Dik’tat!…

Konu, 'Türkiye Genel' kısmında toycan tarafından paylaşıldı.

  1. toycan
    Offline

    toycan Banlı Üye

    Kayıt:
    6 Haziran 2007
    Mesajlar:
    682
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Bu kelimenin anlamı nedir diye soracağınızı tahmin ediyorum. 1nci Cihan Savaşı sonrasında tıpkı Sevre Anlaşması gibi, Almanya’ya zorla imzalatılan Versay Anlaşmasına Almanlar bu adı vermişlerdi. Diktat; yani Almanya’ya zorla dikte ettirilen anlaşma. Bunun bizimle ne alakası var diyeceksiniz? Var çünkü AKP’nin zorlaması ile yapılan bu son Anayasa Değişiklik Teklifi ve onu uygulamaya koymak için AKP’nin dayatmasını biz ancak bu isimle adlandırabiliriz.
    Zaman zaman herkes bu aceleye, telaşa, mevcut şartları zorlamaya ne gerek var diye soruyor? Bizce gerek vardı çünkü iktidardaki AKPliler ve peşlerindeki tarikat mensupları kendilerini en güçlü oldukları bir dönemde görüyorlar. Yeni bir dönemde, yani bir seçim döneminden sonra Millet Meclisinde bir daha bu kadar güce sahip olamayabilirler. Onlar her fırsatta Daha fazla Demokrasi getiriyoruz ama engelleniyoruz sloganı ile yola çıkarken aslında Cumhuriyetin temel kavramlarını istedikleri kalıba sokma mücadelesi için adeta bir savaş veriyorlar. Bu savaş, ne AKP’nin, ne onlara yapışık giden Neo Liberaller veya numaracı cumhuriyetçilerin değil ama kelimenin tam anlamı ile “İrticaın Savaşıdır”.
    Bütün çağdaş atılımların mimarı ve destekleyicisi Türk Ordusu ustaca manevralarla pasifize edilmiş, bu Anayasa değişiklikleri ile tamamen siyasi arenanın dışına sürülmesi başarılmıştır. Anayasa değişiklik teklifinde Ordu mensupları ile ilgili maddelerde Muhalefetin de desteği kazanılmıştır. Ama asıl sorun Yargının kontrolündedir, Siyasiler halk tarafından seçilmiş gerçek temsilcilerdir. Nasıl olurda Halkın oyu ile iktidara gelmiş 300 küsur milletvekilinin bin bir zorlukla mücadele ederek hazırladıkları yasaların kaderi birkaç Hâkimin ağzından çıkacak lafa bağlı olarak iptal edilir? Gerçek anlamda demokrasiden bahsediyorsak bunların da bir seviyede seçilmişlerin kontrolü altında bulunması gerekmezmi? Diyor ve bu Anayasa Değişiklik teklifi ile Yüksek Yargı organlarını nasıl Yürütmenin kontrolüne alabileceklerinin hesabını yapıyorlar.
    Biz burada, hazırlanan Değişiklik teklifinin gerek hazırlanış gerekse sunuluş ve kabul oylaması safhalarında Demokrasi getirmekten çok demokrasiyi götürmek amacı taşıyan işaretler verdiğini vurgulamak istiyoruz. Bu konuda birkaç hafta önce hazırladığımız bir yazıda Demokrasinin vazgeçilmez temel kurallarından en çok bilinenleri maddeler halinde sıralamıştık. Şu gerçeği açıkça belirtmek isteriz ki AKP ve taraftar basın yayın ve diğer organların tavır ve davranışları Demokratik anlayışla hiç bağdaşmayacak bir şekilde çatışıyor.
    Mesela: Demokrasilerde “Egemenlik kesin bir şekilde halka ait olmalıdır. Temsilcilere yetki sınırlı şekilde verilmiş olmalı ve her an geri alınabilmelidir.” Kuralını hatırlayalım. AKP İktidarının davranışları emanetin geri verilmesi anlayışı bir yana, yapılan kadrolaşma ve Yüksek yargı organlarını ele geçirme çabaları bir daha hiç gitmemeğe yönelik çalışmalar gibi görünüyor.
    Bir başka madde: Birey seçimini her türlü ideolojik, ırksal ve dinsel baskı altında kalmadan kendi iradesini kullanarak tamamen özgürce yapabilmelidir. Bireyin özgürlüğü demokrasinin en temel taşlarından biridir. Şimdi Türkiye’de yapılan seçimlerde bireylerin ideolojik, ırksal ve dinsel baskı altında kalmadan oylarını kullandıklarını kimse iddia edebilirmi?
    Ayrıca “Demokrasi, ancak bir hukuk devletinde yaşar. Bu nedenle her şeyden önce o ülkede Yasaların üstünlüğü sağlanmalıdır.” Demiştik. Hazırlanan Anayasa değişiklik teklifinin ülkemizde Yasaların Üstünlüğünü sağlayacağına inanmak mümkünmü?
