Devlete Kürtçe Tv Serbest, Kürte Kürtçe Yasak !

Konu, 'Türkiye'den Haberler' kısmında LeyL tarafından paylaşıldı.

  1. LeyL
    Offline

    LeyL
    Yetkili
    Emekli Admin

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    3.089
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Şehir:
    İstanbul-Mersin
    12 Eylül 1980’deki darbe sonrasında oluşturulan yeni Anayasa’nın ardından 2932 sayılı yasa ile konulan ‘Kürtçe yasağı’, 12 Nisan 1991’de yürürlükten kaldırıldı.
    O günlerin gazeteleri, “Kürtçe artık serbest” manşetleriyle çıkmıştı. Ancak daha sonraki yıllarda da aynı manşetleri defalarca gördük gazetelerde. Peki, gerçekten Türkiye’de Kürtçe artık serbest miydi?...

    AYŞEGÜL SAVAŞTA

    Sevimsiz bir yılın, 2008’in ardından adım attığımız yeni yılın 2009’un da ilk haftası neredeyse tamamlanmış durumda. Daha yeni yılın ilk gününde 7 üniversite öğrencisinin, üstelik memleketin başkentinde ‘ihmalkârlıktan’ öldüğü bir ülke Türkiye...
    “Keşke yaşanmamış olsa” diye iç geçirilen olayların yaşandığı bir ülke olmasının yanı sıra 2009’la birlikte Türkiye’nin ve içerisindeki halkların yaşamlarına bazı ‘ilk’ler de girmeye başladı bile; ‘TRT Şeş’ yani ‘TRT Altı’ adlı kanal yayına başladı. Ne demekti bunun bir diğer anlamı: Bir devlet kanalı olan TRT artık Kürtçe ve 24 saat aralıksız yayın yapmaya başladı.

    KÜRTÇE YASAĞINA KISA BİR YOLCULUK
    Kürt halkının dilinin yanında kültürel anlamda folklorunun ve müziğinin, çocuklarına Kürtçe ad vermenin yasaklı olduğu, Kürtçe adı olanların değiştirmeye zorlandığı günler yaşadı bu coğrafya. 12 Eylüllü günlerde, darbecilerin bu kadarıyla yetinmeyip Soyadı Kanunu’nda yaptıkları değişiklikle, “kişinin rızası olmadan mahkeme kararı ile isim ve soyadının değiştirilebileceği” yılları gördü bu ülkenin yurttaşları.
    Cumhuriyetin kuruluşundan 12 Eylül’e kadar hâlâ varlığını sürdürmüş olan Kürtçe veya Kürtçeyi çağrıştıran köy, kasaba adlarına son bir “operasyon” gerçekleştiren darbecilerin, Adıyaman, Urfa, Antep, Mardin, Diyarbakır, Siirt gibi birçok ilde köylerin büyük bölümünün adını değiştirildiğinin hiçbir yerde yazılmamasına karşın belleklerde saklanarak bugünlere getirildi topraklar.
    12 Eylül döneminde Adıyaman, Urfa, Antep, Mardin, Diyarbakır, Siirt gibi birçok kentte 3524 köyden 2842’sinin adının değiştirildiğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana toplam 44 bin 609 köyün 12 bin 422’sinin adı yalnızca Kürtçe ve Kürtçe’yi andıran ifadeler içerdiği için değiştirilmiş olduğunu yazmadı hiçbir resmi tarih kitabı bu ülkede… Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki onlarca şehirde devlet dairelerinin kapılarına “Türkçe’den başka bir dil konuşmak kesinlikle yasaktır” yazılı duyurular asıldığını hiçbir zaman unutmadı bu ülkenin esmer enseli çocukları.
    12 Eylül öncesinde Adalet Partisi milletvekilli olan Şerafettin Elçi’nin TBMM’nde ‘Kürt’ olduğunu söylediği için 1981’de yargılanarak hapsedildiğini, Devlet İstatistik Enstitüsü görevlilerinin 1980-85 nüfus sayımları için kullanılan formlara konuşulan diller kısmına ‘Kürtçe’ şıkkına da yer verdikleri için “bölücülük” gerekçesiyle zamanın Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılanmalarını anımsamayanlara inat bilinçlerden hiç çıkarılmadığı bir ülke Türkiye. 1982 Anayasası’yla, Kürtçe yasağı da anayasal bir yasak düzeyine yükseltilmişti. 26. maddede “Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında, kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz” deniliyordu. Kürtçe’ye ilişkin yasakçılığın bir başka maddesi ise 1982 Anayasa’nın 42. maddenin 9. fıkrasında şöyle ifadelendirilmişti: “Eğitim ve ders kurumlarında Türk vatandaşlarına Türkçe’nin dışında başka bir dil anadil olarak öğretilemez.”

