hiç çocukluğum olmadı benim telden arabam,renkli kağıttan uçurtmam ve hatta lastik sapanım dahi olmadı imenirdim çocuk kalbimle Halil e onun bisikleti vardı naylon şeritlerle süslediği,rüzgar güllü ve birde pilli düdüğü vardı. ben için için ağlardım en çok da babama kızardım. arada bir banada verirdi bisikleti Halil ne kadar mutlu olurdum pedala basarken,düdüğün öttürürken arkamdan bağırırdı Halil "fazla öttürme pili biter" diye aldırış bile etmezdim elime geçen bu fırsatı sonuna kadar kullanmak isterdim. ve hatta ilk tokat la tanışmam bu bisiklet yüzünden olmuştu. yine babama çok kızmıştım ama ne kadar haklıymış meğer bunu çok sonralar anladım boşa değilmiş ela gözlerindeki nem boşuna değilmiş derinden sigara çekişleri bunu çocuk kalbiyle nasıl anlayabilirdim ki. birkeresinde evi terk etmiştim kendi ayaklarım üzerinde dururum sanmıştım daha ilk geceden özledim evimizi,mektup yazdım iki gün sonra babam çıkageldi beni görünce perişan,omuzları sarkıverdi gözlerinde yine o nem kızacak sanmıştım önce ama o bana sıkıca sarılıverdi şimdi daha iyi anlıyorum yokluğun utancıyla affet der gibi gözlerimin içine baktı nemli nemli babam affet demesini beceremezdi ki döndük o akşam bir kamyonun kasasında üşümesin diye beni kucağına alıp ceketiyle sarmaladı çenesi titreyerek. aklıma geldikçe çocukluğum ağlıyorum iç çekerek. yoklukla büyümüştü ellerim sevilmelere hasretti yüreğim onun için hep masum, hep çocuksu kaldı sevmelerim. kimbilir belki bir gün benimde olur renkli kağıttan uçurtmam, mavi bisikletim. onu sarı,kırmızı şeritlerle bir güzel süslerim pilli düdük,ayna birde rüzgar gülü taktımmı değme keyfime. istersen selesine senide alıp uzaklara, çok uzaklara çekip giderim...