    Bunun yanında Demokrasinin en önemli şartlarından biri “Siyasal partilerin ana ödevlerinden birisi, halka soydaş, ırkdaş veya ümmet olma yerine, vatandaş olmak bilincini sağlamak olmalıdır.”diyor. Hal böyleyken AKP’nin 7 yıllık yönetimi ve hazırlanan değişiklik teklifi Türk Halkını “Özgür Bireyemi yoksa ümmet olmaya doğrumu götürüyor?
    Bilindiği gibi Demokrasi sadece seçimden seçime varlığını hatırlatan bir rejim değildir. Çok seçenekçilik “Plüralizm” gündelik yaşantıda da kendini duyurmalıdır. Özellikle eğitim/öğretim kurumlarında yapılan görevlendirilmeler ve müşterek çalışmalarda çok seçenek sunulması ve seçimle görev alma alışkanlıkları, bireyin gelecekte demokrasi ile uyumlu bir yaşam içine girmesine yardımcı olacaktır. Siz Cumhurbaşkanı şu, Meclis Başkanı o değil bu olacaktır diyen bir Başbakanın veya en basit sorular karşısında bile bu işi Başbakan bilir diyen Bakan ve Milletvekillerinin özgür seçimler yapabileceğine veya yaptırabileceklerine inanabilirmisiniz. Hele son günlerde Meclisteki oylamalarda 19+1 kontrollü oylamalar ve Milletvekillerinin kullandıkları oyların belirlenmesi için kullanmadıkları oyların geri istenmesi bu madde ile ne derecede uyuşabilir?
    Demokrasinin en çok ihmal edilen fakat en öne çıkarılması gereken temel şartlarından biri: seçilenlerin her an hesap vermeye hazır olmaları ve halkın da seçtiklerinden her an hesap sorma bilincinde olmalarıdır. Yani demokratik yaşamı benimsemiş bir toplumun üyeleri kendi seçmenlerine istenildiğinde her an hesap verme mecburiyetindedirler. Eğer bir yönetim (toplumun menfaatini ilgilendiren Savunma ve Emniyet tedbirleri gibi nedenler dışında) herhangi bir nedenle halkın denetiminden kaçırılıyorsa, o yönetimin demokratik olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Eğer 500 küsur Milletvekili için haklarında takibatı gerektiren 600 küsur dosya varsa bu Meclis hesap vermeden kaçıyor ve demokrasinin en temel kuralını ihlal ediyor demektir. AKP liderleri gerçekten daha fazla demokrasi istiyorlarsa o zaman ilk yapmaları gereken şey “Dokunulmazlık Zırhını” kaldıran bir maddeyi bu listeye dâhil etmek olmalıydı.
    Sonuç olarak açıkça belirtmek gerekirse hazırlanan Anayasa Değişiklik Teklifinin ne Demokrasi ve ne de Türk Ulusunun daha özgür bir yaşam sürebilmesi için geçerliliği var. Yapılanlar tam anlamı ile yönetimdeki AKP vasıtasıyla İrtica yöneticilerinin Çağdaş Cumhuriyetten intikam alma dayatmalarından başka bir şey değil. Bizce bu daha başlangıçtır. Bundan sonra ne olacağını İrtica sevdalıların basın yayındaki en önemli kalemlerinden biri olan Abdurrahman Dilipakın yazılarından öğreniyoruz.
    Vakit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak köşesinde, yüksek yargı dahil gözdağı vermediği kimse kalmamış . Bize gelen bir mesajda verilen o yazının bir bölümünü aynen sunuyoruz:
    “Bugün gelinen nokta Ergenekon davasında yeni bir başlangıç olacak. Eğer daha fazla direnecek olurlarsa daha trajik gerçeklerle karşı karşıya kalacaklar … Ne Baykal, ne Bahçeli, ne Kanadoğlu, ne Başbuğ, ne YARSAV, ne de HSYK bundan sonra bugüne kadarki tavrını sürdüremez. Denemek isterlerse, bu işin bedelini ödemek zorunda kalırlar. Erzincan paşasının da ayaklarının suya ermiş olması gerekir. Demirel ya da Cindoruk’un da adımlarını denk atması gerek. Ya da Ergenekon’un değirmenine su taşıyan media, mafia, sermaye, siyaset, STK, bürokrasi mensuplarının da… Bu arada Tekel işçilerinin de Ergenekon’un koruyucu kalkanı ve tramplen tahtası, Truva atı görünümünden çıkmaları gerek.”
    Dilipak yazısının sonunu şöyle bağlıyor:
    “Daha tutuklanması için sırasını bekleyen yüzler değil, binlerce isim var. İnce ve uzun bir yoldayız. Sabır, kararlılık ve cesaret gerek. Gelinen noktaya bir gün mutlaka gelinecekti ve gelindi. Benden söylemesi. Bundan sonrası için herkesin daha dikkatli olması gerek.”
    Galiba Resmi bütün kurumlarda kadrolaşma, basın yayın organları ,Polis, Askerler, yargı mensuplarından sonra sıra muhalif siyasilere geliyor gibi.
    Dr. M. Galip Baysan
     
