Baltacı mehmet paşa ve katerina

Konu, 'Uyduturk Cafe' kısmında papalino tarafından paylaşıldı.

Konu Durumu:
Daha fazla cevap için açık değil.
  1. papalino
    Offline

    papalino Aktif Üye Üye

    Kayıt:
    16 Ağustos 2012
    Mesajlar:
    191
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    kocaeli





    BALTACI MEHMET PAŞA VE KATERİNA OLAYI



    Unutmayalım ki, Baltacı’nın Katerina’yı yatağa attığı iddia edilen tarihte, Baltacı 82, Katerina 63 yaşındadır!... Neden biz böyleyiz? Neden, erkeğin cinsel ilişkisini bir üstünlük olarak görme eğilimindeyiz? Neden küfürlerimizde bile bu tema hakimdir? Neden ve nasıl ve de niye 82 yaşındaki bir sadrazam, 100 bin kişinin harp ettiği, kanın gövdeyi götürdüğü bir savaş alanında, 63 yaşında, nine görünümündeki bu Çariçe’yi yatağa atsın? Ve de nasıl atsın?!... Veya, nine çariçe Baltacı’nın yatağına girmeye kalksın da buyur edilsin!... Burası Şişli’de bir apartman dairesi mi?!... Bu ne biçim hayal gücüdür? Bu ne biçim sapkınlıktır?!...

    Önce olayın kahramanı Baltacı Mehmed Paşa (ölümü 30 Kasım 1721) hakkında kısa bir malumat arz etmeye çalışayım…

    Osmancık’ta dünyaya geldi. Genç yaşta içini saran ilim merakı ile Trablus, Tunus ve Cezayir’e gitti. Daha sonra İstanbul’a döndü ve akrabalarından Hacı Sefer Ağa vasıtasıyla saraya girdi. Enderun’da yüksek eğitim aldı. “Baltacı” (sarayın oduncusu diyebiliriz) oldu. Ardından “Baltacı Halifeliği”ne yükseldi. Sesinin güzelliği yüzünden musikiye teşvik edildi. “Müezzin” oldu. Oradan yazıcılığa terfi etti, 1703 Aralık ayında da “Mirahurluk”a yükseldi.

    Çok zeki ve son derece çalışkandı. İlme karşı müthiş bir merakı vardı. Durmadan okuyordu. Bu çabası onu 1704 yılı Kasımında “Vezir”liğe, hemen ardından “Kaptan-ı Derya”lığa (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı), 21 Aralık 1704′te de “Sadrazamlığa (Başbakanlık) taşıdı.

    İşte Prut Savaşı’nın kahramanı bu zattır. İşin aslı ise şudur:

    Rus Çarı Birinci Petro (ki, bizim tarihlere göre “deli”, Rus tarihine göre ise “büyük”tür; “büyük”lüğü de, Türkiye’yi içine alan bir istilâ projesi ile boğazlarımızdan geçip sıcak denizlere inerek “Büyük Rusya”yı kurma emelinden gelmektedir), Poltava Savaşı’nda İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ı yendi. Şarl, Osmanlı topraklarına çok yakın bir bölgede bulunan Bender Kalesi’ne sığındı. Osmanlı Padişahı’na mektup yazarak Rusların eline düşmek üzere olduğunu bildirip yardım istedi.

    O zamanın Osmanlısı, başı sıkışanın kurtarılmak için müracaat ettiği son çare idi…
    Sultan Üçüncü Ahmed Han, hem Demirbaş Şarl’ı kurtarmak, hem de Petro’nun “Büyük Rusya” hayalini yıkmak üzere Rusya’ya savaş açtı. Zamanın Vezir-i Âzami (Başbakan) Baltacı Mehmed Paşa, sefere Serdâr-ı Ekrem (Başkomutan) tayin edildi. Yüz bin kişilik Osmanlı ordusu, 9 Nisan 1711′de sefere çıktı. Osmanlı donanması da üç yüz altmış gemiyle Karadeniz’e açılarak, Azak Denizi’ndeki Rus donanmasını imha ile Azak Kalesi’ni fethedecekti.

    Osmanlı ordusu, Prut Nehri kıyısında, Mareşal Şermetiyef komutasındaki Rus ordusuyla karşılaştı. Rus ordusunun mevcudu, altmış bin kadardı.
    Baltacı Mehmed Paşa, son derece usta bir manevra ile Rus ordusunu dört yandan kuşatmayı başardı. Osmanlı topçusunun yoğun ateşi altında büyük zayiat verdiler. Bombardıman ve hücum günlerce sürdü.

    Dayanamayacağını anlayan Mareşal Şeremitiyev, Çar Petro’nun müsaadesiyle Baltacı’ya bir mektup yazarak, resmen barış teklif etti. Baltacı Mehmed Paşa, ilk barış teklifine cevap olarak, topçu ateşini hızlandırdı.

