Atatürk'e Mason diyenlere..

Konu, 'ULU ÖNDERİMİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK' kısmında LeyL tarafından paylaşıldı.

  1. LeyL
    Offline

    LeyL
    Yetkili
    Emekli Admin

    Kayıt:
    13 Şubat 2007
    Mesajlar:
    3.089
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Şehir:
    İstanbul-Mersin
    [​IMG]



    Yazıma başlamadan önce Atatürk'ün Sivas kongresinde çekilen bu resmi sunmak istedim.Zira bu resim Atatürk düşmanları tarafından çok kullanılan bir resimdir Daha doğru söylemek gerekirse kullandıkları resimlerden sadece biridir.Bu resmi önemli kılan ise Atatürkün eli göğsünde duruşudur.Zira bu duruş onlara göre MASON NİZAM DURUŞUDUR.Peki acaba öyle mi?Bunu Anlamak için öncelikle Atatürkün soyu ve yaşadığı bölge hakkında bilgi vermek gerekir

    Sultan Murat Hüdavengidar zamanında başlamak üzere, bütün Türk Devleti padişahlık döneminde, Rumeli'yi Balkanlar'ı ve Avrupa'yı Türkleştirmek için soyunda ve sopunda hiçbir karışım olmayan Türk ailelerinden oluşan özel güçleri buralara göndermişlerdir. Bu göçlerin büyük çoğunluğu Oğuz Türkleri, Müslüman Oğuzların Yörük Türkmen boylarından gönderilen aileler teşkil ermektedir. Müslüman Oğuzların, Tanrıdağı ve Karagöz Yörüklerinden olup, Konya ve Aydın yöresine yerleşmiş bulunan isimler, teker teker yazılı bulunmaktadır. Buradaki, 950 tarih ve 82 numaralı l yazıcı defteri ile 1051 tarih ve 469 numaralı il yazıcı defterinde Anadolu'dan Rumeli'ye geçen Türk boy ve ailelerinin isimleri açıkça yazılı bulunmaktadır. Bunların Müslüman Oğuz Türk'ü Yörük Türkmen boylarından oluşan ailelerinin kimler olduğunu kayıtlarda belirtmektedir. İşte bu kayıtlarda, Ulu Önder Atatürk'ün atalarının, Anadolu'dan Konya ve Aydın yöresinden geldiği yazılmaktadır. Atatürk'ün dedeleri; Anadolu'dan Rumeli'ye gidip, Yunanistan'da Manastır Vilayeti'nin derbei bala sancağına bağlı bulunan Kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Alüş Efendi derlerdi.Kocacık Nahiyesinin tamamen Türk'tür. Atatürk kocacık Nahiyesine yerleşen ailelerden olan Hafız Ahmet Efendi'nin torunudur. Hafız Ahmet Efendi'nin saçları kırmızı olduğu için adına "Kırmızı Hafız Efendi" derlerdi. Ulu Önder Atatürk'ün dedesi kırmızı Hafız Efendi kocacık Nahiyesinde ilkokul eğitmenliği yapmakta idi. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi de bu kocacık nahiyesinde dünyaya geldi. Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendiye Alüş Efendi derlerdi. Kocacık nahiyesi tamamen Türk'tü. Burada yerleşenlerin çoğu Aydın ve Konya yöresinden gelen Türklerdir. Hatta bu aileler Yörük Türkmenleridir. Bu Yörük Türkmenlerinin Tanrıdağı ve Karagöz olduğu yukarıda adı geçen il yazıcı defterinde kayıtlı bulunmaktadır. Keza yine belgelerde Aktan ve naldöken Yörüklerinde buralarda bulunduğu yazılmaktadır. Fetihnamelerde, buralardaki Konya Türklerine hudut gazileri ünvanı verildiği yazılmaktadır. Bu Türklere miri, Yörülen Türkmenlerden denilmekteydi. Ulu Önder Atatürk özbe öz Türk olup, Konya ve aydın yörelerinden gitme çok asil bir ailenin evladıdır. Annesi Zübeyde Hanımefendi'nin babası aydından Selanik'e gitme çok asil bir ailenin evladıdır. Annesi Zübeyde Hanımefendi'nin babası Aydınlıdır. Kaynakwh: Kaynakwh: ulu önderimiz M.Kemal Atatürk' ün soyu ulu önderimiz M.Kemal Atatürk' ün soyu
    · Bu bilgiler Başbakanlık Eski Müşaviri Şecaattin Zenginoğlu'nun "Bilgi Çağındaki Türk Gençliğinin Yükselen Sesi-1999" isimli kitabından alınmıştır.

