Bilinen En Eski Türk Şiiri (Vam Vagınung Baş)

Konu, 'Türkiye Ve Türk Tarihi' kısmında megaster tarafından paylaşıldı.

  1. megaster
    Offline

    megaster Aktif Üye Üye

    Kayıt:
    17 Ağustos 2012
    Mesajlar:
    161
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    samsum
    İlk Müslüman Türk devleti Karahanlılardır. Karahan Hükümdarı Satuk Buğra Han, 10. asrın ilk yarısında Abdülkerim adını alarak İslamiyeti kabul etti ve halkının İslamiyetle şereflenmesini sağladı.

    Arap ve İran edebiyatlarında kullanılan mesnevi nazım şekliyle, beyitler halinde ve aruz ölçüsüyle, 11. asırda yazılan Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacip) ile birlikte Türk edebiyatı büyük bir değişim yaşamış ve sıçrama yapmıştır.

    Fakat Türklerin Müslüman olmadan önce de gelişmiş bir dilleri ve edebiyatları vardı. 830’lu yıllarda Göktürk hakanları Bilge ve Kültigin kardeşler ve Vezir Tonyukuk adına kapı büyüklüğündeki taşlara yontularak oluşturulmuş Göktürk Yazıtları bir dil ve edebiyat şaheseridir.

    10. asırdan önce yaşayan Türkler, Şaman dinine bağlıydılar ve Gök Tanrıya – o devrin ifadesiyle tang tengri- inanıyorlardı. Elimizde 10.9.8.7. asırlarda yaşayan Türklere ait bazı şiirler mevcuttur. Ben bu yazımda bilinen en eski Türk şiirini tahlil etmek istiyorum.

    Bu şiir Turfan kazıları esnasında bir harabede bulunmuş. Şiirin başlığı yok. Başlık yerine kırmızı mürekkeple ve Soğd diliyle “vam vagı-nung baş” yazılmış. Bu sözü Türkçeye “tan tanrı ilahisi” olarak çevirebiliriz. Şiirin gövdesi ise siyah mürekkeple ve tamamen öz Türkçeyle yazılmış. Metin aynen şöyledir:

    Tang tengri kelti
    Tang tengri özi kelti
    Tang tengri kelti
    Tang tengri özi kelti

    Turunglar kamag begler kadaşlar
    Tang tengrig ögelim

    Körügme kün tengri
    Siz bizni küzeding
    Körügme ay tengri
    Siz bizni kurtgarıng

    Tang tengri
    Yıdlıg yıparlıg
    Yaruklug yaşuklug
    Tang tengri
    Tang tengri

    Tang tengri
    Yıdlıg yıparlıg
    Yaruklug yaşuklug
    Tang tengri
    Tang tengri


    Şiirin tamamı bu yirmi dizedir. Son beşlik öncekinin bir tekrarı olduğuna göre on beş dizelik bir şiir de diyebiliriz. Bu şiirde ilk dikkati çeken herhangi bir nazım şekline benzememesi ve hece ölçüsünün kullanılmamasıdır.

    Bilindiği gibi Türkler İslamiyetin kabulünden önce, günümüzün Âşık Edebiyatının Koşma’larına benzeyen Koşuk’lar söylüyordu. Nasıl ki günümüzde Âşık dediğimiz saz şairleri bağlama çalarak şiir okuyorsa, o devirlerde de “ozan, baksı, şaman, kam, oyun” gibi adlarla anılan şairler kopuz çalarak koşuk söylüyordu. Koşuklar günümüz koşmaları gibi dörtlükler halindeydi ve hece ölçüsüyle söylenmişti.

    Yukarıya aldığımız Tan Tanrı İlahisinin sadece iki bendi dörtlüktür. Bentlerden biri ikilik, ikisi de beşliktir. Dizelerdeki heceleri saydığınızda hece ölçüsüne uyulmadığını görürsünüz.

    Şiirdeki bu şekilsizliğe karşın muhteşem bir ses örgüsü dikkat çekmektedir. Bu ilahi ahenk öğeleriyle ve başka birkaç niteliğiyle Türk Halk şiirinin özelliklerini yansıtmaktadır.

