayihalar bakne kadar hoş ! Sadrazam gülmüş ve : Yakınlarda demiş,bir Gül bahçesi vardır,hele gayet güzeldir. Şayet yüze Sultanımız arzu buyurursa... -Elbet gidelim,hem bakalım , sahibi varsa , -Sohbet ederiz onla biraz! Sonra da bir an : Atlar yine birdenbire mahmuzlandıktan! Yaydan kopan oklar gibi rüzgarları yarmış, Çok geçmeden atlar,o güzel bahçeye varmış. Bir bahçe ki : örtmüş yer her yerde çiçekler... Bir bahçe ki :boynunda büküklük minecikler... Bir bahçe ki : güller bile sarmaş dolaş olmuş... Sultan bu güzellikleri görmüş ve şaşırmış, -Gül bahçesi ,lakin ne zamandan? diye sormuş. Bir noktaya dalgın,bakıyormuş,gibi sanki, Sadrazam hülya dolu gözlerle demiş ki : -Vaktiyle bu çıplak tepenin sahibi yokmuş, Rüzgarlar esermiş gece çılgın gibi yaz kış, Kuşlar üşüşüp dallara bir mesken ararken, Sağnak gibi şimşekler inermiş kara gökten, Bir yemyeşil atlasla döşenmiş yine her yer, Birgün yine cennet gibi süslenmiş o yerler. Narin o fidanlardaki dallarla örtülmüş. Bahçeyle artık bu toprakların yüzü gülmüş. Lakin,bu güzel bahçede bir "Gül Baba" varmış, Derler ki o mecnun gibi yalnızca yaşarmış. -Gelsin bakalım söylediğin "Gül Baba " kimmiş? Hayhay! diyerek Vezir atından yer einmiş. Güller arasından ,daracık yolda yürürken, -Munis ve şefkatli bakışlarla ilerden, Örtülmüşe benzer gibi sakin başı karla, Bakmış geliyor "Gül Baba" bir nurlu vakarla! Yetmiş yaşı alnında asaletle yanarken, İnsan onu hep indi sanırmış yere gökten. Sadrazam koşmuş ve demiş: -Gül Baba! Sultan, Kalkıp bir seni, görmek için geldi uzaktan. -Hayhay! diyerek vezri atından yere inmiş. Bak! kendisi üstünde atın,gel ! seni bekler. Sultan da ,o haşmet ile gelirken gülerek der: -Güller ne güzel,onları hep sen mi büyüttün ? -Elbet diyerek"Gül Baba" dallardaki süzgün, Munis sarı güllere tutup kırmızılardan, Kesmiş iki gül,sonra demiş: -Ey Yüce Sultan! -İstersen anılmak yine rahmetle eğer hep, Yaptır bu büyük bahçeme bir koskoca mektep. Millet ve vatan uğruna binlerce evlat, Her an seni elbet çalışırken edecek yad ! Güllerdeki renkler de onun arması olsun ! İsmim de benim,böylece rahmetle anılsın ! Ey "Gül Baba" herşeyde sesinden var akisler, Herşey bize hala bu güzel kıssayı söyler... Yıllarca senin bahsini etsek,yine pek az, Zira,bu güzel kıssa şu mısralara sığmaz ! Bizler yine rahmetle anarken seni artık, Mermerden olan kabrini güllerle donattık. 862 Nihat KEKLİK
ALİ SAMİ BEY Sonradan Yen soyadını alan Ali Sami bey, 20 Mayıs 1886'da İstanbul'un Kandilli semtinde doğdu. Babası, ünlü edebiyatçılarımızdan Şemsettin Sami' ydi. Galatasaray Lisesinde okudu ve futbol oynadı. Ali Sami Yen sadece Galatasaray Kulübünün bir numaralı kurucusu olarak kalmadı; Türk futbolunun önde gelen örgütleyicilerinden biri oldu. Yen,1923 yılında kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. 1924 Paris olimpiyatlarına katılan Türk kafilesinin başkanlığını yaptı. 