Emeviler Döneminden Türk-Emevi İlişkileri

Konu, 'Türkiye Ve Türk Tarihi' kısmında megaster tarafından paylaşıldı.

  1. megaster
    Offline

    megaster Aktif Üye Üye

    Kayıt:
    17 Ağustos 2012
    Mesajlar:
    161
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    samsum
    Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra halifelik, Emevi ailesinden Muaviye’nin eline geçti. Muaviye, Emevi Devletini kurduğu sırada, Iraktaki Müslümanlar da Hz. Hasan’ı halife seçmişlerdi. Hz. Hasan, Muaviye’nin ordu topladığını duyan Hz. Osman, bir savaşa meydan vermemek için Muaviye’ye bazı şartlar karşılığında halifeliği bıraktı. Bu koşullar şunlardı:

    ·Yaşadığı sürece Muaviye halife olacak ve ondan sonra yerine Hz. Ali’nin küçük oğlu Hz.Hüseyin halife olacaktı.

    Ancak Muaviye bu koşulu yerine getirmedi ve halifeliği bir saltanat sistemine oturtup oğlu Yezid’i veliaht ilan etti. Muaviye’den sonra yerine oğlu Yezid geçti. Bu durumu Hz. Ali’nin küçük oğlu Hz. Hüseyin kabul etmedi. Küfelilerin daveti üzerine yola çıkan Hz. Hüseyin ve beraberindekiler, Kerbela denilen yerde Yezid’in askerleri tarafından öldürüldüler. Bu olaya Kerbelaolayı denir ( 680 ). Bu olaydan sonra İslam dünyasının Şiiler ve Sünniler olarak ikiye ayrılması kesinleşmiştir.

    Muaviye, İstanbul’u iki kez kuşattı ama İstanbul’u fethedemedi, donanmaya önem verdi. Yezid ise Kuzey Afrika’da Fas ve Cezayir fethedildi.

    Yezid öldükten sonra uzun süren iç mücadelelerin sonucunda Abdülmelik halife oldu. Abdülmelik döneminde Horasan ve Anadolu üzerine seferler düzenlendi ve Arapça resmi dil ilan edilip ilk islam-Arap parası ( Dinar ) basıldı.Yerine geçen 1.Velid zamanının en önemli olayı, Emevi ordularının Avrupa üzerinde fetihlere başlamasıdır. 711 yılında İspanya’ya girilerek Vizigotlar yenilgiye uğratıldı ve Emevi orduları kısa süre içerisinde takviye gelen Musa bin Nusayr'ın da katkısıyla İspanya fethedildi.. Müslümanlar buraya Endülüs adını verdiler. Daha sonra Fransa’ya giren Arap orduları, yenilgiye uğratıldılar ve İspanya’ya geri döndüler. Böylelikle Müslümanların Batı Avrupa'daki , siyasi ve askeri ilerleyişi durdu.

    Horasanlı Ebu Müslim'in isyanıyla başlayan hareket kısa sürede yayılmış, son Emevi halifesi II.Mervan'ın yenilip öldürülmesiyle Emevi devleti sona ermiştir ( 750 ).

    Özetlersek eğer Emevi Devleti’nin nitelikleri şunlardır:

    ·Muaviye'den itibaren halifelik babadan oğla geçmeye başlamış, böylece saltanata dönüştürülmüş-tür.
    ·Emeviler, Arapları üstün gören bir yaklaşıma sahip olmuşlar, Arap olmayan Müslümanlara değer vermemişlerdir.
    ·Emevi soyuna bağlılık göstermişler, Hz.Ali yanlılarına ve Hz.Muhammed soyundan olanlara iyi davranmamışlardır.
    ·Emeviler döneminde Müslümanların sınırları, İspanya'dan-Türkistan'a kadar genişlemiştir.
    ·İslam Kültür ve Medeniyeti , fetihlerle birlikte gelişmeye ve yayılmaya başlamıştır.

    Emevi Hanedanı adını Kureyş kabilesinin Ümeyye bin Abdüşşems kolundan alır. Bu kol Süfyani ve Mervani olmak üzere ikiye ayrılır. İlk olarak devletin egemenliğini Süfyaniler daha sonra ise Mervaniler aldı.