    5. ve 6. dizeler Halk şiirlerindeki –özellikle Türküler- kavuştaklara benziyor. Başka deyişle ilk iki dörtlüğü bir birine bağlıyor.

    Bu şiir büyük ihtimalle bir mabette koro halinde, başka deyişle tüm cemaat tarafından söylenen dini bir ilahidir. İlk dörtlüğü günümüz Türkçesine “Tan tanrı geldi / Tan tanrı kendisi geldi /Tan tanrı geldi / Tan tanrı kendisi geldi” şeklinde çevirebiliriz. İkilik ise şöyledir: “Kalkınız, bütün beyler, kardeşler / Tan tanrıyı övelim.

    5. dizenin başındaki “turunglar” sözcüğü ibadet tarzına göre ibadeti yöneten Şaman tarafından söylenmiş, “davranın, ayağa kalkın” anlamında ilahinin dışında bir uyarı hitabı da olabilir.

    İkilikten sonraki dörtlükte günümüz Türkçesiyle şöyle söyleniyor: “Gören Güneş tanrı / Siz bizi gözetin / Görünen Ay tanrı /Siz bizi kurtarın”

    Daha sonra tekrarlanan beşlik ise : “ Tan tanrı / Güzel kokulu, misk kokulu/ Pırıltılı, ışıltılı / Tan tanrı / Tan tanrı “ anlamına geliyor.

    Şiirin içeriği gördüğünüz gibi inanılan tanrıya yakarış ve onu övmedir.

    Ahmet Haşim bir yazısında şiirin sözle musiki arasında bir tür olduğunu, hatta sözden ziyade musikiye yakın olduğunu ifade eder. Bu şiir Haşim’in fikrini ispat eden mükemmel bir örnektir.

    Şiirde ahenk sağlayan kafiye, redif, ölçü, kelime tekrarı gibi öğelerden başka iç ahenk öğesi kabul edilen aliterasyon vardır. Yani bazı ünsüzlerin dikkat çekecek kadar veya kulakta müzikal bir etki bırakacak kadar çok kullanılması. Bu şiirin ilk dörtlüğünde “t, g-k” sesleriyle aliterasyon yapılıyor. Şiirin diğer bentlerinde de şiire bu sesler hâkimdir. 11–15. dizelerde bu seslere ek olarak devreye “y” ünsüzü de giriyor.

    Gelişmiş edebiyatların hepsinde kelime tekrarları ahenk ve anlamı pekiştirme öğesi olarak kullanılır. Bu şiirde tekrarlanan sadece sözcükler değil, dizelerdir ve hatta son bent tamamen tekrar edilmektedir. Bu şiirin asıl nüshasında 14. ve 15. dizelerin yanında Soğdca 5 rakamı vardır. Büyük olasılıkla “Tang tengri” dizeleri beşer defa tekrar edilecek anlamına gelmektedir.

    Eski Türk kültürüyle ilgili bulunan resim ve minyatürlerden hareketle o devirde yaşayan Türklerin değişik müzik aletleri kullandığı bilinmektedir. Bunlardan biri de davuldur. Kapalı bir mabette yüzlerce kişinin davul eşliğinde “Tang tengri / Tang tengri” veya “Tang tengri / Kelti” veya “Yıdlıg / Yıparlıg / Yaruklug / Yaşuklug / diye hep bir ağızdan şiir okuduğunu düşünün… Sonra da bu şiirin ne muhteşem bir ilahi olduğuna siz karar verin.

    Bu şiir günümüzde kutsal gecelerde, camilerde Kur’an-ı Kerim okunurken aralara serpiştirilen ve koro halinde okunan ilahilere ve tekbirlere benziyor. Farklı taraf camilerde bir müzik aletinin çalınmayışıdır.

    Hıristiyanlar kiliselerde ibadet ederken müzik aletlerinden yararlanıyorlar. Koro, sözlerini org eşliğinde söylüyor.

    Eski Türkler dini törenlerde müzikten yararlanıyordu. Tan Tanrı ilahisi de kuvvetle muhtemeldir ki davul temposuyla söyleniyordu.
     

Sayfayı Paylaş