    ÖZAL ‘KÜRTÇE SERBEST’ DEMİŞTİ
    Gazetelerin neredeyse tümü birinci sayfalarından birçoğu ise manşetlerinden TRT Şeş’in yayına başladığını duyurdu. O gün ana akım medyanın yayın organlarını eline alan okurlar sanki bu ülkede ilk kez gazete manşetlerinin Kürtçe cümlelerle çıktığını sanabilirdi. Fakat işin aslı öyle değildi. 1991 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın gündeme getirdiği Kürtçe’ye serbestlik, dönemin Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrasında kamuoyuna açıklanmıştı: “Kürtçe serbest…”
    12 Eylül 1980’deki darbe sonrasında oluşturulan yeni Anayasa’nın ardından 2932 sayılı yasa ile konulan ‘Kürtçe yasağı’, 12 Nisan 1991’de yürürlükten kaldırıldı. O günlerin gazeteleri, “Kürtçe artık serbest” manşetleriyle çıkmıştı. Ancak daha sonraki yıllarda da aynı manşetleri defalarca gördük gazetelerde. Peki, gerçekten Türkiye’de Kürtçe artık serbest miydi?

    TV’DE ÖZGÜR, SEÇİMDE YASAK
    Zaman bu sorunun yanıtını en iyi şekilde veren örneklerle doldu taşarken daha şunun şurasında 10 gün önce Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 29 Mart 2009’da yapılacak seçimler için oluşturulan seçim yasaklarını açıkladı.
    TRT Kürtçe televizyon kanalı yayına başladı başlamasına ama YSK da Kürtçe seçim propagandasını yasakladı. YSK, 1 Ocak ile seçimlerin yapılacağı 29 Mart 2009 tarihleri arasında uyulmasını seçimlere girecek siyasi parti ve bağımsız adaylardan uyulmasını istediği seçim yasaklarını kamuoyuna duyurdu. Toplam 27 maddede toplanan yasaklar arasında en dikkat çekeni ise hiç kuşkusuz “Türkçe dışında dillerde propaganda” yasağı oldu.
    YSK’nin açıkladığı yasaklar listesinin sekizinci sırasında yer alan maddeye göre, “Propaganda için kullanılan el ilanları ve diğer her türlü matbualar üzerinde, Türk Bayrağı, dini ibareler bulundurulması yasak olup, seçim propagandalarında, Türkçe’den başka dil ve yazı kullanılmasının yasak olduğuna” karar verildi.
    AKP’nin önemli Kürt adlarından biri olarak gösterilen ve yakın zamanda partideki başkan yardımcılığı görevinden istifa eden Mehmet Mir Dengir Fırat ise TRT 6’nın açılışının yapıldığı gecenin çıkışında seçim yasaklarından bir tanesine gönderme yaparak eleştiride bulundu.
    Fırat, YSK’nin almış olduğu seçim yasaklarından biri olan “Türkçe dışında dillerde propaganda” yasağına ilişkin olarak, “Tam da yerel seçimlerin yaklaştığı günlerde keşke Türkçe’nin dışında farklı dillerde de propaganda yapabilme özgürlüğünün tanınmış olmasını isterdim” dedi.

    SINIRIN İKİ YANINDAN FARKLI SESLER
    Devlet kendi televizyon kanallarından birini Kürtçe yayın yapmaya ayırdı. Cengiz Çandar, önceki gün Iraklı Kürt yetkililerinden bir arkadaşının bu gelişmeyi “devrim” olarak gördüğünü yazdı.
    Çok uzaklara gitmeye gerek yok, sınırın bu yanındaki Kürtlerden Demokratik Toplum Partisi (DTP) eşbaşkanlarından Ahmet Türk ise kanalın Kürt halkının meşru mücadelesi sonucunda gelinen bir aşama olduğuna dikkat çekti.
    Türk, sorunun birilerinin Kürtçe şarkı söylemesi olmadığını şu sözleriyle özetledi:
    “8-9 tane Kürtçe yayın yapan kanal var. Devletin artık kendi insanını ve kimliğini inkâr etmeden, onun demokratik taleplerini, onun kültürel taleplerini göz önünde tutan ve bunlara yanıt olabilecek bir açılımı yapması gerekiyor. Seçim yatırımı olarak kalmamalı.”

    ***
    Sen misin Kürtçe konuşan, yazan çizen!
    Abdullah Gül, 2007’de Cumhurbaşkanı olmasının ardından Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) yaptığı konuşmasında Türkiye’de Kürtçe üzerinde herhangi bir baskının olmadığını iddia etmişti. Aslında bu durum sadece Gül’ün ifadelendirişi değil aynı zamanda devletin tüm kurumlarının kullandığı bir inkârcı yaklaşımın ürünüydü. Ne kadar saklamaya çalışılırsa çalışılsın Türkiye’de Kürtçe kullanıldığı için açılan onlarca hatta yüzlerce dava olduğunu deyim yerindeyse ‘sağır sultan’ bile biliyor.
    Çeşitli uluslararası kurumlara karşı siyasi iktidardakiler tarafından Kürtçe’ye ilişkin sunulan pembe tablonun, Anadolu’da Kürt halkının yaşadığı illerde açılan bazı soruşturma ve davalar ile pembe yerine “kara bir tablo” oluşturduğu gerçeği gizlenemiyor.

