Doğru söze nedenir

Konu, 'Türkiye'den Haberler' kısmında toycan tarafından paylaşıldı.

  1. toycan
    Offline

    toycan Banlı Üye

    Kayıt:
    6 Haziran 2007
    Mesajlar:
    682
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Zülfü Livaneli´nin köşe yazısı
    Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi!
    Seçimler öncesi CHP'ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime
    gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey
    yazmayacağım.
    Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum. Ama bu konudaki son yazımda size
    bir tanıklığımı aktarmak zorundayım. Bunu bir borç olarak görüyorum:
    ***
    Deniz Bey lütfen hatırlayın:
    19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet
    Sevigen'in evindeydik. Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum.
    Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan'ın ise Meclis'e girme umudu
    kalmamıştı.
    Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan'ın "milletvekili olmadan
    başbakan olma" önerisini reddetmişti.
    Türkiye'nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz "Tayyip Erdoğan
    başbakan olacak!" diye tutturdunuz.
    Sizi "Çok tehlikeli bir oyun bu!" diye uyaran parti dışından önemli
    şahsiyetlere kızdınız, "Hayır!" dediniz "İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki
    ay dayanamaz.."
    Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim: "Erdoğan herhangi bir kişi değil,
    bütün tarikatların birleşerek Erbakan'ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında
    Amerika, Avrupa desteği de var.
    Program Türkiye'yi ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz
    gibi iki ayda gitmeyecek; tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi
    hayatını bitirecek."
    İki ay dayanamaz iddianızı, "görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz,
    ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar. ." tezine oturttunuz.
    Ama bunların hepsi bahaneydi çünkü siz iki partili rejimin işinize
    yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana
    muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi yok etmek yetiyordu.
    Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.
    O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan'la seçim öncesinde Beylerbeyi'nde gizlice
    buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.Bu gecenin tanıkları
    var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri
    Öztürk. Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu
    sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese
    bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir. Siz de bilirsiniz.
    Tartışmanın sonunda dediniz ki: "Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik.
    İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rötuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?"
    Şimdi, 2007 seçimlerinin ardından o fotoğrafı cebinizden çıkarıp bakın Deniz
    Bey. Ve düşünün; Meclis grubunda "Erdoğan'ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet
    yapıyorum. Var mı itirazı olan!" diye bas bas bağırmanıza değdi mi?
    Erdoğan' la Beylerbeyi 'nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları
    hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi? (Deniz Bey, biliyorsunuz
    ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)
    Başbakan olmak, elbette Erdoğan'ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için
    olağanüstü çaba harcamak CHP'nin birinci görevi değildir. Üstelik
    dokunulmazlık kaldırılmadan. Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip,
    Anayasa'yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip
    Erdoğan'ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için
    verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç
    bambaşka olurdu.
    Size o gün söylediğim gibi, Türkiye'nin kaderini değiştirdiniz. Deniz Bey;
    sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. "Öyle değildi. Böyle
    konuşmadık." deyin. Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu
    bu konuşmayı inkâr edin. Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda
    vereceği yargıyı düşünün.
    Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya
    kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim. Ama hem duruma doğru
    teşhis koyamamanız, hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden
    hepimizi tehlikeye attınız. Tayyip Erdoğan'ın yüzde 34 oyla meclisin üçte
    ikisini ele geçirmesinin manivelası oldunuz. Daha önce Refah Partisi'nin
    belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde
    gerçekleşmişti. .
    Tayyip Erdoğan'ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek'lerin en
    büyük şansı sizdiniz. CHP'nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz. Bu ülkenin
    sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen
    partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta
    ısrarlı oldunuz.Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar,
    Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok
    sosyal demokratla el ele tutuşup halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski
    MHP'l ileri, eski ANAP'lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti
    vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.
    Size defalarca "Bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!" dememize
    rağmen, sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz. Sağcıları ve
    sekreterinizi Meclis'e sokarken, İsmet Paşa'nın Avrupa Konseyi'nde komisyon
    başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan'ı Meclis dışında
    bıraktınız. İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı
    çıkmasaydım, keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı diyorum ama durum
    ortada.
    Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz
    yürekli sosyal demokratlara. Artık bundan sonra istifa etseniz de bir
    etmeseniz de. Bad-el harab-ül Basra !
     

Sayfayı Paylaş