    ATATÜRK'ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI:
    (1) Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir."
    "Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir."

    (2) Bir İngiliz'in "siz hangi asil ailedensiniz?" sorusuna verdiği yanıt:
    "Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla'ya barış görüşmesinden önce sormuş: 'Siz hangi asil ailedensiniz?' Atilla'da ona cevap vermiş: 'Ben asil bir milletin evladıyım!' işte benim cevabımda size budur!"

    (3)Sanki yeni Rıza Nurlara cevap vermiş.

    " Türk, Türk olduğu için asildir... çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz."
    (4) Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)"
    (5) Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı...'Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!' diyelim"
    (6) Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır..."
    (7) Atatürk kendisini böyle tanımlıyor. Ben bir Türk'üm diyor ve bundan gurur duyuyorum diyor. Kişi, hissettiği milletten olduğuna göre bu sözler üzerine daha denecek bir şey yoktur. M. Kemal, bir Türk'tür ve koca bir Türk'tür, Türk'ün Atası'dır. Türk milletine, unuttuğu milli kimliğini tekrar kazandıran, ümmetten Türk milletine dönmesini sağlayan bir Türk'tür.
    Yeni Rıza Nurlara bunlar da yetmeyecektir. Hiç gerek olmadığı halde, konuya tam açıklık getirmek için, ana ve baba soyunu da irdeleyeceğiz. Kimdir, kimlerdendir ona bakacağız

    MUSTAFA KEMAL'İN ANNESİ YÖRÜK TÜRKMEN’ DİR.
    Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, "Konyarlar" ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır.
    (8.) Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde'nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857'de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım'dır.
    (9) Zübeyde Hanım'ın soyunu birde anlatılanlardan görelim.
    M. Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):
    "Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük'tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz" diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya'ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: "Dedem Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak."
    (10) Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:
    "...Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e "Yörük nedir?" diye sordum. Ağabeyim de bana 'Yürüyen Türkler' dedi."

    (11)Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular:
    ".... Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenler'dendir."
    (12) Zübeyde Hanım'ın babasını, kocası Ali Rıza Efendi'yi ve Ali Rıza'nın babası Kızıl Hafız Ahmet Bey'i de tanıyan Selanik doğumlu Aydın Milletvekili Hasan Tahsin San (1865-1951)
    (13) Şu bilgileri verir: " Atatürk'ün validesi, Zübeyde Hanım, Sofu-zade ailesinden Fethullah Ağa'nın kızıdır. Selanik'te doğmuştur. Bu aile bundan 130 sene evvel (1800'lü yılların başı oluyor.) Sarıgöl'den Selanik'e gelmişlerdir. Vodina sancağının batısında Sarıgöl nahiyesinde onaltı köyden ibaret olan bu nahiye ailesi, Makedonya ve Teselya'nın fethinden sonra Konya civarı ahalisinden Osmanlı hükümetinin sevk ve iskan ettirdiği Türkmenlerdendir. Son zamanlara kadar beş asır müddet içinde hayat tarzlarını, kılık-kıyafetlerini değiştirmemişlerdi."
    (14) Bir yabancı yazar da Atatürk'ün annesi hakkında edindiği bilgileri şöyle aktarıyor:"Mustafa'nın babası Ali Rıza Efendi, anası da Zübeyde Hanım'dı. Zübeyde Hanım... sarışındı; düzgün, beyaz bir teni, derin ama berrak, açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik'in batısında Arnavutluk'a doğru, sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası, Türklerin Makedonya'yı ve Teselya'yı almalarından sonra Anadolu'nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros Dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın Yörükler'in kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı. Mustafa da annesine çekmişti; saçları onun gibi sarı, gözleri onun gibi maviydi."
    (15) Zübeyde Hanım'ın kendi ifadesi; oğlunun, kızının, kendisini tanıyanların ve de konu üzerinde çalışanların ortak ifadesi; Zübeyde Hanım'ın Yörük-Türkmen olduğudur. Yani Zübeyde Türk'tür.

