erdoğan: "Üstünlerin Hukukunu mu Oluşturacağız

Konu, 'Türkiye'den Haberler' kısmında adanali_001 tarafından paylaşıldı.

  1. adanali_001
    Offline

    adanali_001 Aktif Üye Üye

    Kayıt:
    13 Ocak 2010
    Mesajlar:
    121
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    almanya
    "WASHINGTON'DAKİ NÜKLEER GÜVENLİK ZİRVESİNDE BİZDEN İSTENEN ŞUYDU; İRAN ELİNDEKİ AZ ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ URANYUMUN 1200 KİLOSUNU SİZE VERECEK. BİZ DE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ 120 KİLO URANYUMU SİZİN ELİNİZLE İRAN'A AKTARABİLİRİZ"

    "DEMOKRATİK, LAİK, SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ OLARAK TÜRKİYE'NİN ŞU ANDA AB'YE GİRMESİ 1.5 MİLYARLIK İSLAM DÜNYASI İLE BATININ BÜTÜNLEŞMESİ ANLAMINA GELİR. BURADA TÜRKİYE'DEN DAHA ANLAMLI, DAHA GÜÇLÜ BİR KÖPRÜ OLAMAZ"

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Medeniyetler İttifakı, halklar arası dostluk ve barışa olan katkılarından" dolayı Madrid Avrupa Üniversitesinde düzenlenen törenle fahri doktora unvanı verildi. Törende, "mücadeleci ve zamanının önemli bir lideri" olarak nitelenen Başbakan Erdoğan'a cübbe giydirildi ve unvanı takdim edildi. Törene, Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ve Elazığ Milletvekili Necati Çetinkaya da katıldı. Erdoğan, İran ziyareti sırasında Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lulada Silva ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile uranyum takasına ilişkin anlaşmayı imzaladıklarını anımsattı.

    Erdoğan, Washington'da yapılan Nükleer Güvenlik Zirvesini hatırlatarak,"Zirvede bizden istenen şuydu; İran elindeki az zenginleştirilmiş uranyumun 1200 kilosunu size verecek. Size vermesi halinde biz de zenginleştirilmiş 120 kilo uranyumu sizin elinizle İran'a aktarabiliriz. Bunları geniş manada konuştuk ve1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye'ye emanet edilmesini bir ay içerisinde karara bağladık" dedi.

    Başbakan, nükleer programla ilgili olarak da şunları söyledi:

    "Bizden dünyanın istediği şuydu; kısa bir süre önce Washington'da Nükleer Güvenlik Zirvesi yapıldı. Nükleer Güvenlik Zirvesinde bizden istenen şuydu; İran elindeki az zenginleştirilmiş uranyumun 1200 kilosunu size verecek. Size vermesi halinde biz de zenginleştirilmiş 120 kilo uranyumu sizin elinizle İran'a aktarabiliriz. Bunları geniş manada konuştuk ve 1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye'ye emanet edilmesini bir ay içerisinde karara bağladık. Bir yıl içerisinde 120 kilo zenginleştirilmiş uranyum bize teslim edilecek. Bunların tamamını İran'a teslim ettikten sonra elimizdeki 1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumu da biz Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna teslim edeceğiz. Tabii burada insani amaçlı olarak her ülke uranyumun zenginleştirilmesini yapabilir ama kalkıp da kitle imha silahı olarak veyahut atom bombası üretme amacıyla nükleer silah inşa etmek veyahut onu üretmek amacıyla bunu kullanamaz. Biz bölgemizde zaten böyle bir şey istemiyoruz.Fakat çok açık, samimi bir şey söylüyorum; bugün nükleer güvenlik konusunda konuşanlara dikkat ettiğiniz zaman, 'Biz belirleyiciyiz' diyenlere baktığımız zaman burada BM Güvenlik Konseyi'nin beş tane daimi üyesini görüyoruz ve bunun yanında da Almanya'yı görüyoruz. Ama sizin hepinizde bu var. Hepinizde nükleer silah var. Sizde nükleer silah varken siz başkasında olmasın dediğiniz zaman bunun inanılırlığı olmuyor. Burası bir sosyal bilim merkezi olması sebebiyle bir gerçeği teyit etmemiz lazım; dünyada bizler üstünlerin hukukunu mu oluşturacağız yoksa hukukun üstünlüğünü mü oluşturacağız? Bu çok önemli. Eğer üstünlüğün hukukunu oluşturmak için varsak insan olarak kendimizden utanmamız gerekir ama hukukun üstünlüğünü oluşturmak için varsak o zaman yaradılışımızın gereğini yerine getirmiş oluruz. Çünkü unutmayalım ki bu hukuk hepimize lazım. Zira emperyalizme insanlığın hiçbir zaman boyun eğdirilmesine razı olmamalıyız."