  2. karamanli77
    Offline

    karamanli77 Banlı Üye

    Kayıt:
    25 Aralık 2009
    Mesajlar:
    459
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Şehir:
    karaman
    mesele eldeki gücün kaybedilmemesidir.demokrasi filan bahane.kılavuz kanadoğlu demokrasiyi korumak için gerekirse hukuk dışına çıkılabileceğini söylemişti.bunu unutmayalım.hukuk hukuk diyoruz da adaletin nasıl dağitildiğına dikkat ediyormuyuz. bu ülkede sudan sebeplerle başbakan ve bakanlar asıldı, partiler kapatıldı aydınlar öldürüldü. sanki bunları din adına müslümanlar öldürmüş gibi ortalık velveleye verildi.uğur mumcunun bahriye üçok un ve diğer yazarları öldürlmelerini hatırlayın. o günlerde ilk defe ülkede kahrolsun şeriat diye bağırılmıştı. en son danıştay katliamını hatırlayın .anayasa mahkemesi başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı yapmış sözde hukuk adamı laikliğe sıkılmış kurşundur demişti. şimdi ne oldu.cinayeti ergenekoncuların işlediği ortaya atıldı. irtica adı altında islama saldıranlar şimdi dut yemiş bülbüle döndü.bu durumda hukuk ve adaleti kimden isteyeceğiz.hele en son anayasa mahkemesince akp ye verilen irticanın odak olma cezası havada kalmış olmuyor mu.cumhuriyet başsavcısı akp nin kapatılması için öyle bir senaryo yazmıştı ki alpaslan aslan sanki akp genel mekezince görevlendirilmiş ve sanki silahı eline başbakan vermişti.eğer bu cinayet ergenekoncular tarafından işlendiği kanıtlanırsa akp ye yapılan bu suçlama ve anayasa mahkemesince verilen ceza ne olacak.
    yukarıda da söylediğim gibi bu ülkede yıllardan beri devam eden bir oyun oynanmaktadır. bu akp veya başka bir parti meselesi de değildir.bu oyun dp ye karşı oynandı başbakan ve bakanlar asıldı, yıllardır komünistim diyenlere karşı oynandı, milliyetçiyim diyenlere karşı oynandı., müslümanlara karşı oynandı.kendilerini bu ülkenin sahibi görenler elindeki gücü ve iktidarı kaybetmek istemiyor.demokrasi bahane iktidar şahane. gerisi laf-ı güzaf.


    yazım her nekadar akp lehine görünse de akp taraftarı veya sempatizanı olmadığımı belirteyim.
     
  3. toycan
    Offline

    toycan Banlı Üye

    Kayıt:
    6 Haziran 2007
    Mesajlar:
    682
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    ya benim birde anlayamadığım bir konu var zamanında 94 yıllarında abdullah gülün acıklamaları vardı ab hiristiyan kupü siz bizim ecdadımızı satıyorsunuz bundan daha ağır sözler keza tayibbeyinde bundan ağır sözleri ama şimdi tamtersi neden bunların gercek yüzü hangisi hocaları erbakan bunlar gercek gömleklerini çıkarmışlardır diyor her defasında bana tezad gibi geliyor bunlarda vitrine oynuyor kuklalığa oynuyor bu dünyaya oynuyor devlet adamlığına değilde siyasetciliğe oynuyor gibi
     

Sayfayı Paylaş