    MUSTAFA KEMAL'İN BABASI YÖRÜK TÜRKMEN ‘DİR.
    Mustafa Kemal'in baba soyu, Aydın/ Söke'den gelerek Manastır vilayetine yerleştirilen, "Kocacık Yörükleri (Koca Hamza Yörükleri)"ndendir. Ali Rıza Efendi, Manastır'ın Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya gelmiştir(1839). Aile sonradan Selanik'e göçmüştür. Babası İlkokul öğretmeni Kızıl Hafız Ahmet Efendi'dir. Amcası, Kızıl Hafız Mehmet Efendi'dir. Taşıdıkları "Kızıl" lakabı ve yerleştikleri yere "Kocacık" denmesi; Ali Rıza Efendi'nin soyunun, Anadolu'nun da Türkleşmesinde katkısı olan " Kızıl-Oğuz" yahut "Kocacık Yörükleri-Türkmenleri"nden geldiğini göstermektedir.

    (16) Anne soyunda olduğu gibi baba soyunda da en sağlam bilgiler önce Atatürk'ün, annesinin, kardeşinin anlattıkları; sonra çevrelerinin aktardıklarıdır.
    Makbule Hanım;
    "Babam Ali Rıza Efendi, Selanik'lidir. Kendileri Yörük sülalesindendir."
    (17)Atatürk:
    "... Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenler'dendir."
    (18) M. Kemal'in Selanik'te mahalle ve okul arkadaşı, Kütahya Milletvekillerinden Mehmet Somer (1882-1950):
    (19) Atatürk'ün ataları hakkında benim bildiğim şunlar:
    Atatürk'ün ataları Anadolu'dan gelerek Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık nahiyesine yerleşmişlerdir. Bunları ben Selanik'in ihtiyarlarından duymuştum. Kocacık'lıların hepsi öz Türkçe konuşurlar. İri yapılı adamlardır. Bunların hepsi Yörük'tür... Bunların kıyafetleri Anadolu Türklerine benzer. Yaşayışları, hatta lehçeleri de aynıdır."
    (20) 10 Kasım 1993'te Milliyet gazetesi "Ata'nın Soy Kütüğü" isimli bir yazı yayımlar. Gazeteci Altan Araslı, Kocacık köyüne giderek bir araştırma yapar ve köylülerle konuşur. Kocacıklı Numan Kartal'ın aktardıkları:
    "Ali Rıza Efendi, Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık'ta dünyaya gelir. Kocacık'ın nüfusu tamamen Türk'tür. Hepsi de Yörük Türkmenleri. Anadolu'dan geldiler. Bizler, Müslüman Oğuzların Türkmen boyundanız."

    Atatürk hakkında bu bilgiyi verdikten sonra konuya devam etmek istiyorum.Atatürkün doğup büyüdüğü Selanik şehri kozmopolit bir şehirdi islamiyetin hristiyanlığın ve yahudiliğin kaynaştığı ve osmanlının 400 yıl türkleştirdiği bektaşi dergahlarının olduğu bir balkan şehri...Bektaşi dergahları dedim çünkü Atatürk'ün yaşadığı semtte bektaşiliğin etkisi vardır.Şimdi bu konuyla ilgili kaynaklar sunmak istiyorum

    Atatürk'ün Çocukluğu ve Bektaşi Dergahı Geçmişi
    Kılıçoğlu Hakkı bey Atatürk'ün çocukluk arkadaşlarından olup, geçmişini en iyi bilenlerdendir...

    Selanikte Mustafa Kemal'in ailesinin bağlılık ve saygı duydukları Bir bektaşi Şeyh'i vardır: Şeyh Rıfat Efendi...

    Şeyh Rıfat Efendi, orada kendi adıyla anılan bektaşi dergahının Şeyhidir. Kılıçoğlu hakkı bey'in de kayın babası olan Bu bektaşi şeyhi, Zübeyde hanımın evliliğinde aracı olacak kadar aileye yakındır..

    M. kemal, idadi ( lise) ve harp okulu yıllarında, yaz tatillerinde Selanik'e geldiğinde, şeyh Rıfat Efendi'nin bektaşi dergahına devam etmektedir.