    Emeviler 750 yılında yıkılmıştır ve yıkılma nedenleri şunlardır:

    ·Emevilerin Arapları üstün tutup, Arap olmayan Müslümanları küçümsemesi.
    ·Devlet görevlerine ve komutanlıklara kendi soyundan olanları getirmeleri
    ·Hz.Ali yanlılarına ve Hz. Muhammed soyuna iyi davranmamaları. * Bu nedenle halifeliği ele geçirme mücadelesine girmişlerdir. ( Şiilerin ve Abbasoğullarının çalışmaları )
    ·Fetihlerin durmasıyla , ganimet ve vergi gelirlerinin azalması. ( Ekonomik Sıkıntı )
    ·Vergilerin artırılmasıyla, halkın zor duruma düşmesi. ( Yönetime tepki )
    ·Yönetim ve ordu disiplininin bozulması.

    745 yılında Horasan’da Ebu Müslim’in Emevilere karşı başlattığı ayaklanma kısa zamanda gelişti. Ayaklanmanın başarılı olması üzerine Irak’a gelen Ebu Müslim, Abbasoğullarından Ebul Abbas Abdullah’ı halife ilan etti ( 750 ). Son Emevi Halifesi Mervan, Abbasi taraftarları ile yaptığı savaşta yenildi ve Mısır’a kaçtı.


    TÜRGİŞLER

    Adlannın "Türk+s" şeklinde gelişmiş olduğu bildirilen Türgişler On-okların Tolu kolunun bir kısmını teşkil ediyorlardı. Çin kaynaklarında Göktürk hakanlığının batıdaki kalabalık boylarından biri olarak ilk defa 651 hadiseleri dolayısı ile zikredilen Türgiş (Tuk'işi)'ler, îli nehri dolaylarında oturuyorlardı. 7. asrın sonlarına doğru, Türgiş şefı olarak görünen Baga Tarkan unvanlı Uçele, bağlı bulunduğu tayinli Batı Göktürk "kağanı"nın kötü davranışlarından faydalanarak Çorları ve Erkinleri etrafına topladı, kısa zamanda her birinin 7 bin savaşçısı olan 20 başbuğlu bir ordu kurmağa muvaffak oldu. Çu vadisinin kuzeybatı ucunda bulunan merkezini kuzeydoğuya nakletti. Turfan ve Kuça eyaletlerine kadar hakimiyetini genişletti, bu gelişme karşısında ülkesini bırakıp Çin başkentine giden tayinli Kağan’ ın ayrılmasından sonra, hemen bütün On-ok sahasım kendi idaresine aldı. Fakat, iktidarının bu sağlam devrinde, Kapgan Kağan idaresinde haşmetli çağını yaşayan Doğu Göktürklerinin ilerleyişini durdurmak maksadı ile Kırgızlar ve Çin ile işbirliği yapması iyi netice vermedi. Göktürk aleyhtarı üçlü ittifakın üyesi olduğu için üzerine yürüyen Tonyukuk tarafından mağlup edildi (698 Bolçu savaşı), On-ok sahası Uçele' nin kontrolünde olarak Göktürk hakanlığına bağlandı. Onun ölümünde yerine geçerek 706' dan beri tabi "kağan" olan Soko (Uçele' nin oğlu) Çin ile münasebet kurduğu için, bu defa Kül Tegin ve Bilge tarafından 711' de yine Bolçu yakınında hezimete uğratıldı ve telef edildi.

