AB Türkiye'ye üye olsun mu?

Konu, 'Türkiye'den Haberler' kısmında asker_31 tarafından paylaşıldı.

  1. asker_31
    Offline

    asker_31 Banlı Üye

    Kayıt:
    2 Ağustos 2008
    Mesajlar:
    215
    Beğenilen Mesajlar:
    1
    Şehir:
    İZMİR
    5 yılda değişen dengeler ve AB kapısındaki Türkiye'den Türkiye kapısındaki AB'ye
    16 Haziran 2010 Çarşamba, 21:37:34


    Başlık belki çok iddialı gelebilir. Birazdan okuyacağınız şeyler de zaten gerçek hayattan esinlenmiş, biraz fantastik bir senaryo. Ama fantastik senaryoların da gerçekleşmesi imkansız şeyler olmadığını çoktan öğrenmiş bulunuyoruz.

    Gerçek durumdan başlayalım...
    İsrail’le başlayan restleşme Avrupa fayını harekete geçirmiş durumda. Mavi Marmara’yla 9 şiddetinde sarsılan ve hala artçı depremleri hisseden Avrupa’dan, “Aman Türkiyem, canım Türkiyem” sesleri yükseliyor.

    Türkiye’yle ilgili bugünlerde gündeme gelen “eksen kayması” tartışmasının da bir ayağını aslında Avrupa’nın kaygıları oluşturuyor. Rusya, İran, Güney Kore, Suudi Arabistan, Suriye, Brezilya ve daha birçoğu… İran’la ilgili Birleşmiş Milletler’in nükleer tavrına Brezilya’yla birlikte karşı tepki veren Türkiye için yeniden ateşlenen bu tartışma aslında Avrupa ve ABD’de uzun bir süredir var olan bir kaygının yüksek sesle dile getirilmesinden başka bir şey değil. Konunun dış politika ayağını ilgilendiren kısmıyla ilgili zaten birçok senaryo yazılıp çiziliyor. Herkes de kendince Türkiye’nin eksenini tarif ediyor.

    YIL 2005: AB KAPISINDA BEKLEYEN TÜRKİYE
    Fakat bu tartışmanın en azından Avrupa Birliği (AB) cephesinde yarattığı yankı ve AB’yle ilgili ortaya atılan son iddia gerçekten çok dikkat edilmesi gereken türden. AB’nin hep son sözü söyleyen üyesi olan Almanya’nın hükümet yanlısı liberal gazetesi Die Welt’e göre AB içerisinde çok ilginç ve çok gizli bir hazırlık var. Türkiye’ye “en erken 2013, ama o tarihte zor, siz ona deyin 2023” imasıyla biçilen AB’ye tam üyelik tarihinden önce belki de AB’ye üyeliği bile anlamsız kılabilecek bir girişimden bahsediyor Die Welt. Bu girişimin içerisinde Türkiye’ye AB ülkeleri için vizelerin kaldırılması var. Çok önemli müzakere başlıklarının açılması var. Şimdilik ayrıntıları belli olmayan bu önerilerin içerisinde kim bilir daha ne ödüller var. Amaç ise “İslam topluluğunun lideri” sıfatı sıklıkla dile getirilmeye başlanan Türkiye’yi tekrar AB eksenine taşımak. Yani içeride de zaman zaman sözü edilen Türkiye’nin “AB odağı kaydı” tespitlerinden de alınan destekle Türkiye’yi tekrar “AB kapısında bekleyen ülke” resminin içine dahil etmek. Çok değil 5 yıl önce zaten hem uluslararası yatırımcılar hem de Batı basını böyle tanımlıyordu Türkiye’yi: AB kapısında bekleyen ülke!

    HATIRALARDAKİ GERİLİM FİLMİ
    Peki o bahsedilen AB ekseninde neler vardı? Hemen hatırlayalım.
    Örneğin aleyhte işleyen bir gümrük rejimi vardı. “Güney Kıbrıs’a limanlarını açmazsanız, açılan hiçbir başlık tam anlamıyla kapatılmaz. Ya geçici olarak kapatılır ya da dondurulur” şantajı vardı. Bu nedenle de zaten 8 fasıl, o meşhur Ek Protokol (Kıbrıs’a limanların açılmasını şart koşan) uygulanmadığı için hiçbir zaman açılamıyor. Bunlar “Malların Serbest Dolaşımı, İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal kalkınma, Balıkçılık, Taşımacılık Politikası, Gümrük Birliği, Dış İlişkiler” fasılları.
    Belki de bu 8 maddelik listeye, bütün müzakereleri tamamlasanız bile bunları tamamlamadığınız sürece AB sürecinin kısmen anlamsız hale geleceği liste adı da verilebilir.
    Bunun dışında AB müktesebatıyla hiç alakası olmadığı için açılması bile bazı üye ülkeler tarafından bloke edilen bir üyelik müzakere süreci vardı. Her AB raporunda “Acaba ‘sözde’ Ermeni soykırımı ile ilgili bir ifade metne girer mi” tedirginliğiyle kalbimizin pır pır ettiği garip bir gerilim ilişkisi vardı. Aslında o dönemde yaşanan korku ve ürkeklik arasındaki ilişkinin daha sayılamayacak onlarca maddesi daha vardır. Fakat ilk akla gelenler bunlar.
    Bir de kabul etmek lazım ki AB müktesebatının özellikle demokratikleşme, temel hak ve özgürlükler, reformlarla bezeli “Daha demokratik bir Türkiye”ye vesile olan kriterleri vardı.