    ?AB ŞUNU DA DİYEBİLİR, 'ŞÖYLE YA DA BÖYLE, BİZ SİZİ KABUL ETMİYORUZ',BİZ BUNU ALKIŞLARIZ, TAKDİR EDERİZ. AMA HEM 'SİZSİZ OLMAZ' HEM DE 'SİZİNLE OLMAZ' DERSENİZ BU DÜRÜSTLÜK OLMAZ VE BU AB MÜKTESEBATININ 'AHDE VEFA' İLKESİNE DE TERS DÜŞER"

    Erdoğan, "AB şunu da diyebilir, 'şöyle ya da böyle, bizsizi kabul etmiyoruz', biz bunu alkışlarız, takdir ederiz. Ama hem 'sizsiz olmaz' hem de 'sizinle olmaz' derseniz bu dürüstlük olmaz ve bu AB müktesebatının 'ahde vefa' ilkesine de ters düşer. Zaten şu anda da ters düşüyor" dedi. Türkiye'nin bugün, sadece komşularıyla, sadece bölgesindeki ülkelerle ilişkilerini yeni bir boyuta taşıyan bir ülke değil, aynı zamanda, bölgesindeki tüm ülkelerle aynı anda konuşabilen, çok yönlü iletişim kurabilen bir ülke olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, "Biz öyle bir adımı atmış durumdayız ki her sorunun çözüm yeri olarak diplomasiyi, diyaloğu görüyoruz. Bu, Türkiye'nin bir imkanıdır. Hem kendisi için bir imkandır, hem bölgesi için hem de Avrupa için aslında bir imkandır diye düşünüyorum" şeklinde konuştu. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

    "Türkiye, hiç tartışmasız Avrupa coğrafyasının bir parçasıdır, Avrupa kültürünün bir parçasıdır ve bu konuda yerini, konumunu ciddiyetle korumaktadır, korumaya da devam edecektir. Türkiye'nin söylediği söz, aynı anda Balkanlarda da Kafkaslar'da da Orta Doğu'da da Avrupa ve Afrika'da da makes bulur. Türkiye sevindiğinde bu bölgedeki ülkeler de sevinir. Türkiye üzüldüğünde şu anda bölgemizdeki ülkeler de hüzünlenir. Bu yüzden, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, sıradan bir ülkenin üyeliğinden çok fazla anlam taşır. Çok geniş bir coğrafyada yansıma bulur. Bakınız, bizim AB'ye müracaatımız 1959'da, 50 yıl geçti. 50 yıldır Türkiye, Avrupa Birliği kapısında bekletilmektedir. Neden? Sorunun cevabını biz hala alabilmiş değiliz. Zaman geliyor, 'siz büyük bir ülkesiniz' deniyor. Zaman geliyor, 'sizin nüfusunuz fazla' deniliyor. Ama biz AB'ye güç katmak istiyoruz. Yük almaya geliyoruz, siz AB'yi Medeniyetler İttifakının bir adresi olarak kabul etmiyor musunuz? AB'yi bir sosyal ve siyasi birlik olarak kabul etmiyor musunuz? Buraya güç katacak ve 1.5 milyarlık İslam dünyasıyla Batı dünyasına köprü olacak bir ülke aramıyor musunuz? Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak Türkiye'nin şu anda AB'ye girmesi 1.5 milyarlık İslam dünyası ile Batının bütünleşmesi anlamına gelir. Burada Türkiye'den daha anlamlı, daha güçlü bir köprü olamaz. Ama, AB şunu da diyebilir, şöyle ya da böyle, 'biz sizi kabul etmiyoruz', biz bunu alkışlarız, takdir ederiz. Ama hem 'sizsiz olmaz' hem de' sizinle olmaz' derseniz bu dürüstlük olmaz ve bu AB müktesebatının 'ahde vefa' ilkesine de ters düşer. Zaten şu anda da ters düşüyor."

    MEDENİYETLER İTTİFAKI ÜÇÜNCÜ FORUMU

    Türkiye ile İspanya'nın hem aralarında, hem de bölgelerinde en geniş anlamda dünyada geleceği, tarihi husumetlerden, kin, öfke ve gözyaşından, önyargılarından arındırıp, sevgi, dostluk, kardeşlik üzerine bina etmeyi, en azından bu yolda mücadele etmeyi tercih ettiğini belirten Erdoğan, böylece yeni bir süreci başlattıklarını söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti: "Tarihte birçok şeyler anlatırlardı, bize de söylerlerdi. Yüzyıllardır,'Anne, Türkler geliyor' diyen Batılı toplumlara biz bugün, 'Evet, Türkler geliyor, sevgiyi büyütmek için, dayanışmayı yüceltmek için, kardeşliği pekiştirmek için, iş birliğini geliştirmek için Türkler geliyor' diyoruz. Batı deyince kimi çevrelerde oluşan kötü çağrışımların, emperyalist anlayışların değil, evrensel değerlerin, Avrupa Birliği ile somutlaşan ortaklık ruhunun ve paylaşım kültürünün anlaşılması gerektiğini ifade ediyoruz. İspanya'nın da, bizim bu hissiyatımızı paylaştığını, destek verdiğini,bizimle bu yolu birlikte yürüdüğünü görmekten dolayı son derece mutluyuz.İspanya'yı ve Türkiye'yi Medeniyetler İttifakı girişimine sevk eden, açıkçası bu yeni paradigma, ezber bozan bu yeni bakış açısıdır. Değerli dostum Zapatero ile birlikte 2005 yılında başlattığımız bu girişim, kısa sürede önemli mesafeler kaydetti. İttifak'ın Dostlar Grubundaki üye sayısı şu anda 120'ye ulaştı. Yani120 ülke ve uluslararası kurum, kuruluş şu anda bu Dostlar Grubu içinde yerini aldı. İki hafta sonra Rio de Janeiro'da Medeniyetler İttifakı'nın üçüncü forumunu gerçekleştireceğiz. Üçüncü Forum, İttifak'ın Latin Amerika ve Karayip ülkelerince daha yakından tanınması için eşsiz bir fırsat sunacak."