    Soko ile kardeşi Çenu arasında ülkede hakimiyet hususundaki mücadele ve Çenu' nun Kapgan Kağan' a sığınmasına dair Çin kaynaklarındaki haber ile kitabelerde "Kara Türgiç" halkının itaate alındığını belirten kayıt Soko zamanında Türgişlere karşı yapılan başarılı seferin gerekçesini göstermektedir. Ülkenin Bars Beğ idaresine verildiği bu tarihte bir kısım Türgiş halkının da Kengeres (Seyhun nehri kıyıları)' e doğru çekildiği anlaşılıyor (bk. yk. II. Göktürk Hakanlığı). Göktürk mücadeleleri sırasında Türgişler Sulu adlı bir Kara Türgiş çor'unu "kağan" seçtiler (717) ki, Çin haberlerine göre, Göktürk Uygurlarından mühim bir kısım da Bilge' den ayrılarak bu yeni Türgiş hakanı’ nın hizmetine girmiştir. Sulu başkenti, Talas' ın kuzeybatısında, Balasagun (Kuz-uluş) şehri olmak üzere, uzunca süren hakimiyeti zamanında Maveraünnehir' den doğuya Arap ilerlemesini durdurmak suretiyle, Orta Asya halkının "Arap teb'ası" olmasını engelleyen ve üzerinde Türklerin tarihî hak sahibi bulunduğu topraklar olan Maveraünnehir’i yine Türk eline almaya çalışan bir hükümdar olarak görünür.Daha 714'de Kuteybe' nin, umumî karargahını Merv' den Şaş (Taşkent bölgesi)'a naklederek oradan kuzeye ve diğer taraftan, Kaşgar' a doğru İç Asya anayolu istikametinde akınlara girişmesi Emevî hilafetinin hedeflerini gösterir gibi idi. Kuteybe' nin ölümü (715 sonbaharı) üzerine bu ileri harekatta dikkati çeken duraklamanın Îslam halîfelerince hoş karşılanmadığı, hedefe kararlılık içinde yönelecek kumandan bulmak maksadıyla Horasan valilerini sık sık değiştirmelerinden anlaşılmaktadır. Ancak, valilerin başarısızlığa uğramalarının başlıca sebebi, istiklal istemeleri tabiî olan yerli prenslerin Araplarla işbirliği isteksizliğinden ziyade, başında Kağan Sulu' nun bulunduğu Türgiş topluluğunun şiddetli mukavemeti ve hatta, İslam' ın dinî akîdelerini değil, fakat Arap sultasını Maveraünnehir' den söküp atmak azmi idi. Nitekim bu devirde Arap ordularına karşı çıkanların hepsi İslam kaynaklarında "Türk" olarak belirtilmektedir. Büyük mücadelede, tabiatıyla bölgenin ve Seyhun ötesi Türk ülkelerinin, meşhur îçAsya kervan yolu üzerinde yer alması dolayısıyla, iktisadî ehemmiyeti de büyük rol oynuyordu. Halîfe 'Ömer b. Abd'il-Aziz (717-720) tarafından tayin edilen vali El-Cerrah b. 'Abdullah'ın Seyhun ötesinde giriştiği ilerleme teşebbüsünün, bu kumandanı durdurup muhasara ederek Arap kuvvetlerini geri atacak şekilde gelişen Türk mukavemetinin karşısında sarsılması,Emevîleri, aradaki Türk engelini kaldırmak için, Çin ile temaslar kurmağa sevketmiş, bu maksatla şüphesiz Arapların müsaadesi ve teşviki ile gerek Maveraünnehir hükümdarlarından, gerek doğrudan doğruya Araplardan Çin' e heyetler gönderilmiş ise de, hiç bir netice elde edilememişti. Keza, Türgiş devletinin ana siyaseti anlaşıldıktan sonra, bundan aldıkları cesaretle, Buhara "hakimi" Tuğşad, Kümez "hakimi" Marayana ve Çaganyan hükümdarının Araplara karşı yardım için Çin' e müracaatları sadece bir nezaket muamelesi ile savuşturulmuştu. Çünkü, Arap ordularının Seyhun ötesine geçmeleri ile aynı zamanda (719) başlayan Çin'in batıya doğru Göktürk hakanlığının akamete uğrattığı genişleme siyaseti, bu defa Türgiş duvarına çarpma tehlikesiyle karşılaşmakta idi. Çin' in şimdilik "durumu idare" yoluna girmesi dolayısıyla da kendilerini serbest hisseden Türgişler batıda faaliyete geçmişlerdi. Bunun üzerine Maveraünnehir' de beliren Arap aleyhtarı hareketler Türgiş baskısına iyiden iyiye yardımcı oluyordu. Seyhun' u açarak Maveraünnehir' e giren Türk ordusu kumandanı Kül-çor Semerkand yakınında ilk büyük başarıyı kazandı: başında Said Abdilaziz' in bulunduğu Arap kuvvetlerini mağlup etti ve kumandanını bir müddet çember içinde tuttu (721). Bu vali değiştirildi. Yerine gelen El-Haraçî (721 sonbaharı) şiddet yoluna başvurup, yerlerini terk eden halkı Hocend bölgesinde teslim olmaya zorlayarak hepsini öldürttüğü için, canlarını kurtarabilenler kütleler halinde Türgişlere sığınıyorlardı. Maveraünnehir tam bir kargaşa içine düşmüştü. Halife Hişam (724-743) valiyi azlederek, yerine Müslim b. Said’ i getirdi.