    Elbette bu resmi çizdiğimiz yıllar, Avrupa Birliği’nin “Biz dünyadaki en büyük ekonomik ve siyasi birliğiz” iddiasında olduğu yıllardı. Fakat bu forsun sönmesi için bir kriz, hem de okyanus ötesinden ithal ettikleri bir kriz yetti de arttı bile. Ekonomik birlik, “Düşene bir tekme de bizden” imajı veren bir hale, siyasi birlik ise daha çok, “Benim koltuğumu kurtaracak siyasette birlik” şekline gelmiş durumda. Buna karşılık neredeyse AB diye çizilmiş olan coğrafyanın kenarındaki tüm ülkelerle AB’yle çözemediği türden sorunları birer birer çözen ve en büyük ihracat pazarı olarak AB’ye alternatif pazar bile yaratmayı kafaya koymuş bir Türkiye var ortada.

    EK PROTOKOL DÜĞÜMÜ
    Bu durumda AB’nin Die Welt’in bahsettiği türden sunacağı mamaların içeriğinin ne olacağı çok önemli. Örneğin yukarıdaki 8 maddeyle ilgili Ek Protokol şartı ne olacak? Türkiye, Sırbistan’ın bile daha üye olmadan hak kazandığı vizesiz Avrupa hakkına koşulsuz şekilde sahip olacak mı? Daha da önemlisi Kıbrıs düğümüyle ilgili sadece tek tarafın yükümlülüklerinin hatırlatıldığı inatlaşma ne olacak?

    TÜRKİYE’NİN KAPISINDAKİ AB
    Artık Türkiye’nin elinde çok önemli kozlar var. Bugüne kadar Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili en büyük problemi yaratan ülkelerden ikisi, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın durumu evlere şenlik. Türkiye’nin tüm kozlarını kullanarak, Avrupa Birliği’nden avantajlı her şartı zorlaması (Tam üyelik sürecinin hızlandırılması dahil) için en uygun şartlar oluşmuş durumda. Para birimini güçlendirmek için Estonya’ya bile bel bağlayan Avrupa Birliği’ne karşı Türkiye’nin taleplerine, Yunanistan’ın çürük elma muamelesi gördüğü bugünlerde Güney Kıbrıs’ın bile karşı koyamayacağı bir sürece doğru hızla ilerleniyor. Zaten üyelik müzakerelerinin sonunda “Üye olmayacak, olmasına da gerek kalmayacak” denilen Türkiye’nin şimdi Avrupa’dan elde edebileceklerinin 5 yıl öncekinden misli misli fazla olduğunu düşünenlerin oranı da giderek artıyor. Yakın zamanda bu senaryolar gündeme oturursa şaşırmamak gerekiyor. AB’li bir diplomat, “Bölgesinde çok önemli bir uluslararası oyuncu haline gelen Türkiye bu rolü Avrupa için de oynamalı” diyor. AB’li diplomatın bu sözleri neden söylediği gayet açık: Türkiye bölgede liderliğini güçlendirerek bir çeşit siyasi ve ekonomik birliği resmen değilse de fiilen oluşturuyor. Bu durumdan yola çıkarak son sorunun da biraz esprili biraz da popülist olmasında sanırım çok sakınca yok: Avrupa Birliği Türkiye’ye üye olsun mu?

    Gizlenmiş İçerikGörmek İçin Foruma Giriş Yapınız. !

     
  2. bluviaggiatore
    Offline

    bluviaggiatore Kıdemli Üye Üye

    Kayıt:
    1 Nisan 2010
    Mesajlar:
    493
    Beğenilen Mesajlar:
    2
    Şehir:
    bagdat
    Bu gidişle AB falan kalmayacak zaten .İsmi değisir biz yine kapısında bekleriz. Benim anlamadıgım neden girmek zorunda oldugumuz .
     

Sayfayı Paylaş