    "TERÖRÜ ADETA YOKLUĞA MAHKUM ETMEK ZORUNDAYIZ"

    Tarih boyunca üst üste üretilen, çoğaltılan, büyütülen ön yargıların artık aşılması gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Kitle iletişiminin bu kadar yaygınlaşması ve hızlanması, ön yargıları büyütmekte değil, tam tersine gerçeklerle yüzleşmekte kullanılmalı. Küreselleşme, ayrımcılığı ve farklılıkları değil, benzerlikleri öne çıkarmalı" diye konuştu.

    Başbakan, sözlerini şöyle sürdürdü:

    "Bakınız, 11 Eylül'de New York'ta, ardından Londra'da, Madrid'de, İstanbul'da terör saldırılarını yaşadık. Bu saldırılar olduğu zaman hepimiz dertlendik, üzüldük. Terörle tam 30 yıldır mücadele eden bir ülke olarak, terörün bir rengi, bir inancı, bir aidiyeti, ırkı olmadığına inanıyoruz. Terör, insanlık dışıdır, dolayısıyla insana ait olan vasıfları taşıyamaz, insanlığın erdemin iihtiva eden kimliklerle terör ifade edilemez. Bu acı olaylardan yola çıkarak, bir inancın, bir dinin, kültürün, mezhebin, hatta daha da büyük bir genellemeyle toptan Doğu'nun itham edilmesi, terörün amacına ulaştığını gösterir. Çünkü terör, propagandasının yapıldığı oranda güçlüdür. Dolayısıyla bu noktada iyi düşünmek ve bu noktada terörü adeta yokluğa mahkum etmek zorundayız. Burada bir kez daha tekrar etmekte fayda görüyorum; antisemitizm ne kadar insanlık dışıysa -ki bunu ilk dillendiren liderlerden biri benim- ama bunun yanında, ırkçılık ne kadar insanlık dışıysa, İslamofobia da o kadar insanlık dışıdır. Medeniyetler İttifakı, bu tür kitlesel ayrışmaların, kopmaların, uzaklaşmaların, kamplaşmaların insanlığa fayda getirmeyeceği gerçeğinden hareketle yoluna devam ediyor. Zorlu bir yoldayız, meşakkatli bir yoldayız. Ama Türkiye ve İspanya gerçekten iki büyük devlet, iki büyük medeniyet temsilcisi ve bu yolu kararlılıkla yürüyerek inanıyorum ki ezberleri bozacak, bozmaya devam edecektir."20'nci yüzyılın başında, Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye birçok ülkenin istila ve işgal hareketlerine maruz kaldığını belirten Erdoğan şöyle devam etti:

    "Bugün içinde bulunduğumuz sınırlar dahi işgal edildi. Ancak, 1919yılında başlattığımız Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandırdık ve 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduk. Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni vizyonu, eski düşmanlıkları devam ettirmek, eski husumetleri sürdürmek, kin ve öfke üzerine bir dış politika inşa etmek olmamıştır. Tam tersine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ifadeleriyle, 'Yurtta Sulh, Dünyada Sulh' ilkesiyle hareket edilmiş, tarihte yeni bir süreç başlatılmıştır."Hükümet olarak son 7.5 yılda, Türkiye'nin dış politikasına bu ilke doğrultusunda yeni bir ivme kazandırdıklarını anlatan Erdoğan, "komşularla sıfır problem" diyerek çevredeki ülkelerle ilişkileri yeni bir boyuta taşıdıklarını söyledi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in Türkiye'ye konuk olduklarını, Rusya ile 17 anlaşma imzalandığını anımsatan Erdoğan, Rusya ile Türkiye arasındaki vizelerin kaldırıldığını da ifade etti.Yunanistan'a yaptığı resmi ziyarete de değinen Erdoğan, her şeyin masada olması gereğine inandıklarını, diplomasi varken başka yollar aranmaması gerektiğini ifade etti. Erdoğan, Yunanistan'da yaşanan sıkıntılı döneme rağmen, gerçekleştirdikleri ziyarette Yunanistan'la anlaşmalar imzalandığını kaydetti.
     

Sayfayı Paylaş