    Fergane’ ye yürümek üzere, Muslim idaresinde, Seyhun' u geçen Arap ordusuna karşı bizzat hakan Sulu çıktı. Ordusuna acele ric'at emri veren Muslim, susuz yollardan cebrî yürüyüş ile 11 gün çekildi ve taşıyamadığı için bütün ağırlığını yakmağa mecbur kaldıktan sonra da "suya erişemeden" Seyhun yakınında, Türgişlerle işbirliği halinde bulunan yerli kuvvetler tarafından durduruldu. Arkadan da hakan hızla gelmekte olduğu için, nihayet bin müşkülat ile önlerindeki engeli aşabilen Arap kuvvetleri, ancak ağır telefat ve zayiat bahasına Semerkand’ a doğru çekilebildiler. 724'de, Seyhun ötesindeki bütün Arap kuvvetlerinin geri atılması ile neticelenen ve her tarafta Arap nüfuzunun kırılmasına sebep olan bu seferdeki bozgunluk, Arapları uzunca bir müddet müdafaada kalmağa zorlamış ve yalnız Maveraünnehir' de değil, Toharistan' da ve diğer güney bölgelerinde idareciler ve halk Türgişlere kurtarıcı gözü ile bakmaya başlamışlardı. Türk kuvvetlerinin bütün ülkeye yayıldıkları ve Maveraünnehir Arap muhafız kıt'aların merkezi Semerkand önünde bile göründükleri bu sırada Horasan valisi tekrar değiştirildi. Yeni vali Esed b. 'Abdullah al-Kasrî, 726'da, Huttal'da Sulu Kağan karşısında başarısızlığa uğradığı için, bütün Maveraünnehir'de Arap iktidarının tehlikeye düştüğü bir zamanda azledildi. Ülkede Emevîlere karşı Şiî ve Abbasî propagandası da hızlanmakta idi. Hakan Su-lu durumdan faydalandı, yerli muhaliflerle ahenkli bir şekilde çalışarak, Buhara'yı zaptetti (728). Arap idaresi Semerkand, Dabüsiya şehirleri ile iki küçük kaleye münhasır kalmıştı. Yerli halka birçok müsaadeler vermesine rağmen ümit ettiği ilgiyi göremeyen yeni vali Aşras bin Abdullah al-Sulamî, Beykent yakınlarında hakan tarafından sıkıştırılarak, ikinci bir "Susuzluk vakası" na düçar edildi, nihayet Semerkand'a doğru çekilmekte iken yetişen hakan ve Kül-çor idaresindeki Türgiş kuvvetleri tarafından Kemerce kalesinde 58 gün müddetle kuşatıldı (729) Artık Harezm'de bile Araplara karşı kımıldamalar görülüyordu. Sulu'nun maksadı, Semerkand'daki Arap merkez ordugahını düşürüp istilacıları Maveraünnehir'den tamamen atmaktı. Bu sebeple Semerkand'ı kuşatmağa hazırlandığı sırada, çarpışmaya cesaret edemeyen karargah kumandanı Sevre bin Hurr, yeni tayin edilen vali Cüneyd bin Abdurrahman'il-Murrî'yi Merv'den imdada çağırdı. Fakat geçiş yolu Türgişler tarafından kesilmişti. Zarurî olarak, dağ yollanna düşen Cüneyd, dar geçitlerin birinde hakan tarafından sıkıştınldı, yorgunluğa ilaveten susuz da kalan ordusu yer yer baskına uğruyordu. Nihayet 12 bin kişilik kuvvetinden 10 bininin telef olması karşılığında, Semerkand'a ulaşabildi. Durumdan haberdar edilen Halîfe Hişam'ın emri ile Küfe ve Basra'dan 20 bin kişilik bir takviye gücü Semerkand'a gelirken, kış da yaklaşmakta olduğundan, daha fazla kalmak istemeyen hakan, Buhara’yı da tahliye ederek çekildi (732).

