Ağladım ruhumun huzurunu kaybettiği o İsli kentin soğuk sokaklarında Kırılgan baharlardaymışım gibi üşüyen ellerimi soktum cebime Ve sevgimi bir koyun gibi güden o sancılı bakışı ile içimi delen Acı çobanının yanında buldum Duruldum… beni vurdu vuruldum bir ceylan gibi düşerken çimenlerin hüznü ile buluştum Köstek saati ile geçmişe zincirlerken umutlarımı saatler kırılgandı yarına Hıçkırıklarımı saydım sabahlara dek tam gidişinin saatine denk geldi durdum Durmalıydım yarın gene en başından ağlamalıydım ve bir hıçkırık daha eklemeliydim Yarına… Bir eflatun dan uçurtma gibi süzülmeliydim engin göklerde Ve binlerce kişinin geçtiği o yoldan geçmeliydim sitemsizce Azgın nehirlerde balık olmalıydım yolumu kendim bulmalıydım Olmalıydım da .. Oturmalıydım bir köşede ve susmayı öğrenirken adımlarımın o tıpırtısını duymalıydım kalbimdeki ki o sesi duysaydın nasılda öksüzdü nasılda yalnızdı Açmayı beklerken nasılda solmuştu Solarken nasılda razı olmuşluğun ilmiğini geçirmişti boynuna Hakkın yoktu Yoktu hakkım Gibi ve gibilerin içinde yolumu alırken sakın çıkma karşıma Karşında göreceğin ben değilim Nasıl denizsiz İstanbul olmazsa Nasıl aysız gece Nasıl yağmursuz huzur olmazsa Sensizde ben olmazdım kendi halime yürürken sakın çıkma karşıma Takılırsa ayaklarım yine düşürsem yere sakın uzatma elini Her uzattığında acı doluydu avuçların Acıya tokum yokluğuna aç olduğum gibi….