yüzünü döndü güneşe sen geldin diye susi sen geldin diye pat, kokusunu saldı kasım ağrı karlar gönderdi sen geldin diye nil akıp geldi evimize konuğumuz palandöken sırf sen geldin sen geldin diye uçurtmalar çıkmaz artık evimizden bir kaydırak bir topaç bilyeler ve çember erik çalmaktan yorgun el, düşmekten kanayan diz sokak araları akasya dalları devrim önleri sen geldin diye deniz’ler okyanus gezmiş gelmişler kordon'dan süslü faytonlar geçti sen geldin diye macun şekeri pamuk helva bir kuşun düşleri hayatlarımızdan zulüm gitti, aşk menzile girdi çatıdaki küs kumru yanımdan giden solucan sen geldin bütün mahlukat birbiriyle kaynaştı sen geldin allahı gösterdi bu ayna öpüşülmeyen akşamlar ne haram bu girdiğimiz kapı bu kirli gül dumanı tütmeyen hayat utandı senden sen geldin diye iyilik konuğumuz her zaman sen geldin ya yaban ördekleri, üveyikler bir uzak biraz boşluk hafif karanlık şiirleriyle şairler uzaktan, çok uzaktan yoldaşlar oyunlar resimler çizgiler Semih Poroy’lar hatırlayıp yaralı hayatlarımızı söküp gelmişler sen geldin diye yapraklarını açıyor kitaplar yapraklarını biraz yeşil, ama hep sana açıyor kitaplar küskün daktilo, masanın üstünde bekleyen kalem yazılmayı bekleyen şiir acılı dünyaların üstünden sana gülümsüyor sana bakıyor sana seviyor, geldin ya bir yaz aktı içeri, bir bahar kuruldu evimize geldin ya, yaralı kurtlar ulumaz artık içimde Tuğrul Keskin