    ABDULLAH DEMİRBAŞ
    Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve belediye meclis üyeleri halka daha iyi hizmet götürmek için hazırladıkları ‘Çokdilli belediyecilik projesi’yle ilgili olarak Avrupa Sosyal Forumu’na sunduğu ‘Çok Dillilik Işığında Belediyecilik ve Yerel Yönetimler’ başlıklı makalesini belediyenin resmi internet sitesinde yayınlayınca hakkında soruşturma başlatılmış ve daha sonra görevden alınmıştı. Daha sonra ise, Danıştay 8. Dairesi duruma son noktayı koymuş ve Sur Belediyesi’nin Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe ve Arapça gibi dillerde de hizmet verdiği gerekçesiyle Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın başkanlığının düşürülmesine ve belediye meclisinin feshine karar vermişti.
    Ayrıca, Demirtaş hakkında, başkanı bulunduğu belediyenin bilgisayarlarında “Kürtçe yazılım” kullandığı için ve 30 çiftin nikâhını Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe sorularla kıydığı gerekçesiyle soruşturma açılmıştı.

    OSMAN BAYDEMİR
    Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında, 4. Diyarbakır Edebiyat Günleri nedeniyle kente asılan Kürtçe bez afişler ve devlet kurumlarına gönderdiği Kürtçe davetiyeler nedeniyle İçişleri Bakanlığı’nın izniyle dava açılmıştı.
    Baydemir hakkında ayrıca belediyenin internet sitesinde Türkçe ve İngilizce dışında Kürtçeye de yer verilmesi nedeniyle inceleme başlatılmıştı. Ayrıca, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, temizlik kampanyası nedeniyle Kürtçe’nin Zazaki ve Kurmanci lehçelerinde broşür bastıran ve bunları yurttaşlara dağıtan Osman Baydemir ve Bağlar Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler hakkında soruşturma başlatmıştı.

    MAHMUT ALINAK
    Eski Şırnak ve Kars Milletvekili Mahmut Alınak TRT 6’nın açılışında Kürtçe konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan kadar ayrıcalıklı değildi. Erdoğan Kürtçe kanalın açılışında Kürtçe “Hayırlı olsun” dediği halde hiçbir hukuki sorun yaşamazken bir diğer yandan kapatılan HEP’in milletvekillerinden Mahmut Alınak Kürtçe konuştuğu için geçtiğimiz yılın son ayında yani 2 Aralık 2008’de Kars Sulh Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. Alınak, seçim çalışması yürüttüğü araçta “Kürtçe müzik çaldırdığı” için üç arkadaşıyla birlikte yargılanıyordu. Dört sanığa, seçim propagandasında Türkçe’den başka dil kullanılmasını yasaklayan yasadan altışar ay hapis cezası verildi. Ayrıca, Alınak, DTP İl Başkanlığını yürüttüğü 25 Mayıs 2007’de, Başbakan Erdoğan’a Kürtçe mektup gönderince hakkında, siyasi faaliyetlerde Türkçe’den başka dilin kullanımını yasaklayan yasaya muhalefetten dava açılmış, 2008’de bu davadan altı ay hapis cezası alan Alınak DTP İl binasındaki Kürtçe afişler nedeniyle de 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Alınak hakkındaki bir başka dava ise hazırladığı bildirilerde Newroz yazarken ‘w’ harfini kullanması olmuştu.

    ***
    Suruç’ta sokak adları Kürtçe olamazmış!
    TRT ŞEŞ için adım atan devlet bir yandan özgürlüklerden bahsedip göz boyarken diğer taraftan Kürtçe ada yasak koymaya devam ediyor. Şanlıurfa’da Demokratik Toplum Partili (DTP) Ethem Şahin’in başkanlığını yaptığı Suruç Belediyesi ile Kaymakamlık arasındaki ‘Kürtçe’ ad tartışması 2 yıldır yaşanıyor.
    2006’nın son aylarından itibaren ilçede yeni oluşturulan veya yapılan düzenlemelerin ardından bölünen mahallelerdeki 50’ye yakın sokağa Araban, Zana (Bilen), Zozan (Yayla), Rojin (Güneş), Şîlan (Şölen), Şervan (Yiğit), Şîrvan (Aslan), Mizgîn (Müjde), Sara (Soğuk), Dîlan (Halay), Baran (Yağmur) ve Bêrîvan (Süt sağan kadın) adları verildi.
    Yeni sokak adları değişik tarihlerde yapılan meclis toplantılarında oylamaya sunulup, 3’ü AKP, 3’ü CHP ve 9’u DTP’li 15 üyenin tamamının oybirliği ile kabul edildi. Onay için Kaymakamlığa gönderilen adlardan bazıları, “yönetmeliklere aykırı” denilerek, belediyeye gönderildi. Bu adları değiştirmeyen DTP’li Suruç Belediyesi, Şanlıurfa İdare Mahkemesi’ne Kaymakamlık kararının iptali için dava açtı. Mahkeme de belediye aleyhinde karar verdi.
    Şanlıurfa İdare Mahkemesi’nin kararı üzerine, Suruç Belediyesi bu kez Danıştay’a itirazda bulundu.