    Bunun üzerine bir süre daha dayanan Şeremitiyev, ikinci bir mektup yazarak barış isteğini tekrarladı. Savaş uzayacağa benziyordu. Savaş uzadıkça yeniçerilerde bıkkınlık alametleri görülmeye başlamıştı. Baltacı Mehmed Paşa, “Savaş Şurası”nı topladı: “Rus çarı sulh istiyor ve her ne talep edilirse vermeyi kabul ediyor. Arzumuz gibi hareket ederse sulha müsaade mi edelim, yoksa emanma (barış istemesine) bakmayıp harbe devam mı edelim?”
    Kırım Hanı hariç, komutanların çoğu şu görüşte anlaştılar: “Eğer istediklerimizi bize teslim eder ve tekliflerimize razı olursa, sulh yapmak kazançtır. Önümüz kış, muharebe uzarsa burada barınamazız. Şimdiden yeniçeriler arasında savaşa karşı bir isteksizlik seziliyor. Maazallah fena bir durumda savaşın bozgunla neticelenmesi ihtimali vardır.”
    Tartışmalar sonunda barış teklifi kabul edildi.
    Ertesi gün ordugâha davet edilen Rus murahhası Pyotr Şafirov ile barışın şartları görüşmelerine başlandı ve bir süre sonra da meşhur “Prut Antlaşması” imzalandı. (22 Temmuz 1711)
    Aslında Osmanlılar açısından bu bir zaferdi. Çünkü her istediklerini almışlardı. Ne var ki, Baltacı’nın rakipleri olayı Padişah’a yanlış aksettirdiler, sonuçta Baltacı, gözden düştü.

    Gelelim Katerina hikâyesine… Böyle bir olay yaşanmamıştır, çünkü:

    1. Prut Savaşı’nı en ince ayrıntılarıyla anlatan iki tarafa ait ruznâmelerden (günlük) hiçbiri Katerina ile Baltacı’nın buluşmalarından bahsetmemektedir.

    2. Sultan III. Ahmed devrini dört ciltte tüm teferruatıyla nakleden tarihçi Raşit de böyle bir olaya yer vermemektedir…

    3. Prut Savaşı sırasında 82 yaşında bulunan Sadrazam’m bir kadınla birlikte olması imkânsızdır…
    4. Sadece Başkomutan’ın (Baltacı’nın) kararıyla barış olmaz; bu kararı sadece harp divanı verebilir. Yani, Başkomutan’ın antlaşma kararı verme yetkisi yoktur. Vezirlerden, komutanlardan ve diplomatik heyetten oluşan “Harp Divanı”nın barışı onaylaması gerekir…
    5. Baltacı’nın, Katerina’ya, yahut altınlarına tamah etmesine esasen gerek de yoktur; zira savaş kazanılınca Katerina nasılsa esir alınacak, tüm altınları ile mücevherleri de ganimet olarak ele geçecektir…
    6. Baltacı, öte yandan, rüşveti alır, kuşatmayı ise kaldırmazdı. Böyle bir durumda Çar, yahut eşi Katerina hangi dünya mahkemesine başvuracaktı?
    7. Zaten Çar Petro ile karısı savaş meydanına hiç gitmediler. Petro, Mareşal Şermetiyef aracılığıyla savaşı uzaktan yönetti…
    Yani, Rus Çariçesi Katerina ile Baltacı Mehmed Paşa’nın buluşmaları, tamamen alaturka hayal mahsulüdür…
    Dönemin hiçbir Türk ve Avrupa kaynağında, böyle bir iddia mevcut değildir…
    Prut Seferi’nden hemen sonra Baltacı’yı sadaretten (sadrazamlıktan) düşürmek için çalışan İstanbul’daki rakipleri dahi böyle bir iddiada bulunmamışlardır…
    Bu tür iftiralar, onları kendileri gibi zanneden ucuz piyasa romancılarının kaleminden çıkmış, maalesef “bizden” bazı isimler tarafından da benimsenmiştir. Artık Baltacı’yı rahat bırakmak, bu tip alaturka safsatalardan vazgeçmek gerekiyor. Başka şeylere kafamız çalışmaz mı bizim?!... Nedir bu sapkınlığımızın nedeni? Sadece cinsel dürtü olamaz, başka nedenler de aranmalı; kompleks gibi, gocunma gibi!...
    Şimdi gelelim Katerina’ya neden “Büyük” dendiğine. Hiç bir millet boşyere bir liderine bu ünvanı layık görmez. Katerina The Great aslında bir Alman prensesi idi. Ruç Çarı ile evlendikten sonra Ortadoks mezhebine geçmiş, Rusça öğrenmiş ve kocasını bir saray darbesi ile alaşağı edip, yerini almıştı. [B]Bu kadın, Rönesans’ın, Aydınlık Çağı’nın düşünce önderleri olan Diderot ve Voltaire ile sürekli mektuplaşmış, kütüphanelerini satın alıp Rusya’ya götürmüş ve Avrupa’da kadınlar için ilk yüksek okulu (Smolny Enstitüsü) açmıştır. Zamanında Rusya büyümüş ve güçlenmiştir. Katerina’nın tahtta olduğu 9 Haziran [/B]1762 – [B]17 Kasım 1796[/B] [B]tarihleri arasına “Golden Age – Altın Çağ” adını vermişlerdir tarihçiler. İşte bu nedenlerle Katerina’ya “Büyük” denmiştir.[/B]


     
  2. sokret
    Offline

    sokret Kıdemli Üye Üye

    Kayıt:
    4 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    278
    Beğenilen Mesajlar:
    2
    Şehir:
    istanbul
    ustam teşekkürler.yalnız bir konu bana garip geldi.prut savaşı 1711de yapıldıysa ve katerina 63 yaşındaysa tahta çıktığı 1762 yılında 114 yaşında olması gerekiyor.
    bu biraz garip değilmi?
     
Konu Durumu:
Daha fazla cevap için açık değil.

Sayfayı Paylaş