    Kılıçoğlu Hakkı bey'in yazar Falih Rıfkı Atay'a yazdığı mektubunda Atatrük'ün bu yanı şöyle dile getirilir:

    "... Ailecek pek yakındık. Zübeyde Mollayı ikinci defa kocaya veren benim büyük kaynatam şeyh Rıfat Efendi'dir.

    Mustafa kemal tatillerde selanik'te sılaya geldiği vakit büyük kaynatamın tekkesine gelir, ayin günlerinde dervişler halkasına katılarak, hûuu diye kanter içinde kalıncaya kadar döner, durudu.."

    Kaynak:

    1- Falih Rıfkı ATAY, ÇANKAYA, bateş yayınları, İst. 1980, s. 31.

    2- Baki ÖZ, Hz. Ali'den M. Kemal'e Aleviliğin Tarihçesi, Can yayınları, S.142-143

    Osmanlı'nın ordusunun temeli Yeniçerilerdi. Devletin temeli ve padişahın muhafız gücü olan Yeniçerilerin 94. alayında mürşit olarak bir Bektaşi Babası otururdu. O ölünce yeni "Baba" Hacıbektaş'tan gönderilirdi. Yeniçerilerin Avrupa'ya kadar yayılmış olan bu savaşçı ünü elbette
    Mustafa Kemal'i de etkilemiştir, Kurmay Yüzbaşı iken çektirdigi fotograftaki Yeniçeri bıyıkları bunu ispatlamaktadır.

    Ayrıca Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya İstanbul'dan istedigi yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.


    [​IMG]


    Mustafa Kemal de Nutuk'ta, Selanik'ten arkadaşı olan Abdülkerim Paşa ile telgraflaşmalarını anlatırken Paşa'nın, kendisine "Kutb-ul akrap" yani "Kutuplar kutbu" diye hitap ettiğini anlatır. Bu Bektaşiliğin en üst derecesi için kullanılan bir terimdir..

    ATATÜRK VE BEKTAŞİ BABALARI

    Bu akşam yine Çankaya Köşkü'ne vazifeye davet edildik.

    Hafız Yaşar Okur idaresinde, Sentûrî Zühtü Bardakoğlu, Kemânî Mehmet Rıza, Udî Şevki, Hanende Abdülhalik ve benden kurulu bir heyetle köşke vardık.

    ATATÜRK, henüz yemek salonuna geçmemişler. Holde bulunan davetliler arasında iki yabancı sîmâ dikkati çekiyor. Birisi sakallı ve zarif görünüşlü. Öteki gence, biraz şişmanca ve bıyıklı bir zat. O sırada Ankara'da bıyık ve sakal modası olmadığı için bu iki zatın halleri ve bilhassa giydikleri smokinlerin eyreti olduğu belli. ATA'nın hususi tabibi Ragıp beyle konuşuyorlar.

    Resmî davetlerde, frak veya smokin giyildiği gecelerde, bize daha önce bilgi verilir, biz de ona göre elbise giyerdik. Öteki davetliler de günlük elbiselerle geldiklerine göre, bu iki zatın yabancı oldukları hallerinden anlaşılıyor.

    Biraz sonra ATATÜRK'ün huzuruna girdik. Bu iki şahıs ATA'ya takdim edilince, sakallının Çamlıca bektaşî dergâhı şeyhi Ali Nutkî dede, ötekinin Kilitbahir bektaşi şeyhi Haydar Naki dede olduğunu öğrenmiş olduk. Meğer ATATÜRK'ün hususi tabibi Ragıp bey ile babaların dostluğu varmış. Bir gün ATATÜRK'le konuşurlarken, söz bektaşiliğe intikal etmiş. Ragıp bey babaları tanıdığı için ve bunlardan Ali Nutki babanın hoşsohbet ve Hayda babanın Galatasaray Sultanisi (Lisesi) mezunu olup, şair de olduğundan bahsedince, ATA bunları tanımak arzusunun izhar etmişler, bu vesileyle ile babalar Ankara'ya davet edilmişler.