    GENELKURMAY ‘ÖNCE TÜRKÇE’ DEDİ
    Genelkurmay Başkanlığı, geçtiğimiz yılın haziran ayında Türkçe konusunda gösterdiği hassasiyetini askeri kurum ve kuruluşlara astırdığı afişlerle duyurdu.
    ‘Q’, ‘W’, ‘X’ harflerinin üzeri çizilen afişte, “Tabelalarda, ilanlarda, reklamlarda önce Türkçe” yazısı yer aldı. Askeri kurumlara gönderilen yazılarda da yabancı ad ve harflerin kullanılmamasının istendiği öğrenildi.
    Genelkurmay Başkanlığı’ndaki tesislerde kullanılan yabancı adlar için uzmanlar Türkçe karşılıklar buldu.

    MEKTUPLARDA HÂLÂ KÜRTÇE SAKINCALI
    Ali Koyupınar’ın 8 Kasım 2008 tarihli mektubu da, F Tipi hapishanelerde yaşanan sayısız insan hakları ihlaline bir ek olarak Kürtçe yasaklarına ilginç bir örnek şeklinde karşımızda duruyor.
    Ümit Demir’in Uluslararası Af Örgütü’ne ve Doğan Karataştan’ın Ayhan Bilgin adına Mazlum-Der’e gönderdiği hapishanelerdeki Kürtçe yasağını konu alan Türkçe-Kürtçe mektuplar, “adresten taşınmıştır” denilerek geri geldi. Fakat geri gelen mektupların tamamında Kürtçe yazılmış olan bölümlerin yırtılarak el konulduğu görüldü.
    Bir başka hapishanede tutuklu bulunan Hüseyin Karaoğlan’ın gönderdiği mektuptan da Kürtçe metin kısmı yırtılıp, bu yırtma belli olmasın diye de, Türkçe metnin alt kısmındaki dipnotta “Bu metnin Kürtçesini de ekliyorum” yazılı kısım da karalanmış, bununla da yetinilmeyip “Ben Karaladım!” yazıldığı ortaya çıktı
     
  2. beydemir
    Offline

    beydemir Süper Üye Üye

    Kayıt:
    27 Temmuz 2008
    Mesajlar:
    1.700
    Beğenilen Mesajlar:
    4
    Şehir:
    BURSA-KÜTAHYA
    leyl kardeş ülkemisin sıcak dönemden geçtiği bu dönemde böyle milliyetci duyguları körükleyici yazı yazıp insanları birbirine düşürmezsek daha iyi olacağı kanısındayım yoksa yazdığın konulara cevap yazacak insanlar çok SELAMLAR
     
  3. gotfather
    Offline

    gotfather Banlı Üye

    Kayıt:
    19 Kasım 2008
    Mesajlar:
    104
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    izmir
    sayın lyl bu zor dönemde bu tip yazılar ile insanları kargaşa içene ( düşünce) atmak bencede doğru olmaz.biraz daha düşünerek hareket etmekte fayda var sanırım.saygılar.
     
  4. LeyL
    Offline

    LeyL
    Yetkili
    Emekli Admin

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    3.089
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Şehir:
    İstanbul-Mersin
    kargaşa içine düşecek bir durum söz konusu değil.. herkes fikirlerini dilediği gibi söylemekte özgürdür.. fakat saygı çerçevesinde tabii.. Verilen kararlara susmak yerine fikirlerimi söyleyip TC. vatandaşı olarak dimdik ayakta durmayı yeğlerim.. tabiri caizse sürünün başı nereye giderse bende oraya giderim koyun misali diyemem.. Yapılan yanlış kararları eleştirmek ben en doğal hakkım.. sus sus sus nereye kadar? zam yapılır susarız, abd nin krizinin ceremesini biz çekeriz susarız, bizim verdiğimiz vergilerler millet yatlarda katlarda oturur susarız.. Kimse kusura bakmasın ben susmam.. Kendimi aptal yerinede koydurtmam. Bu böyle biline!!
     

Sayfayı Paylaş