1926-1931 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat komitesinin başkanlığı görevini yürüttü. Galatasaray'da 1905-1918 arasında 13 yıl, 1925'te 1 yıl olmak üzere iki dönemde 14 yıl başkan olarak hizmet verdi. Kulübün 1 Numaralı üyesi olan Ali Sami Bey'in başkanlığı döneminde kulübe yaptığı hizmetler saymakla bitmez.En kritik dönemlerde kulübü yaşatmak için mücadele veren o ve arkadaşlarıydı.Kötü bir idarenin,akıl almaz,mantık kabul etmez fermanlı adamları ile savaşan o idi.Sonunda amacına eren de o oldu. 1905-1918 döneminde Galatasaray 4 kez şampiyon oldu.Ali Sami Bey'in Başkanlığı döneminde Yönetim Kurulllarında vazife alan Galatasaraylıları şöyle sıralayabiliriz : Emin Bülent, Asım Tevfik, Hasan Fuat, Refik Cevdet,Horace Armitage, Hasan Basri, M.Rıza, Reşat Şirvani, Bekir Sıtkı,Abidin Daver, Ali Sami Yen'in(05.04.1925) bu kez Başkanlığı Genel Kurul'un ısrarı ile oldu.Büyük bir çoğunluk 1.Nolu kurucu Üyenin yeniden Başkanlığını istiyordu.Ali Sami Bey bu sürekli ısrar karşısında soz kez Başkanlığı kabul etti ve Yönetim kurulunu şu kişilerden oluşturdu : Faik Soydanbay ,Mecdi Hüsam,Arif İkar,İbrahim Burak Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Ali Sami Yen'in Sarı Kırmızılı kulübe önemli bir katkısıda Galatasaray Müzesinin kurulması oldu. 1905 yılında yönettiği Moda-Kadıköy karşılaşması nedeniyle, Ali Sami Yen'in ilk Türk hakem olabileceği de çeşitli kaynaklarda yazılıdır. Mili Takımın Romanya ile yaptığı ilk maçta, teknik adam olarak takımın başında o vardı. Bu görevi de bir süre yürütmüş, yani Türk Milli Takımın ilk teknik direktörü olmuştur. Türk Spor Tarihinin en seçkin kişilerinden biri olan Ali Sami Yen Feriköy mezarlığında toprağa verildi. Ali Sami Yen, sadece Galatasaray' ın değil Türk sporunun en seçkin kişiliklerinden biriydi. Onun açtığı yoldan pek çok sporcu, teknik adam ve yönetici yetişti. Bunlar sadece Galatasaray' a değil Türk sporuna da büyük hizmetler verdiler. Örneğin, Ali Sami Yen'in Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı' nın başında olduğu bir dönemde bir başka Galatasaray' lı yönetici Yusuf Ziya Öniş de Futbol Federasyonu Başkanı olarak görev yapıyordu. Atletizm, basketbol, voleybol gibi öteki spor dallarında da Galatasaray'lılar sadece öncü olmakla kalmadılar, sporcu, teknik adam ve yönetici olarak bu sporların ülkemizdeki gelişiminde çok önemli roller oynadılar. Kısacası, Ali Sami Yen sadece Galatasaray kurucusu olarak kalmadı, Türk sporunun da pek çok kuruluşunun temelinin atılmasını ve yükselmesini sağladı. Böylece Galatasaray' lıların çok önemli bir özelliklerini de en çarpıcı biçimde ortaya koymuş oldu. Bu gelenek hep devam etti. Galatasaraylılar her zaman ülke sporuna çok önemli hizmetlerde ve katkılarda bulundular. Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. ! Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !
GALATASARAY'DAN YETİŞEN ÜNLÜLER Galatasaray'dan pek çok ve pek değerli insanlar yetişmiştir.Bunları tümünü derlemek elbette çok zordur. Yaptığımız bu derlemede genel ilke, Galatasaray'dan mezun olanların kendi okulu, ailesi, iş ve meslek muhitinde tanınmış olması değil TOPLUMUN DAHA GENİŞ KESİMİNDE ÜNLÜ OLMASIDIR. İSMİ İLE MEYDANA GETİRDİĞİ ESERLERİ, ETKİLERİ VE KATKILARI İLE TOPLUMA VE ÜLKE ÇAPINDA VE HATTA YURTDIŞINDA TANINMIŞ OLMASIDIR... Erdoğan AKKOYUNLU FİHRİST -------- 1-Devlet Ricali/Devlet adamları -Cumhurbaşkanı -Başbakan -Bakan -Senatör -Milletvekili -Anayasa Meahkemesi başkanlığı -Yargıtay Başkanlığı -Cum.Başkanlığı Genel Sekreterleri 2-Kamu Yöneticileri -Müsteşar -Diplomatlar/Büyükelçiler -Umum Müdür -Vali -Belediye Başkanı -Askerler/Komutanlar 3-Gazeteciler -Gazete Sahip ve yöneticileri -Yazarlar Eşetirmen ve Çevirmenler 4-Sanatçılar -Edebiyatçılar -Resim -Heykel -Müzüik -Sahne Sanatçıları 6-Karikatür -Mimarlık 5-İlim adamları,Profesörler 6-iş Alemi-Ticaret-Sanayi Kesimi -İşadamı-Sanayici-özel Sektör Yöneticiliği-Organizatör -Bankacılar (Genel Müdürler) 7-ÇeşitliMesleklerdeki meslek dallarındaki ünlüler İktisat -Hukuk -Tıp -Fen -Mühendislik -Mimarlık -Sigortacılık -Ziraat -Hizmet -İşletmecilik -İletişim -Felsefe -Coğrafya -Tarih -Sosyoloji -Araştırma 8-Sporcular-Spor Yöneticileri 9-Diğer 10-Vatan Müdaafasında GS'lılar /Şehitler (Ayrıntılar ŞEHİTLERİMİZ bölümünde...) 11-Galatasaraylılar Derneği Başkanları 12-Galatasaray Lisesi Yöneticileri -GS Lisesi Müdürleri -GS Lisesi M. Yardımcıları 13-Eğitimci Galatasaraylılar (Bilgiler elde edildikçe bu isimlere eklenecektir.) - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - YABANCI DEVLET ADAMLARI --------------------------------------------- Ahmet Zogo - Arnavutluk Kralı (1928-1939) Mehmet Ali EL -ABİD - Suriye Cumhurbaşkanı (1932) İshak Ben Zvi - İsrail Cumhurbaşkanı (1952-1963) Istanbuloff - Bulgaristan Başbakanı (1872 mezunu) Moşe Şertok - İsrail Başbakanı (1953-1955) Suphi Bereket - Suriye Başbakanı TÜRK SADRAZAN VE BAŞBAKANLAR -------------------------------------------------------- Çorlulu Ali Paşa - Sadrazam Melek Ahmet Paşa - Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa - Sadrazam Suat Hayri Ürgüplü - Başbakan Nihat Erim - Başbakan YABANCI BAKANLAR -------------------------------- Savarof - Bulgaristan harbiye nazırı Mirza Sadık Han - İran dahiliye nazırı (1885 mezunu) İzzeddin - Mısır Hıdivlik Hanedanı Azası,Devlet Nazırı Mehmet Ali El-Abid - Suriye'nin Washington Sefiri (1890 mezunu) TÜRK BAKANLAR ---------------------------- Mehmet Sait Paşa - Serasker-Vezir-Milli Savunma,Ticaret-Bahriye Nazırı) Abdurrahman Abdi Ğaşa - Vezir Mahmut Muhtar Paşa (Bahriye nazırı (1886 mezunu) Keçecizade Fuat Paşa - Hariciye Nazırı Abdurrahman Şeref - Maarif Nazırı Osman Nizami Paşa - Nafia Nazırı (1876 Mezunu) Şemsettin Paşa - Evrak Nazırı (1878 mezunu) Mustafa Reşit Paşa-1912-20 yılları arası Ticaret,Ziraat Nafia ve Hariciye Nazırlığı Ali Paşa - Şehit , Damat Dr.Cemil Topuzlu - Nafia Nazırı Sabahattin Tanman - Gümrük ve Tekel Ord.Prof.Yusuf Hğikmet Bayur - Maarif vekili (1909 mezunu) Necmeddin Sadak - Dışişleri Bakanı ( 