    ATATÜRK, babalara, sofrada kendilerine yakın bir yer gösterdiler. Saza başladık, birkaç eser çaldıktan sonra, ATATÜRK Ali Nutki babaya hitabederek:

    - Bektaşi tarikatının hususiyetleri nelerdir? diye sordular. Ali Nutki baba:

    - Yüzlerce sene evvel kurulan bir sosyete hayatıdır, o devirlerde taassup yüzünden kadınlı erkekli bir toplantı yaparak yemek içmek kabil olmadığından, tarikat namı altında, bugünkü sosyete hayatımızı Hacı Bektaş o günlerde kurmuştur, dedi.

    ATATÜRK bu sefer de Haydar Naki babaya hitabederek:

    - Bu sosyetenin hususiyetleri nelerdir? diye sordu.

    Haydar baba:

    - Bektaşi tarikatına mensup canlar (tarikatın üyeleri) haftanın belli günlerinde tekkeye gelirler, akşamüzeri babanın etrafında halkla olurlar. Babanın karşısına rastlayan köşede en yaşlı ve eski bacı (kadın üye) başkanlığında kadınlar otururlar ve önlerindeki sofradan, edep ve erkân dahilinde yerler içerler. Bu âlem, musıki, şiir ve nükteli sözlerle devam eder.

    Bu cevapların ATATÜRK'ü tatmin etmediği yüzünden anlaşılıyordu:

    - Bir sâkî meselesi varmış, bu nedir?

    - Sâkî bektaşi sofralarının en mühim uzvudur. Bektaşiler rakıyı kapalı kadehle içerler, yâni rakının mukdarını göstermezler ve herkes aynı kadehten içmeye mecburdur. Bu kadehi elden ele devrettiren sâkî ile baba arasında devamlı bir bağlantı vardır. Canlar arasında biraz sarhoşluk belirtisi gösterene, babanın bir işareti üzerine ya boş kadeh, ya da pek az rakı konmuş kadeh verilir. Tarikatın adâbına göre, can buna itiraz edemez. Sabaha kadar aynı neşe ve samimiyet içinde sohbet devam eder.

    ATATÜRK:

    - Musıki, şiir ve nükteden bahsettiniz, bunlardan birer parça lütfedin de dinleyelim.

    Bu emir üzerine babalar, bizim de bildiğimiz: Eşref oğlu al haberi Arı biziz, gül bizdedir - Biz o Mevlânın kuluyuz - Cümle din iman bizdedir, güfteli nefesi okudular.

    Paşa memnun oldu ve biz fasıla devam ettik.

    Birara: "Kaçma mecbûrundan ey âhûy-i vahşi ülfet et" güfteli şarkıya girdik. Daha birinci satırını okumuştuk ki, ATA, Ali Nutkî babaya dönerek:

    - Nur baba kitabiyle, bu şarkı sizin hususi hayatınızı tasvir yazılmıştır, diyorlar, doğru mudur? Diye sordu. Ali Nutkî baba:

    - Efendim, Yakup Kadri beyin bir şakası olacak. Fakirin hayatı, dost ve müridleri arasında pek sâde geçerdi, hele dergâhlar kapandıktan sonra, büsbütün sâkin hayat geçiriyorum, dedi.

    ATATÜRK; orada bulunan adamlardan birine:

    - Yakup Kadri beyi davet ediniz, gelsinler, emrini verdi.

    Yarım saat sonra, Yakup Kadri bey toplantıya katılmış oldu. Ali Nutkî babayı görünce şaşırdı.

    Bir çok şarkı ve gazel okundu. Gecenin yarısını çoktan geçmiştik. ATATÜRK, Yakup Kadri beye: Yazdığınız Nurbaba romanı. Ali Nutkî babayı müteessir etmiş zannederim. Fakat müteessir olmakta haksızdırlar. Sizin gibi büyük bir edîbin yazacağı bir kitaba, keşke benim hayatım da süje ittihaz edilseydi, ben buna kızmaz, bilâkis iftihar ederdim.

    ATATÜRK'ün bu ATATÜRK ve ince sözleri, hazır bulunanları minnettar bıraktı ve meclis bu güzel hava içinde dağıldı.

    Atatürk, bir milletin yeniden doğuşu" adli Atatürk biyografisinin yazarı, gazeteci Kahire'deki İngiliz büyükelçiliginde görev yapmış İngiliz Lord Patrick Kinross da, Mustafa Kemal’in gençliğinde, bir ara Selânik’te Bektaşi toplantılarına katıldığını, belirtir.