    Cüneyd'in 734 başlarında ölümü ile, zaten Arap nüfuz ve kudreti iyice kırılmış olan Horasan vilayetinde "siyah bayrak açan" Abbasî taraftarı Haris bin Sureyc'in Belh'i, arkasından valilik merkezi Merv şehrini zaptetmesi Maveraünnehir'de durumu büsbütün karıştırdı. Yeni valilerin üç sene (734-737) kendisi ile uğraşmak zorunda kaldıkları Haris sonunda Türgişlere iltica etti. Hakan Sulu Maveraünnehir'e karşı son seferinde hayli müttefik bulmuştu: Haris taraftarlanndan başka, Sogd hükümdarı (yani Gürek veya oğlu), Usrüşana hakimi, Şaş (Taçkent bölgesi) hükümdarı, Huttal hükümdarı. İslam tarihçisi Et-Taberî'de zikredilen bu liste "Maveraünnehir'deki Arap nüfuzunun nasıl Türklere geçmiş olduğunu" açıkça göstermektedir. Ha-kan, Belh'e doğru ilerledi. Cuzcan'a girdi. Önce Toharistan'ı Araplara karşı ayaklandırarak mahallî bir destek sağlamayı faydalı görüyordu. Fakat vali Esed bin 'Abdullah il-Kasrî, hakan ordusunu arkadan vurmaya muvaffak oldu ( 738. San veya Haristan
    savaşı). Esasen Sulu, Araplarla birleşen Cuzcan hükümdarının hıyanetine uğramıştı.

    Memleketine dönen ve doğuda da Çinlilere karşı bazı başarılar kazanmış olan (717, 726) Sulu Kağan, herhalde ömrünü harcadığı bu mücadeleye devam edecekti, fakat kendisi, o zamanlara kadar büyük hizmetlerini gördüğü Kül-çor (Baga Tarkan) tarafından öldürüldü (738) Çin'in, Türk başbuğlarını birbirine düşürme planına dayanan tahrikçi siyaseti bir daha hedefine ulaşmış ve esasen Soko ile Çenu arasındaki anlaşmazlıktan beri (710'larda) Kara ve Sarı olmak üzere ikili teşkilat halinde yaşayan Türgiş boylarını birbirine iyice düşman etmişti. Sarı Türgişler üstünlük kazandılar. Başbuğları Baga Tarkan (Kül-çor), rakibi Kara Türgiş başbuğu Tumoçe' yi yenerek ve onun "kağan" yapılmasını istediği Sulu' nun oğlunu ortadan kaldırarak kendini "kağan" ilan etti. Bu arada, Çin'in On-ok'lar "kağanı" tayin ettiği, Aşına ailesinden, Hin'i mağlup edip öldürmesi (739)529, Çin'i bu defa Kara-Türgişleri desteklemeğe sevk etti. 742'deki Türgiş kağanı îl-etmiş Kutluk Bilge bir Kara-Türgiş başbuğu idi. 753'de hakan olan ve Uygur hakanı Moyen-çor'un himayesine giren Tanrıda Balmış da bir Kara-Türgiş idi. Uzun süren iki taraf arasındaki mücadeleye Karluklar da karışmışlar, böylece, ihtimal Peçeneklere menşe teşkil eden ve bilhassa mühim bir tarihî hadise olarak kalabalık Oğuz kütlelerinin Sır-derya'ya doğru batıya intikalini kolaylaştırmış olan Türgiş iktidarı büsbütün zayıflamıştı. Nihayet 20 sene içinde gittikçe kuvvetlenen Karluklar Tolu ve Nuçipilere karşı üstünlük kazanarak, ağırlık merkezi Çu vadisi olmak üzere kendi hakimiyetlerini kurdular (766).