1910 mezunu) İ.Hakkı Baban - Maarif Nazırı Hamdullah Suphi Tanrıöver - Maarif Vekili Şükrü Kaya - Ziraat,Hariciye,Dahiliye Vekili Hikmet bayur - Maarif vekili FeridunCemal Erkin - Dışişleri Suat Hayri Ürgüplü - Gümrük ve Tekel Fatin Rüştü Zorlu - Dışişleri Kasım Gülek - Bayındırlık,Ulaştırma,Devlet Cihad Baban - Turizm,Kültür Prof.Dr.Nihat Erim - Bayındırlık Bakanı,Başbakan Yard. Turan Güneş - Dışişleri Orhan Eyüpoğlu - Devlet Prof.Dr.Orhan Dikmen - Tarım Mehmet baydur - Ticaret Malik Yolaç - Gençlik ve Spor Necmettin Cevheri - Devlet İlter Türkmen - Dışişleri Prof.Dr.Turhan Feyzioğlu - Başbakan Yardımcısı Şahap Kocatopçu - Sanayi ve Ticaret Hasan Esat Işık - Devlet Ali Tanrıyar - İçişleri Mükerrem Taşçıoğlu - Kültür ve Turizm Coşkun Kırca - Dışişleri İlhan Evliyaoğlu - Kültür ve Turizm Prof.Dr.Mümtaz Soysal - Dışişleri Fikri Sağlar - Kültür ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLARI -------------------------------------------------------- İbrahim Senil Orhan Onar YARGITAY DAİRE BAŞKANLIĞI ----------------------------------------------- Suat Bertan (1.Daire Başkanı ) Demir Dai (4.Daire Başkanı,Yargıtay Onur Başkanı) VALİLER -------------- Serasker Mehmet Sait Paşa Vezir Mustafa Paşa İsmailPaşa - Bosna Valisi Abdülkerim Tabipzade - 1883 mezunu Osman Galip - Halep Valisi Mehmet Galip - 1883 mezunu Hüseyin Ragıp Ural Rebii Karatekin Nevzat Hakkı Baykal Ragıp Gerçekler Tahir Fikret Aslan Rebii Karatekin Mukadder Öztekin Çelik Çetin Birmek Ahmet Elbeyli BELEDİYE BAŞKANLARI -------------------------------------- Dr.Cemil Topuzlu - İstanbul Yusuf Ziya Bel - İstanbul Şükrü Kaya - İzmir Kaya Mutlu - Mersin Erhan Keleşoğlu ASKERLER-KOMUTANLAR ---------------------------------------- Serasker Mehmet Sait Paşa - Mareşal Vezir Mustafa Paşa - Budin Berlerbeyi İsmail Paşa - Beylerbeyi Galatasaray'dan sonra Harbiye' ye ve Askeri Okullara geçenler - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Enver Hasan Paşa - Ferik (Korgeneral-1875 mezunu) OsmanNizami Paşa - Ferik -1876 mezunu) Reşid Paşa - Mirliva (Tuğgeneral-1876 mezunu) Esad Cabir Paşa - Mirliva (1876 mezunu) Gazi Mehmet Muhtar Paşa - Mirliva ( 1886 mezunu- Balkan Harbinde Nazırlıktan istifa ederek cepheye koşmuş ve Midey hattında Bulgarları durdurmuştur.) Ali Rıza Sedes Paşa - Mirliva - 1886 mezunu-31 Mart Hareket Ordusu Kurmayı) İsmail Cevad Paşa (Çobanlı) - Mirliva ( 18 Mart Çanakkale zaferi Kumandanlarından,Harbiye Nazırı) Galatasaray'da tahsillerini yarım bırakıp askeri ocağa geçenler : Cabir - Tuğgeneral (1875) Reşit - Tuğgeneral (1876) Tanzar Dinçer - Tuğamiral -1876 Müşir Tevfik Paşa - 1881 harp Akademisi Mezunu Müşir Abdullah Paşa - 1881 H.Akademisi Mezunu-BalkanHarbi) Müşir Dr.Cemil Topuzlu - 1886 Tıbbiye ve Prusya Askeri Okulu Mezunu) Dr.Fuad Süreyya Paşa (Askeri Tıbbiye Mezunu) Enver Sökmen - Tuğgeneral (1917'de sonsınıftan Harp Okuluna Geçmiş,birincilikle bitirmiştir.) Süleyman - Komutan 1889 Mezunu Oğuz Saka - Pilot Albay