    Osmanlı Padişahlarının Mensup Oldukları Tarikatlar:

    1-Sultan Osmanı Gazi -Ahi Tarikatı

    2-Sultan Orhan Gazi -Ahi tarikatı

    3-Sultan Murad-ı Hüdavendigar -Ahi tarikatı

    4-Sultan Yıldırım Bayezid -Zeyniyye tarikatı

    5-Çelebi Sultan Mehmet -Zeyniyye tarikatı

    6-Sultan İkinci Murat -Bayramiyye tarikatı

    7-Sultan Fatih Mehmet -Bayramiyye tarikatı

    8-Sultan Bayezıd Veli -Cemaliyye tarikatı (Bektaşi olduğu da belirtiliyor)

    9-Sultan Yavuz Selim -Sünbüliyye tarikatı

    10-Sultan Kanuni Süleyman -Cemaliyye tarikatı

    11-Sultan Sarı Selim -Halvetiyye tarikatı

    12-Sultan Üçüncü Murat -Uşakiyye tarikatı

    13-Sultan Üçüncü Mehmet -Halvetiyye tarikatı

    14-Sultan Birinci Ahmet -Celvetiyye tarikatı

    15-Sultan Birinci Mustafa -Celvetiyye tarikatı

    16-Sultan Genç Osman -Celvetiyye tarikatı

    17-Sultan Dördüncü Murad -Celvetiyye tarikatı

    18-Sultan Birinci İbrahim -Halvetiyye tarikatı

    19-Sultan Avcı Mehmet -Halvetiyye tarikatı

    20-Sultan İkinci Süleyman -Halvetiyye tarikatı

    21-Sultan İkinci Ahmet -Halvetiyye tarikatı

    22-Sultan İkinci Mustafa -Halvetiyye tarikatı

    23-Sultan Üçüncü Ahmet -Cerahiyye tarikatı

    24-Sultan Birinci Mahmut -Halvetiyye tarikatı

    26-Sultan Üçüncü Mustafa -Cerrahiyye tarikatı

    27-Sultan Birinci Abdülhamit -Nakşibendiyye tarikatı

    28-Sultan Üçüncü Selim -Mevlevi tarikatı

    29-Sultan Dördüncü Mustafa -Nakşibendiyye tarikatı

    30-Sultan İkinci Mahmut -Cerrahiye tarikatı

    31-Sultan Abdülmecit -Cerrahiyye tarikatı

    32-Sultan Abdülaziz -Bektaşı tarikatı

    33-Sultan Beşinci Murat -Bahaiyye tarikatı (Mason)

    34-Sultan İkinci Abdülhamit -Şazeliyye tarikatı

    35-Sultan Mehmet Reşat -Mevlevi tarikatı

    36-Sultan Mehmet Vahdettin - mevlevi tarikatı

    Bektaşiliğinde masonluğa 19.cu yüzyılda kaydığını söyleyen yobazlar acaba abdülaziz için de MASON diyebilirler mi?


    Peki bektaşi selamı nasıldır diye soranlar olacaktır bu konuda da fotoğraflar sunmak istiyorum


    [​IMG]


    Bu fotoğraflar yukarda ilk paylaştığım resme ne kadar benziyor değil mi?Acaba hacı bektaşi veli de mason muydu?bunu Atatürk'e mason diyenlere sormak istiyorum



    ALINTIDIR
     
  2. dimo79
    Online

    dimo79 Guest

    Size Aynen Katılıyorum :apploud:
     
  3. microlab
    Offline

    microlab Aktif Üye Üye

    Kayıt:
    3 Nisan 2010
    Mesajlar:
    144
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    İstanbul
    Teşekkürler gerçektende şu sıralar böyle hatırlatmalara ihtiyacımız var.
     
  4. mehmetson
    Offline

    mehmetson Yeni Üye Üye

    Kayıt:
    15 Ekim 2009
    Mesajlar:
    22
    Beğenilen Mesajlar:
    0
    Şehir:
    ankara
    Teşekkürler kardeş sonuna kadar katılıyorum.
     

Sayfayı Paylaş