Çok şey istemiyorum hayattan; biraz huzur ve biraz da sadakat… Ama anladım ki bu bile haram bana Ne huzurum var ne de aşığım dediklerimin sadakati… Rahat uykulara dalmayı, huzur içinde uyumayı öyle çok istiyorum ki Ama eksiliyorum artık, tükeniyorum yavaş yavaş… Beden aynı beden belki ama ya o ruhum, Hele o dokunuşlar… Dokunuşlar aynı değil ki, aynı hislerle dokunamıyorum… Kendi dünyamı kendim bozuyor ve ardından yine kendi ellerimle kurmaya çalışıyorum Yıkıp kurmak Elimden gelen sadece bu Kendi hayatımı yıkıp yıkıp kuruyorum Canım çok yanıyor Canımın acısını unutuyorum zamanla Hayır, hayır, unuttuğumu sanıyorum Kendimi kandırırsam, çevresindekilerin de bu yalana ortak olacağını düşünüyor, kendimce oynuyorum Hem kendi, hem de başkalarının yaşamlarıyla Yoruldum artık Yıkılıp tekrar ayağa kalkmaktan yoruldum Kendi hayalimin sonunu bulamıyorum Belki de bir sonu yok Yaşamı boyunca da o sonu sanırım yakalayamayacağım İçimdeki çocuk her geçen gün biraz daha ölüyor Omuzlarıma çökmüş bir ağırlık var Hani tam kendinizi iyi hissettiğiniz anda gelip çöreklenen, gitmeyen, bitmeyen ve yitmeyen “ Ve hiç gitmeyen, bitmeyen, yitmeyen sadık dostum hüzün” Sevdiklerim tek tek gittiler Bir ihanet, bir bir isyan, bir umutsuzluk Hepsinin bir sebebi vardı ayrılıklarımın Sebebi de olsa vedalar hep hüzünlü Bu bir oyun belki de ve o tiyatro sahnesinin senaristi yönetmeni hep başkaları Ben ise sadece bir oyuncu olarak kalıyorum Hayatıma birileri giriyor senaryolarını veriyorlar elime ve ben yalnızca oynuyorum Engel olamıyorum bir çoğuna, gelip kendi oyunlarını oynatılyorlar bana Bazen bir şeyler öğrenirim desem de hep bildik senaryolar, hep bildik adımlar Vazgeçiyorum… Sıkıldım ben artık bu oyunlardan, bu sevgi nedir bilmez insanlaradan!! Alıntı