    EMEVİLER DÖNEMİNDE TÜRK-ARAP MÜNASEBETLERİ


    Peygamberimizin İslâm’ı tebliğiyle birlikte, dünyanın ücra bir köşesinde yaşayan küçük bir kavim, yeni ve büyük bir millet hâline geldi. Meçhul, basit bir hayat süren ve hattâ aşağılanarak yaşayan insanlar, bu dinle birlikte birdenbire, tarihin mümtaz kahraman, fatih ve dâhîleri oldular. Halife Hazret-i Ömer, emrindeki bir avuç Müslüman gâzisiyle 641'de Suriye ve Mısır'ı fethederek, koca Doğu Roma'nın kanatlarını kırdı. 642'de Büyük Sâsânî İmparatorluğunu yıkarak Ceyhun kenarına ulaştı ve Türklerle temasa geçti. Edinilen bilgilerin gerçekliği tam olarak kanıtlanmamış olsa da ilk Türk Arap karşılaşması 642 yılında son İran hükümdarı Üçüncü Yezdicerd’in Toharistan’daki yenilgisi neticesinde olmuştur. Hazret-i Ömer ve yerine geçen Hazret-i Osman'ın şehit edilmeleri ve sonraki yıllarda başlayan iç mücadeleler, 8. yüzyıl başlarına kadar Türklerle Müslümanların münasebetlerini bir sınır komşuluğundan ileri götürmedi. Fakat Dört Halife döneminden sonra başa geçen Emeviler çatışmaları başlatan taraf olmuştur. Emevîler tarafından, İslâm İmparatorluğunun bütün doğu bölgelerini içine alan Irak genel valiliğine Haccâc' ın getirilmesi ve bunun da Horasan'a, devrin sayılı kumandanlarından Kuteybe bin Müslim'i tayin etmesi çatışmaları başlattı. Emeviler bölgede İslâmiyet'i yaymaktan çok, yeni zaferler peşinde koşmuşlar; Müslüman olmalarına rağmen yerli halka ağır vergiler yüklemişlerdi. Bu sebeple ilk karşılaşma pek dostça olmamış ve Türklerle Araplar arasında küçük çapta çarpışmalar cereyan etmiştir. Kuteybe bin Müslim'in Maverâünnehir' in doğusuna düzenlediği akınlara karşı Türgeş Beyleri güçlü bir direnme göstermiştir. Türgeş Kağanı Şulu Han idaresindeki Türkler, 720 yılından itibaren cephelerdeki hakimiyeti ele alarak Emevî ordularını bozguna uğrattı. Böylece Emevîler döneminde Türkler karşısında başlangıçta başarıyla sürdürülen mücadeleler, sonuçta başarısızlıkla son buldu. Göktürklerin batı kanadında yer alan Türgeşler, Arapları savunmaya çekilmeye zorlamış ve bu mücadele Göktürklerin yıkılmasına kadar devam etmiştir (745 ). Göktürk hâkimiyetinin sona ermesiyle Türk toprakları doğudan Çinliler, batıdan Arapların ilerlemesine maruz kalmıştır. Bu dönemde Maverâünnehir bölgesinin savunmasını, Türgeşlerin yerini alan Karluklar üstlenmiştir. Ancak bu mücadeleler, Türklerin İslâmiyet’i yakından tanımalarına ve tetkik etmelerine zemin hazırladı. Kısa bir süre sonra da, Türklerin İslâm’ın bayraktarı olarak dünya sahnesine çıkmasına vesile oldu.

    Sonuç:

    Emeviler, Türklere de diğer Arap olmayan milletlere yaptığı gibi ikinci sınıf gibi davranmışlardır ancak bu durum Emevilerin yıkılmasıyla sona ermiştir ve Talas Savaşıyla birlikte Türkler, İslamiyet’i kabul etmiş ve İslamiyet Türkler arasında hızla yayılmaya başlamıştır.
     

Sayfayı Paylaş